İçeriğe geç

Aile Kitap Alıntıları – Mario Puzo

Mario Puzo kitaplarından Aile kitap alıntıları sizlerle…

Aile Kitap Alıntıları

Bir aile gücünü, bir ordunun gücü gibi, birbirlerine olan sadakatinden alır
Bir aile gücünü, bir ordunun gücü gibi, birbirlerine olan sadakatinden alır. Üstelik birisinin kendi öz kardeşinden nefret etmesi ölümcül bir günahtır.
Mutsuzlukla dolu bu hain dünyada bir erkek bir kadının tesellisine hiç mi ihtiyaç duymayacaktı ?
Dünyadaki tüm bu ihanetler olurken yukarıda gerçekten bir cennet ve bunları işiten bir Tanrı olması mümkün müydü?
Bir ailenin sadakati her şeyden ve herkesten önce gelmelidir. Birbirimizden haberdar olmalıyız, birbirimizi korumalıyız ve en önemlisi de birbirimize bağlı olmalıyız. Çünkü eğer bu sorumluluğu şerefimizle yerine getirirsek, asla mağlup olmayız. Ama eğer bu sadakatte bir tereddütümüz olursa hep beraber mahvoluruz.
Mutsuzlukla dolu bu hain dünyada bir erkek, bir kadının tesellisine hiç ihtiyaç duymayacak mıydı ?
Çünkü nezaket, genelde zayıflık ile karıştırıldı.
Çünkü nezaket genelde zayıflık ile karıştırılırdı.~
Her insanın hayatında verdiği bir kararın, alın yazısını belirlediği bir zaman vardır. İşte bu dönüm noktalarında bilmeden sonraki tüm olayları etkileyen bir seçim yapılır.~
Her birimiz, hayatımızı etkileyen bir tılsım olduğuna inanırız.. ~
Sevgi olmadan, güç insanı meleklerden daha çok hayvanlara yakınlaştırır.
Güç tek başına hiçbir şey yapamaz. Bir insanın isteklerinin diğer bir insanın istekle rinden üstün gelmesini sağlar. Bunun erdemle hiçbir ilgisi yok.
Eğer hiçbir şeyi sevmezsen, o zaman güç bir sapkınlık olur ve daha da önemlisi bir tehdit oluşturur. Çünkü güç tehlikelidir ve bir anda yön değiştirebilir.
eğer en büyük iyiliğini yapmak istiyorsa, değiştirnneye gücünün yetmediği şeylere değil, neler yapabileceğine odaklanmalıydı
İyi ve onurlu bir sebebin ne olduğuna karar vermek bir küstahlık değil mi? Bir kafir için Hıristiyan öldürmek iyi ve onurlu bir şey, ama bir Hıristiyan için bunun tersi doğru.
Bu beni endişelendiriyor, Cesare, sorun çıkaran adamları bertaraf etmek için ‘daha büyük bir iyilik’ mazeretini kullanmaya başlayabilirsiniz ve hayat sorun çıkaran adamlarla dolu.
Cesare, Kutsal Papa’nın anlattığı gibi bir tanrı varsa eğer, bu tanrı bizim öldürmemizi yasaklamıyor. Çünkü eğer öyle olsaydı kutsal savaşlar hiç yapılmazdı. ‘Öldürme’ emri ile anlatılmak istenen iyi ve onurlu bir sebep olmadan öldümenin günah olduğu. Bir katili asmanın günah olmadığını biliyoruz, diye kendini savunmaya başladı.
İnsan beyni günde elli binden daha fazla düşünce üretmek zorunda olmasına rağmen piyasada niçin bu kadar aptal var?Çünkü beynin sana günde elli binden fazla düşünce üretmek zorundasın demiş ama aynı düşünceyi tekrar tekrar üretmek yasaktır dememiş!
Arna huzur bulmak için ona haksızlık yapanları affedebilmesi gerektiğini biliyordu. Çünkü eğer yapamazsa, kalbindeki ve aklındaki öfke, özgürlüğünü elinden alacak ve hayatından nefret etmesine neden olacaktı.
Önerileri tüm dünyevi zevklere karşı çıkıyor. Makul yaşamak gerekli, ama peki ya nefsinden vazgeçmek? Biz günah işlemezsek Tanrı neden zevk alacak?
Ama acımasızlık ve güç tutkusu toplumun doğasında var. Devlet, tanrıları ve ülkeleri uğruna insanları bir arada tutmak için vatandaşlarını asmak ve yakmak zorundadır. Çünkü insanoğlu doğuştan inatçıdır ve bazı şeytanlar kutsal sudan korkmaz.
Peki ya Tanrı cenneti çok kolay sunsa ve burada yeryüzünde acı çekmeden vaat etseydi? dedi. Cennet şimdiki gibi bir ödül olarak görünmezdi. İnsanların inancını ve içtenliğini neye göre sınayacaktı? Araf yoksa, cennet de yok. O zaman, insanlar hangi şeytana karşı mücadele edecekti? Birbirlerini yok etmek için ellerinden geleni yapacaklardı. hatta belki yeryüzü bile olmayacaktı. Acı çekmeden elde edilen her şey değersizdir. İnsanlar hileli zarları: ve işaretlenmiş kartlarla hayat oyunu oynayan birer düzenbaz olacaktı. Yetiştirdiğiıniz hayvanlardan daha iyi bir durumda olmayacaktı. Felaket adını verdiğimiz tüm bu en geller olmadan. cennetin ne anlamı var? Hiç-, hu felaketler Tanr ı ‘nın kanıtıdır, insanoğlunu sevmesinin kanıtıdır. İnsanların bir birine ne yaptığına gelince, Tanrı ‘yı bunun için suçlayamayız. Kendimizi suçlamalıyız ve Araf’taki zamanımızı doldurmalıyız.
Ama şu anda dünyevi arzularıma daha çok ihtiyacım var, onlardan arındığım zaman çok yaşlı olmaktan korkarak yaşıyoruın. Mutlaka bunların da zamanı gelecek ama bu, hayata dair açlığını ruhumdaki kurtuluşa dair açlıktan daha çok olduğu sürece değil. ..
Cesare ‘a göre birinin mallarını, servetini hatta hayatını almak onun özgür iradesini elinden almaktan çok daha küçük bir suçtu. Çünkü o olmadan yalnızca kendi ihtiyaçlarının bir kuklası, bir başka adamın kamçısına teslim olmuş bir hayvandı. Böyle bir hayvan olmayacağına yemin etti.
Pek şanslı olmayan vatandaşlarının hayatları zevkten o kadar yoksundu ki, Alexander ruhlarını beslemek için onlara bazı küçük mutluluklar sağlamak konusunda kendini sorumlu hissediyordu. Çünkü onların papalığı desteklemelerini başka nasıl garantileyebilirdi ki? Daha şanslı insanların zevklerini seyretmeye zorlanan insanların yüreklerine tekrar tekrar kıskançlık tohumları ekilirse, bir hükümdar onlardan nasıl sadakat bekleyebilirdi? Zevkler paylaşılmalıydı, çünkü sadece bu şekilde fakirlerin ümitsizliğini azaltmak mümkündü.
Kutsal Papa olarak insanların ruhlarını ve yüreklerini anlıyordu. Onların şatafattan hoşlandıklarını biliyordu. Bu, ayrıca insarıların Gökyüzündeki Efendilerinin cömertliğine olduğu kadar kendisinin cömertliğine dair şüphelerini de gideriyordu ve onların sıkıcı ve boş hayatlarının uyuşukluğundan kurtulmalarını sağlıyordu. Kutlama nedeni olan her şey, şehre yeni bir umut getiriyordu ve genellikle vatandaşlarının arasın da en ümitsiz olanların bile önemsiz tartışmalar yüzünden birbirlerini öldürmelerini engelliyordu.
Biz bir aileyiz, dedi çocuklarına. Bir ailenin sadakati her şeyden ve herkesten önce gelmelidir. Birbirimizden haberdar olmalıyız, birbirimizi korumalıyız ve en önemlisi de birbirimize bağlı olmalıyız. Çünkü eğer bu sorumluluğu şerefimizle yerine getirirsek, asla mağlup olmayız ama eğer bu sadakatte bir tereddütümüz olursa, hep beraber lanetleniriz.
Della Rovere; Fransa Kralı Charles’a, Napoli Kralı Ferrante ‘ye ve diğerlerine yazdığı uzun mektuplarda sürekli olarak Alexander’ı kilise memuriyetlerini para karşılığında alıp satmakla, papalık makamını satın almakla, dolandırıcılıkla, rüşvetçilikle, akrabalarını kayırmakla, açgözlülükle, oburlukla ve cinsel günahların tümüyle suçluyordu. Kendisinin de Alexander’ı suçladığı günahları işliyor olması onun yargısını hiçbir şekilde etkiliyor gibi görünmüyordu.
Tüm bu portrelerde bu büyük kralların güçlerini, başlarına kutsamak için yağ süren Papa’ya borçlu oldukları çok açık bir şekilde tasvir edilmişti. Papa onların dünyevi kurtarıcısıydı. Gözlerini gökyüzüne doğru kaldırmış Papa’nın önünde diz çöken krallar.
Sıradan insanlar Papa figürünü İsa’nın Vekili olarak kabul etmişti, yanılmaz ve kutsal. Ama krallar ve prenslerin inançları daha zayıftı. Asil kandan gelenler altın ve mücevherlerle, ipek ve pahalı brokarlarla; Papa’nın başına taktığı yüzyıllardır sevgiyle korunan ve hayal gücünün alamayacağı kadar değerli kocaman tacıyla ve papalık giysilerinin pahalı goblenleriyle, cüppelerinin ve kepinin altın ve gümüş süsleri ile ikna edilmeliydi.
Baglioniler gerçek inananlardır, dedi. Cennete inanırlar. Ne kadar muhteşem bir yetenek. Bir insan ölümcül hayatına başka türlü nasıl tahammül edebilir? Ne yazık ki, böyle bir inanç kötü adamlara Tann’nın adına büyük suçlar işleme cesareti veriyor.
Tanrı bu oğluna zeka, azim ve doğal bir vahşilik bağışlamıştı, bunlar olmadan kimse bu zalim dünya da hayatta kalamazdı.
Ailesi ve dostları ile etrafı sarıldığında, bu dünyada hayat daha güzeldi.
Çünkü büyük hanedanlar genellikle kutsal gerçeğe sahip olduğuna inanan basit adamlar tarafından çökertilmişlerdir.
Sonraki yıllar boyunca Kardinalin çocuklarına yakışır bir biçimde. Roma’nın en yetenekli öğretmenleri tarafından eğitildiler. Sosyal bilimler, astronomi ve astroloji, antik tarih gibi konularda eğitim gördüler. İspanyolca, Fransızca, İngilizce ve tabii ki kilisenin dili olan Latince gibi pek çok dil dersi aldılar.
Aforoz, fermanların en acımasız olanıydı ve Papa’nın kudretinin en güçlü uygulamasıydı.
Akrabalarının çoğunu iktidarda önemli yerlere yerleştirmiş ve onlara İtalya’nın daha eski ailelerinin meşru yollardan onlara ait olmadığını düşündüğü mallar bahşetmişti.
Çünkü büyük hanedanlar genellikle kutsal gerçeğe sahip olduğuna inanan basit adamlar tarafından çökertilmişlerdir.
Her insanın hayatında acı çektirdiği insanlar olur
Özgürlük bir hak değildir, ayrıcalıktır
Birbirleri için acı çekerlerse, insanın ne kendi işini ne de Tanrı’nın işini yapmaya vakti kalır
Ümitsiz bir aşk, bir ömrü birlikte geçirmek için en güvenilir seçenek değildir
Günahın ne olduğunu bilmek için birinin kardinal ya da papa olması gerekmiyor
Gerçek dostlar, her zaman sevgililerden daha nadir bulunur
İlk kilisede ayin kadehleri tahtadan yapılmıştı; ama rahiplerin inançları altındandı
Aşkın, kendisi bile bir ödüldür
Her insanın hayatında verdiği bir kararın, alınyazısını belirlediği bir zaman vardır. İşte bu dönüm noktalarında bilmeden, sonraki tüm olayları etkileyen bir seçim yapılır
Acı çekmeden elde edilen her şey değersizdir
Her birimiz, hayatımızı etkileyen bir tılsım olduğuna inanırız
Korku; erkekleri, kendilerinin aleyhine bile hareket ettiriyordu
Birinin mallarını, servetini hatta hayatını almak; onun özgür iradesini elinden almaktan çok daha küçük bir suçtu
EN BÜYÜK SİHİR AİLEDİR
Papa VI. Alexander sadece hayata değil, ölüme de sığmamıştı.
Sevgi olmadan güç, insanı meleklerden daha çok hayvanlara yaklaştırır.
Eğer içimizdeki iyiliği gizlersek kötülük saltanat sürecek.
İnsanlar intikamdan hoşlanır ve ne kadar çarpıcıysa o kadar iyidir.
En iyi yerlerde mahkum olmak da her şeye karşın bir sefalettir.
Yoksulluk çekenler söz konusu olunca altın her zaman duadan daha büyük mucizeler yaratabilirdi.
Biz günah işlemezsek Tanrı neyden zevk alacak?
Gerçek aşk kadını güçlendirir, erkeği ise tehlikeye atar
Bir ailenin gücü birbirlerine olan sadakatinden gelir.
Düşmanlarına karşı her zaman fiziksel işkenceden çok zihinsel işkenceyi tercih ederdi.
Mutsuzlukla dolu bu hain dünyada bir erkek, bir kadının tesellisine hiç ihtiyaç duymayacak mıydı?
Kalbimi kaptıracak ve kendimi sana vermeye zorlayacak kadar çekici geldiğin zamanlar oldu. Seni kalbin kırıkken, gözlerindeki üzüntünün benim gözlerimin yaşla dolmasına sebep olduğu anlarda gördüm. Ama seni hiçbir zaman yüzündeki izler yüzünden daha az düşünmedim ya da daha az sevmedim.
Genelde ümitsiz bir aşk bir ömür birlikte geçirmek için en güvenilir seçenek değildir.
O geceye kadar ne zaman aşkı düşünse, her seferinde aklına Lucrezia gelmişti; ne zaman Tanrı’yı düşünse her defasında aklına o gelmişti. Şimdi ne zaman savaşmayı düşünse, her defasında aklına yine onun gelmesinden korkuyordu.
Günahlarınla yaşa, ister günah çıkar ya da çıkarma, ama asla inancını kaybetme, çünkü başka hiçbir şeyin yok.
Eğer bir adam ruhunu bir şeytana satabiliyorsa, bir diğerine satamaz mıydı?
Ailesi kalbinde yara olan hiç kimseyi mutlu görmedim
Görmeyeceğim
Ama insanların akılları ve yürekleri hercaiydi, başka zorluklar da çıkabilirdi. Eğer bir adam ruhunu bir şeytana satabiliyorsa, bir diğerine satamaz mıydı?
Cesare’a göre birinin mallarını, servetini hatta hayatını almak onun özgür iradesini elinden almaktan çok daha küçük bir suçtu. Çünkü o olmadan yalnızca kendi ihtiyaçlarının bir kuklası, bir başka adamın kamçısına teslim olmuş bir hayvandı.
“Ne büyük acılar çekmişti. Tüm bunların nasıl başladığını hatırlamaya çalıştı ama hayatı sanki her zaman böyleymiş gibi görünüyordu. Başlangıcı yoktu.”
“Felaket adını verdiğimiz tüm bu engeller olmadan, cennetin ne anlamı var?”
“Gerçek aşk kadını güçlendirir, erkeği ise tehlikeye atar.”
Etiketler:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir