İdris Tüzün kitaplarından Allah’ım Bana Namaz Kılmayı Nasip Et kitap alıntıları sizlerle…
Allah’ım Bana Namaz Kılmayı Nasip Et Kitap Alıntıları
Sessizlik içinde namaza duran insanlara bakınca hayret ediyorum. Yüzlerce insanın cami dışındayken ayrı ayrı ifadeler taşıyan yüzleri, burada birbirinin aynı. Aynı yüksek, fakat görünmeyen bir gerçeğe inanmak. Yüzlerine, birbirinden asla fark edilemeyen bir iman üniforması giydirilmiş gibi
Sonsuz olduğu zannını veren bir sessizlik görünüşte, imamın sesini yükseltmesiyle bozulur gibi oluyor. Fakat Allah’ın büyüklüğünü ifade eden ses, secde sırasında kaybolunca, biraz önce ki sessizlik daha da koyulaşıyor. Arada bir okyanus dalgalarının kıyıya vuruşunu andıran bir uğultu gelir gibi oluyor. Sonunda Müminler yüce huzurdan döndüklerini, başlarını sağa ve sola çevirerek bu yalancı dünyaya haber veriyorlar. İbadetlerini bitiren topluluk, yine o şaşırtıcı sessizlik içinde büyük kapıya yöneliyor. Kendimi, derin bir ruh havuzunda arınma halinde hissediyorum.
Gördüklerimin hiçbirisi, günlük gerçeklerle alâkalı değil. İnsan lar da öyle. Kapıdan içeriye girinceye kadar onların kendileri olduğuna yemin edebilirim. Fakat kapıdan geçer geçmez, yahut geçtiği anda ilâhiliğin sırrı hepsini değiştiriyor. Zihnimize iyice yerleşmiş olan deyimler de, insanla beraber değişiyor. Olağan olan her şeyle alakalarını koparıyorlar. Kalp iyice temizlenmiş ve arınmış olduğuna göre sadece iyi olan şeylerle tanıdıklığımız sürüyor ve yeniden kuvvet kazanıyor.
Bu camiden çıkan insanların, dışarıdaki olağanlığın baskısına rağmen kötü bir şey düşünebileceğine inanmıyorum. Zaten öy ledir de Ben hiçbir zaman gerçek bir müminin suç işlediğini duymadım.
Hayatta büyük sıkıntıları olanlar, aşılamayacak gibi görünen felaketlere uğrayanlar, camiye uğramalıdır. Orada her şeyin geçiciliği, fakat bir şeyin, kaynağı Allah olan bir rahmetin ebediliği hemen anlaşılıyor.
Hemen her şey, kubbeler, pencereler, içeriye sinen hava ile değişiveriyor. Bütün ızdıraplar, yakamızı bırakmayacak gibi görünen dertler bizim için yabancı oluveriyor.
Artık işlerimi hemen bitirip, her gün camiye gidiyorum. Bir de Kur’an tercümesi edindim. Tercüme, aslında birçok değeri alıp götürür kanaatindeydim. Fakat okuduğum tercüme, ‘Büyük Kitab’ın hiçbir şey kaybetmediğini gösteriyor. Bu doğruluğun ve güzelliğin, her hangi bir dış tesirle bozulmayacağının en açık delili değil midir?
Sonsuz olduğu zannını veren bir sessizlik görünüşte, imamın sesini yükseltmesiyle bozulur gibi oluyor. Fakat Allah’ın büyüklüğünü ifade eden ses, secde sırasında kaybolunca, biraz önce ki sessizlik daha da koyulaşıyor. Arada bir okyanus dalgalarının kıyıya vuruşunu andıran bir uğultu gelir gibi oluyor. Sonunda Müminler yüce huzurdan döndüklerini, başlarını sağa ve sola çevirerek bu yalancı dünyaya haber veriyorlar. İbadetlerini bitiren topluluk, yine o şaşırtıcı sessizlik içinde büyük kapıya yöneliyor. Kendimi, derin bir ruh havuzunda arınma halinde hissediyorum.
Gördüklerimin hiçbirisi, günlük gerçeklerle alâkalı değil. İnsan lar da öyle. Kapıdan içeriye girinceye kadar onların kendileri olduğuna yemin edebilirim. Fakat kapıdan geçer geçmez, yahut geçtiği anda ilâhiliğin sırrı hepsini değiştiriyor. Zihnimize iyice yerleşmiş olan deyimler de, insanla beraber değişiyor. Olağan olan her şeyle alakalarını koparıyorlar. Kalp iyice temizlenmiş ve arınmış olduğuna göre sadece iyi olan şeylerle tanıdıklığımız sürüyor ve yeniden kuvvet kazanıyor.
Bu camiden çıkan insanların, dışarıdaki olağanlığın baskısına rağmen kötü bir şey düşünebileceğine inanmıyorum. Zaten öy ledir de Ben hiçbir zaman gerçek bir müminin suç işlediğini duymadım.
Hayatta büyük sıkıntıları olanlar, aşılamayacak gibi görünen felaketlere uğrayanlar, camiye uğramalıdır. Orada her şeyin geçiciliği, fakat bir şeyin, kaynağı Allah olan bir rahmetin ebediliği hemen anlaşılıyor.
Hemen her şey, kubbeler, pencereler, içeriye sinen hava ile değişiveriyor. Bütün ızdıraplar, yakamızı bırakmayacak gibi görünen dertler bizim için yabancı oluveriyor.
Artık işlerimi hemen bitirip, her gün camiye gidiyorum. Bir de Kur’an tercümesi edindim. Tercüme, aslında birçok değeri alıp götürür kanaatindeydim. Fakat okuduğum tercüme, ‘Büyük Kitab’ın hiçbir şey kaybetmediğini gösteriyor. Bu doğruluğun ve güzelliğin, her hangi bir dış tesirle bozulmayacağının en açık delili değil midir?
Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki, bütün vaktini ona sarf ediyorsun.
Madem nefsim emmâredir. Nefsini ıslah etmeyen, başkasını ıslah edemez. Öyle ise nefsimden başlarım.
Allah’ım senin mağfiretin benim günahlarımdan daha geniştir, rahmetin benim yanımda amelimden daha ümit vericidir.
Sessizlik içinde namaza duran insanlara bakınca hayret ediyorum. Yüzlerce insanın cami dışındayken ayrı ayrı ifadeler taşıyan yüzleri, burada birbirinin aynı. Aynı yüksek, fakat görünmeyen bir gerçeğe inanmak. Yüzlerine, birbirinden asla fark edilemeyen bir iman üniforması giydirilmiş gibi
Sonsuz olduğu zannını veren bir sessizlik görünüşte, imamın sesini yükseltmesiyle bozulur gibi oluyor. Fakat Allah’ın büyüklüğünü ifade eden ses, secde sırasında kaybolunca, biraz önce ki sessizlik daha da koyulaşıyor. Arada bir okyanus dalgalarının kıyıya vuruşunu andıran bir uğultu gelir gibi oluyor. Sonunda Müminler yüce huzurdan döndüklerini, başlarını sağa ve sola çevirerek bu yalancı dünyaya haber veriyorlar. İbadetlerini bitiren topluluk, yine o şaşırtıcı sessizlik içinde büyük kapıya yöneliyor. Kendimi, derin bir ruh havuzunda arınma halinde hissediyorum.
Gördüklerimin hiçbirisi, günlük gerçeklerle alâkalı değil. İnsan lar da öyle. Kapıdan içeriye girinceye kadar onların kendileri olduğuna yemin edebilirim. Fakat kapıdan geçer geçmez, yahut geçtiği anda ilâhiliğin sırrı hepsini değiştiriyor. Zihnimize iyice yerleşmiş olan deyimler de, insanla beraber değişiyor. Olağan olan her şeyle alakalarını koparıyorlar. Kalp iyice temizlenmiş ve arınmış olduğuna göre sadece iyi olan şeylerle tanıdıklığımız sürüyor ve yeniden kuvvet kazanıyor.
Bu camiden çıkan insanların, dışarıdaki olağanlığın baskısına rağmen kötü bir şey düşünebileceğine inanmıyorum. Zaten öy ledir de Ben hiçbir zaman gerçek bir müminin suç işlediğini duymadım.
Hayatta büyük sıkıntıları olanlar, aşılamayacak gibi görünen felaketlere uğrayanlar, camiye uğramalıdır. Orada her şeyin geçiciliği, fakat bir şeyin, kaynağı Allah olan bir rahmetin ebediliği hemen anlaşılıyor.
Hemen her şey, kubbeler, pencereler, içeriye sinen hava ile değişiveriyor. Bütün ızdıraplar, yakamızı bırakmayacak gibi görünen dertler bizim için yabancı oluveriyor.
Artık işlerimi hemen bitirip, her gün camiye gidiyorum. Bir de Kur’an tercümesi edindim. Tercüme, aslında birçok değeri alıp götürür kanaatindeydim. Fakat okuduğum tercüme, ‘Büyük Kitab’ın hiçbir şey kaybetmediğini gösteriyor. Bu doğruluğun ve güzelliğin, her hangi bir dış tesirle bozulmayacağının en açık delili değil midir?
Sonsuz olduğu zannını veren bir sessizlik görünüşte, imamın sesini yükseltmesiyle bozulur gibi oluyor. Fakat Allah’ın büyüklüğünü ifade eden ses, secde sırasında kaybolunca, biraz önce ki sessizlik daha da koyulaşıyor. Arada bir okyanus dalgalarının kıyıya vuruşunu andıran bir uğultu gelir gibi oluyor. Sonunda Müminler yüce huzurdan döndüklerini, başlarını sağa ve sola çevirerek bu yalancı dünyaya haber veriyorlar. İbadetlerini bitiren topluluk, yine o şaşırtıcı sessizlik içinde büyük kapıya yöneliyor. Kendimi, derin bir ruh havuzunda arınma halinde hissediyorum.
Gördüklerimin hiçbirisi, günlük gerçeklerle alâkalı değil. İnsan lar da öyle. Kapıdan içeriye girinceye kadar onların kendileri olduğuna yemin edebilirim. Fakat kapıdan geçer geçmez, yahut geçtiği anda ilâhiliğin sırrı hepsini değiştiriyor. Zihnimize iyice yerleşmiş olan deyimler de, insanla beraber değişiyor. Olağan olan her şeyle alakalarını koparıyorlar. Kalp iyice temizlenmiş ve arınmış olduğuna göre sadece iyi olan şeylerle tanıdıklığımız sürüyor ve yeniden kuvvet kazanıyor.
Bu camiden çıkan insanların, dışarıdaki olağanlığın baskısına rağmen kötü bir şey düşünebileceğine inanmıyorum. Zaten öy ledir de Ben hiçbir zaman gerçek bir müminin suç işlediğini duymadım.
Hayatta büyük sıkıntıları olanlar, aşılamayacak gibi görünen felaketlere uğrayanlar, camiye uğramalıdır. Orada her şeyin geçiciliği, fakat bir şeyin, kaynağı Allah olan bir rahmetin ebediliği hemen anlaşılıyor.
Hemen her şey, kubbeler, pencereler, içeriye sinen hava ile değişiveriyor. Bütün ızdıraplar, yakamızı bırakmayacak gibi görünen dertler bizim için yabancı oluveriyor.
Artık işlerimi hemen bitirip, her gün camiye gidiyorum. Bir de Kur’an tercümesi edindim. Tercüme, aslında birçok değeri alıp götürür kanaatindeydim. Fakat okuduğum tercüme, ‘Büyük Kitab’ın hiçbir şey kaybetmediğini gösteriyor. Bu doğruluğun ve güzelliğin, her hangi bir dış tesirle bozulmayacağının en açık delili değil midir?