İçeriğe geç

Albion’un Kızı Kitap Alıntıları – Anton Çehov

Anton Çehov kitaplarından Albion’un Kızı kitap alıntıları sizlerle…

Albion’un Kızı Kitap Alıntıları

Dünyamız için boşuna Ah, şu dünya! dememişler.
-“Öykülerde sık sık rastlanır “derken, birdenbire” sözüne. Yazarların hakkı var, yaşam beklenmedik şeylerle öylesine dopdolu ki!”
-“Orada okuyup üflerken bizi hiç beklemediğini, huzur içinde dua ettiğini düşünmemizi istedi. Bütün acemi çaylak suçluların yöntemidir bu.”
-“Mutluluk kendi zehrini içinde taşır ya da dışarıdan başka bir şey işin içine karışıp onu zehirler.”
Büyük insanlar daha basit ve daha anlaşılırdır.
Kadınlar kedi gibidir, sevdiklerine ölünceye değin bağlı kalırlar.
Öğretmen dediğin mesleğine âşık bir sanatçı olmalı.
“Bizde artık iyi yazar yetişmiyor,” diye bir konuşması var ki, öldürür insanı.
Bu kanıya çok kitap okuduktan sonra varsa bari! Değil kitap, dergi dahi okuduğu görülmemiştir. Turgenyev’i Dostoyevski ile karıştırır; (…)
Neden sesinizi yükseltmiyorsunuz, başkalarının çarpıklıklarına karşı çıkmıyorsunuz? Bu dünyada hakkınızı söke söke almalısınız! Gevşekliğe yer yok!
Bayağı ve adi olan her şeyden nefret eder, hayatın kötülüklerini bir şairin soylu diliyle, mizahçının iyi huylu gülümsemesiyle tasvir ederdi; insanlar öykülerinin hoş yüzeyinin altında gizli olan, sitem ve serzenişle dolu anlamı pek fark etmezlerdi.
Çağımızda insanın inançlarını yitirmesi eski eldivenini yitirmesi kadar kolaydır.
Bizim çağımız şu bakımdan güzeldir ki, kimin haklı kimin haksız olduğunu kolayca anlayamazsınız. Para çalmakla suçlanan bir hırsızı yargılayan jüri üyeleri sanığın mı, durduğu yerde duran paranın mı, yoksa dünyamıza gelmek hatasına düşen kendilerinin mı suçlu olduklarını kestiremezler.
Seviyorum seni, bir tanem. Ölü sessizliğiyle sussan da çılgın gibi seviyorum seni.
Şurası bir gerçek ki, yeryüzünde salt mutluluk diye bir şey yoktur. Mutluluk kendi zehrini içinde taşır ya da dışarıdan başka bir şey işin içine karışıp onu zehirler.
Aptallar şanslı olur.
Çağımızda insanın inançlarını yitirmesi eski eldivenini yitirmesi kadar kolaydır.
Bahar, ne zaman geleceksin?
bu dünyada güçlü olmanın kolaylıklarını düşünüyordum.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kadınlar kedi gibidir, sevdiklerine ölünceye değin bağlı kalırlar.
Hemen oturun, gecikmeden yazmaya başlayın!
Yazacaklarınızı bitirdikten sonra yayınevine göndermeyi unutmayın sakın!
Değerli yapıtınızı gecikmeden size geriye göndereceklerdir, bunu da bilin!
Çünkü insan topluluğu edebiyatsız olmaz
İnsanoğlu nasıl tüketiyor kendini!
Hem de boş yere!
Müziğin incelttiği yüreği
Ey, değerli okurum, ben bu işi nasıl düzelteceğim?
Sevdiğim kıza ne söyleyeyim şimdi?
Yoksa mektup mu yazayım? Ama nasıl ulaştıracağım mektubu ona?
“Beni hoş görün, beyefendi. Kitap okumaktansa görevimden istifa ederim daha iyi Bu eleştiri ve edebiyat kitaplarının başımıza ne işler açtığını çok iyi bilirim. Okuduğu kitaplar yüzünden torunlarımdan en büyüğü anasına ‘Salak!’ dedi, perhiz ayında utanmayıp süt içti. Beni bu işten bağışlayın!”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Artık Stanislav’ı saklamaya gerek kalmamıştı. İkisi de aynı haltı işlediklerine göre ortada ne dedikodu yapacak ne de onu rezil edecek biri vardı
Orada okuyup üflerken bizi hiç beklemediğini, huzur içinde dua ettiğini düşünmemizi istedi. Bütün acemi çaylak suçluların yöntemidir bu.
Hayli genç olmama karşın, rezilliğin batağına saplanmış biri olarak eksikliğini duyduğum şeyleri gözümün önüne getiriyordum o anda
Şurası bir gerçek ki, yeryüzünde salt mutluluk diye bir şey yoktur. Mutluluk kendi zehrini içinde taşır ya da dışarıdan başka bir şey işin içine karışıp onu zehirler.
Derken, birdenbire Öykülerde sık sık rastlanır “derken, birdenbire” sözüne. Yazarların hakkı var, yaşam beklenmedik şeylerle öylesine dopdolu ki!
4 Haziran 1887
Glotkin ölüm döşeğinde. Kendisini ziyaret ettim, dört gözle ölümünü beklediğimi söyledim ağlayarak, beni bağışlamasını istedim. Adam yücegönüllülük gösterdi, beni bağışladığı gibi, üstelik gastridim için pelit kahvesi içmemi salık verdi.
Yeni yıl: Kutlamaları kabul ettim. Bizim hanım okusun da aklı başına gelsin diye kendisine bir öğütler kitabı armağan ettim. Canım öylesine sıkılıyordu, daha fazla dayanamadığım için “Kıpçakların Ufa İlini Ele Geçirmeleri” başlıklı bir makale yazdım. Sonra oturduğum yerde hayallere daldım.
“Onların da kendilerine göre yaşamdan aldıkları bir zevk olmalı ” diye düşündü.
Kurşun koyuluğundaki gökyüzünde güneşin parladığını kimse gözünün önüne getiremezdi.
Şu kadınlar ne kolay avunurlar, her şeyi ne çabuk unuturlar! Olya’nın ihaneti olmasa bu berbat yerde ne işi vardı Fiodor Stepanıç’ın? Olya onu düpedüz faka bastırmış, salak yerine koyup aldatmıştı. Giyimine düşkün her kadın gibi, o da parasız edemezdi. Parasız yaşayamaz, parasızlığın verdiği acıya katlanamazdı
Kedilerin bakışları gibi ıslak bakışlı güzel Olya geldi hatırına. Olya şimdi mışıl mışıl uyuyor olmalı, artık onu düşünde gördüğü filan yoktur
Sinirleri biraz yatıştıktan sonra kitabı koynundan çıkardı, gururla içini çekerek okumaya başladı. Birinci sayfayı bitirince, “Oh, be! Öyle şeyler yazmışlar ki, bundan iyisi can sağlığı! Okumaya önem verdiğim için aklımla bin yaşayayım!” diyerek başını salladı.
Gelin de şu yezitlerin, bukalemunların tavırlarına kanın! Çağımızda insanın inançlarını yitirmesi eldivenini yitirmesi kadar kolaydır. İşte ben de inancını yitirenlerdenim!
Eğer namusuyla yaşayan, erdemli insanların söylediklerine bakılırsa yeryüzünde herkes yaptığının karşılığını bulacaktır.
Altı ay sonra onu tümüyle unuttular. Orkestra şefi bile Her sanatçının gönlünde, belleğinde birçok kadın yer etmiştir, ancak her birini tek tek anımsamak için son derece güçlü bir bellek gerekir.
Gerçek şu ki, bu küstah adam genç kızın ilk aşkıydı.
Hani, nasıl derler, yemeğe oturmuşsunuzdur, lahana çorbası bile yoktur sofranızda Bizim durumumuz böyle işte.
“Ne? Buna nasıl cüret edersin?”
“Bunda cüret edecek ne var? Kimsin sen? Beni korkutacağını mı sanıyorsun? Günde senin gibi sürüyle adam çıkıyor karşıma. Her birinize hoş görünmeye kalksak nasıl baş edeceğiz?”
Hem kiliseye gidiyor, hem de Tanrı’dan korkmuyorsunuz.
Aslında benim de paraya aldırdığım yok. Yoksulluğumla gurur duyarım! Edebiyat çalışmalarından aldığım 5-10 rubleyi, başka yollardan kazanacağım yüzlerce rubleye değişmem
“Başka neren ağrıyor?”
“Doğrusunu söylemem gerekirse, ağrımayan yerim yok, Kuzma Yegorıç, ama siz kalp rahatsızlığımı giderin de gerisine aldırmayın. Öteki ağrılarıma kocakarılar bir çare bulurlar.”
Gittim, gördüm, yendim.
Sizi gördüğüm ilk gün gönlümü kaptırdım.
Sizi çıldırasıya sevdim
Siz erkekler hep böylesiniz, gerçekleri işitmek istemiyorsunuz.
Anne babamız, dünyada hiçbir şeyi esirgemeyeceğim tek insanlardır. Çocuklarına verdikleri hudutsuz sevgi her türlü övgüye layık olmalarına, nankör bir hayatın onlarda açtığı kusurları kapatmaya yeter.
Kutsalların en kutsalı bildiğim şey, insan bedeni, sağlığı, zekâsı, yeteneği, esini, aşkı ve hayal edilebilecek en mutlak özgürlük olan, her ne biçim alırsa alsın şiddet ve yalanlardan özgür olma hissi.
1- Siyasi, sosyo-ekonomik konularda uzun anlatımların olmaması,
2- Yalın bir nesnellik,
3- Kişi ve nesnelerin gerçeğe uygun tasvirleri,
4- Mutlak bir özlülük,
5- Cesaret ve özgünlük: basmakalıplardan uzak durmak,
6- Sevecenlik.
Çoğu iki yüz yıl içinde hayatın ne güzel olacağına dair düşler kurarken hiçbirinin aklına gelmez, yalnız düşlemekle vakit geçirirsek hayatı kim güzelleştirecektir?
Hayatın önemsizliklerinin tragedyasını Anton Çehov kadar açık ve iyi bir şekilde kimse anlamamış; burjuvanın günlük yaşamının sönük karmaşasında okurlara kendi hayatlarının korkunç ve utanç vericiliğini merhametsiz bir gerçeklikle kimse göstermemiştir.
“Eleştirmenler atın tarlayı sürmesine engel olan at sineklerine benzer,” dedi, Bilge bir gülümsemeyle. At emek verir, tüm kasları bir kontrabasın telleri gibi gerilmiştir; sonra bir sinek böğrüne konup vızıldamaya, onu kaşındırmaya başlar atcağız cildini kıpırdatır, kuyruğunu sallar. Nedir sineğin vızıldamasındaki amaç? Kendisinin bile farkında değildir; sırf huzursuz olduğu ve ‘Bakın, işte ben de bu dünyada yaşıyorum. Ben de istediğim gibi vızıldayabilirim,’ diye ilan etmek istediği için.
Her yerde bayağılığı görme ve def etme hünerine sahipti; bu hüner, yalnız hayattan çok şey bekleyen ve insanları yalın, güzel ve ahenkli haliyle görmek isteğiyle tutuşan insanlar için mümkündür. Bayağılığa karşı her zaman sezgileri kuvvetli ve merhametsiz bir yargıç olmuştu.
“Bizde iyi yazar yetişmiyor,” diye bir konuşması var ki, öldürür insanı. Bu kanıya çok kitap okuduktan sonra varsa bari! Turgenyev’i Dostoyevski ile karıştırır; karikatürden, şakadan anlamaz.
Yazdıklarımız sizlere önemsiz, renksiz, can sıkıcı geliyorsa; yapıtlarımız sizleri heyecanlandırmıyor, güldürmüyor, öfkelendirmiyorsa gene de edebiyat hep var olacak, beklenen işlevini sürdürecektir. Çünkü insan topluluğu edebiyatsız olmaz
Sizin adınıza ben utanıyorum. Niçin okumuyorsunuz, söyleyin! Sürekli kitap okuyacaksınız!

Doğru, kitap okumak insan çok şey kazandırır. Evet, çok şey Okumaya başlar başlamaz görüş açınızın birden genişlediğini göreceksiniz. Kitaplara gelince, her yerde bulabilirsiniz.

Yaşam yolunda, aşk için, her günü çiçek koparır gibi koparırız !
Özellikle, gençlerin hayranıyımdır! Kim ne derse desin, gençler her zaman en önde gidecektir!
Şurası bir gerçek ki, yeryüzünde salt mutluluk diye bir şey yoktur. Mutluluk kendi zehrini içinde taşır ya da dışardan başka bir şey işin içine karışıp onu zehirler.
Öykülerde sık sık rastlanır “derken, birdenbire” sözüne. Yazarların hakkı var, yaşam beklenmedik şeylerle öylesine dopdolu ki!
İnsanoğlu nasıl tüketiyor kendini! Hem de boş yere!
Öylesine renkli, değişken, serüvenlerle dolu bir yaşantım var ki! Bütün bunlara karşın mutsuzum, Dostoyevski tarzı bir çilekeşim ben
Acılardan, ezinçten başka bir şey çarpıyor mu gözünüze? Hırsızlık, soygunculuk, yağmacılık, dolandırıcılık, her türlü kötülük sarmış dünyamızı! Herkes umutsuzluktan kendini içkiye vermiş! Zorbalık diz boyu! Gücü gücü yetene! Sonuçta bir sürü gözü yaşlı, acı çeken insan her yerde!
Peki, niçin düşünme yeteneğiniz kalmamış? Çünkü aklınızı neye yönelteceğinizi bilmiyorsunuz. Kitap filan okuduğunuzu görmedim, yazılı bilgi kaynağı nedir, haberiniz yok! Elinize bir kitap alsanız, köşeye çekilip okusanız, kötü mü olur?
Hep böyledir bu işler! İnsan, yaşantısının ileride neler getireceğini bilmeden, yazgısından dolayı yakınmamalı! İnsanın yaşamında neler olur, neler; ne beklenmedik değişiklikler!
Neden sesinizi yükseltmiyorsunuz, başkalarının çarpıklıklarına karşı çıkmıyorsunuz? Bu dünyada hakkınızı söke söke almalısınız! Gevşekliğe yer yok!
Çağımızda insanın inançlarını yitirmesi eldivenini yitirmesi kadar kolaydır. İşte ben de inancını yitirenlerdenim!
Senin hiçbir zaman anlamayacağın duygular var sürekli çarpıp duran yüreğimde
Dünyamız için boşuna “Ah şu dünya!” dememişler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir