İçeriğe geç

Akıllandım Artık Şimdi Daha Deliyim Kitap Alıntıları – Nilgün Bodur

Nilgün Bodur kitaplarından Akıllandım Artık Şimdi Daha Deliyim kitap alıntıları sizlerle…

Akıllandım Artık Şimdi Daha Deliyim Kitap Alıntıları

Ne yazıkki artık genç de değildi. Vallahi adam akıllı sevilse, muhtemelen çok genç hissederdi. Zaten o zaman sigara da içmezdi. Resmen ciğerlerinden başlayarak gitgide gençleşirdi. Bu kadar uzun süre sevgisiz kalacağını ve bu sebbeke hiç ara vermeden sigara içmesi gerekeceğini hiç tahmin etmezdi. Bağımlılık işte böyle gelişirdi. Eksik olan bir duygunun yerine, yanlış olan,zararveren, ayıp görülen, günah bilinen hatta bazen suç teşkil eden bir alışkanlığı koymak suretiyle başlardı, o çok yavaş seyreden ve seyri yavaş olduğu için de çevredekiler tarafından pek de farkedilmeyen, bu sebeble önlem alınamayan, ihbar edilemeyen, göze çarpmayan sessiz intihar girişimleri. Yani sigara onun için ciğerlerini yıpratan zehir, katran ve duman değildi. Aslında eksikliğini hissetmekten yorulduğu ve yorgunluktan eline ilk geçen sigara paketiyle yerini doldurduğu sevilmeydi, onaylanmadı, sırt sıvazlamasıydı, şevkatti
Kendim:
Bugün yaşadığın her travmanın bir aşktan değil de insandan kaynaklandığını görüyorum. İnsanın gerçekten insan olduğunu sanmandan.
Büyüdüm sanmıyorum, çünkü hayat karşısında gitgide küçülüyorum.
Oldum sanmıyorum, çünkü hala hamlıktan mütevellit sancılar çekiyorum.
Bildim sanmıyorum, çünkü sürekli bildiklerimin yalanlarını yakalıyorum.
Yıllar geçiyor.
Aynaya bakıyorum.
Anlıyorum ki, ben aslında yaşlanmıyorum, yaşıyorum.
Şimdiyi yaşamak, şimdinin getirdiği her duyguya kucak açmak demektir.
Şimdiyi yormadan, geleni kabullenerek, kararlardan pişman olmayarak, yanlışlardan esef duymayarak, başarıları, aşkları, dostlukları, mutlulukları gördüğünde tanıyarak, iyi ya da kötü her bir tecrübeye kucak açarak, hayatı zorlamayarak ama tüm duyguları dibine kadar yaşayarak çıkar şimdinin tadı.
Unutma, kötüyü ses çıkarmadan izleyen de her daim kötülüğe teşnedir
Anlamamız gerek, insan zihni sahip olunan en güçlü ama aynı zamanda en tehlikeli araç. Yani hem nimet hem de lanet, şu adına düşünmek dedikleri şey.
Boş kadın, dolu bir silahtır.
Patlar.
Dünya batıyor diyorlar.
İnsanlık battı.
Onu hiç söylemiyorlar.
Delilik cok daha iyidir sıradanlıktan
Delirmek lazım aşktan
İnsanlar,
Görmek istediğine bakar, görülmesi gerekene degil
Yarasız ruhlar istiyorlar.
Rahatça yaralayabilmek için.
Kısacık anların toplamıdır aslında tüm zaman
Bugün kırk beş yaşındayım.
Ve bir bok bilmiyorum.
Hala ögreniyorum
Büyüdüm sanmıyorum, çünkü hayat karşısında gitgide küçülüyorum.
Geçmiş ve gelecek arasındaki nokta.
Bu an.
Güzel insanlar var dünyada.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Anılar,hayallerinden daha fazla yer kapladıgında,yaşlanıyorsun demektir.
Ne çok tanımı yapıldı aşkın.
Arife tarif gerekir mi?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yokluğu bizi õldüren her şeyin , çokluğu da õlümcüldür.
Kötülük öğrenilir mi hiç?
Farkındasın değil mi?
İyiler üzülüyor.
Hem de çok üzülüyor.
Bazen birikmiş geçmişin yorgunluğuna,bazen de meçhul gelecegin korkusuna yol alıyoruz.
Nazım Hikmet’in de, Cemal Süreya’nın da, Can Yücel’inde kemikleri yeterince sızlıyordur mezarlarında.Hiç satın alınmamış kitaplarının dillere pelesenk olan cümleleri,manzara fotoğraflarının üzerine çeşitli fontlarla özenle yerleştiriliyor diye.
Öğrendiğimiz farklı,yasadıgımız farklı.
Sanki madalya taktılar herşeyi doğru bilince
Basit olanın en zor olduğunu, hayat ona çoktan ögretmişti
Ve ögretildiği üzere sevilmek çok gerekliydi.
Kadın birkaç kere sevmişti.
Millet konusmak için içer,ben ise susmak için.
O gurur ki,sevdigini sevmez eder, gördüğünü görmez eder,bildiğini bilmez eder.
Aslında neden korkardı ki mezarlıktan?
Ölüler hiç üzmemişti onu oysaki.
Geç kalmak yok bu evrende.
Hersey tam olması gerektiği vakitte .
Bazen biz bile bilmeyiz,biz kimiz?
Oysa severken ve sevilirken pamuk gibi olmayı özlemiştim ben.
Yazmayacağım aşka aşk demem ben.
Kalemim oynamıyorsa yerinden aşkı bilmediğimden değil, çok iyi bildiğimden.
Bedeli ağır bana aşık olmanın. Kırk yılda bir gibi bir kadınım.
Sorsan, herkes dünyayı değiştirmek ve güzelleştirmek istiyor ama kimse, toprağı dar gelen bir çiçeğin saksısını değiştirmek istemiyor…
Aşktan yorulmaz insan.
Onu yoran aşık olamamaktır.
Ya da aşkına karşılık bulamamaktır..
Biten her şey yorar zaten hem fikri hemde bedeni. Ama bazen daha yorucudur sürdürmek, aslında bitmesi gerekeni
Yazmayacağım aşka aşk demem ben.
Kalemim oynamıyorsa yerinden aşkı bilmediğimden değil, çok iyi bildiğimden.
Ben zaten hep usulca giderim huzurlu hissetmediğim yerlerden. Fark etmez bile gittiğimi, habersizce kendisinden gidilen
Kınadıklarımı tecrübe ediyor, güvendiklerimi kaybediyor, nefret ettiklerimi seviyor, sevdiklerimin yok oluşlarını izliyorum.
Affetmek belki erdemdir ama kimi affettiğin çoğu zaman erdemini değil, zekanı gösterir
Affetmek belki erdemdir ama kimi affetiğin çoğu zaman erdemini değil, zekanı gösterir.
İnsan olmak normal olan her şeye şükretmeyi bilmek demektir.
Ben, iyi düşünmenin, iyilik getirebilme ihtimalini seviyorum.
Olumlu düşünmenin tek güzel yanı bu bence.
Hayat gelip geçerken, gülümseyerek geçmesini beklemek Gülümsemenin sonuca bir etkisi yok aslında.
Sadece süreci katlanılabilir kılıyor.
Affetmek belki erdemdir ama kimi affettiğin çoğu zaman erdemini değil,zekânı gösterir
Zincirlerimi kırdıktan sonra uçamam belki ama istediğim yöne doğru yürürüm.
Ama en azından dururken değil,denerken ölürüm
Boş kadın, dolu bir silahtır.
Sen; olumsuz düşüncelerinle boğuşurken, toleransını yitirip agresifleşirken, hatta delirdiğini hissederken sana sırtımı dönersem; her şey düzeldiğinde yanında olmayı hak edemem
“Para,aslında terkedilmesi gereken
ama yarattığı alışkanlıktan dolayı
bir türlü vazgeçilemeyen
kötü bir sevgili gibi…

Herkese sempatik davrandığı
ve çevrendekilerin sevgisini kazandığı için,
“Ayrılırsam onun kötü olduğuna inandıramam kimseyi” düşüncesiyle
ruhunu ve bedenini kaptırdığın,
en değerli şeyini, yani zamanını uğruna harcadığın
yanlış bir sevda biçimi,
yanlış bir sevda seçimi…”

Mutluluk, çocukken sahip olmayı düşlediğimiz bisiklete kavuşunca verdiği duyguyu vermiyor artık.
“Bu dünyada, bu zamanda, bu toplumda;
aldatmayanın enayi olarak addedildiği bu coğrafyada,
paradan başka hayalleri olmayan
ve gençlikleriyle güzelliklerini açık arttırmaya sunan
hemcinslerimin yanısıra;
yapılan her hatayı kabul eden,
bağışlayıcı, çekip çevirici,
kan kussa kızılcık şerbeti içtim diyen,
belki çok iyi kalpli
ama gurursuz ve mutsuz
hemcinslerim de var benim.
Ben ikisi de olamadığım için uzun süre yalnız kalmayı yeğledim.”
“Sebepsiz ve hesapsız aşka tutulmak
mümkün değil son zamanlarda.
Yaşadığım ve kursağımda kalan
tüm sevdalar yüzünden sakladım kalbimi.
Artık fikrimin yönettiği can sıkıcı gönlümde
aşka dair inanç gitgide yok oluyor.
Nasıl olmasın?
Güzel sevmeyi güzel unutturuyor zaman.
Yaş almak,
en çok kusursuz ve hesapsız sevdaları vuruyor.”
Yaşarken anlayalım insanları.
Ölüler anlaşılınca tekrar yaşamıyor bu hayatı.
Acıyı çok iyi bildiğinden, mutluluğu da görünce tanıyacaksın.
Sitem ettiğinizde karşınızdakileri iyi gözlemleyin.
Sizi kazanmaya ve mutlu hissettirmeye çaba harcıyorlar mi?
Boş zamanlarında sizi arayanlara dikkat edin.
Sizin için zaman boşaltıyorlar mı?
“Ben zaten hep usulca giderim
huzurlu hissetmediğim yerlerden.
Fark etmez bile gittiğimi,
habersizce kendisinden gidilen…
Fark bile edilmeyince mağrur gidişi,
incinir belki;
kırıp dökmeden ve hatta ses bile çıkarmadan
olay mahallini mağduriyetinin tüm yüküyle terk eden.
Bilmez ki zavallı, sessizliği en büyük erdemidir aslında.
Ona her daim gururlu, asil ve güçlü hissettiren.
Bilmez ki, sessizliğinin pişmanlığı yeğdir,
söylediklerinin hiç işitilmemesinden.”
Niye çevrimiçisin?
Bu yüzden çıkmıyor mu zaten artık bütün kavgalar?
Bitmiyor mu ilişkiler?
Sitem dolu ve tüm otoritelerce özgüven eksikliği koktuğu söylenebilecek ve uzun uzadıya cevap verilmesi çok da gereksiz bulunabilecek, bu kulağa çok sıradan gelen ama soran açısından hayati önem taşıyan soruya; olan biteni, karşımdakini eleştirmeden ve tüm endişelerini bertaraf etmesini sağlayacak şekilde oldukça detaylı anlatarak cevap verdim.
Tek bir cümle kurmadan, sabırla beni kırdıklarını kendi kendilerine anlamalarını beklediklerim ise bir daha hiç yazmadı, aramadı, sormadı
Sanırım hiçbiri kırıldığımı bile anlamadı.
Belki de anlayıp da umursamadı
Sadece sen izin verdiğin için, sana istikrarlı bir şekilde kötü davranan birine kızmak, bir palyaçoya şaklabanlık yaptığı için kızmak gibi sanki.
Farkındasın değil mi ?
İyiler üzülüyor . Hemde çok üzülüyor .
“İyiler çok yoruldu.
Sessiz ve yalnız kalmaktan.
İyiler çok korkuyor artık dışarı çıkmaktan.
Çünkü dışarıda kötülük vardı…
Bir yerlere kapatılıp
sokağa salınmaması gereken kötüler yüzünden
dört duvar arasında nöbet tutuyorlardı.
Cinayet işleyen, hırsızlık yapan, tecavüz edenler
yakalanırlarsa hapse atılıyorlardı.
Ya iyi ruhları üzen, korkutan, yaralayan, hırpalayanlar?
Ya ispatı olmayan, kanunda suç teşkil etmeyen,
maruz kalan kişi dışında kimse tarafından bilinemeyen,
anlaşılamayan, görünemeyen kötülükler?
Onlar yakalanıp kapatılamadığı için, iyiler kapandı evlerine.
Sokakta iyilik azaldı.
Meydan kötülere kaldı.”
Karaktersizliğin adını narsislik, şerefsizliğin adını psikopatlık, dengesizliğin adını bipolarlık koyuyoruz;bir de genetik kodlarımız ve kahrolası düzgün yetiştirilme tarzımız sebebiyle, merhamet ve vicdanımızın bize verdikleriyle, kötülere şifa vermek için deli gibi çabalıyoruz. Bu hayat, kötüleri iyi yapmaya çabalamak için çok kısa. Sevgiyi, empatiyi, vicdanı, merhameti hissetmeyen birine dünyadaki tüm aşkı, tüm sevgiyi altın bir tepside sunsan elinin tersiyle iter.
Sensiz yaşayamam! diyen her insanın, bensiz kaldıktan sonra dolaşım, boşaltım, iskelet, sinir ve sindirim sistemlerinde en ufak değişiklik olmadan paşalar gibi yaşadığını gördüğüm gün anladım; konuşabilen tek canlı türü olan insanın, onun bu gurur verici ayrıştırıcı özelliğinin çok anlamsız olduğunu.
Hepimiz hastalandık.
Huzur yerine akıl verirken, mutluluğu yaşamak yerine fotoğrafını çekerken, üretmek yerine eleştirirken, araştırmak yerine konuşurken, dinlemek yerine anlatırken, hissedemezken, veremezken, güvenemezken, zikre değil söze önem verirken, fikre değil fiziğe iltifat ederken, özde değil sözde mutlu hissederken, parayı insandan çok severken, el âlemi merak etmekten delirirken ve kendimizi bir şey zannederken.
Cahil bir kadının yalnız bir kadın kadar eleştirilmediği bir toplumda, çirkin olmaktan eğitimsiz olmaktan daha fazla korkulan bir ortamda, kitap değil de sadece hariçten gazel okunan bir coğrafyada, paranın yürekten daha güçlü görüldüğü bir zamanda, tabii ki iyiler kazanamaz. Biz sadece kazananı iyi sanırız.
Başarmanın para kazanmak sanıldığı , güzelliğin yürekte değil yüzde olduğuna inanıldığı, dolgusuz dudaklardan, konuşmayan ağızlardan daha fazla utanıldığı, kötülüğün övüldüğü, iyiliğin kanıksandığı, edepsizin edepliden daha haklı sanıldığı, yeteneğin yaşarken değil , ölünce alkışlandığı, göze sokmadan, başa kakmadan, çığlık atmadan varlığın kanıtlanmadığı bir düzende , tabi ki iyiler mutlu olmaz.
Duranın, yürüyenden daha fazla alkışlandığı bir toplum yozlaşmaya mahkûmdur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir