İçeriğe geç

Akıl Hastalarının İç Dünyası Kitap Alıntıları – Bert Kaplan

Bert Kaplan kitaplarından Akıl Hastalarının İç Dünyası kitap alıntıları sizlerle…

Akıl Hastalarının İç Dünyası Kitap Alıntıları

&“&”

Kendime karşı dürüst olmayı denedim ve bu bana güven verdi.
Çevremdekileri dehşet verici bir ışık altında, sosyal şartların kurbanları olarak görüyordum.
Kendi çıkarlarımız için çalışıyor gibi görünmesek de aslında amacımız budur.
Düşünmek istemiyorum, düşünmek ölümdür."
Bir insan yaşamın anlamını sormaya başlarsa, hasta oldu demektir.
Acı çeken kişi gerçek nedenleri bilmeyince kendine göre yeni nedenler yaratıyor.
Koğuştaki hastalardan birinin dediği gibi : deliliğimin tadını çıkarıyordum .
Dışkılama hareketinin sevmedikleri kişi veya kişilerden kurtulma sembolü olduğunu çoğu akıl hastası iyi bilir .
Koğuştaki hastalardan birinin dediği gibi : deliliğimin tadını çıkarıyordum .
…eğer kurtarılmam gerekiyorsa bunu kendi kendime yapmalıyım çünkü başka birisi bana yardım edemez.
Düşünmek istemiyorum, düşünmek ölümdür."
Düşüyordum ve içimdeki o çılgın şey dimdik ayakta duruyor, kahkahalarla gülüyordu. Onu duydukça be­nim bile tüylerim diken diken oluyordu çünkü o kahkaha asla bana ait değildi – çılgın ve müthiş birşeydi.
Unuttuğum şeyler, şimdi yeniden başımdan aşağıya acı anılar seli halinde boşalıyordu. Hatırladığım basit olaylar bile öylesine çarpıtılmış ve değişik bir şekilde geri geliyor­lardı ki, sanki o çocuk, şeytan tarafından değiştirilmişti. Bütün o önemsiz ve unutulmuş çocukluk anılarına cevaplar uydururken, çoğu şiddetini kaybediyordu. Ne kadar aptalca, anlamsızca şeyler yapmıştım – ama artık önemi yok.
Ona nasıl yardım edebilirim? Hiçbir şekilde, tam olarak hiçbir şekilde. Ona yardım edemem ama onu görmemek için gözlerimi de kapatamam. En iyisi dünyada böyle acıla­rın var olduğunu hiç bilmemek.
Kendi çıkarlarımız için çalışıyor gibi görünmesek de aslında amacımız budur.
Eğer kendimi suçlu hissetmemiş olsaydım bu yamyamca hisleri yaşamazdım.
Kendi hakkımdaki gerçeği aramak…
Zor bir durumla karşılaşınca neden yakınıyordum? Toplumdaki diğer insanlar benden çok daha zor bir durumdayken, ben neden zorluklardan ürküyordum?
Yeni kavramlarla uğraşıyordum ve bilincim iyice keskinleşmişti. Eski anılarım ve yaşam şekillerim artık bana ulaşamıyorlardı.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Geçmişime ne kadar çok şey borçlu olduğumu fark ettim.
Kendime karşı dürüst olmayı denedim ve bu bana güven verdi.
Aslında, gerçekten olmasa bile ölmüş sayılırdım.
Tam anlamıyla ölümsüzüm ; hatta hem erkek hem dişiyim. Tüm evren; canlı veya cansız, geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek, hepsi benim içimde.
Görmem, algılamam her şeyin anahtarıydı.
Her şeyi yeniden keşfediyor gibiydim.
Gerçeğin dönüşümü beni adeta cennete götürdü.
Kendimle barışığım ve herhangi bir suçluluk hissim yoktur.
Ben de depresif, bunaltıcı tüm düşünceleri bir kenara bırakmalıydım.
Ben artık gerçekten başka bir insan olmuştum.
Dünyada hiçbir şey için çabalamaya değmez.
Hiçbir şeyin önemi olmadığını biliyordum.
Her şeyin gerçek dışı olduğu hissine kapıldım.
Hiçbir şeyin ondan korktuğumuz, ürktüğümüz ve beklediğimiz zamanki kadar müthiş olmadığını, bu gerçek başımıza geldiğinde anlarız.
Endişe ve merak, boşluğu dolduran bir maddedir.
Bunun bir esaret mi yoksa kurtuluş mu olduğu o kişinin görüş açısına bağlıdır.
Esaret nedir?
Özgürlük nedir?
Her şey, bir zaman gelir sona erer; hiçbir şey sonsuza dek değişmeden devam etmez.
Herhangi bir şeye bir süre katlanılır.
Kaçınılmazdan kaçmaya çalışmak anlamsız bir çabadır.
Başardık! Dünya bunu bilmese de..
(Bir ara kaybedecek gibi görünmemize rağmen)
Onu dizginleyebilmenin tek yolu, onu başlamadan durdurmaktır.
İşinize devam edin.
Çünkü sözcükler onları tanımlayamazlar.
Burası tümüyle çıldırmış.
En iyisi dünyada böyle acıların var olduğunu hiç bilmemek.
Deliliğe sessizce katlanmak mümkün değildir.
Belirtileri kendinde nasıl göremedi anlayamıyorum, halbuki başkalarında açıkça görebiliyor.
Başka türlü düşünmeyi öğren.
Önemli olan hayatmış, onun sınıflandırılması değilmiş. Onu yaşamak ; ondan korkmamak. Parçalansın, coşsun, gerekiyorsa yıkıcı olsun ama bu hayatı yaşa, ondan korkma.
Bana, hayatın bütün önemli sorunlarını ve konularını kaçırdığımı, hiçbir şeyi açıkça göremediğimi söylüyor. Yalnız dış görünüşlerle ilgilendiğim için büyük içsel değerlerin anlamını hep kaçırıyormuşum.
Bunların hepsinin bir rüya olduğuna eminim.
Ve doktorların başkalarının inanmasını istedikleri gibi mi yoksa kendi inandıkları gibi mi düşündüklerinden emin olduklarından şüpheliyim.
Delilik kanser gibidir, hastanın iyileşmesi için zamanında tedavi edilmesi gerekir.
“İçimizdeki bu ruh ve hayat, çevremizdeki yaşamla hiçbir şekilde uyum sağlamıyor. Birisi one ne düşündüğünü sorarsa, o, daima başkalarının söylediğinin tam tersini söyler… Aslında o, dünyanın en garip yaratığıdır; bir rüzgar gülü gibi dönek ve değişkendir, hem utangaç hem kabadır, bakire ve şehvet doludur, geveze ve sessizdir; çalışkan ve hassastır; melankolik ve hoştur; yalancı ve gerçektir; bilgili ve cahildir; liberal ve açgözlüdür; kısaca öyle kompleks, öyle belirsizdir ki; dış dünyada insanlarla ilişki kuran diğer görüntüsünün tamamen tersidir.”
Göğün kurşun gibi olduğu günlerde, bulutlar kumların can sıkıcılığını artırıyor, yalnızlığım bir kurt gibi içimi kemiriyor. İçimdeki acı ve sertlikte, “kötü” kolayca oluşuyor. ‘Kötülük’, insanın sıkıcılığı ve hiçliği, içinde boğabileceği, derin, siyah bir havuzdur.
Her şey, bir zaman gelir sona erer; hiçbir şey sonsuza dek değişmeden devam etmez.
Ayağını yere bas, başın bulutlarda olsun.
Bütün mesele bir yolun ortasını bulabilmek, zıt kutuplar arasında hassas bir denge kurabilmekti.
Parçalansın, coşsun, gerekiyorsa yıkıcı olsun ama bu hayatı yaşa ondan korkma.
Belirtileri kendinde na­sıl göremedi anlayamıyorum, halbuki başkalarında açıkça görebiliyor.
Delilik, sarhoşluk gibidir, yalnız daha kötüdür ve daha uzun sürelidir: ve pek çok şair, ressam, şarkıcı, aktör ilaç aldıkları zaman en iyi, en güzel eserlerini vermişlerdir; çünkü sarhoşluk doğal yargılamayı alt üst eder, yanlışı doğru, acıyı tatlı yapar.
İç dünyamdaki çekişmelerin, tartışmaların ortasındayken, kalbimde ruhuma karşı çıktım.
Bir insan yaşamın anlamını sormaya başlarsa, hasta oldu demektir.
Hastalık, insanın arkasında duran devasa, karanlık bir mağara gibi bekler; sizi tekrar yutabilmek için. İnsan kendini bir ipin ucuna sallanıyormuş gibi hisseder. En ufak bir yanlış hareket ve her şeyi kaybedersiniz.
Ya salıncaktan düşersem ne olacak? Önemli değil. Boşlukta oyun oynuyorum. Bak, akıl kendi denetimiyle hareket edebiliyor. Dengeyi tekrar bul. Ayaklarını yerde ve başını bulutlarda tutan o hassas psikolojik dengeye yeniden kavuş. Bir şizofreni ancak böyle yaşar.
Böylesine bir akıl, kontrol edilir ve kullanılırsa, ulaşılmayacak kadar zengin bir hayal gücüne, keskin bir içgüdüsel bilinç ve geniş bir duygusal ve entelektüel deneyim yelpazesini anlayabilme yeteneği gibi özellikleriyle neler başaramaz ki. Belki 10 veya 20 yıl kadar sonra, aklımı şimdikinden daha iyi kullanabilirdim ve sonra daha da çok yararlanabilirim.
Her birimiz, benliğimizi duyularımızdan biri yoluyla işgal eden uyarılarla başa çıkabiliriz. Belli bir mesafeden her sesi işitebilir, her nesneyi, rengi, şekli görebiliriz vs. Bu uyarıların yüzde biri bile aynı anda bize saldırırsa, hiç birimizin günlük işlerimizi yapamayacağımız apaçık ortadadır. Öyleyse, beyninin bir filtresi olmalıydı ve bu bizim bilinçli düşüncelerimize gerek olmadan, gelen uyarıları ayıklayıp, yalnızca duruma uygun olan uyarıların bilincimize ulaşmasına izin vermektedir. Ve bu filtre her zaman tam kapasiteyle çalışıyor olmalıydı. Özellikle yoğun bir konsantrasyona ihtiyacımız olduğu zaman.
Basit manisi olan kişi çok fazla heyecanlanabilen, çok aktif, belli bir amaç olmadan çok hareketli olan, yerinde duramayan ve yeterli sebep olmadığı halde çabuk öfkelenen kişidir. Tam olarak basit manisi olan insanların yanılsamaları ve halüsinasyonları olmaz, dolayısıyla deli değildirler. Onların devresel duygu değişimleri olur. Bu devresel duygulara sahip olan kişiler üstün, yüksek bir coşku ve neşe döneminden sonra depresyon ve mutsuzluk dönemine girerler.
İlk katatonik devrede yaşadığım tedirginlik ve endişelerin en büyük kaynağı, bence işte bu derinlere gömmüş olduğun başarısızlık hissiydi. Şiddetli rahatsızlık sırasında bu korkum tabii ki bilinçli değildi.
Üzerinde duracak somut bir şey yok – ayaklarımın altında uçsuz bucaksız, tehlikeli bir yılgınlık ve ümitsizlik bataklığı uzanıyor – bunu sonsuz başarı, heyecan ve kendinden geçme devreleri izliyor ve her iki ruh hali de mantıklı bir temele dayanmıyor. Bütün hayatım boyunca ya birinin ya ötekinin pençesinde kıvrandım ve akıllı, mantıklı olmak gibi bir düzeyde kalabilmek için çabalarken harcadığım enerjiyi düşündükçe bir boşluk ve bulantı hissediyorum.
Gördüğümüz, bulunduğumuz hayatla başa çıkamıyoruz. Ne ondan kaçabiliyoruz ne de ona uyum sağlayabiliyoruz. Böylece biz de başa çıkabileceğimiz bir çeşit dünya yaratma gücümüzü kullanıyoruz.
“Oh, bu bir rüya -bir kuruntu- bir yanılsama- bir kâbus. Hepsi, görüntülerin ve hayallerin çılgın bir karışımı. Çev­remde süregiden bütün bu hezeyanlar, ulumalar- bunlardan kurtulabilmem için- birisi gelip beni uyandırmayacak mı?
Eğer uyanacaksam -kendi kendime uyanabilmeliyim- benden başka kimse bunu başaramaz. Ama nasıl yapacağı­ mı bilmiyorum.”
Parçalansın, coşsun, gerekiyorsa yıkıcı olsun
ama bu hayatı yaşa ondan korkma.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir