İçeriğe geç

Ahlak ve Ötesi Kitap Alıntıları – Paul Tillich

Paul Tillich kitaplarından Ahlak ve Ötesi kitap alıntıları sizlerle…

Ahlak ve Ötesi Kitap Alıntıları

&“&”

En dikkat çekici teorik zihniyet türleri, olgun bir benlikten yoksundur.
Semboller ile işaretler arasındaki temel ayrım şudur: İşaretler ,işaret ettikleri şeyin gerçekliğine ve gücüne herhangi bir şekilde katılmazlar .Oysa semboller, sembolize ettikleri şeyle aynı olmamalarına rağmen onun anlamına ve gücüne katılırlar.
Aynı zamanda mutluluk için mücadele ederiz bize oldukça yüksek derece bahşeden bir zevk ve hoş bir vakte sahip olma hususunda ilgiliyizdir. Ancak ya kendi otokritik (self-scrutiny) ya da başkalarının yargı aynalarından kendimize bir göz atarsak bizi kaygı basar.
İnsan sadece yukarıdan gelen sevginin ışığı ve gücünde bizzat kendini sevebilir.
Ancak itaat sevgi değildir. İtaat sevginin hilafında olabilir .Kişinin aslı ile yeniden birleşme arzusu olmadan Tanrıya yönelik sevgi anlamsız bir kelime olur.
Sevgi, en büyük gücünü büyük ayrılıkların üstesinden geldiği durumlarda açığa vurur.En büyük ayrılık ben(self)in ben’den ayrılığıdır.
Sadece sevgi, kendi ebedilik saygınlık ve şartsız geçerliliğini kaybetmeksizin her bireyin ve sosyal durumun somut taleplerine göre kendini dönüştürebilir. (TILLICH)
İman ve temiz bir vicdana sarıl.Bazıları temiz vicdanı bir yana iterek iman konusunda battılar .Onların &‘vicdanları körelmişti.’
Vicdanın çağrısı insanın sonluluğunda gerçek potansiyellerini gerçekleştirmeyi ister. Bu suça davet değil de nedir? (HEIDEGGER)
monofizit : İsa’nın tek tabiat, tek toz olduğunu ileri süren Hristiyan öğretisi.Bu öğreti isa’da beşeri yönü zamanla tanrısal töz içinde eridiğini asıl olanın tanrısal töz olduğunu söyler.
Bizim için Tanrı iradesi özsel varlığımızda aşikârdır; bu nedenle ahlaki buyruğu meşru olarak kabul edebiliriz. O, bizim itaat etmemizi isteyen yabancı bir yasa değildir fakat insan ve bireysel karakterli bir kişi olarak kendi doğamızın sessiz sesi"dir.
Teoloji,ahlaki buyruğun şartsız özelliğini kesinlikle onaylar fakat bu niteliğin onu dini kıldığını inkâr eder.
Ahlaki buyruğun dini boyutu onun şartsız niteliğidir.
İnsanın şekillendirilmiş sayısız parçalar bütünü olan bir dünyası vardır. Grekler insanın yaratıcı alıcı ve dönüştürücü eylemleri sayesinde planlanmış karakterini insana ulaşılabilir kılmasından dolayı dünyaya kosmoz" demişlerdir. Bir dünyaya sahip olmak çevreye sahip olmaktan fazla bir şeydir.
Kynikler(Cynics): İnsanı mutlu kılan erdemi bilgelikte bulan Kyniklere göre mutlu olmak için doğaya uygun olan çabaları seçmek en uygun yoldur. Kendi güçlerinin dışında hiçbir şey karşısında kaygılanmamayı hiçbir şeye aldırış etmemeyi ilke edinmiş olan Kynikler için ihtiyaçsızlık dünyadan yüz çevirmek anlamına gelir,mutlu olmak demek bir bakıma ihtiyaçsızlık demektir.
Geçmiş, kişiyi kendi kendisine sayısız kararlar alma zorunluluğundan kurtarır ve ona, çoğu durumlarda eylemde bulunmak için anlamlı yol gösterir.
Seven ve sevilen, birbirleri için sevgiye layık oldukları müddetçe, birbirlerine eşittirler.
Sevgi, değişen bir dünyanın her safhasına kendini adapte edebilir.
Bir vicdan, ahlaki bir yasaya göre değil, ahlaki emirler alanını aşan bir realiteye katılımına göre yargıda bulunursa, ahlak ötesi" olarak isimlendirilebilir.
Kaygılı bir vicdanla yaparsak, bir şeyi objektif olarak doğru yaptığımızda bile, kurtuluşumuzu kaybedebiliriz.
Ah korkak vicdanım, biraz rahat bırak beni!…
İnsan, her zaman ve her yerde vicdan gibi bir şeyi gösterir, ancak onun içerikleri sürekli bir değişime maruz kalır.
İnayet kaybedilir edilmez, emredici kanun onun yerini alır ve olabilen ve olması gereken şey, olamayan varlığın acı deneyimini üretir.
İnayetin olduğu yerde emir ve emre itaat etme çabası yoktur.
Sevmelisin…"
… sevgi, adaleti içeren ve aynı zamanda onu aşan mutlak ahlaki ilke olur.
Ahlaki eylem, bir kişi ve bir ruh taşıyıcısı olarak insanı oluşturur.
Sonsuzluğunu, değerini ve koşulsuz geçerliliğini kaybetmeksizin, yalnızca sevgi, her bireysel ve sosyal durumun somut istemlerine göre kendisini dönüştürebilir.
“Vicdanın sesi, insanın, kendi sonluluğunda, kendi potansiyellerini gerçekleştirdiği istemin karakterine sahiptir ve bu, suçlu olarak gözükme anlamına gelir.”
Kendimize baktığımız müddetçe, umutsuz bir vicdanı deneyimlemeliyiz; kendimizin ötesinde yeni bir yaratılışın gücüne baktığımız müddetçe, neşeli bir vicdanı elde edebiliriz.
“Vicdan, bizatihi kendisi bir vazife olan bir bilinçliliktir.”
Haydi yürüyün! Cesaretle katılın, acele edelim;
Cennete olmasa bile, cehenneme el ele gidelim
Ah korkak vicdanım, biraz rahat bırak beni!..
Vicdan, birçok farklı fonksiyonlara sahiptir; o, iyi ya da kötüdür, emredici ya da ikaz edicidir, yüceltici ya da kınayıcıdır, mücadeleci ya da ilgisizdir.
Analitik çözümde, emir ve onay değil, kabul ve iyileştirme vardır.
“Sevmelisin”…
Yaratılmış hiçbir şey, bizatihi kendisinde kötü değildir.
Bütün toplumlar, birbirlerine katılımda zorunlu olan sevginin bedenleridir.
Güçsüz ya da yanıltılmış bir vicdan bile, hâlâ bir vicdandır, yani insanın kendi aktüel varlığını yargılayan aslî doğasının sessiz sesidir.
İnsanın aslî doğası, insan insan olduğu müddetçe kaybolmaz. O, gerçekleşme sürecinde bozulabilir, ancak ortadan kalkmaz.
Çelişki, sadece insan ruhundaki aşkın benin fonksiyonu inkâr edildiğinde ve insan tamamıyla kendi sonluluğuna mahkum edilmiş gözüktüğünde var olur.
İsteyen ve korkutan ebeveynler gibi realitelerin, ya da emreden ve cezalandıran Tanrı öğretisi gibi öğretilerin psikolojik etkisi, kendisinden kurtuluşun ve uzlaşının olmadığı koşulsuz ciddi bir şeyin hissini uyandırır.
Ahlâki buyruk, insanlık toplumunda bir insan olma emridir. Deneyimimizin sınırı içersinde sadece insan, bir kişi olabilir; çünkü sadece insan, ait olduğu ve aynı zamanda da bağımsız olduğu bir dünya karşısında bir ben olarak kendisine sahip olan bütünüyle merkezî bir bendir. Ait olduğu ve aynı zamanda bağımsız olduğu kendi dünyasıyla bu ikili ilişki, onun sorular sormasını ve cevaplar bulmasını, istemler almasını ve istemler yapmasını mümkün kılar.
Kabul edilemez bir kişiyi kabul etme ve ölümcül hastalıklı olan bir kişiyi sağlığına kavuşturma gücü olarak inayet, dinsel ve ahlâkı hukukun öğüdü arkasında kaybolmuştur.
Birçok insan için bağışlanma adına yapılan dualar, geleneksel ve çoğu kez de saçma davranış kurallarını istismar etmekle oluşturulan kaygılı bilinci rahatlatma fonksiyonuna sahiptir.
Bazı filozoflar da, iyi ya da kötünün nesnelerinin bizatihi kendilerinde var olduğunu ileri sürmekle birlikte, iyi ya da kötünün zorunlu olarak Tanrı’yla ilişkisinin olmadığını, bu anlamda ahlâkın otonom olduğunu savunmuşlar ve insan aklının iyi ya da kötüyü bulabileceğini ifade etmişlerdir.
Hayatın anlamını adamakllı düşünen kişi, iman fiilinin eşiğindedir.
“Bir insan varlığının (psiko-fiziksel anlamda) salt bir nesneye dönüştürülmesi, onun kişisel merkezini tahrife maruz bırakmaktır. Elbette aynı şey, bir kadına bir nesne olarak muamele eden erkek ya da çocuğuna bir şeymiş gibi davranan aile (…) için de geçerlidir.”
“…sonuç olarak insan hataya ve saptırılmaya açıktır.”
“Zayıf ya da yanıltıcı bir vicdan bile, hala bir vicdandır; yani insanın kendi asıl doğasının sessiz sesi, aktüel varlığının yargılayıcısıdır.”
“İnsana kendinin gerçek bilgisi tanrısal vahiyle verilmedikçe, bu, onda mevcut değildir.”
“Belirli bir süreden beri ilkel kültürlerle meşgul olan antropologlar, ahlaki rölativizmin savunucularıdır.”
“Her nerede ilgili isek, orada bir kaygının varlığından da söz edebiliriz.”
“Ahlaki edim, bir şahıs ve ruhun taşıyıcısı olarak insanı tayin eder. (…) Onsuz kültür, bozularak estetik ya da faydacıl bir teşebbüse, din de yozlaşarak mistisizmin duygusal bir tahrifine dönüşebilir.”
Kynikler: insanı mutlu kılan Erdem’i, bilgelikte bulan kyniklere göre, mutlu olmak için doğaya uygun olan çabaları seçmek en uygun yoldur. Kendi güçlerinin dışında hiçbir şey karşısında kaygılanmamayı, hiçbir şeye aldırış etmemeyi ilke edinmiş olan Kynikler için ihtiyçsızlık, dünyadan yüz çevirmek anlamına gelir. Mutlu olmak demek, bir bakıma ihtiyaçsızlık demektir.”
“Çoğu insan için bağışlanmaya yönelik dualar, sadece -büyük ölçüde yasaklayıcı bir nitelikteki- geleneksel ve genellikle anlamsız davranış kurallarının ihlalinin meydana getirdiği huzursuz bilinci rahatlatma işlevi görür.”
“Tillich etiğin temeline doğal aklı koymayıp sevgiyi koymayı önerir.”
“Ancak ahlak, herhangi bir somut dine bağımlı değildir. Ahlak bizatihi asıl özünde dinidir.”
“Örneğin bir efendi köleye bir ben olarak değil de bir şey olarak muamele ederse o, kendi benliğini de tehlikeye atmış olur. Dolayısıyla köle sadece kendisinin değil, efendinin de benliğinin incinmesinin bir ifadesidir.”
“Yalnız ve yalnız ‘sen’le karşılaşma sayesinde insan, benliğini gerçekleştiren bir kişi olur.”
Tillich’e göre etik, ahlaki buyrukların kökenini, gerçeklik kriterlerini, içeriklerinin kaynaklarını ve gerçekleşme güçlerini sorgulayan, insanın ahlaki varoluşunun bir bilimidir.”
“Rasyonel bir teoloji ve metafiziğe prim vermeyen Tillich’in rasyonel bir etikten de uzak durması anlaşılır bir şeydir.”
“Kişiler arası ilişkide aşk, hakkı bilmek için kulak kesilir. Dinlemek, aşkın asli vazifesidir. Hiçbir insan ilişkisi, özellikle de hiçbir deruni ilişki dinlemeksizin mümkün değildir.”
“Hayatın anlamını adamakıllı düşünen kişi, iman fiilinin eşliğindedir.”
İnsanlar kaygılarından kurtulmak için Tanrı’yı ve korkuları yarattılar.
“Örneğin bir efendi köleye bir ben olarak değil de bir şey olarak muamele ederse o, kendi benliğini de tehlikeye atmış olur. Dolayısıyla köle sadece kendisinin değil, efendinin de benliğinin incinmesinin bir ifadesidir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir