Yaşar Kemal kitaplarından Al Gözüm Seyreyle Salih kitap alıntıları sizlerle…
Al Gözüm Seyreyle Salih Kitap Alıntıları
Aaah, bir göz göze gelebilseler
Madem beni seviyorsun Allah’ım, mademki bugün örtüp çocukların gözlerini perdeleyip kamyonumu olara göstermedin, bir iki gün içinde şu İsmail Usta imana geleceğe benzemez, üç gün daha, üç güncük şu kamyonu kimseye gösterme nolursun.
Sağ ol koca Allah’ım, dedi. İnandım iman ettim ki sen büyüksün. Bilcümle kâinatı yaratan sensin.
İnancı tamdı, yüreği öyle söylüyordu
Anlaşmaları için konuşmanın da bir gereği yoktu.
Derdime derman olursa senden olur.
Ne de güzel, bakmaya kıyamıyor insan.
Bugünler hiçbir şeyle ilgilenecek durumda değildi de ondan.
Öylesine bir bunaltıcı sıkıntıdaydı ki Sıkıntıda olduğunu, içinin onu öldürürcesine sıkıldığını bilmiyordu bile.
Ölüm korkusu insanları iyi insan yapar.
Ama içinde bir boşluk vardı gene de, mutluluğu engelleyen, içinde gittikçe kendini duyuran, onu acıktıran, büyüyen bir boşluk. Unuttuğu, şimdi anımsarsa ona dünyayı bağışlayacak, anımsayınca onu sevinçten deliye döndürecek bir şey, bir şey vardı.
tepeden tırnağa sevince kesiyor, içi dolup dolup taşıyor sevgiyle, yerinde duramıyor, ne yapacağını bilemiyordu. Büyülenmişti. Bir mutluluk düşü içinde yüzüyor, kendinden geçiyordu.
Çocukların düşmanı olmasa kim bilir ne iyi adam olurdu.
Şu dünyada amma da yalnız kalmıştı, vay be!
O kadar, o kadar çok martı vardı ki şu dünyada O kadar, o kadar Yalnız benim martım ölüyor..
Derdime derman, yarama merhem ol diye geldim.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
onu sevdiğini anımsıyor, bunu kendi kendisine bile söyleyemiyordu. İçine içine bastırıyordu bu duygusunu.
Varsınlar öylesi insanlar ölsünler, diye söylendi Salih. Ölsünler Böyle yeryüzüne gökyüzüne düşman, cehennemde yaşayacaklarına, ölsünler.
Gömleğinin üstündeki bereli sakallı adam azıcık hüzünlüydü ya, çok güzel, insanca bakıyordu. Beresinin tam alnın üstüne gelen yerinde de bir yıldız vardı, kırmızı.
Bütün bedeni düşüncedeydi
Birkaç gün öyle yıkılmış, dünyayla tüm ilişkisini kesmiş, nereden gelip nereye gittiğini bilmeden, ağzını bıçaklar açmadan, uyuduğunu uyandığını farketmeden ortalıkta dolandı durdu.
Gel etme , o senin gittiğin yollar yol değildir, sonu boktur.
Ne diyorlardı, en büyük insanlık sömürüye başkaldırnaktır
İnsanoğlu niye böyle mahzun, it, gaddar, sömürgen?
Zor zor, insan olmak zor.
İnsanoğlu niye böyle mahzun, it, gaddar, sömürgen?
Zor zor, insan olmak zor.
Dünyada adamın kötüsü laçkalaşmış adamdır, derdi İsmail Usta
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
İnsanlarla oynamamalı. Bir yerleri var, bir ince yerleri, işte oraya değmemeli..
İçinde sıkıntı büyüdükçe büyüyordu. Çat diye orta yerinden ikiye ayrılacaktı. Öylesine bir bunaltıcı sıkıntıdaydı ki
Alay ediyorlar onunla. Cömertliğini , iyiliklerini unutmuşlar, üstüne üstlük bir de çocukla alay ediyorlar.
Aaah, insanlar aaah, hem de cömertliği iyiliğiyle alay ediyorlar.
Aaah, insanlar aaah, hem de cömertliği iyiliğiyle alay ediyorlar.
O az önceki sevinci, mutluluğu uçmuş gitmiş, yerine bir acı, korku, endişe gelmiş çöreklenmişti.
Öylesine bir çoşku içindeydi, mutluluğu öylesine gittikçe büyüyordu ki, ne yapıp edeceğini bilemiyordu.
Varsın öylesi insanlar ölsünler.
Ölsünler
Böyle yeryüzüne gökyüzüne düşman, cehennemde yaşayacaklarına , ölsünler
Ölsünler
Böyle yeryüzüne gökyüzüne düşman, cehennemde yaşayacaklarına , ölsünler
Bir kapı örterse binini açar, diyordu Kızılbaşoğlu, sesi mavileyerek. İnsan kısım kısım, yer damar damar
Geçti insan kervanı, dost kervanı.
‘Salih martıyı böyle gördükçe tepeden tırnağa sevince kesiyor, içi dolup dolup taşıyor sevgiyle, yerinde duramıyor, ne yapacağını bilemiyordu. Büyülenmişti. Bir mutluluk düşü içinde yüzüyor, kendinden geçiyordu. Bir şeyi, köpüklü denizi, tepeden tırnağa çiçek açmış bir ağacı, demirci ocağını, çırpınan balıklarıyla denizden çekilen bir ağı, bir insan yüzünü de seyrederken tıpkı böyle oluyordu Salih.’
Şu bol dünyayı dar ettiler bana, aaah!
Hay çocukluk hay Bu çocukluğun derdi büyük, tadı da büyük.
Bugünde , bu çağda kim yılan değil ki , dedi . Herkes herkesin yılanı.
Al gözüm seyreyle .
“Şu bol dünyayı dar ettiler bana.”
bir gemi yol almış başka diyarlara, denizlere mi gidiyor, yoksa limana mı geliyor
Gözlerinin önüne cenneti serin, o cenneti onlara verin istemezler, sevmezlermiş de, ulaşamadıkları çölü, dikenli kıracı severlermiş.
İnsan her zaman ölümden öylesine dehşet duymuyordu.
Macera bir ömür pahasına varılacak diyardı. Hiç kimsenin de varamadığı bir yerdi.
Demircilik pirli zanaattır, ta Davut Aleysisselamdan bu yana.
Analık zor, analık batsın.
Dünya ne tuhaf.
Bir boşluktu ki içindeki, ölüm dedikleri de herhal bu boşluk olacak.
Karanlık, umutsuz bir kedere gömülmüş gitmişti Salih.
Ölümden öte köy yok Albayım.
İnsan öldürmek o kadar kolay mı?
Bir tek insan, şahıslar da kendilerini, geçen günlerini bir daha yaşayamazlar.
Bütün insanları öldüren kderdir.
Çalışmak, çalışmak insan olmaktır
Kuş iyi edenler doğru cennete, yaralı kuşa bakmayıp da, yarasını kurtlandırıp, onun ölmesine göz yumanlar da doğru cehenneme giderlermiş.
Salihin ağrına gidiyordu ya, ne yapsın çekecekti. Böyle yaratılmıştı dünya.
Çocuklar doğanın yaratılma, doğurma, yaratma sevincine katılabilirler, yakınlıklarından, kopmamışlıklarından
Bahar denizi ince, ılık, yeyniden baş döndürücü, deniz kokusu değilmişçesine deniz kokar. İşte bu ılık bahar denizini koklarsan, hele sabahları, hele deniz daha beyazken koklarsan yerinde duramazsın sevincinden İçinden önce ince bir sevinç dalgası kabarır gelir, bu belli belirsizdir, sora bir dalga, bir dalga daha, incecik koku başını yeynicik döndürür, bir yel eser, küçücük bir dalga yaslanır kıyıya, insan içinden kabarıp gelen dalgayı daha derinden duyar. İşte böyle zamanlarda deniz, kum kayalar, balıklar, çiçekler, insanlar, kokular, ne varsa dünyada çirkin, güzel bin misli güzelleşir, insan doğan güne karışır, bir yeniden doğmanın, insan gibi insan olmanın, insanlıkta terütaze olmanın, yeniden, bilerek yeniden doğmanın bilincinde olmanın, dünyayla birlikte yaratılmanın sevincine varır, bir dalgaya düşer, kendinden kopar, büyük doğanın sevincine varır, özünde insan olmanın, o erişilmez sevincine varır. İnsanoğlu bu sevinci her zaman tadabilir. İnsanların çocuklukta böyle sevinçleri sık sık tatmaları boşuna değildir.
Ama kanadı kırık bir kuş, kuş değildir ki Ölünceye kadar kanadı öyle kalacaksa
İnsanoğlu niye böyle yalnız, ah, kimsesiz, mahzun, üzgün, sevinçsiz, it, gaddar, sömürgen, hırsız, aaah, hırsız.
Zor zor, insan olmak zor
İnsanoğlu niye böyle mahzun, it, gaddar, sömürgen?
En büyük insanlık sömürüye başkaldırmaktır.
İnsan olmak, aaah, insan olmak, çalışmak, üretmek, demektir.
Sağ ol koca Allahım, dedi, inandım iman ettim ki sen büyüksün. Bilcüme kainatı yaratan sensin.
Demir tavında dövülür.
Demirci milletinde hiç kızgınlık, öfke olmaz, o yaratıcıdır, onun işi yalnız sevgiyledir. Bu işte sevgi olmazsa, öyle güç bir iştir ki bu, yürümez.