İçeriğe geç

Alice’s Adventures in Wonderland & Through the Looking-Glass Kitap Alıntıları – Lewis Carroll

Lewis Carroll kitaplarından Alice’s Adventures in Wonderland & Through the Looking-Glass kitap alıntıları sizlerle…

Alice’s Adventures in Wonderland & Through the Looking-Glass Kitap Alıntıları

&“&”

« Ben herhangi bir sözcüğü kullandım mı o sözcük benim paşa gönlümün istediği anlama gelir. »
Acaba ben gece mi değiştim? Bi düşüneyim: Bu sabah kalktığımda ben ben miydim? Sanki biraz farklı gibiydim, ama ben aynı ben değilsem, o zaman yahu ben kimim? İşte asıl bilmece bu
Life, what is it but a dream?
We can talk, when there is anybody worth talking to."
Bu kadar kısa sürede olan ani değişimden korksa da, Alice daha kötüsü olmadığı için mutluydu
Şimdi burada, gördüğün gibi aynı yerde kalmak için olabildiğince koşmak gerekir.

Bir yere varmak istiyorsan bu koştuğunun iki katı kadar koşmak zorundasın..

“Kendimi açıklayamıyorum efendim, çünkü kendimde değilim.”
Bir başkasının düşüne ait olmak hiç hoşuma gitmez.
Düne gitmenin hiçbir anlamı yok, çünkü ben dün bambaşka biriydim.
Harikalar diyarı’nda yatarlar,
Günler boyunca düşlerler
Ölen yazlar gibi düşlerler.
Sürüklenerek ırmakta,
İlerleyerek altın ışıkta,
Yaşam nedir bir düşten başka?
Pış pış pış Kraliçe, Alice’in kucağında!
Şölene kadar, vaktimiz var şekerleme yapmaya:
Şölen bitince, baloya gideceğiz,
Kızıl Kraliçe, Beyaz Kraliçe, Alice ve hepimiz!
Aslan ile Tekboynuz taç uğruna savaştı:
Aslan yendi Tekboynuz’u, duyarlı kasabaya.
Kimisi beyaz, kimisi esmer ekmek verdi;
Kimisi de erikli kek verip onları kasabadan defetti.
Ben yumurtaya benzediğinizi söyledim efendim, bazı yumurtalar da çok sevimli olur, bilirsiniz,…
İnsan imkansız şeylere inanamaz…
“Benim derdim seslenmek değil, süslenmek, “dedi kraliçe…
Bir şeyin kendi dilindeki ismini bulamadığında Fransızcasını söyle, Yürürken ayak parmaklarını dışarı çevir ve kim olduğunu sakın unutma!
Dışarısı buz gibi, karla kaplı,
Fırtına rüzgarı esiyor deli gibi,
İçerisi ise sıcacık, şömineni ateşi
Ve çocukluğun neşesiyle.
Sihirli sözcükleri aklında tut,
Ki kapılma çılgın soğuğa.

“Mutlu yaz günleri”
Ve yazın görkemi geçip gitti için
Gölgenin iç çekişi
Hissedilse de öykü boyunca,
Dokunmaz onun zararlı nefesi,
Masalımızın sevincine.

Yaz güneşinin parladığı günlerde,
Başladı bu masal – küreklerimizin ritmi
Akan zamanla uyum içindeyken-
Anılarda yankılanıyor,
Kıskanç yıllar “unut” dese de.

Gel haydi, dinle, dehşetin sesi,
Acı haberlerle dolu gelmeden,
Hüzünlü genç kız,
Vaktinden önce yatağa düşmeden.
Ah ama büyük çocuklarız biz,
Yatağa hemen girmeyiz.

Saf, aydınlık çehreli
Rüya gözlü meraklı çocuk
Zaman uçup gitse de
Ve aramızda bir yarı ömür olsa da
Senin sevgi dolu gülüşün,
Selamlayacak bu aşk armağanı masalı.

Güneşli yüzünü görmedim,
Gümüşi kahkahanı duymadım.
Yer almayacağım zaten
Senin bundan sonraki gençlik yaşamında.
En azından masalımı dinleyebileceksin
Ki yeter şimdi bana.

Düşünmeye hakkım var…
Ders ters gittikçe dert de biter…
Göründüğün gibi ol…
Başkalarına olduğun ya da olabileceğinden farklı görünmeye asla düşünme ki olduğundan farklı görünmediğinin aksini düşünmesinler…
Dünyayı döndüren sevgidir…
Kibar konuş! Sevgiyle yönetilmek çok daha iyidir korkudansa:
Kibar konuş; izin verme bozmasına
Sert sözlerin burada yaptığımız hayrı!

Kibar konuş! Anca fısıldar sevgi
Saf kalpleri birbirine bağlayan sözleri;
Dostluğun kibardır şivesi;
Şevkatin naziktir sesi.

Kibar konuş küçük çocukla!
Sevgi olur kazancın mutlaka;
Öğret ona yumuşak ve hafif bir tavırla;
Yoksa kalmayabilir çok fazla.

Kibar konuş gençlerine çünkü onlar
Anlatacaklarına göğüs gerer;
Bu hayattan en iyi şekilde geçerler,
Ki bu zahmetle bu itina gerektirir!

Kibar konuş yaş almışlarla,
Keder duyma bitkin düşen ruhlara;
Girmiştir bir ayakları artık çukura,
Bırak huzurla yatsınlar mezara!

Kibar konuş ve merhametle yoksulla;
Sert bir ses tonu asla kullanma;
Zaten yeterince dert var sırtlarında,
Kötü sözle sen de katkı sağlama!

Kibar konuş hatalıyla; unutma
Çalışmış olabilirler boşuna;
Kabalık onları düşürdü dara;
Çalış onları geri kazanmaya!

Kibar konuş! Hayatını adayanla
İnsanın keçi inadını kırmaya,
Şartlar iyice zorlaştığında,
“Sakin ol, rahat dur, “der onlara

Kibar konuş! Bu küçük bir şeydir
Kalbini damlatılmış bir katredir;
İyilik ve neşe getirmesi muhtemeldir,
Bunu gösterecek olan ebediyettir.

küçük kızlar da yılanlar kadar çok yumurta yer…
Küçük timsah nasıl da
Düzeltir parlayan kuyruğunu
Altından pullarından
Akar Nil suyu!
Nasıl da güler keyifle
Nasıl da zarifçe gerer pençelerini
Zarifçe gülümseyen çenesiyle
İndirir küçük balıkları midesine!
Şimdi de dünyanın en büyük dürbünü gibi uzuyorum! Hoşça kaldın ayaklarım !
Ne acayip bir duygu! Bir dürbün gibi kısalıyorum…
Buyurgan İlki patlayıp cırlar,
“Başla!” boğazını yırtar;
Der ki daha kibar olan ikincisi,
“Saçmalık olmazsa ne anlamı var ki?”
Üçüncüsü ikide bir keser masalı
Sabrını taşırır bir dakikadan fazlası.

Çok geçmeden çeker bir sessizlik
Düşerler peşine,
Görülmemiş harikalarla dolu
Gezinen düş çocuğun, tuhaf bir ülkede
Kuşlarla söyleşirler, türlü türlü hayvanlarla
İnanırlar inanırlar birazcık bu gerçek diye.

Altın gibi ışıldayan ikindi boyunca
Ağır ağır sürüklendik sularda;
Küreklerimizi kavramış küçük eller
Beceriksizce suda bizi çeker;
Hem yapıyorlar boşa ile,
Başıboş geziyoruz, yer yön bahane.

Ah zalim Üçlü! Böyle bir saatte
Altında rüya gibi bir havanın,
İstenir mi masal anlatması
Zar zor nefes alan bir adamın!
Hem o Ses tüm cılızlığıla
Nasıl üstesinden gelsin üç şamatacının ?

Alice: Sonsuzluk nedir?
Beyaz Tavşan: Bazen yalnızca bir saniyedir.
Alice: Hangi yoldan gideyim?
Kedi: Nereye gittiğini bilmiyorsan hangi yoldan gittiğinin bir önemi yok!
&”Dünü anlatmanın bir yararı olacağını sanmıyorum,
çünkü dün başka biriydim.&”
Sanırım kendi gözyaşlarımda boğularak cezamı bulacağım! Kesinlikle tuhaf bir şey olacak! Ama bugün her şey bir tuhaf zaten."
Şimdiki zaman ve geçmiş zaman
İkisi de gelecek zamanda var olur.
Ve gelecek zaman geçmiş zamanda mevcuttur. Eğer tüm zamanlar şimdi ve buradaysa,
Tüm zamanlar telafi edilemezdir.
Elde olan yalnızca bir “soyutlamadır. &”
Arkasında daimi bir olasılık bırakır.
Yalnızca kavramsal bir dünyada.
Olabilecek olan ve olan
Tek bir sonu gösterir, o daima şimdidir.
Ayak sesleri yankılanır hatıralarda
Yürümediğimiz o yolun aşağısında
Hiç girmediğimiz o kapıda
Gül bahçesine açılan.
“Kitap sevgisi,büyülü kapıları açmaya yarayan altın anahtar.”
Lord Dunsany, The Gods of Pagana’da aynı şeyi söylemiştir. Konuşmacı, neşe ve melodik şiirler tanrısı Limpang-Tung’dur.

Dünyaya şakalar ve biraz da neşe göndereceğim. Ve ölüm, tepelerin mor kenarı kadar, üzüntü, yaz günlerindeki yağmur kadar sana uzak görünürken, Limpang-Tung’a dua et. Ama yaşlandığında ya da öldüğünde, Limpang-Tung’a dua etme çünkü onun anlayamadığı bir düzenin parçası haline gelmişsindir.
"Yıldızlı gecede dışarı çık, Limpang-Tung da seninle dans edecektir… Ya da Lim pang-Tung’a bir şaka sun ama üzüldüğünde Limpang-Tung’a dua etme çünkü o üzüntü hakkında şunu demiştir: "Tanrıların en akıllısı olabilir ama anlayamaz.""

Reinhold Niebuhr, en güzel vaazlarından birinde kahkahanın, inanç ile umutsuzluk arasında bir tür tarafsız bölge olduğunu beyan eder. Hayatın yüzeysel absürtlüklerine gülerek akıl sağlığımızı koruruz ancak eğer kahkaha, kötülük ve ölümün daha derindeki mantıksızlıklarına yöneltilirse acıya ve alaya dönüşür. İşte bu yüzden," diye sonuca varır, "tapınağın girişinde kahkaha vardır, tapınağın kendisinde kahkahanın yankısı vardır ancak en kutsal yerde, yalnızca inanç ve dua vardır ve hiç kahkaha yoktur.
Dünyayı döndüren şey sevgidir, sevgi!"
Alice: Sonsuzluk nedir?"
Beyaz Tavşan: "Bazen yalnızca bir saniyedir."
Ablası, gözleri kapalı öylece oturuyor ve gözlerini açıp hayatın o sıkıcı gerçekliğine dönmekten başka çaresi olmadığını bile bile Harikalar Diyarı’nda olduğuna inanmak istiyordu… Oysa biliyordu ki, çimenlerin hışırdaması yalnızca rüzgârdandı; gölcükteki dalgalanmalar bir o yana bir bu yana sallanan sazlardandı; çın çın fincan sesleri koyunların zillerinden çıkan şıngırtı sesiydi… Kraliçe’nin tiz çığlıkları çoban çocuğun sesiydi aslında… Bebeğin hapşırması, Grifon’un feryadı ve tüm diğer tuhaf sesler (biliyordu ki) faal bir çiftliğin gürültü patırtısından ibaretti… ve Yalancı Su Kaplumbağası’nın hıçkırıklarının yerini inek böğürtüleri alacaktı.
Burada kim deli değil ki! Ben deliyim. Sen delisin."
"Nereden biliyorsun benim deli olduğumu?" dedi Alice.
"Öyle olmalısın," dedi Kedi, " Yoksa buralara gelmezdin."
Pencereye çarpan kar sesini duyuyor musun, Pisi? Ne kadar hoş ve yumuşacık! Sanki birileri dışarıdan camı öpüyor. Kar, ağaçlarla tarlaları bu kadar çok mu seviyor ki böyle usul usul öpüyor onları?"
Sen ne diyeceğine Dikkat et, gerisini sözcükler getirir.
Her şeyde bir ders vardır, yeter ki bunu bulmaya çalış.
Buradakiler kelle uçurulmasından fena halde hoşlanıyorlar: Şimdiye kadar canlı birilerinin kalmış olmasına hayret doğrusu!
Lütfen söyler misin bana, hangi yoldan gitmem gerek?"
"Bu, nereye gitmek istediğine bağlı," dedi Kedi.
"Neresi olduğu pek umurumda değil…" dedi Alice.
"O zaman hangi yoldan gittiğin fark etmez," dedi Kedi.
Herkes kendi işine baksaydı, dünya kendi çevresinde daha hızlı dönerdi.
Ben gençken," diye cevapladı William baba, "Bilirdim gençliğimin uzun sürmeyeceğini; ne yaparsam yapayım, düşünürdüm geleceği, ki acıyla anmayayım kendi geçmişimi. "
Bu sabah yataktan kalktığımda kim olduğumu biliyordum, ama o zamandan bu yana sanırım birkaç kere değişmiş olmalıyım.
Sanırım kendi gözyaşlarımda boğularak cezamı bulacağım!
Kitaplarla, çalışarak veya yararlı işlerle geçsin benim senelerim ki verebileyim güzel bir hesap geldiğinde son günlerim.
… Alice kendini olağanüstü şeyler beklemeye o kadar alıştırmıştı ki yaşamın böyle olağan biçimde sürmesi ona çok sıkıcı ve aptalca geldi.
Zavallı, zavallı küçük Alice! Yalnızca yakalanıp ders çalışmaya zorlanmadı; başkalarına ders vermeye de zorlandı. Artık Alice yalnızca bir öğrenci değil, aynı zamanda bir öğretmen.
En güzelleri hep uzaktadır.
Ah, aşk, aşktır dünyayı döndüren.
Yürekler ki, çocuklarınki kadar masum olmalı.
Sanıyor musunuz ki O" sadece diz çöküp yakaranları görür ve duyar…
Lütfen söyleyin nedir zaten yaşam bir düşten başka?
Geriye doğru yaşamanın bir sonucu, insanı ilk başta birazcık sersemletir.
Bizler de konuşabiliriz, tabii konuşmaya değer birileri olduğunda.
O güneşli yüzünü hiç görmedim,
Duymadım gümüşten kahkahanı da.
Sen anlama bak, söyleniş çeşit çeşit olur.
Herkesin kendi işine bakmasıdır, dünyayı asıl döndüren şey.
Ah, aşk, aşktır dünyayı döndüren.
Her şeyden çıkarılacak bir ders vardır. Yeter ki insan onu bulabilsin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir