İçeriğe geç

Ağrıdağı Efsanesi Kitap Alıntıları – Yaşar Kemal

Yaşar Kemal kitaplarından Ağrıdağı Efsanesi kitap alıntıları sizlerle…

Ağrıdağı Efsanesi Kitap Alıntıları

Dünyada her şeyin bir çaresi vardı
Dünyanın ortasında tek başına kalmış bir hali vardı.
Şu insanlar, şu dünyada var oldukça her şeye akıl erdirecekler, kartalın uçuşuna, karıncanın yuvasına, ayın, günün doğuşuna, batışına, ölüme, kalıma, her şeye akıl sır erdirecekler. Karanlığa, ışığa, her şeye, her şeye akıl erdirecekler, tek insanoğluna güçleri yetmeyecek.
Biz hep böyle, her şeyde birlik olsak, kimse bize diş geçiremez. Bize dağlar, şahlar dayanamaz. Hiç kimse Yeter ki böyle birlik olalım.
Bir yalnızlığa batmıştı. Ipıssız dünyada tek başına yüzer gibiydi.
Bir an ikircikleniyor, düş mü gerçek mi, diye kendi kendine soruyor, iliklerine kadar sevdayla, mutlulukla doluyor, sonra gene boşluğuna, inanmamazlığına, yalnızlığına dönüyordu.
Niçin hep onu düşünüyor, niçin o geliyordu gözlerinin önüne? Uykuda, düşte hep o vardı. Her nereye baksa onu görüyordu. Kime, neye dokunsa, önce ona dokunuyordu.
Dünyanın ortasında tek başına kalmış bir hali vardı. Yalnız, yapayalnız.
Gittikçe karanlığa gömülüyor, bir umutsuzluk duvarına başını dayamış, debeleniyor, çırpınıyordu.
Gülbaharın içindeki bütün duygular başkaldırıyordu. Her şeye, babasına, geleneklere, saraya, Ağrıdağına, bütün dünyaya başkaldırıyordu.
Şu insanlar, şu dünyada var oldukça her şeye akıl erdirecekler,kartalın uçuşuna, karıncanın yuvasına, ayın, günün doğuşuna, batışına, ölüme, kalıma,her şeye akıl sır erdirecekler.Karanlığa ışığa,her şeye,her şeye akıl erdirecekler,tek insanoğluna güçleri yetmeyecek.Onun sırrına ulaşamayacaklar.
Ben destanın yalnız kaval dilincesini biliyorum. İnsan dilincesini yalnız dengbêjler bilirler. Ben kavalcıyım, dengbêj değilim..
İnanılmaz bir öfke vardı. Yüz bin yılın başkaldırma duygusu vardı.
İnsanoğlunun gördüğü ilk ateş Ağrıdağının yüreğindeki ateştir. İnsanlar bu ateşi almak istemişler, almışlar da
Ağrıdağ zulme, kötülüğe öfkelenmiş, kaldırmış bir parçasını bunların üstüne yollamış. On beş köy tekmil canlısıyla dağın altında kalmış, Dağ yutmuş onları Ağrının öfkesi budur. Aşk kuşu bir yalımdır. Dokunduğu yüreği yalım eder. Sevda yuvası yalımdır.
Ağrının öfkesidir bu. Ağrının belasıdır. Ağrıya karşı çıkılmaz. Ağrının lanetidir bu.
İçini yakan, kendi kendinden utandıran düşünceyi Ahmet kendine bile söyleyemiyordu ki Gülbahara söylesin
Taş gibi ağır, duvar gibiydi karanlık Kıyametten bir an öncesinin ıssızlığı gibi ve gece, karanlık yürümeye başladı.
Agrıdağ gecelerde daha büyür, ağırlaşır, dünya yalnız Ağrıdaymış gibi gelir insana
Varsın yaşasın, dağlarda kurt sürüsü kadar çocukları olsun. Varsın o yaşasın da ben öleyim.
Gülbaharın içindeki bütün duygular başkaldırıyordu. Herşeye, babasına, geleneklere, saraya, Ağrıdağına, bütün dünyaya başkaldırıyordu.
Ağrının üstünde çok eski, bir yanı silinip körlenmiş, donuk bir ay asılmış duruyordu.
Sofi, bu kimin türküsüdür?
Sofi: Bu, dedi, Ağrıdağı’nın öfkesidir.
“Varsın o yaşasın da bir daha ölünceye kadar yüzünü görmeyeyim. Varsın yaşasın da… Varsın yaşasın. Dağlarda kurt sürüsü kadar çocukları olsun. Varsın o yaşasın da ben öleyim.”
“Niçin hep onu düşünüyor, niçin o geliyordu gözlerinin önüne? Uykuda, düşte hep o vardı. Her nereye baksa onu görüyordu. Kime, neye dokunsa önce ona dokunuyordu.”
Ben yeryüzünden alacağımı aldım. Dünyaya doymuş gidiyorum.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Sofi; bütün bunlar bir at için mi paşa babanı tanırım, yiğit bir beydi, sen paşa oldun, yozlaştın.
Ahmet çok eski bir Ağrıdağı türküsünü çalıyordu, Agrıdağı nın iflah etmez öfkesini Bir koca dağ nasıl da bir kaval sesinde korkunc bir öfkeye geliyordu şu insanoğluna akıl ermez, diyordu, bir incecik kavaldan koskoca, kükremiş bir dağ çıkarıyorlar, diyordu
Kavallarını bellerinden çıkarıp Ağrıdağı’nın öfkesini çalmaya başlarlar.
Sonra gölün mavisi başlar. Bu, bambaşka bir mavidir. Hiç bir suda, hiçbir mavide böyle bir mavi yoktur.
Şu konuşmayan, kıpırdamayan öfke
Şu insanlar, şu dünyada var oldukça her şeye akıl erdirecekler, kartalın uçuşuna, karıncanın yuvasına, ayın günün doğuşuna, batışına, ölüme, kalıma, her şeye akıl sır erdirecekler. Karanlığa ışığa, her şeye, her şeye akıl erdirecekler tek insanoğluna güçleri yetmeyecek. Onun sırrına ulaşamayacaklar.
“Sevdası ne kadar köklü,derindeyse öfkesi de öylesine taşıyordu.”
“Biz hep böyle ,her şeyde birlik olsak,kimse bize diş geçiremez.Bize dağlar,şahlar dayanamaz.Hiç kimse …Yeter ki böyle birlik olalım.”
“Ağrıdağı dünyanın üstüne oturmuş ayrı bir dünya gibidir,ağır heybetli.Çok zaman Ağrının başı dumanlıdır.Bazı da bulutların yerini savrulan yıldızlar alır.Top top,dönen,bir boranda esen yıldızlar.”
Aşk kuşu bir yalımdır. Dokunduğu yüreği yalım eder. Sevda yuvası yalımdır.
Alışır, alışırsın. Bu dünyada başka türlü yaşamasının hiçbir çaresi yok
Varsın o yaşasın da bir daha ölünceye kadar yüzünü görmeyeyim. Varsın yaşasın da
Dünyada her şeyin bir çaresi vardı
Ipıssız dünyada tek başına yüzer gibiydi.
Gözlerinde de, şimdiye kadar hiç kimsenin belki de hiçbir insanda görmediği, kederli, umutsuz, derin, sevdalı bir bakış vardı. Bakışı taşı, demiri deler, insanın ta ciğerine işler derler ya öyleydi. Dünyanın bütün kederi, sevgisi gelmiş bu ermiş yüzlü adamın gözlerine birikmişti.
Bir yarı canlı kuşum ki geldim evinin önündeki meşeye kondum. Alıcı kuşlar yöremde dolanıp dururlar. Gagalarını bilemiş, çırnaklarını çıkarmışlar. dedi Yüreğimi oyarlar.
Biz hep böyle, her şeyde birlik olsak, kimse bize diş geçiremez. Bize dağlar, şahlar dayanamaz. Hiç kimse
“Dünyanın bütün kederi,sevgisi gelmiş bu ermiş yüzlü adamın gözlerine birikmişti.”
“Şu insanlar,şu dünyada var oldukça her şeye akıl erdirecekler,kartalın uçuşuna,karıncanın yuvasına,ayın günün doğuşuna,batışına,ölüme,kalıma,her şeye akıl sır erdirecekler.Karanlığa ışığa,her şeye,her şeye akıl erdirecekler,tek insanoğluna güçleri yetmeyecek.Onun sırrına ulaşamayacaklar.”
Umutsuzluk ağır bir su gibi dört yanından yükseliyordu.
Şu insanlar, şu dünyada var oldukça her şeye akıl erdirecekler, kartalın uçuşuna, karıncanın yuvasına, ayın, günün doğuşuna, batışına, ölüme, kalıma her şeye akıl sır erdirecekler, tek insanoğluna yetmeyecek. Onun sırrına ulaşamayacaklar.
Alışır, alışırsın. Bu dünyada başka türlü yaşamasının hiçbir çaresi yok.
Ağrıdağı ıssızlıkta kaynar. Karanlık gecelerde Ağrı silinmez ,geceye karışmaz , daha karanlık , ıssız bir gece gibi evrenin üstüne yürür
Varsın o yaşasın da bir daha ölünceye kadar yüzünü görmeyim. Varsın yaşasın da Varsın yaşasın..
Alışır,alışırsın. Bu dünyada başka türlü yaşamasının hicbir çaresi yok
Dünyanın ortasında tek başına kalmış bir hali vardı. Yalnız, yapayalnız..
Babası onun için bir baba değil , bir korkuydu .
Alışır , alışırsın . Bu dünyada başka türlü yaşamasının hiçbir çaresi yok
Her şeyin bir çaresi var , bu aşkın sonu yok .
Biz hep böyle, her şeyde birlik olsak, kimse bize diş geçi­remez. Bize dağlar, şahlar dayanamaz. Hiç kimse Yeter ki böyle birlik olalım.
Varsın o yaşasın da bir daha ölünceye kadar yüzünü görmeyim. Varsın yaşasın da. Varsın yaşasın “
Alışır,alışırsın.Bu dünyada başka türlü yaşamanın bir çaresi yok.
Şu İnsanlar, şu dünyada var oldukça her şeye akıl edilecekler, kartalın uçuşuna, karıncanın yuvasına, ayın, günün doğuşuna, batışına, ölüme, kalma, her şeye akıl sır erdirecekler. Karanlığa ışığa, her şeye, her şeye akıl erdirecekler. Tek insanoğluna güçleri yetmeyecek. Onun sırrına ulaşamayacaklar.
Dünyanın ortasında tek başına kalmış bir hali vardı. Yalnız, yapayalnız.
Dağ yutmuş onları Ağrının öfkesi budur. Aşk kuşu bir yalımdır. Dokunduğu yüreği yalım eder. Sevda yuvası yalımdır.
Her şeyin bir çaresi var, bu aşkın sonu yok.
Varsın o yaşasın da bir daha ölünceye kadar yüzünü görmeyim. Varsın yaşasın da Varsın yaşasın.
Her nereye baksa onu görüyordu. Kime, neye dokunsa, önce ona dokunuyordu.
Dünyanın ortasında tek başına kalmış bir hali vardı.
Niçin hep onu düşünüyor, niçin o geliyordu gözlerinin önüne? Uykuda, düşte hep o vardı. Her nereye baksa onu görüyordu. Kime, neye dokunsa, önce ona dokunuyordu. Bir hoş olmuştu. Her nereye gitse yüreği onu zindana zindana çekiyordu.
kederlerin en acısını, en onulmazını taşıyordu. Büyük bir yarası, bir derdi olmalıydı. Onulmaz bir yarası Belki kimi kimsesi, belki anası babası, belki kardeşleri, belki bir sevdiği yoktu. Dünyanın ortasında tek başına kalmış bir hali vardı. Yalnız, yapayalnız.
Kadim bir gelenek vardı. Bir delikanlı bir kızı kaçırıp da bir eve sığındığında, kızın babası kim olursa olsun, sığınılan evin sahibi kızı ona veremezdi. Babasının rızasını ne pahasına olursa olsun alır, başlığını verir, düğününü yapardı. Böyle kaçırılmış kızlar yüzünden çok kan dökülmüştü.
Niçin hep onu düşünüyor, niçin o geliyordu gözlerinin önüne? Uykuda, düşte hep o vardı. Her nereye baksa onu görüyordu. Kime, neye dokunsa, önce ona dokunuyordu.
Her şeyin bir çaresi var. Bu ölümün çaresi yok. Her şeyin çaresi var, bu aşkın sonu yok.
Alışır, alışırsın. Bu dünyada başka türlü yaşamasının hiçbir çaresi yok
Biz hep böyle, her şeyde birlik olsak, kimse bize diş geçiremez. Bize dağlar, şahlar dayanmaz. Hiç kimse Yeterki böyle birlik olalım.
Şu insanlar, şu dünyada var oldukça her şeye akıl erdirecekler, kartalın uçuşuna, karıncanın yuvasına, ayın, günün doğuşuna, batışına, ölüme, kalıma her şeye akıl sır erdirecekler.Karanlığa ışığa, her şeye akıl erdirecekler, tek insanoğluna güçleri yetmeyecek. Onun sırrına ulaşamayacaklar.
“ Varsın o yaşasın da bir daha ölünceye kadar yüzünü görmeyim. Varsın yaşasın da. Varsın yaşasın “

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir