İçeriğe geç

Alice Hakkındaki Gerçek Kitap Alıntıları – Jennifer Mathieu

Jennifer Mathieu kitaplarından Alice Hakkındaki Gerçek kitap alıntıları sizlerle…

Alice Hakkındaki Gerçek Kitap Alıntıları

İnsanlar bir günde adi ve zalim olmuyorlar. Bu, insan doğasında yok. Ancak onlara yeterince zaman verirseniz sonunda dünyanın en kalp kırıcı şeylerini yaparlar.
içten içe cennetin olmadığı hissine kapılıyorum.
“İnsanlar bir günde adi ve zalim olmuyorlar. Bu, insan doğasında yok. Ancak onlara yeterince zaman verirseniz sonunda dünyanın en kalp kırıcı şeylerini yaparlar.”
İnsanlar bir günde adi ve zalim olmuyorlar. Bu, insan doğasında yok. Ancak onlara yeterince zaman verirseniz sonunda dünyanın en kalp kırıcı şeylerini yaparlar.
sadece konuşabileceğim birisi olsun isterdim. Ama ona hiçbir şey söylemeyeceğimi biliyordum. Ben o kadar cesur değildim.
Tanrıların bile en sonunda Afrodit’in yakınında olmaya alışmış omaları gerekir.
tıpkı rüyalarımın hepsinde olduğu gibi canlı, gerçek ve güzeldi.
Ve bir de affetmesi imkansız olan başka şeyler vardır .
Ne kadar canımı yakmıştı ?
Kalbimi yaran bir milyon kağıt kesiği gibiydi.
İnsanlar bir günde adi ve zalim olmuyorlar . Bu , insan doğasında yok . Ancak onlara yeterince zaman verirseniz sonunda dünyanın en kalp kırıcı şeylerini yaparlar.
Söylemek istediğim, her şeyin unutulduğu ve her şeyin affedildiği.
İnsanlar bir günde adi ve zalim olmuyorlar. Bu, insan doğasında yok. Ancak onlara yeterince zaman verirseniz sonunda dünyanın en kırıcı şeylerini yaparlar.
Ne kadar canımı yakmıştı? Kalbimi yaran bir milyon kağıt kesiği gibiydi. Çünkü yavaş yavaş oldu ve hepsi bir anda olmadı. Bundan çok daha yavaş oldu. Ve dürüst olmak gerekirse böylesi daha kötüydü.
.Ve bir de affetmesi imkansız olan başka şeyler vardır.
Ama eğer bir kızım olursa onun için yapacağım o kadar şey olacak ki. Yemin ederim onun için yapacağım o kadar şey var ki.
Asla kapısını çalmadan odasına girmeyeceğim.
Karşısında sahte duygular sergilemeyeceğim.
Sadece kendisi olduğu için özel olduğunu söyleyeceğim.
Kusursuzmuşum gibi davranmayacağım.
Onu korkutmayacağım. Benden korkmasına neden olmayacağım.
Ona bütün cevapları bildiğimi söylemeyeceğim.
Ona yalan söylemeyeceğim.
Ve eğer hiç kendisini çirkin ya da korkmuş ya da yalnız hissettiği olursa ya da korkunç, sefil ve dehşet verici bir şey yaşarsa onu kendi başına odasında bırakmayacağım. Hayır, yatakta yanına uzanıp onu kollarıma alacağım ve istediği kadar ağlamasına izin vereceğim ve küçük başını boynuma bastırıp gözyaşlarını üstüme dökmesine izin vereceğim ve ona işlerin iyiye gideceğini bildiğimi söylemeyeceğim ve ona kendisini hep bu kadar kötü hissetmeyecegini söylemeyeceğim ve ağlamasını durdurmayacağım. İstediği kadar ağlamasına izin vereceğim. İstediği kadar.
Kurt’un yapmayacağını bildiğimden uzanıp elini tutuyorum ve parmaklarının parmaklarıma dolanma şekli hoşuma gidiyor, sanki daha önce bir milyon defa el ele tutuşmuşuz gibi. Elimi bu kadar kendinden emin bir şekilde tutması ve kalbimin bu kadar hızlı çarpması beni şaşırtıyor. Akşamının sessizliği içinde, ağustos böceklerinin insanı rahatlatan korosu ile çevrelenmiş bir şekilde oturuyoruz.
Bunun üstüne uzun uzun konuşmayı hakikaten kaldıramıyorum çünkü çok canımı acıtıyor ama insanlar hakkında öğrendiğim tek bir şey olduğunu söylemek istiyorum: İnsanlar bir günde adi ve zalim olmuyorlar. Bu insan doğasında yok. Ancak onları yeterince zaman verirsiniz sonunda dünyanın en kalp kırıcı şeylerini yaparlar.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Sekizinci sınıftaki erkek arkadaşının başka bir kızı ortaokul dansında öpmesi gibi affetmesi kolay şeyler vardır. Ve bir de affetmesi imkansız olan başka şeyler vardır.
Ama işin doğrusunu isterseniz içten içe cennetin olmadığı hissine kapılıyorum. İçimdeki bir ses cennet fikrinin hiç anlamlı olmadığını söylüyor. Nasıl olur da benim için bir cennet olur da ezdiğim her sinek veya kaza ile üstünden geçtiğim her sincap için bir cennet olmaz? Ama bu da ölümün, sadece, sondan başka bir şey olmadığına dair tuhaf bir hisse kapılmama neden oluyor. Dolayısıyla ne zaman aklıma cennet fikri gelse onu kafamdan çıkarmaya uğraşıyorum.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Arkadaşım olmak istediğin için o kadar mutluyum ki, deyip güldü. Hem de yedi kürtaj yaptırıp üstüne müdürle yatmış ve onun üstüne Brandon Fitzsimmons’ın öldürülmesi için mafya tetikçileri ile plan yapmış, sonra da açık saçık mesajlar atıp onu öldürmüş olmama rağmen.
Artık ondan, ondan, Alice’ten hoşlandığımı anlamış olması gerekmez miydi? Hayali Alice’ten değil, kanlı canlı, soluyan, konuşan, yürüyen, mezarlıkların yanından geçerken nefesini tutan, ızgara peynirli sandviç yiyen ve hayatında arkadaşım demiş olduğu herkes tarafından mutlak ve kesin bir şekilde dışlanmış olmasına, adeta yaşadığı yerde sürgün edilmiş olmasına karşın yoluna devam eden ve hâlâ her gün okula gelmeyi başaran gerçek Alice’ten.
Ve eğer hiç kendisini çirkin ya da korkmuş ya da yalnız hissettiği olursa ya da korkunç, sefil ve dehşet verici bir şeyler yaşarsa onu kendi başına odasında bırakmayacağım. Hayır, yatakta yanına uzanıp onu kollarıma alacağım ve istediği kadar ağlamasına izin vereceğim ve küçük başını boynuma bastırıp gözyaşlarını üstüme dökmesini izin vereceğim ve onu işlerin daha iyiye gideceğini bildiğimi söylemeyeceğim ve ona kendisine hep bu kadar kötü hissetmeyeceğini söylemeyeceğim ve ağlamasını durdurmayacağım. İstediği kadar ağlamasını izin vereceğim. İstediği kadar.
Ama eğer bir kızım olursa onun için yapacağım o kadar çok şey olacak ki. Yemin ederim onun için yapacağım o kadar çok şey var ki.
Asla kapısını çalmadan odasına girmeyeceğim.
Karşısında sahte duygular sergilemeyeceğim. Sadece kendisi olduğu için özel olduğunu söyleyeceğim.
Kusursuzmuşum gibi davranmayacağım.
Onu korkutmayacağım.
Benden korkmasına neden olmayacağım.
Ona bütün cevapları bildiğimi söylemeyeceğim.
Ona yalan söylemeyeceğim.
Kader sözcüğünü duyunca içten içe üzüldüm. Beni tuhaf ya da Zindanlar ve Ejderhalar oynayan, ders ve oyundan başka bir şey bilmeyen asosyal tiplerden biriymişim gibi göstereceğinden endişe etmiştim.
Aslında artık Alice’in Healy Lisesi’nde konuştuğu tek kişinin ben olduğumdan oldukça eminim. Bazen gelip yemekhanede benimle yemek yiyeceğine dair hayallerim oluyordu ama birkaç hafta önce Alice yemekhaneye gelmeyi tamamen bıraktı. Öyle yemeklerini nerede yediğinden emin değildim. Alice hakkındaki dedikoduların ardı arkası kesilmiyordu ve kulağıma çalınanlardan öğrendiğim kadarıyla üst kattaki Sürtük Tuvaletine yazılanların da sonu gelmek bilmiyordu. Gördüğüm ya da görmek istediğim yoktu tabii.
Tanrıların bile eninde sonunda Afrodit’in yakınında olmaya alışmış olmaları gerekir.
Peki o halde neden burada yaşamaktan rahatsız olmuyorum? İlk olarak herkes beni rahat bırakıyor. Yani beni görmezden geliyorlar ve bu da kulağa geldiği kadar kötü bir şey değil. Dürüst olmak gerekirse okumak, düşünmek ve çalışmak için böylesine bir zaman ve mekan özgürlüğü tanınması ve huzurumun bozulmaması gerçektende çok hoş.
Zamanı hızlandırınca bir bakmışım ki liseye başlamışım, bunaltıcı yaz sıcağı ve küçük kasaba dramaları ile buranın dışında bir yerde yaşamış olduğun düşüncesi bile tuhaf geliyor.
Katılmamın ilgili herkes için dehşet uyandırmak dışında bir işe yaramayacağı zoraki ergenlik sosyalleşme ritüellerinde yer almaya ihtiyaç duymuyordum.
Ama bir nedenden ötürü sınıfımızdaki kızlar beni acayip gıcık ediyorlardı. Hep her şey acayip bir kriz ya da dramaymış gibi davranıyorlar ve hep her şey hakkında beş yüz yıl filan konuşmak istiyorlardı. Onları telefon hatlarına konup yerden geçen bir solucanı atlamak için hazır bekleyen sığırcıklara benzetiyordum.
İnsanlar bir günde adi ve zalim olmuyorlar. Bu, insan doğasında yok. Ancak onlara yeterince zaman verirseniz sonunda dünyanın en kalp kırıcı şeylerini yaparlar.
“Ne kadar canımı yakmıştı?
Kalbimi yaran bir milyon kağıt kesiği gibiydi.”
Bazen uykusuzluk çekiyorum ama yıllar geçtikçe bunu benimsemeyi öğrenmiştim çünkü bana uyanık kalıp kitap okuyacak zaman kazandırıyordu.
sadece konuşabileceğim birisi olsun isterdim ama ona hiçbir şey söyleyemeyeceğimi biliyordum. Ben o kadar cesur değildim.
İnsanlar düşüneceklerini düşünecekler ve benim bu konuda ne söylediğimin hiçbir önemi olmayacak.
İnsanlar bir günde adi ve zalim olmuyorlar. Bu, insan doğasında yok.
Ancak yeterince zaman verirseniz sonunda dünyanın en kalp kırıcı şeylerini yapabilirler.
Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını fark edince insan, yaşamadığı geleceğin dahi pişmanlığını duyuyor.
ama söylemek istediğim, her şeyin unutulduğu ve her şeyin affedildiği.
“İnsanlar bir günde adi ve zalim olmuyorlar. Bu, insan doğasında yok. Ancak onlara yeterince zaman verirseniz sonunda dünyanın en kalp kırıcı şeylerini yaparlar.”
“Tanrı hâlâ beni dinliyor mu bilmiyorum. Bunu söylemek beni korkutuyor ama doğrusunu isterseniz artık Tanrı’nın var olup olmadığından bile emin olamıyorum.”
“Bazen uykusuzluk çekiyorum ama yıllar geçtikçe bunu benimsemeyi öğrenmiştim çünkü bana uyanık kalıp kitap okuyacak zaman kazandırıyordu”
Ve bir de affedilmesi imkânsız olan başka şeyler vardır.
Ama eğer bir kızım olursa onun için yapacağım o kadar çok şey olacak ki. Yemin ederim onun için yapacağım o kadar çok şey var ki.
Onun arkadaşın olduğunu sanmıştım.
Yani, ben de bir sürü kişinin arkadaşım olduğunu sanmıştım.
İnsanlar düşüneceklerini düşünecekler ve benim bu konuda ne söylediğimin hiçbir önemi olmayacak.
Beynim tükenene ya da bulanana ya da bomboş olana dek düşünüyordum.
Dürüst olmak gerekirse neye inanacağımı bilmiyordum.
İnsanlar bir günde adi ve zalim olmuyorlar. Bu, insanın doğasında yok. Ancak onlara yeterince zaman verirseniz sonunda dünyanın en kalp kırıcı şeylerini yaparlar.
ama söylemek istediğim,her şeyin unutulduğu ve her şeyin affedildiği.
İnsanlar bir günde adi ve zalim olmuyorlar. Bu insan doğasında yok.
Ancak onlara yeterince zaman verirseniz sonunda dünyanın en kalp kırıcı şeylerini yaparlar.
İlk olarak herkes beni rahat bırakıyor. Yani beni görmezden geliyorlar. Ve bu da kulağa geldiği kadar kötü bir şey değil. Dürüst olmak gerekirse okumak,düşünmek ve çalışmak için böylesine bir zaman ve mekan özgürlüğü tanınması ve huzurumun bozulmaması gerçekten de çok hoş.
“Ben yol kenarındaki beş kuruşluk gösterilerden değilim.” Değildi de. Benim için değildi. O hayatımın merkeziydi. Ama bunu ona anlatmanın hiçbir yolu yoktu.
“Sen ne halt istiyorsun?” diye patladı. Bu defa bana Kurt demedi. Ağzımı açıp kapatarak,”Ben ” dedim. Ona bildiğim şeyi söylemeyi öylesine çaresizce istiyordum ki.
Tanrıların bile eninde sonunda Afrodit’in yakınında olmaya alışmış olmaları gerekir.
İnsanlar bir günde adi ve zalim olmuyorlar.Bu,insan doğasında yok.
Ancak onlara yeterince zaman verirseniz sonunda dünyanın en kalp kırıcı şeylerini yaparlar.
İnsanlar bir günde adi ve zalim olmuyorlar. Bu, insan doğasında yok. Ancak onlara yeterince zaman verirseniz sonunda dünyanın en kalp kırıcı şeylerini yaparlar.
Nasıl olur da benim için bir cennet olur da ezdiğim her sinek veya kazayla üstünden geçtiğim her sincap için bir cennet olmaz?
Yani bir dağ aslanının saldırısına uğrasam ve yüzüm iğrenç, şekilsiz lime lime bir et yığınına dönüşse matematik ödevlerime yardım etmez miydin? Galiba gülmemeye çalışıyordu.
Gerçeği mi istiyorsun? derken içimde bir yerlerde yüzüne bakabilecek cesareti arıyordum. Başlarda olsa,
hayır, yardım etmezdim. Ama artık çıkıp yirmi dağ aslanının saldırısına uğrasan da sana yine yardım etmek isterim. Yine de senin arkadaşın olmak isterim. Sen harika bir insansın Alice. Sadece güzel olmakla kalmıyorsun.
“İnsanlar bir günde adi ve zalim olmuyorlar.Bu insan doğasında yok. Ancak onlara yeterince zaman verirseniz sonunda dünyanın en kalp kırıcı şeylerini yaparlar.”
“Sen ne halt istiyorsun?“
İnsanlar bir günde adi ve zalim olmuyorlar. Bu, insan doğasında yok. Ancak onlara yeterince zaman verirseniz sonunda dünyanın en kalp kırıcı şeylerini yaparlar.
Ne kadar canımı yakmıştı?
Kalbimi yaran bir milyon kağıt kesiği gibiydi.
Bir gecede oluvermiş gibi görünür ama dönüp de baktığında yavaş yavaş gelmiş olduğunu anlarsın.
O hayatımın merkeziydi. Ama bunu ona anlatmamın hiçbir yolu yoktu.
İsmimin onun sesiyle telaffuz edildiğini duymak güzeldi.
bana kocaman , tatlı gözleriyle bakıyor ve o tatlı, sıcak gülümsemesiyle gülümsüyor.
İnsanın güvenebileceği bir gülümseme bu. Görmeye devam etmek isteyeceği tarzda bir gülümseme.
Uzanıp elini tutuyorum ve parmaklarının parmaklarıma dolanma şekli hoşuma gidiyor , sanki daha önce bir milyon defa el ele tutuşmuşuz gibi.
Ama eğer bir kızım olursa onun için yapacağım o kadar çok şey olacak ki. Yemin ederim onun için yapacağım o kadar çok şey var ki.
Asla kapısını çalmadan odasına girmeyeceğim.
Karşısında sahte duygular sergilemeyeceğim.
Sadece kendisi olduğu için özel olduğunu söyleyeceğim.
Kusursuzmuşum gibi davranmayacağım.
Onu korkutmayacağım. Benden korkmasına neden olmayacağım.
Sen ne halt istiyorsun? diye patladı.Bu defa bana kurt demedi.

Ağzımı açıp kapatarak, Ben dedim. Ona bildiğim şeyi söylemeyi öylesine çaresizce istiyordum ki .

İnsanlar bir günde adi ve zalim olmuyorlar.Bu, insan doğasında yok.Ancak onlara yeterince zaman verirseniz sonunda dünyanın en kalp kırıcı şeylerini yaparlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir