İçeriğe geç

Alamut Kalesi Kitap Alıntıları – Peter Willey

Peter Willey kitaplarından Alamut Kalesi kitap alıntıları sizlerle…

Alamut Kalesi Kitap Alıntıları

Dünyayı yöneten güç değildir çünkü güç, uzun vadede ne yeterince kuvvetli ne de kutsaldır. Asıl yapıcı olan ve dünyayı asıl ayakta tutan, insan duygularının sıcaklığı, dostluk ve başkalarına saygıdır.
Tarihin bize verdiği ders, iyiye kıymet vermek, yanlış olandan kaçınmak ve doğru şekilde yargılayabilmektir. Ve bu da zorlu durumlarda bile umutla birleştireceğimiz sabır ve kararlılığı gerektirir. Hepsinden ziyade, inancın gücünün gerçek ve içten olduğunu ve bunun insanlığın yararına kullanılabileceğini öğrendim. İnanç ve doğruluk hayatlarımızın temel taşı olmalı. Toplumsal adeletin ve bizlerin görevi de fakirleri ve ihtiyaç sahiplerini koruyup, kollamak olmalı.
Başkalarının yardımları ve cömert destekleri olmadan çok az şey başarabileceğimizi unutmamalıyız.
Sel benden aşağıda Akar, kuşlar benden yukarı çıkmaz.
Evet, insanlar masallara, uydurulmuş hikayelere bayılırlardı. Gözlerini kör edecek şeyler onları mutlu kılıyordu.
Savaş sanatı ve irade terbiyesi bir İsmaili Savaşçısı için elbette son derece lüzumludur. Ama ruhunu kelimelerle de eğitip, bu konuda ustalaşarak düşüncelerini etkileyici ve uygun biçimde ortaya koyabilme gücü de eşit derecede öneme haizdir.
Selçuklu ve Sünni karşıtları tarafından İsmaililer farklı isimlerle adlandırılıyordu. Bunlardan en çok kullanılan, aşağılayıcı bir anlamı olan 𝑚𝑎𝑙𝑎ℎ𝑖𝑑𝑎 ya da ‘kafir’ di. Onları küçümsemek için kullanılan bir diğer isim de haşhaş kullandıkları için ahlaktan ya da dini inançlardan yoksun insanlar anlamına gelen ‘ℎ𝑎𝑠ℎ𝑖𝑠ℎ𝑖𝑦𝑦𝑎’ idi. Bu da Marco Polo ve Haçlı tarihçileri tarafından alınıp, Avrupa’ya taşınan ve sonrasında da ‘Haşhaşiler’ olarak değiştirilen kelimenin ta kendisiydi.
Batıdaki popüler inanışın aksine, İslamiyet zorla kabul ettirilmedi.
Neyse ki artık Yüzyıllardır güvenilir yazılarda bile yer almalarına rağmen, Haşhaşi efsanelerinin, kesinlikle saçma mitlerden, cahil ve düşman hayallerin ürünü olmaktan öteye gitmediğinden ve aslında bunları göz önüne bulundurmaya bile değmeyeceğinden eminiz.
Bu tür efsaneler, birçok neslin hayal gücünü etkilemeyi başarmıştır. Hâlâ birçok kişi tarafından kabul gördükleri için hem batı hem de doğu toplumları gerçek ile kurgunun, doğru ile fantezinin aslında net bir şekilde ayrılmadığını acı bir şekilde ortaya sürmektedirler.
Korku, düşmanlık, cehalet ve fantezilerle dolu olan Haşhaşilere, casuslara ve cennetin yeryüzündeki bahçelerine dair masalların modern zamanlardaki makul çalışmaların sonuçlarıyla boy ölçüşemeyecek saçma olduğu kanıtlanmıştır.
Sel benden aşağıda akar, kuşlar benden yukarı çıkmaz
Dünyayı yöneten güç değildir çünkü güç, uzun vadede ne yeterince kuvvetli ne de kutsaldır. Asıl yapıcı olan ve dünyayı asıl
ayakta tutan, insan duygularının sıcaklığı, dostluk ve başkalarına saygıdır.
Ânı yaşıyorlardı ve hayatları etraflarındaki dağlar gibi sabitti.
Emevilerin en yüz kızartıcı eylemi 680 yılında Kerbela’da, Ali’nin oğlu Hüseyin ve ailesini katletmeleri oldu.
Emeviler yönetimi sırasında, güç ve varlık, Arap kabilelerinin soyluların elinde toplandı.
Batıdaki popüler inanışın aksine, İslamiyet zorla kabul ettirilmedi.
Seni zamanla fazla baş başa bırakmamalıydım.
… beynin gücü sınırlıdır. O, ruhun kullandığı bir araçtır sadece.
İstanbul’un havası büyülüdür Tuğbek, gitmeye gör bir daha dönemezsin.
Kötü şeyler düşünmek istemiyordu. Ne zaman kötü şeyler düşünse kötü şeyler oluyordu. Acaba kötü şeyleri yaratan kendi düşünceleri miydi?
Herkesin üzerinde ittifak ettiği tek bir doğru yok ki. Bazılarının doğruları, bazılarının yanlışı olabilir.
İkisine de merhaba
Bir şeyin önemini ona bakış açımız belirler. Bâtıni anlayışa göre yol, yalnız belirlenmiş iki yer arasındaki uzaklık değil, aklı kalbe, nefsi, Hakk’a yaklaştıran bir vasıtadır.
Önemli olan zahirde oyalanmayıp batın bilincini yakalamaktır.
Hiç dünya nimetini aşamadığını düşündüğün anlar oldu mu?
İnsanı dostluğun gücü kadar kahramanlaştıran başka bir şey var mıdır?Yüreğimize aşktan, sevgiden daha fazla işleyen bir şey bulabilir misin? Ve hakikat kadar övgüye layık başka bir kavram var mıdır?
‘Dünyayı yöneten güç değildir çünkü güç, uzun vadede ne yeterince kuvvetli ne de kutsaldır. Asıl yapıcı olan ve dünyayı asıl ayakta tutan, insan duygularının sıcaklığı, dostluk ve başkalarına saygıdır.’
Buna hâlâ inanıyorum.
Goethe, bilginin her zaman anlayışla desteklenmesi gerektiğini yoksa kısır kalacağını söylemiştir.
Neden hâlâ Batı’da birçok insan, medeniyet ve kültürün zirvesinin, Avrupalı Hristiyan âleminin zaferlerinde saklı olduğuna inanıp, İslam dünyasının büyük başarılarını görmezden geliyor? Bu, batı dünyasında birçok insanın, Doğu dünyasının eski medeniyetlerinin sanat ve bilimdeki başarılarına karşı takındıkları dar görüşlü tavrın bir devamı niteliğinde.
Bizi şaşırtan bir şey de, Habibeh adındaki, 800 yaşında olduğu düşünülen bu camide, Qa’in camisinde gördüğümüz gibi iki mihrabın olmasıydı. Bunlardan biri Kudüs’ü, diğerinin de Mekke’yi göstermesiydi. Eski medrese çok etkileyici bir yapı ve orjinal su sistemi hâlâ kullanılır hâlde. Kültürel Miras Bakanlığı o sıralarda bu okulu yenilemekteydi ancak orjinal çinilerin ve tuğlaların dikkatsiz bir şekilde ayrılıp, çöp yığınının üzerine atıldığını görmek, bizi tam anlamıyla şok etti.
Ayrılma vakti geldiğinde, ona veda etmek çok üzücüydü.
Şu köhne kervansaray ki, adı dünyadır,
Sabah akşam denen alaca konağıdır;
Sultanlar gelip, saltanat sürüp,
Saati dolunca çekip gidendir.

Ömer Hayyam

Sel benden aşağı akar, kuşlar benden yukarı çıkmaz.
Zaman, onları teğet geçmiş gibiydi. Anı yaşıyorlardı
Allah’ı bilmek sadece mantıkla gerçekleşemez. Ya da fikir ayrılığına düşen dinî alimlerden ve filozoflardan öğrenilemez.
İnancı ne olursa olsun, aklı başında herkes, Hodgson’ın, savaş meydanında binlerce sıradan insanı öldürmektense, tek bir güçlü düşmanı öldürme konusundaki fikrine katılır.
1092’de Sultan Melikşah, veziri Nizamülmülk’ün tavsiyesiyle, Rudbar ve Kuhistan’a askerî güç gönderdi. Bir ara Selçuklu kuvvetleri, Alamut’u geri almak üzereydi çünkü İsmaili askerlerin stokları tükeniyordu ancak sonrasında komşu köylerden gelen takviye sayesinde bunun önüne geçildi. Hasan bu sonuçtan çok memnun oldu ve kalesine ‘Iyi Talih Şehri’ anlamına gelen Baldat el-Eqbal adını verdi.
‘Dünyayı yöneten güç değildir çünkü güç, uzun vadede ne yeterince kuvvetli ne de kutsaldır. Asıl yapıcı olan ve dünyayı asil ayakta tutan, insan duygularının sıcaklığı, dostluk ve başkalarına saygıdır
Neden hâlâ Batı’da birçok insan, medeniyet ve kültürün zirvesinin, Avrupalı Hristiyan âleminin zaferlerinde saklı olduğuna inanıp, İslam dünyasının büyük başarılarını görmezden geliyor?
Pintinin biri gizli bir yere hazine saklar. Etrafındakilere kendini fakir biri olarak tanıtmakta ama için için zenginliğine sevinmektedir. Bir komşusu bunu öğrenir ve sakladığı hazineyi çalar. Ama bizim pinti hazinesinin çalındığını öğreninceye dek sevinmeyi sürdürecektir. Son nefesini verinceye dek durumu öğrenmezse ölünceye dek zengin olduğunu düşünerek mutlu olacaktır. Tıpkı sevgilisinin kendisini aldattığından bihaber bi adamın durumda olduğu gibi. O da durumu öğrenmediği takdirde ömrünün sonuna dek mutlu olacaktır. Ya da tam tersi durumu ele alalım. Diyelim ki adamın son derece sadık bir karısı var. Ama yalancı kimseler onu karısının sadakatsizliğine ikna etsinler. Bu durumda adam cehennem azabı içinde yaşamaz mı? Gördüğünüz gibi bizim mutluluğumuzu ya da mutsuzluğumuzu belirleyen şey hakikat değildir. Bizler tasavvur eder, kanaat sahibi olur sonucunda mutluluğa ya da mutsuzluğa erişiriz. Üstelik her yeni gün kanaatlerimizin ne derece aldatıcı olduğunu bize gösterir. Yani mutluluğumuz aslında hiç de sağlam temeller üzerine inşa edilmemektedir. Kaderimiz için de aynı şey geçerlidir. Zeki bir adam bunu bilir ve bu yüzden de umursamaz. Ancak aptallar mutlu oldukları için sevinirler!
Denemediğimi mi sanıyorsun? İnsanlara hakikati anlatabilmek için yıllarca kelle koltukta gezdim, defalarca ölümden kaçtım. İnsanlar gerçekleri duymak istemiyordu, bu yüzden ben de onlara istedikleri şeyleri veriyorum artık.
İnsanların mutluluk, aşk, sevinç diye adlandırdıkları şeylerin hepsinin yanlış faraziyeler üzerine kurulu, yanlış hesapların bir birikimi olduğunu keşfeden herkes, kalbinde korkunç bir boşluk bulacaktır. Bu sersemlikten kurtulmanın yegane yolu ise kendisinin ve başkalarının yaşamları ile kumar oynamaktır. Bunu başarabilecek yeteneğe sahip olan kişiler istedikleri her şeyi yapabilir.
Halkın kayıtsız ve tembel olduğunun farkına vardım onlar için kendimi harcamaya değmezdi. Boş yere onları uyandırmaya ve aydınlatmaya çalışmıştım. İnsanların büyük kısmının hakikatın ne olduğuna ilgi duyduğuna inanıyor musun yoksa ? Umurlarında bile değil ! Tek istedikleri rahatlarının bozulmaması ve hayal güçlerini canlı tutmak için masallar. Veya kimin haklı kimin haksız olduğunun onlar için bir anlam ifade ettiğini mi düşünüyorsun ? Asla! Yeter ki onların zavallı isteklerinin bir kısmını tatmin et. Artık kendimi boş hayallere kaptırmak istemiyordum. Madem ki insanlık bu şekilde artık ben de ulvi amaçlarıma ulaşmak için onu kullanacaktım. İnsanların aptallıklarının ve saflıklarının kapısını çalmıştım. Onların her türlü bencil isteklerinden ve zevklerinden kendi çıkarıma yararlanmaya başladım.
Bizi mutlu ya da mutsuz kılan olaylar değil, onları algılama biçimimizdir.
Kitleler hep böyle davranmayı yeğlemiştir zaten. Belirsizlikten korkar, kendilerine anlatılan en saçma sapan şeylere dahi hakikat, tutunacak bir dal sunmadığı için büyük kalpleriyle iman ederler.
Onun bu sözleri söylerken çok ama çok ciddi olmasından korkuyorum.
Gerçekten zekayla cüsse arasında bir bağ mı var sanıyosun yoksa?
İnancı ne olursa olsun, aklı başında olan herkes, Hodgson’ın, savaş meydanında binlerce sıradan insanı öldürmektense, tek bir güçlü düşmanı öldürme konusundaki fikrine katılır.
En çarpıcı suikastlar, ardından kaçınılmaz bir şekilde katliamları getirenlerdi.
Savaş meydanında binlerce sıradan insanı öldürmektense, tek bir güçlü düşmanı(padişaha suikast) öldürmenin daha iyi bir fikir olduğuna inanılır
Suikast kullanımları etik olarak diğer savaş taktiklerinin kullanımından ne daha iyi ne daha kötü değildi. Bu silah, onlar için kendilerinden üstün güçlere yöneltmek adına en etkili olanıydı.
Sel benden aşağıda akar. Kuşlar benden yukarı çıkmaz.
Bu insanlar cennet için yaşıyorlar, onları ancak bir cennet verebilirsen onları yönetirsin.
Dünyayı yöneten güç değildir çünkü güç, uzun vadede ne yeterince kuvvetli ne de kutsaldır. Asıl yapıcı olan ve dünyayı asıl ayakta tutan, insan duygularının sıcaklığı, dostluk ve başkalarına saygıdır.
Tarihin bize verdiği ders, iyiye kıymet vermek, yanlış olandan kaçınmak ve doğru şekilde yargılayabilmektir. Ve bu da zorlu durumlarda bile umutla birleştireceğimiz sabır ve kararlılığı gerektirir.
Biz Batılıların dünyanın diğer bölgelerindeki insanların yetenekleri, kapasiteleri ve başarılarını daha doğru bir şekilde değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Kültürel ve siyasi yargılarımız, hâlâ imparatorluğun etkisi altında. Neden hâlâ Batı’da birçok insan medeniyet ve kültürün zirvesinin, Avrupalı Hristiyan âleminin zaferlerinde saklı olduğuna inanıp, İslam dünyasının büyük başarılarını görmezden geliyor? Bu, Batı dünyasında birçok insanın, Doğu dünyasının eski medeniyetlerinin sanat ve bilimdeki başarılarına karşı takındıkları dar görüşlü tavrın bir devam niteliğinde.
Şu köhne kervansaray ki, adı dünyadır,
Sabah akşam denen, alaca konağıdır;

Sultanlar gelip, saltanat sürüp,
Saati dolunca çekip gidendir.

Sel benden aşağıda akar, kuşlar benden yukarı çıkmaz.
İsmaililerin iyi ziraatçılar ve su mühendisleri olduğunu sık sık dile getirdim. Uzun kuşatmalara karşı koyabilmek için düzenli su ve gıda erişimine büyük önem vermişlerdir. Sadakat ve zekâlarını, sabır, kararlılık ve iyi yönetimle birleştirmişlerdir. İsmaililerin misyonlarına kendilerini tamamen adamış olmaları, doğal yeteneklilikleri ve görevlerine kendilerini vermeleriyle diğer tüm özellikleri birleşince muhtemelen kalkıştıkları işlerde başarılı olmaları çok zor olmamıştı. Bu nitelikler olmasaydı, Hasan Sabbah’ın bağımsızlık vizyonu hiçbir zaman başarıya ulaşamazdı ya da onun yolundan gidenler, rakiplerine bu kadar uzun süre karşı koyamazdı.
Tarih bize, özellikle de yakın zamanlarda, gerçek bir inanca bağlı kişilerin, fatihlerin arzularıyla asla tamamen yok edilemeyeceğini öğretmiştir.
Papa’nın çağrısına uyan Avrupalı şövalyeler ve asiller için ganimet ve toprak elde etmek, Kutsal Topraklar’ın kurtarılmasından çok daha önemliydi. Sonuç olarak, zamanın güce aç ve ikiyüzlü yöneticileri Hristiyanlık adına, Orta Doğu’da 200 yıl süreyle yıkımlara yol açtılar.(1096-1291) Yedinci Haçlı Seferi’nin liderleri arasında Müslümanları anlamak için çaba sarf edip, onların saygılarını kazanmaya çalışan Almanya lideri II. Frederick ve Fransa kralı IV. Louis gibi liderler de vardı ancak Haçlı Seferleri’nin tarihi, güvensizlik ve aldatmaca geleneği ile dolu olduğundan, Müslüman-Hristiyan ilişkileri günümüze kadar tatsız bir şekilde gelmiştir.
Abbâsî halifeleri başlarda mutlak liderlerdi ancak sonraları, güçlerini halifeye göstermelik bağlı olan bir dizi askerî lidere verdiler. Halifeliğin gücü Harun Reşid’in ölümünden sonra ciddi bir şekilde sarsılmaya başladı.
Fethettikleri topraklardaki Hristiyanlara, Musevilere ve diğer dinlere mensup azınlıklara gösterdikleri hoşgörü de bir o kadar etkileyiciydi. Müslüman orduları, Bizans ve Sasani imparatorlukları tarafından yönetilen topraklara ilk ayak bastıklarında, oradaki insanların bu yeni inanca bir an önce geçmeleri konusunda diretmediler. Batıdaki popüler inanışın aksine, İslamiyet zorla kabul ettirilmedi. Bu, birkaç nesil boyunca süren yavaş bir değişim süreciydi.
aslında Marco (Polo)’nun Çin’e giden babası ile amcasının hikayelerini anlattığı sonucuna vardı. Marco muhtemelen Kontantinopolis ve Karadeniz’den daha doğuya hiçbir zaman gitmemişti.
Eğer insanlar bilgiyi ön planda tutarsa akıl ona yardımcı olabilir. Bilgi ikinci planda tutulur akla öncelik verilirse Allah’ı tanımak mümkün olmaz.
Belki de bana bu yüzden güldüler .
“Dünyayı yöneten güç değildir çünkü güç, uzun vadede ne yeterince kuvvetli ne de kutsaldır. Asıl yapıcı olan ve dünyayı asıl ayakta tutan, insan duygularının sıcaklığı, dostluk ve başkalarına saygıdır.”
Tahtın üzerinde Arapça bir yazıyla: “Ali’den başka yiğit, Zülfikar’dan başka kılıç yoktur,” yazıyordu. Bu sözleri Hazreti Muhammed ünlü bit muhrebe zaferinden sonra kendine ait olan iki tarafı keskin kılıcını, ilk Şii imamı Ali’ye verirken söylemiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir