Panait Istrati kitaplarından Akdeniz kitap alıntıları sizlerle…
Akdeniz Kitap Alıntıları
Ancak bir insanın yüreğinde olup bitenlerden bizim ne haberimiz olur ki?
Hep itiraf etmiştim. Ben yalnız kalınca bir işe yaramam. Bir şeyleri, birini mutlaka sevmeliyim ben. Yoksa kendimi bir mısır tarlasında, hasattan sonra unutulmuş delik bir çanak gibi bomboş ve bir hiç hissederim.
İnsanın hiçbir şeyi olmamalı. O zaman dünyaya sahip demektir.
Türkiye’de insan az para ile paşa gibi geçinebilir. Yaşam ucuzdur. Vergi yok gibi bir şey.
Başarılı olmak isteyen için her şey olasıdır. Yalnız iki şey gereklidir: Çalışmak ve sabır.
Ah! Hayat, hayat! Göz kamaştırıcı ve zalim komedi! Adamı bir hayran bırakır, bir iğrendirir.
İnsanlık çoğu zaman acınası şeydir.
Mutlu olmak için zengin mi olmak gerekir?
Ve kendi kendime, hayatta ne büyük bir adaletsizliğin egemen olduğunu yineliyorum.
Eğer bir insanın kalbi, bir başkasının acısı karşışında kavrulmuyorsa her şey sonsuz bir derinlikte kaybolmuştur.
Muvaffak olmak için her şey mümkündür.Yalnız iki şey lazım : Çalışmak ve sabır.
Ah güçlü olabilmeyi ve insanları hakça adaletle davranmaya mecbur etmeyi ne kadar isterdim.
Eğer insan yüreği bir başkasının acısı karşısında ilgisiz kalabiliyorsa, her şey bitmiş demektir.
Yüreğim devamlı buhar basıncı altında bir kazandır.
Efendim, mutlu olmak için mutlaka zengin mi olmak gerekir?
Yalnız şairler mi ilhamlılardır sanırsınız?
İnsanlar hakkında, ancak kendimizi onların yerine koymak iyi niyetini gösterdikten sonra hüküm verebiliriz.
Ne tuhaf, insanların bir sevgi ve kalleşlik yığını olması.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yardımı hahamlarla papazlardan değil, yeryüzüne daha yakın insanlardan bekleyeceğiz.
Çünkü sevgi dediğinin bana göre tek bir tanımı vardır: Hayatın bütün sorularının ilk cevabı.
Bütün insanların hayatı, en basit bir maddi rahatlık uğruna yırtınmaktan başka nedir ki!
Asıl kötülük, insanın ölçüsüz gururudur.
Sosyal seviyemiz ne olursa olsun, hiç değilse insani zaaflarımız, kibirlerimiz, tutkularımız bakımından hep aynı olduğumuzu ne kadar iyi anladım.
Alışılmışın dışına kavuştuktan sonra alışılmışa dönmek ne acı şey!
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ve kendi kendime hayatta ne büyük bir adaletsizliğin egemen olduğunu yineliyorum.
Muvaffak olmak için her şey mümkündür.Yalnız iki şey lazım : Çalışmak ve sabır.
Muvaffak olmak için her şey mümkündür.Yalnız iki şey lazım : Çalışmak ve sabır.
Muvaffak olmak için her şey mümkündür.Yalnız iki şey lazım : Çalışmak ve sabır.
Fakat kalbimiz, mantığımızın yarattığı bütün öfkelerin içinde eridiği bir kızgın ocaktır.
Ve kendi kendime hayatta ne büyük bir adaletsizliğin egemen olduğunu yineliyorum.
Yürekli olan biri için, hayatta yıkılmaya karşı koymanın tek yolu, görevini yapmak ve insanlardan hiçbir şey beklememektir.
Benim kadar başka insanlara ihtiyaç duyan kimse yoktur.
Tüm bu acı ihtimallere karşın yüreğim umutla doluydu.
Sözler bizi çoğunlukla kırdı ve birbirimizden ayırdı, sessizlik ise asla.
Söz, Tanrı’nın, yeryüzünün tek kibirli hayvanına yüklediği bir çile olmalıdır.
Yaşam, ilahi bir dolandırıcılıkmış meğer.
Eskiden olsaydı, çok daha azı için kendimi öldürürdüm.
İnsan sevdiği zaman, görmek ve duymanın gereksiz olduğunu anlıyor.
Sosyal seviyemiz ne olursa olsun, hiç değilse insani zaaflarımız, kibirlerimiz, tutkularımız bakımından hep aynı olduğumuzu ne kadar iyi anladım.
Sadece bir insanım, hepsi bu.
Ancak bilemeyiz ki, bir insanın yüreğinde neler olup bittiğini!
Kendini çok mutsuz ve çaresiz hisseden yoksul biri, rahat etmek için akıl ve hikmetinin kendisine göstereceği yönün tam tersi yöne gider.
Ben yalnız kalınca bir işe yaramam. Mutlaka sevmeliyim ben, bir şeyleri, birini.
Bu uyum gösterememe, bu anlayışsızlık, bu bencillik, beni tek başıma bırakan bu insandan kaçma huyu, biliyorum, benim için bir felaket. Çünkü benim kadar başka insanlara gereksinim duyan kimse yoktur.
Cebinden avuç dolusu sterlin çıkarıp bana gösterdi ve yüzünde o güne kadar hiç görmediğim bir ifadeyle:
– Özgürlük mü dedin? İşte özgürlük bu, dedi.
– Özgürlük mü dedin? İşte özgürlük bu, dedi.
Benim kim olduğumu, ne yapıp, ne yapamayacağımı söylemek başkalarına düşmez. Dahası, ben yetersizliklerim den söz ettiğimde benim kahramanlığım anlaşılmalıdır.
İşte ispatı:
Kendimi, özellikle de bana ne kadar mutlu olmam gerektiğini yazan o gençliğin sınavına tabi tutuyorum.
İşte ispatı:
Kendimi, özellikle de bana ne kadar mutlu olmam gerektiğini yazan o gençliğin sınavına tabi tutuyorum.
Halbuki biz ölümlüler, birbirimizi küçültmeden yaşayamıyoruz.
Hiç eksiğiniz yokken erdemli olmak ne kolaydır.
İnsanın bir gün bugünkünden daha iyi olabileceğini sanmakla da delilik ediyoruz.
Asıl kötülük, insanın ölçüsüz gururudur.
Ben böyleyimdir . Sadece beni aşmış olana sevgi besler ve hürmet ederim . Eğer kendisinden öğrenecek bir şeyim olmayan ve beğendiğim meziyetlerin hiçbirini barındırmayan bir adamla ilgilenmem .
Etrafımda yemek ve üretmekten gayri hiçbir amaçları olmayan , her devrin ve her şeyin insanı olanlardan başka kimse göremiyorum .
Ah ah ! Olağanın dışına çıktıktan sonra sıradanlığa dönmek ne ıstırap verici !
Mihail’in ruhunu sol yanımda hissederdim . O da benimkini sağ tarafında hissederdi . Ölmeyen güçler arasında hangi şey engel oluşturabilirdi ki ?
Galiba insanların arasına Tanrı tarafından sonsuzluğun büyük günleri için yollanmış bayramlık ruhlar var .
İnsanlığa olan güvenimden bir parça , bir kilise camı nasıl kırılıp parçaları kopmuşsa , öyle parçalandı o gün .
Senelerce inandığımız bir şey vardı ki , kimsenin bize ihtiyacı yoktu , bizim de birbirimize olan ihtiyacımız kadar kimseye ihtiyacımız yoktu .
Şehir , sokak , ev , iş ve insanlar , öyle bir an geliyor ki , çevremde bana düşman, manasız , nahoş görünüyor.
Nice nadir dostluklar , anlaşmak için yaratılmış nice zekalar , yaşamın çıkmaz yollarında bir an için ve bir tek sefer denk gelmeye sonra sonsuza kadar birbirinden uzaklaşarak bir başına dolaşmaya mahkumdurlar.
İddiaya girerim ki Şam’da kendi mesleğinden hariç bir şey bilen bir kişi dahi yoktur . Burası bir cehalet şehri !
Ey Hamlet , senin ebediyetle içli dışlı olduğundan koskoca mühendisler , eczacılar , banka müdürleri bihaberken ne diye burnunu sokarsın bizim sefilliğimize ?
Senelerce okullarda eğitim görmek , bitirir bitirmez sokaklarda Yahudiler’in , Ermeniler’in veya bilmem hangi milletin sonu getirilmedikçe insanlığın refaha kavuşamayacağını iddia etmekten başka bir şeye yaramıyorsa , o çabalara acıyorum .
Bütün insanların hayatı, en basit bir maddi rahatlık uğruna yırtınmaktan başka nedir ki!
Onarıma muhtaç bir düş, düş olmaktan çıkar.
İnsanın hiçbir şeyi olmamalı. O zaman dünyaya sahip demektir.
Her yeni adımda, hayat başka bir alçak yüzüyle bana görünüyor.
Hakikaten de biz iyi ile kötü , doğru ile yanlış , güzel ile çirkin kavramlarını böylesine kesin çizgilerle ayırmakla ne kadar büyük bir hata yapıyoruz.
Bizim benimsediğimiz ahlâk yasalarının başkalarınca da uygulanmasını onlara dikte etmekte bir hakkımız olup olmadığını kendime soruyorum . Sen de bunun üzerine kafa yormalısın .
Ya içinde birer noktacık kadar küçüldüğümüz bu taşlı sonsuzluk ! Ya bu güler yüzlü ıssızlık, bu misafirperver sessizlik , haziran’da ki gibi yakıcı olan ve denize her an değişen bir renk çağlayanı boşaltan bu sonbahar güneşi !
Vah dünya , ah dünya ! Gururlu ve ihtişamlı olmayı hak eden bir sen varsın , halbuki biz faniler birbirimizi küçültmeden yapamıyoruz.
Hiç eksiğiniz yokken erdemli olmak ne kolaydır .
Geçmiş bilgilerime dayanarak insanlığın birçok kez önemli kişilerle rezil birilerini birbirine karıştırmış olduklarını da biliyorum.
Size zamanında epey iyi davranmış ve sizin de hiçbir fenalık etmemiş olduğunuz bir topluluktan dışlandığınıza tanık olmak ne yazıklanılası bir durumdur !