İçeriğe geç

Aktörlük Sanatı Kitap Alıntıları – Stella Adler

Stella Adler kitaplarından Aktörlük Sanatı kitap alıntıları sizlerle…

Aktörlük Sanatı Kitap Alıntıları

Aklınızı rahatlıkla kandırabilirsiniz. Bedeninizi kandırabilmek içinse kırk fırın ekmek yemeniz gerekir. Beden yalanı anında saptar.
Her sözcük, her hareket hayal gücünün süzgecinden geçirilmelidir.
Bir gerçek hayal gücünüzden geçene kadar yalandır.
Eğitiminizi sınıfla sınıflandırma lüksünüz yok. Bütün evren ve tarih çağları sizin sınıfınızdır.
Ağdalı sözcükler ağdalı duygulara yol açar.
Yaşamınızın her anında tarihi ya yaşıyorsunuzdur, ya da yeniden yaşıyorsunuzdur.
Yüz üstü yere çakılmak, aslında sizi o düştüğünüz yerden kaldıran şeydir.
Başarısız olmak başarılı olmayı öğrenmenizin tek yoludur. Öğrenmenin size bir maliyeti olması gerek. Eğer başarısız olur da başarısızlığınızdan bir şeyler öğrenirseniz, büyürsünüz.
Eğer babadan kalma bir dille yazılmış yazılara kendinizi mahkum ederseniz, göreceksiniz ki onlar doğaları gereği kafanızdan kalbinize gitmezler.
Kendinizi önemli sanma gafleti içinde olabilirsiniz. Eğer öyleyse, dünyanın size gelmesini bekleyen kayıp bir yaratıksınız demektir.
Ben sizin masum, bilge ve 95 yaşında olmanızı istiyorum.
Bu devirde insan yaşamına 10 yıl eklendi. Ama sonuna değil; olgunluğa 10 yıl eklemedik, ergenliğe ekledik. 28 yaşındayken hala çocuk oluyoruz.
Dürüst olun, okur musunuz? Eğer Dante’yi, Keats’i ya da Dostovesyki’yi okumuyorsanız, hiç okumuyor sayılırsınız. Fikirleri tartışmıyorsunuz, birbirinize ulaşmanın yolunu bilmiyorsunuz. Yaşamı adeta sıyırıp geçiyorsunuz.
Beden sahici olduğunda ruh da buna tepki verir. Beden yalan söylediğindeyse, ruh korkar.
“Sahne daima sizi destekler, sizi asla yüzüstü bırakmaz. Onun üzerinde ölseniz bile sizi bırakmaz.”
Kapitalist bakış açısı her şeyin içine süzülüp girmiş, her şeyin özünü değiştirmiştir. Hırs, başarı ve parasal güç her şeydir. Aklı ve ruhu geliştirmeye çalışma çabası endüstrileşmeyle birlikte yok olup gitmiştir.
Asil insan aynı zamanda düşmanına da saygı duymasını bilir; böyle bir saygı, sevgiye kurulan bir köprüdür.
Günümüzde sizler tasarım ya da stile değil, modaya uymaktasınız. Moda sadece sömürür.
Öyle bir dünyada büyüdünüz ki size, “siz”in her şey olduğunuz söylendi. Sahnede “siz” hiçbir şeysiniz. Ancak belirli koşullar altında bir karakter olduğunuzda bir öneminiz vardır.
Öğrenilecek bir kural var: Yaşam siz değilsiniz. Yaşam sizin dışınızda. Dışarıda olduğuna göre de siz ona gitmelisiniz.
Nerede olursam olayım, yaşamım bana aittir.
Uygarlığın para birimi sanattır.
Tiyatro sözcükler üzerine kuruludur. Dilin edebi kalitesi üzerine kuruludur. Konuşma tarzınızı gözden geçirmenizi istiyo­rum. Başkalarının konuşmasına yoğunlaşın demiyorum, ama ken­di konuşmanıza özen göstermelisiniz. Yani kendinizi düzeltmeli­siniz. Kendinizi disipline sokmalısınız. Kesin ve net bir şekilde konuşmayı öğrenmemiz gerekiyor. Düşüncelerinizi akıcı ve açık seçik bir şekilde ifade edebilmenizi istiyorum.

Beslenme alışkanlığımızı da mükemmelleştirmeliyiz. Beslenme kendimizi düzeltmek için çok uygun bir alan. Amerikalılar yemek konusunda saplantılıdır. New York Times’ın en çok satanlar liste­sindeki 12 kitaptan 10 tanesi rejim üzerine. Edebiyatla ilgili hiçbir şey yok.

Günümüzde insanlar çok içiyor, bu da beden üzerinde olum­suz etki yapıyor. Oyuncunun böyle bir lüksü yok, kendini düzelt­mek zorundadır.

Kendinizi düzeltmek işi, hayatınızın görevidir. Olay, seçmeler­de ya da provalarda bitmiyor. Örneğin ben yemek konusunda in­ce eleyip sık dokurum, aynı şeyi okuma konusunda da yaparım. Bana istemediğim bir kitabı okutmanız, kahvaltıda sırf biri masa­ya koymuş diye votka içmem kadar olanaksızdır.

Kaç kişi amaçsız okur? Kaç kişi salt zevk için okur? Bunun için yaşınız çok büyük. Okumak oyun için değildir, bilgi edinmek için­dir. Nasıl artık üç tekerlekli bisiklete binmiyorsanız, Cin Ali’yi aşıp Dante’ye geçmenizin de zamanıdır.

Rahmetli kocam, Mitchell Wilson, bir bilim adamıydı. Enrico Fermi’yle birlikte atom bombasının gelişimi üzerinde çalışmışlar­dı. Derdi ki, bu devirde insan yaşamına 10 yıl eklendi. Ama sonu­na değil; olgunluğa 10 yıl eklemedik, ergenliğe ekledik. 28 yaşın­dayken hâlâ çocuk oluyoruz.

Size masumiyetinizden ödün verin demiyorum. Burada bu­lunmamızın bir amacı da masumiyetinizi eğitmek, onu korumak ve cilalamak. Ama sakın masumiyetle ergenliği birbirine karıştır­mayın.

Ben sizin masum, bilge ve 95 yaşında olmanızı istiyorum.

Size büyük bir sır vereyim. Hiçbir oyuncu kendisi inanma­dıkça, iyi olduğunu içinde hissetmedikçe başarılı değil­dir. Eğer siz iyi olduğunuza inanmıyorsanız, kazanacağınız hiçbir para, alacağınız hiçbir alkış, sizi buna inandıramaz. Başarıyı simgeleyen hiçbir şey bu duyguyu size veremez. Bir oyuncuda bu duygu, bu güven, her şeye rağmen daima içten gelmeli. İşte size kazandırmamız gereken ilk şey bu güven duygusu. Buna sahip ol­duğunuz zaman artık bana ya da başkasına ihtiyacınız olmayacak.
Yönetmenle işbirliği içerisinde olacaksınız, ama ondan yardım is­temeyeceksiniz.
Yeteneğinizin sizi takip etmeyeceği bir yere gitmeyin.
Yeteneklerinizin işe yaradığını görmenin iyi tarafı, yetenekli olduğunuzu bilmenin hazzıdır. Kötü yanı ise, bu bilgi sizlerin hayatında çok büyük bir tecrübe olarak kalacak ve başka hiç bir şeyden tatmin olmayacaksınız.
Haftasonunda Wilmington’a gittim ve yanımda küçük bir kız vardı. Can sıkıntısına karşı savaşma içgüdüsüne sahipti; bu bağlamda çocuklar harika birer oyuncudur. ” Aaa karanlıkta kaldık ” diyordu, ” Şimdi de aydınlığa çıktık! ”Tekdüze bir biçimde ” şimdi karanlıktayız ve şimdi de aydınlığa çıktık. ” demiyordu. Olayın içindeki yaşamsal canlılığı yok etmek istemiyordu.

Yetişkinler her şeyin içindeki yaşamsal canlılığı alırlar.

Bir şeyi görüyorsanız o vardır ve bir şekilde canlıdır. Ondaki canı görün. Her şeye saygı gösterin, böylece her şey sizinle konuşur.
Uygarlığın para birimi sanattır.
Eğer çalışıp büyümeyi öğrenirseniz, yaşamınızın dış dünya tarafından yok edilemeyecek hale geldiğini de görürsünüz.
Bir gerçek hayal gücünüzden geçene kadar yalandır.
Fakat başan bile geçici bir amaçtır..
Hollywood’da bir yıldız olmak pratikliktir; fakat Eugene O’neill’in oyunlarında oynamak istemek tutkudur.
Hırslı olmak her zaman insanı, pratik olmanın getireceği şeylerden daha büyük bir şeylere yönlendirir.
Üşengeçlik ve pasifliğimiz, boşluğumuzun birer işaretidir.
Bize bırakılan şey yalanlardır.
Öfke ucuzdur.
Büyük yazarların fikirlerini öğrenilmelidir, sadece replikleri değil.
Shaw’a göre eğer siz toplumdaki herkesi eğitirseniz,
her insan başbakan olmak ister.
Napolyon’u kolaylıkla görselleştirebilmemizin sebeplerinden bir tanesi, onun nasıl hatırlanmak istediğinin
tam olarak farkında olmasıdır.
Oyuncular bir çeşit saldırganlık ve
içten gelen güce sahip olmalıdır.
Çünkü sizler kendinize önem vermekten utanmanız gerektiği şekilde yetiştirildiniz.
Değersizliğin alınyazınız olduğu
fikrine kapılmayın; kendinizi özgür kılın.
Tiyatronun paradoksu şudur: Yaptığınız şeyi, ne kadar seyirci
için yaparsanız, seyirci onu o kadar az isteyecektir.
Ne budala, ne sersemmişim, seninle aşık atacağıma kulun kölen olmakla.
Yaşamın küçük gerçekleri büyük anlamlar ortaya çıkaracaktır.
Gerekçe olarak yarattığınız şey sizi heyecanlandırmalı, harekete
geçirmeli, eylem ve duyguyu yaşamanıza yardımcı olmalıdır.
Yeteneklerinizin işe yaradığını görmenin bir iyi, bir de kötü
tarafı vardır. İyi tarafı yetenekli olduğunuzu bilmenin hazzıdır.
Kötü yanı ise, bu bilgi sizlerin hayatında çok büyük bir tecrübe
olarak kalacak ve başka hiçbir şeyden tatmin olmayacaksınız.
Yetişkinler her şeyin içindeki yaşamsal canlılığı alırlar.
Dedikodunun amacı söylem ek istediğiniz şeyi büyütmek, kızıştırmaktır.
Konuşurken dikkatle dinlemeyiz. Konuşmamanın bir başka tipik özelliği de sürekli birbirimizin
sözünü kesmektir..
Bir şeyi hayal ediyorsunuz, öyleyse o vardır.
Hiçbir insan evladı yaşarken
yaşamın farkına varıyor mu? Eksiksiz her dakikasını?
Sahne yönetmeni önce, Hayır, der.
Daha sonra da ekler: Belki azizler ve şairler. Onlar bir kısmının farkına varıyor.
Yüz üste yere çakılmak, aslında sizi o düştüğünüz yerden kaldıran şeydir!
Size bir sır vereyim , başarısız olmak başarılı olmayı öğrenmenizin tek yoludur.
Kendinizi düzeltmek işi, hayatınızın görevidir.
Kimseyi taklit etmenize gerek yok, çünkü bu yapabileceğiniz ikinci en iyi şey olur. İkinci en iyi de en kötüden daha iyi değildir.
Çaba göstererek, aklınızı, kalbinizi ve
ruhunuzu bulacak, kendinize güveninizi kazanacaksınız.
Oyuncu bir bedel öder ve bu bedel de onun kalbidir.
Yeteneğinizi serbest bırakın ve onun çalışmasına izin verin. Rol yapmamanın beraberinde getireceği mucizeyle amacınızı tamamlamış olacaksınız. Bunu, asla rol yapmayarak başarabilirsiniz.
Yaşadığım apartmanın kapıcısının New York’un en güzel yerinde üç evi var ve yeni arabası da her zaman kapısının önünde park halinde duruyor. Bu adam benim kapıcım. Benimse üç evim yok. Bu durum fakir kapıcıların olmadığı anlamına gelmese de şunu açıkça gösteriyor ki, artık birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış sınıflar yok. Sınıflar artık günümüzde esnek bir yapıya sahipler; eskisi kadar katı değiller.
İtalya’nın fakir bölgelerinde bir çocuk herhangi bir kadının çocuğu gibidir. Kirlendiği ya da kaybolduğu zaman herhangi bir kadın onu alır, ona yardım eder, onu temizler ve onu tekrar aldığı yere bırakır. Dolayısıyla burada senin ya da benim ailem yoktur. Bundan daha fazla bir şey vardır: hepimiz bir aileyiz. Söz konusu olan deneysel bir birlikteliktir.
Bir köylünün neşeli olma sebeplerinden bir tanesi, onun asla kaybetmeyeceği bir şeyinin, toprağının olmasıdır. Kökleri oradadır. Anladığı evrensel gerçek budur. İnsanın toprağa bağlı olduğunu bilir.
Aklınızı insanların aşağı olduğu düşüncesinden tamamen temizlemelisiniz. Köylüler farklıdır. Farklı kıyafetler giyerler. Daha az paralan vardır. Ama daha aşağı değillerdir.
Kapitalizm size para verir, ama huzur vermez. Bu, başarılı bir yaşam değildir.
Yazarın burada anlatmaya çalıştığı şey, bu ülkede çalışmanın, başarının ve paranın dışında yaratabileceğimiz başka bir yaşamın olması gerektiğidir. Çoğumuz bu kısır döngüye yakalanmış durumdayız. Fakat sanatçının bu kısır döngüden çıkabilme gibi bir şansı var. Bunu, işinden aldığı zevkle telafi eder. Buna karşın orta sınıftan da dışlanır.
Eğer birer oyuncuysanız ve kendinizi uyumsuz hissediyorsanız, bundan suçluluk duymamalısınız.
Üşengeçlik ve pasifliğimiz, boşluğumuzun birer işaretidir. Vaktimizi sürekli bir şeylerin olmasını bekleyerek harcıyoruz. Sabırsızlığımızı, ayaklarımızı yere vurarak, masanın üzerinde parmaklarımızla tempo tutarak, ellerimizi birbirlerine sürterek ya da parmağımızdaki yüzüğü çevirerek ifade ediyoruz. Yaptığımız bütün bu şeylerde bedenimizin söylemek istediği şey şudur: Hiçbir şey yapmıyorum. Sıkıldım. Bu, Amerikan orta sınıfım fizikselleştir- menin, hepimizin çalışan bir motor haline geldiğini göstermenin iyi bir yolu. Acele etmesi, çabuk olması gereken insanlar haline geldik. Fakat bazen yaşam bizi durduran.. bir trafik ışığıyla. Böylece bekleriz. Ama yine de yerimizde duramayıp kıpırdanırız. Tekerleklerimizi olduğu yerde ileri geri hareket ettiririz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir