İçeriğe geç

Ali Kitap Alıntıları – Ali Şeriati

Ali Şeriati kitaplarından Ali kitap alıntıları sizlerle…

Ali Kitap Alıntıları

İslam toplumu devrimci bir düşünce ateşine, öğreti ye muhtaçtır. İslam toplumu sömürü karşısında vahdet e muhtaçtır. Müslüman halklar ayrımcı bir düzende adalet e muhtaçtır. İşte bu nedenle Ali’ye ihtiyaç var.
Aslında insani değerlere inanan her insan Ali’ye inanır ve bu değerlere inanan, bu hedefler uğrunda mücadele eden her çağın ve her hareketin Ali’yi tanımaya ihtiyacı vardır. Onu tanıdığında da kesinlikle ona âşık olur. Bu aşk, harekete geçirici ve insana kurtuluş bahşedici en büyük güç olur.
Kur’an’ı sadece övüyor, öpüyor ve teberrük ediyoruz. O kadar yüceltip övüyoruz; ama bunun ne faydası var? İçinde ne dendiğini bilmediğimiz kitabın ne etkisi olabilir?
Derin duygular, daha çok gün batımında yakın görürler
Sen hakkımı şahısla, yoksa şahsı mı hakla ölçüyorsun?
İnsan ya sıkıntı çekendir, ya sıkıntı verendir, ya zulüm görendir, ya da zulmedendir. Kimi çalışmadan yemektedir, kimi ise yemeden çalışmaktadır
Bir millet Ali’nin aşığı olduğu halde sonuçta Yezid’e sahip olmasından daha büyük sıkıntı olabilir mi?
Fakat tüm güzellikler görecelidir,
tüm güzellikler eksiktir, tüm güzellikler geçicidir, yapaydır
Gerçek olan dış görünüş değil, iç hakikattir
Zira İnsan, sahip olduğu şeyler nispetinde değil, ihtiyaç duyduğu şeyler nispetinde insandır.
Maskeleri bir kenara bırakıp, yüzlere bakalım..
İnsan bu âlemde kendini mahpus hissetmektedir. Gerçek insan olanlar, mahpusluk duygusunu daha fazla hissederler.
Bilgisizce bir sevginin değeri yoktur;
tıpkı putperestlik gibidir
Diktatörlük kötüdür; çünkü onda sadece bir kişi düşünür, diğerlerinin düşünme hakkı yoktur.

J. J. Rousseau

Ama ben, Ali’nin ömrü boyunca söylediği sözlerin en akıcısının, en beliğinin, en güzelinin, en etkili ve öğretici olanının, onun yirmi beş yıllık sükûtu olduğuna inanıyorum. ..
Ümeyye oğullarının Ali’nin hükümet sahasına yaptıkları saldırılardan birinde Ali hükümetinin zimmetinde ve İslami hükümetin mesuliyeti altında bulunan Yahudi bir kadın zarar görmüş ya da öldürülmüştü. Ali, savunulması gerektiği halde savunulmadığı ve kendisi de düşman karşısında onu savunamadığı için öylesine öfkelenmişti ki mescitte yüksek sesle şöyle haykırmıştı: Eğer bir insan bu ayıptan ölse kınanmaz.
Biz neden sonbaharı severiz? Zira sonbahar mevsiminde bir son duygusuna kapılırız. Yani kurtuluşun daimi acısını gün batımında daha derinden hissederiz. Derin duygular, daha çok gün batımında yakın görürler.
İnsan, ne kadar insanlaşırsa o kadar çok ihtiyaç duygusuna kapılır. Zira insan, sahip olduğu şeyler nispetinde değil, ihtiyaç duyduğu şeyler nispetinde insandır.
Bu yapışıp bırakmadığınız değersiz hayatı bırakın, özgürleşin; zira o son derece değersiz ve kötüdür.
Nitekim o, sizden önce kendisine gönül bağlayıp aşk duyan dünyaperestleri terk etti!
-Hz. Ali (as)
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
“İnsan tüm aşklara bir şeylerin bulaştığını, içine heveslerin karıştığını, kişisel çıkarların ve bencilliğin bulaştığını ya da içinde zaaflar barındırdığını ve çabucak tükendiğini görünce, bu ihtiyacını giderememektedir.”
“İnsan olgunlaştıkça bu yoksunluk hissi ve alemde olmayan şeye olan ihtiyacı daha da artıyor, kaçınılmaz ıstırabı ve kötümserliği çoğalıyordu.”
“Zira İnsan, sahip olduğu şeyler nispetinde değil, ihtiyaç duyduğu şeyler nispetinde insandır.”
İnsanın eşyadan daha fazla faydalanmasını sağlamak bilimin tek amacı olamaz
Elinizdeki eser, Peygamber’in damadı olan Ali’den bahsetmiyor, savaş kahramanı olan Ali’den bahsetmiyor, Peygamber’in sahabesi olan Ali’den bahsetmiyor, dördüncü halife olan Ali’den bahsetmiyor, ilk Şii imamı olan Ali’den bahsetmiyor. Elinizdeki eser, tarihsel Sünniliğin ve tarihsel Şiiliğin anlatılmasını istediği Ali’yi anlatmıyor.
Kutsal, aşkın ve zihinsel olan mutlak insani erdemliliği, kendi şahsında somut, nesnel ve yaşayan bir gerçekliğe dönüştüren Ali’den bahsediyor.
Yaşayan insana, bana, sana, bize, Müslüman’a tüm insanlığa lazım olan da zaten bu Ali değil midir?
Tarih boyunca tüm yeryüzünde ki halklar, bir bedene ait üç kolun ve bir başa ait üç çehrenin düşünsel, ekonomik ve siyasi esiridir.
Batı demokrasilerinde egemen olan, elini halkın kafasının üzerinden kaldırıyor, halkın kafasının içine sokuyor ve hükümetini zor la değil oy la halkın arasından çıkarıyor. Zira serbest kapitalist hükümetlerde batılı liberal burjuvazi lerde sahte oyunları seçmen sandıklarına gizlice koymuyorlar, bilinçsiz seçmenlerin kafalarının içine koyuyorlar.
İslam öğretisinde Mekke bireyin inşası, Medine ise toplumun inşası dönemidir.
Biz sadece onu İbn mülcem’un kılıcından dolayı başında hissettiği acıya ağlıyoruz. Ama Ali’nin derdi bu değildir. Böylesine büyük bir ruhu inleten dert, bizim tanışık olmadığımız yalnızlıktır . Biz, bu derdi tanımalıyız, diğerini değil. Ali kılıcın acısını hissetmemektedir, biz ise Ali’nin derdini hissetmiyoruz
Felsefelerde dendiği gibi Ali feryat ediyor çünkü bir insandır, çünkü yalnızdır.
Yani biz, hepimiz. Tüm insanlar balçık ve Toprak Kutbu ile Allah ve Allah’ın ruhu Kutbu arasında hareket halindedir. Bu insanın yoludur, insanın hayat yoludur. Bu başlangıcı kokuşmuş balçık, alçaklık, zillet ve tortulaşmış toprak olan bir yoldur.( Bu yüzden insan hep tortulaşmaya, dibe çökmeye ve olduğu gibi kalmaya meyillidir.) Bir ucu ise Allah’ın mutlak ruhu dur. O halde bu kıssada hem insanın hayatı, hem insanın yeryüzündeki misyonu ve hem de insanın anlamı ifade edilmiştir. Bu nedenle insan toprak ile Allah arasındaki yolu kat etmekte olan bir varlıktır. Bu yolun adı din dir. Insanın hedefi de budur.
Örneğin bir şehrin yollarını asfalt yaparız. Veya bir insana 100 ya da 1000 tümen para veririz. Ya da bir ev alırız. Bu bir kişiye ve topluma hizmettir; ama ıslah değildir. Bu hizmet bir gün ıslah olmadığından bazen ihanete de sebep olabilir. Eğer insanı ıslah etmeden önce ona hizmet edersem, Bu hizmetim onun daha fazla sapmasına sebep olur. O halde insana hizmet etmeden önce onu ıslah etmemiz gerekir.
Kâsitin, halkı bedbaht eden bu hak yiyicilerdir;

Mârikin, tavuk yiyenlerdir;

Nâkisin ise Farsça da da kullanıldığı şekliyle alçaklar ve şerefsizlerdir.

Kur’an canlı bir dildir.
Zaman, ihtiyaçlar, sıkıntılar, şiarlar ve istekler değişse bile kur’an’ın mesajı, daima şu an bizim için bize oluşturulurcasına doğrudan bir mesajdır.
Kim yalnız değildir? Herkesle aynı düzeyde olan, zamanın rengini almış bulunan, herkesin rengiyle boyanan, herkesle anlaşabilen ve her şekil ve boyutuyla varlıklara denk olan kimse. Bu insan yalnız, tek ve meçhul olma hissine kapılmaz. Çünkü herkesle birdir.
O topluluk içindedir, toplulukla yer giyinir zevk alır ve davranır. Boşluk hissi, bu toplumun bu zamanın ve bu gündelik basitliklerin doyuramadığı ruhlarla işgili bir şeydir.
Kaçma hissi, yalnızlık hissi ve bu kaçışın tepkisi olan aşk hissi onu taptığı ve anlaştığı taraflara doğru çeker. Yöneldiği yer, kendisine layık olan ve kişiliği ile uygunluk arzeden yerdir.
Bir ruhta yalnızlık ve aşk hissi, bu ruhun gelişmişliği oranında daha güçlü daha şiddetli be daha ıstırap verici olur.
İnsanın derdi, aşkın insanın derdi, yalnızlık ve aşktır
Öyleyse yol bellidir.bu yol insandan Allah’a ve Allah’tan insana giden bir yoldur.bu yol,başlangıcı ve hedefi tamamen açık ve belli olan bir yoldur:
Allah ve insan.
Bu gece elem verici bir gecedir,bu gece matem doludur.Ali’nin matemi değil kendi matemimizdir.ıstırap doludur.ruhu tamamen yakıp kavuran bir hatırayla doludur.
Bazıları sünete dayanarak, Ehlibeyt’ i bazıları da Ehlibeyt’e dayanarak sünneti ortadan kaldırmaktadırlar. Oysa bu ikisi birbirine zıt değildir; her ikisi de birer temel ilkedir.
Biz Ali’yi Seven bir milletiz; ama Ali’nin Şiası değiliz. Çünkü, dediğim gibi Ali Şiası, Ali gibi olmak,Ali Gibi Düşünmek, Ali gibi anlamaktır.Toplum karşısında Ali gibi sorumluluk hissetmek ve gereğini yapmak, Allah ve halk karşısında Ali gibi yaşamak, Ali gibi ibadet ve hizmet etmektir.
Sen hakkımı şahısla, yoksa şahsı mı hakla ölçüyorsun? Yani sen hakikatleri mi şahıslara göre belirliyorsun yoksa, şahısları marketlere göre belirliyorsun?
Öğretim hizmettir , eğitim ise ıslahtır . Bilim hizmet, din ise ıslahtır.
Tarihteki tüm devrimler , dış cephede kazanmış , ancak iç cephede yenilgiye uğramıştır .
Çünkü İslam’ı “putperestliğe “ muhalefet biçiminden , “puta “ muhalefet biçimine dönüştürdüler ve Şiiliği “ hilafete “ muhalefet biçiminden , “ Halife’ye “ muhalefet biçimine dönüştürdüler ! Tüm facia işte budur !
Filmleri ülkelere ihraç etmek istediklerinde de komedi filmlerini kültür düzeyi düşük ülkelere gönderiyorlar . Kültür düzeyi yüksek ülkelere ise hüzün verici filmleri gönderiyorlar .
İnsan yüceldikçe , aşkınlık kazandıkça hüzün verici eserlerden hoşlanır . Niçin ?
Neresi olduğunu bilmediğim yer neresidir ?
Marks, kapitalizmi Batı mallarını biriktirme işi olarak tanımlıyordu; ben ise bir Asyalı olarak, cinayet ve hırsızlıkla biriktirildiğini görüyorum.
Biz saf Doğlular, bu liberalizmle sadece çağdaş olduk, Batılı burjuvalar ise kapitalist oldular.
Ben Marks’ı Engels’i, Proudhon’u ve diğer sosyalistlerle devrimcileri asla bağışlamıyorum. Biz Doğuda yağmalanırken, onlar Batıda sermayederle işciler arasında adilce bir paylaşıma gidebilmek için yapılan kavganın adını işçi hakları koyuyorlardı.
Maskeleri bir kenara bırakıp, yüzlere bakalım..
Diktatörlüğü mahkum etmek için demokrasi sloganına ümid bağlamak safdilliktir.
Tarih boyunca kendi istibdat rejimini halkı ıslah siyaseti olarak adlandırmayan hiçbir diktatör yoktur.
Dua, tarih boyunca tüm dinlerde sevgili, mabud, yüce görülen Tanrı karşısında aşkın ve insani ihtiyaçların tecellisi olmuştur.
Bir millet Ali’nin aşığı olduğu halde sonuçta Yezid’e sahip olmasından daha büyük sıkıntı olabilir mi?
Tam aksine ülkemizdeki genç nesil bugün her zamankinden çok daha fazla maneviyata ihtiyaç duymaktadır.
Bilmemenin derecesi yoktur. Bilmemek, yokluktur. Yoklukta hak ve batıl anlamsızdır.
Bir hakikati tahrip etmek için
İyiyse, ona saldırın
Kötüyse onu savunun!
Vesselam.
Ve malesef küfrün anası şuursuzluk olduğu halde, şuursuzluğu küfrün bir parçası olarak görmüyoruz.
Münafık ise oluşu ve görünüşü arasında mesafe olandır.
Hz Ömer, oğlu Mısır’da şarap içmekle suçlandığında onu kendi eliyle kırbaçladı. Hem vuruyor hem ağlıyordu. Hayretle Neden ağlıyorsun ve neden vuruyorsun diye soranlara şöyle diyordu:
Yargıç olan Ömer vuruyor, baba olan Ömer ağlıyor.
Sorumlu Müslüman aydına gelince; onun da neslini tükettiler.
İslam, bir akide ve ideoloji biçiminden bir kültür biçimine dönüştü. Havas, alim oldu, avam ise yobaz..
Refah içinde yüzen sınıfın gamı ve kederi daha fazladır. Hissedilir evren onların ihtiyacına cevap verememektedir.
düşünce ve kalem özgürlüğü varsa kişiler kadar akıl vardır ve onların çatışmasından kültür ve medeniyet ortaya çıkar.
Sen hakkı mı şahısla, yoksa şahsı mı hakla ölçüyorsun?
İnsanın eşyadan daha fazla faydalanmasını sağlamak bilimin tek amacı olamaz.
İnsan hayvani aşamalardan ve tabiatın ona dayattığı içgüdüsel ihtiyaçlardan uzak kaldığı ölçüde tabiatta yalnız kalmakta, daha aç ve susuz kalmaktadır.
Bu alemde insana eziyet veren onun yalnızlığıdır.
Aslında insan yalnız bir varlıktır.
Kur’anı sadece övüyor, öpüyor ve teberrük ediyoruz.
O kadar yüceltip övüyoruz; ama bunun ne faydası var?
Bilmiyoruz! Bu bir derttir. Ali için yapılan her yüceltmeden, yazılan her şiir ve övgüden, hatta ona yöneltilen her sevgiden önce çağımızın ihtiyacı olan şey, Ali’yi tanımaktır. Bilgisizce bir sevginin değeri yoktur; tıpkı putperestlik gibidir.
Şimdi Ali gelmiş ve tıka basa yiyip doyan ve en büyük güçlere sahip olan bu kimselere halkın malından bir zerre dahi karınıza girmiş olsa bunu geri alacağım diye ilan etmektedir.
Eğer insan ıslah etmeden önce ona hizmet edersem, bu hizmetim onun daha fazla sapmasına sebep olur. O halde insana hizmet etmeden önce onu ıslah etmemiz gerekir.
Eğer bugün işçi ve çiftçi sınıfı için bir heykel dikmek istiyorlarsa mutlaka Alinin heykelini dikmelidirler. Güzel nesirler yazdığı eliyle Medinede’ki toprakları kazıp oradan su çıkaran Alinin heykelini.
Sanat bu noksan alemden mutlak, kutsal ve aşkın aleme açılan penceredir. Din ise o aleme açılan kapıdır.
Etiketler:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir