Yaşar Kemal kitaplarından Ağıtlar kitap alıntıları sizlerle…
Ağıtlar Kitap Alıntıları
Kıçıkırık Ali 1920’lerin Toroslarda dolaşan en ünlü eşkıya
çete başılarından birisidir.
Kıçıkırık Ali Kadirlinin Söğütlügeçek köyündendir. Nişanlı
iken askere gidiyor. Nişanlısı olan kızın dayısı da Ali’ye
düşmandır. Ali askere gidince dayı fırsat bu fırsattır diyerek
kızı başkasıyla evermek istiyor. “Benim düşmanıma varmayacaksın, yoksa seni öldürürüm,
” diyor.
Kız da:
“Namus bostan tarlasında bitmez. Ali benim nişanlım, bir
kere söz verdim. Ondan başkasıyla evlenmek bana haram,
”diyor.
Uzun tartışmalardan sonra dayı kızı öldürüyor. Askerde
bunu duyan Ali silahıyla kaçıyor, köye geliyor, kızın dayısını
öldürüyor, kızın mezarının başucuna da bir ağaç dikiyor ve
işte o zaman da oraya oturup bu ağıdı yakıyor:
Değirmen tersine dönse
Her dileğim kabul olsa
Beş on kişi daha vur’rum
Nazlı Döndüm geri gelse
Mezarına bir dut diktim
Kul olayım dallarına
Döne döne can veriyor
Bak Döndünün hallerine
Ölüm gezme ardım sıra
Ermemişim muradıma.
“Gamlanma gönül gamlanma / Kötü günün ömr’az olur.”
Şu aşağıdaki dizeleri Azerbeycan ağıtlarında buldum: “Taş
olsaydım erir idim / Toprak oldum da dayandım.”
Söylenecek fazla bir şey yoktu,
“oldu”
, dedik,
“tamam”
, dedik
Karanlıklarda yitip gittin ve artık beni işitmez oldun. “
Söylenecek fazla bir şey yoktu,
“oldu”
, dedik,
“tamam”
, dedik
Ağıtları toplamak, ölümle kavgaya tutuşmak gibi bir şeydi.
Söylenecek fazla bir şey yoktu,
“oldu”
, dedik,
“tamam”
, dedik
Ağıtları toplamak, ölümle kavgaya
tutuşmak gibi bir şeydi. Yitebilecek olanla, yitenle, ölümle,
yok olmakla bir yarışma.
İnsanın ölürkenki yalnızlığı, umarsızlığı, yanında sevgisini bile götürememesi…
“Burası büyük Adana / Kimse varmamış tadına / Ölüm gezme ardım sıra / Ermemişim muradıma.”
Gamlanma gönül gamlanma / Ağlayanlar bir gün güler
“Demir olsaydım çürürdüm / Toprak oldum da dayandım.”
Ağıtların hikayeleri de elimizde olsaydı destan ağıt yakınlığına biraz daha yüreklice yaklaşamaz mıydık?
Nasıl bir şeydir acaba seni alıkoyan şu uyku
Karanlıklarda yitip gittin ve artık beni işitmez oldun.
İnsan sonuna kadar istese de, istemese de ölümsüzlükten ne kadar umudunu kesse de ölümsüzlüğü arayacaktır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsanın, ölümden kaçmak için yaratarak sığındığı düş dünyaları öylesine zengin ki, insanoğlu ölümden başka hiçbir şeyle uğraşmamış dersiniz.
Karanlıklarda yitip gittin ve artık beni işitmez oldun.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Yaratıklar içinde en acı çeken yaratık insandır. Çünkü bir tek o ölümün bilincine varmıştır.
Ödüllerden pek hoşlanmam, İnsanoğlu yarış atı değil ki ödüllendirilsin.
Ağıtları toplamak, ölümle kavgaya tutuşmak gibi bir şeydi. Yitebilecek olanla, yitenle, ölümle, yok olmakla bir yarışma.
Eminem derkine aman
Üstümüzden gaksa duman
Bizim vatanımız Gaman
Mor sümbüllü goruyunan
Yollar oldu arşı çarşı
Hangi yola ben gideyim
Kızım odundan geliyor
Çağır da karşı gideyim
Kadanı alayım emiş
Parmağında yüksük gümüş
Iramazan gelirkene
Heybeyle alır yemiş
N’oldu ise bana oldu
Açılan güllerim soldu
Ne durursunuz din kardeşler
Molla Kerim esir oldu
Mezarına bir dut diktim
Kul olayım dallarına
Döne döne can veriyor
Bak Döndünün hallerine
Kele kızım ne sonsuzsun
Hacı gel de kahve pişir
Böyle de kız gelin molur
Aklını başına devşir
Öksüz başım garip başım
Kar altında kaldı eşim
Gönlüm Göksünü arzular
Salmıyor zalım kardeşim
Bir incecik yol gidiyor
Evlatsızın yolu gibi
Zülüf burcu burcu kokar
Şu sahilin gülü gibi
Arkamda yüz on beliğim
Göğsüme çıktı soluğum
Söylediğime inanman
Vallahi dünden ölüğüm
Homerosun dediği gibi, yaratıklar içinde en acı çeken yaratık insandır. Çünkü bir tek o ölümün bilincine varmıştır.
Lan hırpo, nerelerdeydin, neden yazmadın bizi ?
Karanlıklarda yitip gittin ve işitmez oldun artık beni
Ödüllerden pek hoşlanmam. İnsanoğlu yarış atı değil ki ödüllendirilsin
Taş olsaydım erir idim,
Toprak oldum da dayandım
Homerosun dediği gibi, yaratıklar içinde en acı çeken yaratık insandır. Çünkü bir tek o ölümün bilincine varmıştır.
Ağıtları toplamak, ölümle kavgaya tutuşmak gibi bir şeydi.
Öteki dünya, yeraltı hemen hemen ağıtlarda hiç geçmez. Hep bu dünyayla ilgilidir ağıtlar. Bu dünyada yapılanla, edilenle.
Ama yavrum, kaderle ölümün elindesin şimdi.
Gılgamış, ağıdında giden arkadaşının arkasından nasıl dağları taşları ağlatıyorsa, bizim ağıt yakan kadınlar da sevgilileri, kardeşleri, ölenleri için öyle ağlatıyorlar dünyayı.
Koyun gelir yata yata
Çamurlara bata bata
Gelin Anşam sele gitmiş
Ilgınlardan tuta tuta
“Demir olsaydım çürürdüm/ Toprak oldum da dayandım.”
Severim kır atı bir de güzeli!
Acayip bir yönü vardı: Kimse onun kadar sevgi dolu değildi dünyaya karşı, ama birdenbire de ölesiye küserdi insana, doğaya, dünyaya.
“Ödüllerden pek hoşlanmam,
İnsanoğlu yarış atı değil ki ödüllendirilsin.”
Yaşar Kemal bir uzun yürüyüştür “sevgi” dolu.
YEMEN AĞIDI
1911’de Mehmet ve Memiş adlı Çukurovalı iki kardeş asker olarak Yemene gidiyorlar ve bir daha dönmüyorlar. Bu ağıdı, şehitlerin bacısı yakıyor.
Gara çadır is mi dutar
Martin tüfek pas mı dutar
Ağlıyalım anam bacım
Elin gızı yas mı dutar
Günden yanı soldumola
Yerden yanı uldumola
Memmedimin ala gözün
Garınçalar oydumola
Basma fistan kirlenirse
Başda püsgül fırlanırsa
Ya kimlere baba desin
Senin bebek dillenirse
Getme Yemene Yemene
Garışın toza dumana
Mekdubunu sal gardaşım
Bacını goma gümana
Getme Yemene Yemene
Yemen sıcak dayanaman
Dang borusu er vurulur
Sen cahalsın uyanaman
Getme Yemene Yemene
Yemen sıcak gayfa bişer
Esger talime çıkışın
Aceminin aklı şaşar
Tarlalarda biter gamış
Uzar gider, vermez yemiş
Çöl Yemende can verenler
Biri Mehmet biri Memiş
Bu ağıdı daha sonra Kadirlinin Yalnızdut köyünden derledim. Ağıdı yakan Yalnızdutlu yaşlı bir kadındı. Memetle Memişin kız kardeşiydi. 1911 olduğuna göre Trablus savaşı olacak. Anadoludan, çöle aşağı nereye giderse gitsin orasının adı Yemendir.
Günden yanı soldumola
Yerden yanı uldumola
Güne gelen tarafı soldu mu acaba?
Yere gelen tarafı çürüdü mü acaba?
Anadolunun çok yerinde çürümek yerine ulmak kullanılır. Yalnız kimi yerde anlamları başkadır. Ağaç ulmaz, çürür. Et ular.
Başta püskül fırlanırsa Fesin püskülü fırlanırsa.
Dang borusu Tan borusu
Er Erken
Gayfa Kahve.
Yalnızdutta derlediğim varyantta, “Ağlayalım anam bacım kahpe Osmanlı yas mı tutar”, diyordu.
Ben ilk kitapta çıkanı, “Elin kızı yas mı tutar”ı koydum.
Bir çocuğu yetim bırakan gün, akranlarından da yoksun kılar onu..
(Hektor’ un eşinin, Hektor’a yaktığı ağıttan bir kısım..)
Homeros’un dediği gibi, yaratıklar içinde en acı çeken yaratık insandır.. Çünkü bir tek o ölümün bilincine varmıştır..
Ağıt da ölüme karşı insanlığın yaratıp sığındıklarından biridir. Ağıt da ölüm acısını yeynilten bir öğedir. Ölüme karşı etkili bir direniştir.
Ne gitti, kim gitti, nereye gitti demek gereksiz, biliyorum.
.. Ayakları uyakları ölçüyordu..
Ayrıntıların önemi yok, başka türlü olamazdı sadece.
Hayrola, neden başı derde girdi (daha doğrusu ayakları) diyebilirsiniz belki…
Bir süre sonra başımıza gelenler, darmadağın edilmemizin hikâyesi uzun sürer!
15 yıl boyunca voltalarını, mapusane yürüyüşlerini ölçecek olsak, uç uca koysak voltalarını, kalıbımı basarım ki birkaç kez dünyayı sarar aldığı yol…
Söz sözden ötedir elbet, önemli olan sözlerin yaşantı gücü, kavga gücü, düş gücü.
Ağıtları toplamak, ölümle kavgaya tutuşmak gibi bir şeydi. Yitebilecek olanla, yitenle, ölümle, yok olmakla bir yarışma.
Tartışılacak bir yönü yoktu bunun, işimiz, gücümüz, yorgunluğumuz, uykumuz, kendi derdimiz
Ödül sadece bir imge, ya da simge diyeceksiniz Simgelerin, imgelerin önemini sakın azımsamayın. Yaşadığımız 20. yüzyılın sonunda imgeler, simgeler, top tüfek, endüstri kuruluşları, enerji kaynakları vb. kadar etkilemekte insanları.
Ödüllerden pek hoşlanmam. İnsanoğlu yarış atı değil ki ödüllendirilsin.
O topraktan öğrenip, kitapsız bilendir..
Nasıl bir şeydi seni alıkoyan şu uyku, karanlıkta yitip gittin ve artık beni işitmez oldun..
Bir sözcük on adım, bir adım karşılığı, bir tümce kilometreler karşılığı olabilirdi yerine göre..
Ödüllerden pek hoşlanmam.. İnsanoğlu yarış atı değil ki ödüllendirilsin..
Garşımızda gızıl gaya
Oğlum benzer duğan aya
Ağşam Tomarzadan geldi
Bakamadım doya doya
Maraşa bağlı Göksün ilçesinin Bossüyük
köyünde Molla Bekirin kızı Meryem ölüyor. Kız
nişanlı imiş. 1930 yılları. Ağıdı kızın anası
yakıyor
Kızım Pazardan geliyor
Saçı beline sokulu
Var mı idi ilinizde
Türkmen tosunu yapılı
Candarma bilmez amanı
Kalkmaz başımın dumanı
Koyun kurban edeceğim
Var mı gelinin kurbanı
N’oldu ise bana oldu
Açılan güllerim soldu
Ne durursunuz din kardeşler
Molla Kerim esir oldu
Habeb oldu hübeb oldu
Yandı ciğer kebab oldu
Kadanı alayım Eşe
Ağaçtan keserler meşe
Bunu da duymuş ağlıyor
Ankarada Kemal Paşa
Firak deli gönlüm firak
Gelirim gelirim yollar ırak
Buralılar dil bilmiyor
Selver teyzem burda gerek