İçeriğe geç

Ahmed Arif Kitap Alıntıları – Şeyhmus Diken

Şeyhmus Diken kitaplarından Ahmed Arif kitap alıntıları sizlerle…

Ahmed Arif Kitap Alıntıları

Zemheri de uzadıkça uzadı,
Seni, baharmışın gibi düşünüyorum,
Seni, Diyarbekir gibi,
Nelere, nelere baskın gelmez ki
Seni düşünmenin tadı
Ve nelere baskın gelmezdi ki seni düşünmenin tadı.
Yahu kitabın fiyatını artırmayın dedim, beni dinlememişler. Beş liradan altı liraya çıkarmışlar. Benim kitabımı öğrenciler, işçiler, emekçiler, yoksul insanlar okur. Onlar için bir lira çok paradır.
-Ahmed Arif
Ahmed Arif’in oğlu Filinta, okulu bitirip heykeltraş olunca ilk işi babasının büstünü yapmak olmuş. Filinta büstü beğenmedim baba sana hiç benzememiş bozup yeniden yapacağım demiş. Arif de boz oğlum boz nasılsa aslı burdadır demiş ve ertesi gün vefat etmiş.
Ahmed Arif’in şiirindeki dili Kürdün Türkçeye jestidir.
Ölümüne nispet, yaşamak silik ve anlamsız!
Belli ki ömürlerinde bir sefer olsun bir çocuk, bir çiçek, bir türkü sevmemişler. Namusla, yürekle, alın akıyla seven bir kadının koynuna girmemişler. Mertlik, can saygısı, dünya sevdası bir lahza bile yüreklerine konuk olmamış.
Ahmed Arif suratının görünür yerinde kendini var eden, kalıcı iz bırakan o şark (Diyarbakır) çıbanı, bir simgesel varlığa gönderme yapar. Memlekete asla toz kondurmaz. Diyarbekir der inadına ve şehrin adına asla halel getirmez.
Mezopotamyadan gelen Arap kültürü, yukarıdan gelen Kürt kültürü, Çerkez ve Türk kültürleri bunların hepsi Ahmed Arifde birleşir. Diyarbakır’ı görünce Ahmed Arif’i anlamak daha da kolaylaşıyor. O korkunç surlarıyla, türküleri, hapishanesiyle, sıcağı, soğuğuyla, o her yönden eser halk kültürüyle Diyarbakır büyük kültürlerin buluşma yeridir, kavşağıdır, birleşimidir.
-Yaşar Kemal
Ne yalan söyleyeyim,
Üzgünüm; bir yanım kopmuş kanamış gibi..
Bunu ancak sen anlarsın.
Yine de mutlu olmanı tüm kalbimle isterim.
Benim her şiirimde varsın ve olacaksın
Kanım Dicle’ye akar
İster Erzurum’da vuralar beni
İster İzmir’in içinde
-Ahmed Arif
Sanat, direnendir: Ölüme, köleliğe, alçaklığa, utanca direnir.
-Gilles Deleuze
Şahmurat suyu kan akar,
ve ben şairim,
namus işçisiyim,
yani yürek işçisi,
korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş
Maviye, maviye çalardı gözlerin gibi bir dizeyi şiirin içine oturtmak için 17 yıl beklemiş şairdir Ahmed Arif.
Vurulsam kaybolsam derim
Çırılçıplak bir kavgada,
Erkekçe olsun isterim,
Dostluk da, düşmanlık da,
Hiçbiri olmaz hâlbuki
Geçer süngüler namluya,
Başlar gece devriyesi jandarmaların
-Ahmed Arif
– Kimin hasretiyle?
+ Elbette sevgili de var, ama halkımızın mutluluğu, geleceğe güveni, hasreti de var.
Dil, rahat bırakılmalı. Dil organiktir, halk geliştirir dili. Elbette aydınlar, şairler, öğretmenler de dilde öncü olurlar. Ama önemli olan halkın kendi arasında konuştuğu dildir.
-Ahmed Arif
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Yaşamımda en büyük sevinci baba olduğum gün duydum. İnanır mısınız oğlumun nüfus kağıdını tam, tam iki yıl cebimde taşıdım. Cebimdeki sanki dünyanın en zengin cüzdanıydı Oğlum olmuştu. Oğlum dünyanın en güzel güvercini Dünyanın en güçlü silahı
-Ahmed Arif
Ve seni düşünürüm,
Karanlık, hırslı
Seni, cihanların Aziz meyvası,
İlan-ı aşk makamından bir mısrâ,
Yeşerip, kımıldar içimde,
Düşer aklıma gözlerin
Mektupların bir yerinde: Bilirsin, senin için yapamayacağım şey yoktur. (Hiç olmazsa canımı veririm ya). Bineceğin trenlerin soluğu tükenmesin. Ayağını attığın yerler deprem görmesin. Denizler uslu, vapurlar yollu olsun. Ferman et, rüzgâr beni de alıp oralara atsın.
Öyle bir aşk ki; beklemiş, yazmış inat ve sabırla duygularını Zalım Leyla, Leyla diyerek mısraya dökmüş
Öğretmen, anası gibi konuştuğunu imleyerek, anasının sözlerini paylaşır: Anam da sizin gibi hep nasihat ederdi. Kendisine sizin Hasretinden Prangalar Eskittim kitabınızdan Otuz Üç Kurşun’u okudum. Şiir bitince anam dedi ki, ‘Girin ulan, hepiniz hapse girin. Ben hepinize bakarım.’
Vurulmuşum,
Düşüm, gecelerden kara.
Bir hayra yoranım çıkmaz,
Canım alırlar ecelsiz,
Sığdıramam kitaplara,
Şifre buyurmuş bir paşa,
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız.
-Ahmed Arif
Kavgandan bir marş, bir mısrâ mı son sözün? Anana, kardeşlerine selâm mı yoksa?
-Ahmed Arif
Zemheri de uzadıkça uzadı,
Seni, baharmışın gibi düşünüyorum,
Seni, Diyarbekir gibi,
Nelere, nelere baskın gelmez ki
Seni düşünmenin tadı
-Ahmed Arif
Hanımlar hep ağlardı, der ve ekler: çünkü o şiirde bir doğum var ve benim elimin kolumun bağlı olması hali var.
Köküne uzak düşmüş, ama hiçbir zaman kökünden kopmamıştı.
Leyla Erbil’e yazdığı mektuplardan birinde Ahmed Arif der ki: İster bildiğin adrese, istersen geçen mektupta verdiğim adrese yaz. Aslına bakarsan, adımı yazman kâfi, mektup gelir bulur beni. Küçük yer, şöhretim de yaygın
Soyumla değil, ancak halkımla öğünebilirim. Halkımdan gayrısını övgüye layık görmem Bir de sevgiliyi
Çünkü bilir ki şiire yeni başlamış bir gencin karşısına Nâzım’ı dikerseniz, çocuk ya paniğe kapılır ve ters akımların uydusu olur, yahut ezilir, kötü bir kopyacı kesilir. Hidrojen bombasına karşı, Kürt hançeri ne yapabilir?
Hakaret etmeye ne hakkı var hocam. Ben memleketimle onur duyarım!
-Ahmed Arif
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının
Dayan kitap ile,
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile,
Dayan, rüsva etme beni.
-Ahmed Arif
Ahmed Arif’in şiirindeki dili, Kürdün, Türkçe’ye jestidir.
Kitabın fiyatını arttırmayın! dedim, beni dinlememişler. Beş liradan altı liraya çıkarmışlar. Benim kitabımı öğrenciler, işçiler, emekçiler, yoksul insanlar okur. Onlar için bir lira çok paradır.
Ahmed Arif iki şehirlidir. Biri ağzı var dili yok Diyarbekir Kalesi , diğeri hasretim nazlıdır Ankara
Cemal Süreyya çok haklı olarak Ahmet Oktay’ın vurgusunu pekiştirerek diyor ki: “ Hasretinden Prangalar Eskittim geç kalmış bir kitap değildir. Yaşsız bir şiirdir Ahmed Arif’in şiiri. Günün değil, çağın değil, çağların ‘aktüalite’siyle doludur.
“Dil, rahat bırakılmalı,” der: “Dil organiktir, halk geliştirir dili. Elbette aydınlar, şairler, öğretmenler de dilde öncü olurlar. Ama önemli olan halkın kendi arasında konuştuğu dildir.”
Ahmed abisi olmak halkımın. Başka bir şeyim yok. Başından beri bu kalenderliğim var, ta çocukluğumdan beri.
Nicesin, dilemin?
Üşürsen soğukları,
Hastaysan mikropları bana ilet.
Nesin be?
Sevgili, dost, yar, arkadaş
Hepsi.
En çok da, en ilk de, Leylasın bana.
Umudum, dünya gözüm, dikili ağacımsın.
Uçan kuşum, akan suyumsun.
Belli ki ömürlerinde bir sefer olsun, bir çocuk, bir çiçek bir türkü sevmemişler. Namusla, yürekle alın akıyla, seven bir kadının koynuna girmemişler. Mertlik, can saygısı, dünya sevdası, bir lahza bile yüreklerine konuk olmamış.
Kendisinden öncekiler duvara To be or not to be.. diye yazmışlar. O da o yazının altına, bulduğu sivri uçlu bir çubukla Ya hero ya merro diye kazır
Zemheri de uzadıkça uzadı,
Seni, baharmışsın gibi düşünüyorum,
Seni, Diyarbekir gibi,
Nelere, nelere baskın gelmez ki
Seni düşünmenin tadı
Kolay iş değil Ahmed Arif gibi bir şairin çağımızda yetişmesi. Diyarbakır büyük kültürlerin buluşma yeridir, kavşağıdır, bileşimidir. Ahmed Arif’in sesi, sözü bütün Anadolu, Mezopotamya ses ve sözlerinin harmanıdır.
şiire yeni başlamış bir gencin karşısına Nazım’ ı dikerseniz, çocuk paniğe kapılır ve ters akımların uydusu olur, yahut ezilir, kötü bir kopyacı kesilir. Hidrojen bombasına karşı Kürt hançeri ne yapabilir?
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun,Oyle garip
Nerede olursan ol,
Içerde,dışarda,derste,sırada,
Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne Celladin,
Firsatçinin,fesatcinin,hayının
Dayan kitap ile,
Dayan iş ile.
Tırnak ile,diş ile,
Umut ile,sevda ile,düş ile,
Dayan,rüsva etme beni.
Soyumla değil, ancak halkımla öğünebilirim. Halkımdan gayrısını övgüye layık görmem.. Birde sevgiliyi..
Çiçek gibi insanların kalbini kırdınız, bahçeleriniz bahar görmesin
Uzun ve tek bir ağıt gibidir onun şiir. ‘Daha deniz görmemiş’ çocuklara adanmıştır. Kurdun, kuşun arasında, yaban çiçekleri arasında söylenmiştir, bir hançer kabzasına işlenmiştir.
Dicle kıyısında bir köyde ölmek isterim. O kadar güzel ağıt yazar ki o kadınlar. Hiçbir müzik o kadar dokunaklı olamaz.
Berfe, Kürtçe karlı dağlarda gün doğumundan hemen önceki sabah ışıltısına verilen isimdir.
Belli ki ömürlerinde bir sefer olsun, bir çocuk, bir çiçek bir türkü sevmemişler. Namusla, yürekle alın akıyla, seven bir kadının koynuna girmemişler. Mertlik, can saygısı, dünya sevdası, bir lahza bile yüreklerine konuk olmamış.
Kolay iş değil Ahmed Arif gibi bir şairin çağımızda yetişmesi. Diyarbakır büyük kültürlerin buluşma yeridir, kavşağıdır, bileşimidir. Ahmed Arif’in sesi, sözü bütün Anadolu, Mezopotamya ses ve sözlerinin harmanıdır.
Kanun yalnız biz fukaralar için var. O da cezalandırırken sade!
Soyumla değil, ancak halkımla öğünebilirim. Halkımdan gayrısını övgüye layık görmem.. Birde sevgiliyi..
Dile, kültüre, kimliğe, toprağa bağlılık o denli güçlüdür ki, şöyle der bir gün malum sona dair: Dicle kıyısında bir çadırda ölmek isterim. O kadar güzel ağıtlar yakar ki o kadınlar. Hiçbir müzik o kadar dokunaklı olmaz.
Nüfus kaydına baktığımızda adı aslında Ahmet. Sonradan şair kimliğiyle birlikte adının sonundaki “t” harfini
değiştirerek “Ahmed” adını kendine uygun bulmuş. Bu ad “yakıştırması” Ahmed Arif’te o denli içselleşmiştir ki, adını yanlış yazanlara çok kızdığı bilinir. Nitekim bir antoloji için, biraz da üst perdeden sorular yollayıp cevaplamasını isteyen birine: “Adımı dahi yanlış yazan birinin sorularına nasıl cevap vereyim?” demişliği de vardır.
Nemsin be?
Sevgili, dost, yâr, arkadaş
Hepsi.
En çok da, en ilk de, Leylâ’sın bana.
Umudum, dünya gözüm, dikili ağacımsın.
Uçan kuşum, akan suyumsun.
#ahmedarif
Dile, kültüre, kimliğe, toprağa bağlılık o denli güçlüdür ki, şöyle der bir gün malum sona dair: Dicle kıyısında bir çadırda ölmek isterim. O kadar güzel ağıtlar yakar ki o kadınlar. Hiçbir müzik o kadar dokunaklı olmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir