İçeriğe geç

Ağır Boşluk Kitap Alıntıları – Handan Acar Yıldız

Handan Acar Yıldız kitaplarından Ağır Boşluk kitap alıntıları sizlerle…

Ağır Boşluk Kitap Alıntıları

“Kalbi, dilini takip etmedi.”
“Heykeller hep meydanlara konur. Neden? Kalabalıklara suskunluğu öğütlemek için mi?
Beton
Boşluk
Soğuk
Boş bir soğukluk
Soğuk bir boşluk ”
“Boğazımda biriken sözcükler, şehrin iki yakasını birleştirecek köprüyü kurmuyor. İki kara parçasını birbirinden daha da ayırıyor. İçinden su geçmiyor ki bu şehrin. İçinden su geçmeyen şehirlerin iki yakası olur mu?”
“İnsan yara almamak için bazen içinden gelenin tam tersini yapmalıydı.”
Çünkü en suçlu yanınız, en masum yanınızdır aynı zamanda
Hep aynı soruyu sorarlardı, meraklarını gidermek için değil cevabı bana hatırlatmak için.Ben cevabı hatırladıkça ellerine ne geçerdi? Bunu çok düşündüm. Benim kaybetmemle başkalarının kazanması arasındaki bağın bu denli güçlü oluşuna.
Ölenle ölünür. Belki bir gün sen de anlarsın.
Bir insanın varlığı başka bir insana Allah’ın varlığını sorgulatıyorsa Düşünün cümleyi tamamlayacak kelime bulamıyorum. İnsanın varlığı Allah’ın varlığını ispat etmeli
-Nereye bakıyorsun böyle dikkatli?
-Martılara
-Niye, ilk kez mi martı görüyorsun?
-Evet, ilk kez martı görüyorum. Ben bazen bir şeyi ilk kez görüyormuş oyunu oynarım, sen oynanmaz mısın?
-Ben bir şeyi son kez görüyormuş oyunu oynarım hep.
Öldürmeyen yaraların sıkıcılığıyla devam ediyor hayat.
Tek sanılan hata, içinde binlercesini barındırır. Hata, doğurgandır
Çocuklar annelerini çaresiz gördüğünde yanar, babalarını çaresiz gördüğünde üşürler.
Acı çektiğimiz zamanlardan mutlu olduğumuzu zannettigimiz zamanlardakinden çok daha fazla zevk alıyoruz. Acıya karşı içimizde o kadar derin bir aşk var ki..
Çünkü inanç bulaşıcıdır. Solunum yoluyla bulaşır. Nefes alanlar bunu fark etmez. Sonrasında pek çok nefesin kesilmesine sebep olsa da
Bazı nesneler sizden güçlüdür.
Her mevcudun tekil bir marşı olsa en çok satır korkulardan oluşur.
Yalanla gerçeğin inanılma ihtimali eşittir .Kaderdir. Bir gerçeğin kaderinde inanmak olmayabilir bir yılını kaderinde inanılmak olmayabilir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
birbirimize karşı o kadar zalim zamirlerdik ki dolaylı ya da dolaysız tümleçler ile bağlanmamız imkansızdı
Sen o günler aklına geldiğinde unutmak için ne yapıyorsun ?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Önce kalp inanır sonra dil onaylar.
Ya adaleti adı hâkim olan biri öldürmüşse!
Ölenle bir kere değil bin kere ölünüyor, Hakim bey
Giden gitti ama
Ölenle ölünür, belki bir gün sende anlarsın.
Verilecek yanıtlar tükenir
Peki çocuğa kim çarpmış?
Kaderin fısıltısı karşısında rüzgarın uğultusu hükümsüz kaldı.
Kader insanın ta içindeymiş
İnanmak fiili bir cümlenin içindeyse eğer, öğeler yerini ancak depremle değiştirirmiş
Ya bir daha göremezsem onu?
Böyledir İnsan bir balonun ucunda asılıysa, ölmeyi göze alır da yaralanamayı göze alamaz.
Hayatta kalmak için hep yükselmeyi istemiyormuş insan.
Radyoda çok güzel bir müzik çalıyor . Böyle bir şarkıyı sevip dinlendiğine göre şoför de onun kadar sessiz biri olmalı. Ne diyor şarkıda ?
Kurumuş yaprak olsam
Bir çorak toprak olsam
İçmem bir yudum senden
Kerbela’da su olsan.
Öldürmeyen yaraların sıkıcılığıyla devam ediyor hayat.
Kimseyle dertleşmeyenler, herkesle dertleşir sonunda.
acı çektiğimiz zamanlardan mutlu olduğumuzu zannettigimiz zamanlardakinden çok daha fazla zevk alıyoruz. Acıya karşı içimizde o kadar derin bir aşk var ki
Tek sanılan hata, içinde binlercesini barındırır. Hata, doğurgandır.
İftira etmeyi göze alabilen kişi kaderden korkmalı. Allah, kendisinden korkmayanlara kendini kaderle hatırlatır. Senin o gün zevkle izlediklerin, bugün ayağına dolandı.
Yapayalnızların kime çektiği hep merak konusudur.
Sahi, yapayalnızlar kime çekmiştir böyle?
Çünkü inanç bulaşıcıdır. Solunum yoluyla bulaşır. Nefes alanlar bunu fark etmez. Sonrasında pek çok nefesin kesilmesine sebep olsa da
-Nereye bakıyorsun böyle dikkatli?
-Martılara
-Niye, ilk kez mi martı görüyorsun?
-Evet, ilk kez martı görüyorum. Ben bazen bir şeyi ilk kez görüyormuş oyunu oynarım, sen oynanmaz mısın?
-Ben bir şeyi son kez görüyormuş oyunu oynarım hep.
Sonra tahterevalliye takıldı gözüm. Kim bilir kaç gündür bir yanı havada bir yanı yerde kalmıştı Kendisini tartamamak üzerine tasarlanmış bir oyuncaktı sonuçta. Hiç iki yanı yan yana ve dengede durmasın diye icat edilmişti. Çok acıdım tahterevalliye, Ayşegül. Ayağının uyuştuğunu düşündüm. Bir insanlar bir uzvumuz uyuşunca onu hissetmeyiz ya Tahterevallinin de ayağını kaybettiğini sanmasından korktum. Gidip uyuşan ayağını yukarı kaldırdım. Diğerini aşağı indirdim. Aşağı indirdiğim tarafa da ‘Hadi şimdi biraz da sen taşı’ bakışı fırlattım. Sonra etrafa korku dolu başka bir bakış fırlattım. Tahterevalliye gönderdiğim bakışı kimse gördü mü diye Delirdikten sonra sorun yok da delirmek üzereyken delil bırakmak istemeyiz hiçbirimiz. İşte böyle Ayşegül Tahterevallinin ruh sağlığını bu kadar düşünen ben, kendi aşağıda kalmış ve uyuşmuş yanlarımı da yukarı kaldırabilseydim keşke. Bu uyuşukluk ve kaybetmişlik duygusundan biraz kırtulabilseydim. Senin hiç aşağıda kalan ve yukarı çekmediğin yanların oldu mu Ayşegül?
Allah , sebepleri matruşkanin en küçük parçasına yerleştirir çoğu zaman . Ömrümüz o matruşkalari açmakla geçer..
En büyük nefretleri en sevdiklerimiz sayesinde öğreniyormuşuz ..
Ah ! Bir şeyi yavaşça kaybetmenin ne demek olduğunu bilseydi, birden gerçekleşen kayıpları için şükrederdi.
Kimseyle dertleşemeyenler , herkesle dertleşir sonunda ..
Sıfatların kadınların üzerine çok kolay yapıştırıldığını ama zor kazındığını biliyordu.
-Ben bazen bir şeyi ilk kez görüyormuş oyunu oynarım, sen oynamaz mısın?
-Ben bir şeyi son kez görüyormuş oyunu oynarım hep
Birini aradığımızda dünya genişliyor.
Evlilik, insanın yetişkin yaşta evlatlık alınmasıydı. Bir’inin hatırına birilerini tanışma kelimesinin nezaketi içinde eritmekti.
Dişsiz ama düşlü zamanlarımızda muhallebi, dişsiz ama düşsüz zamanlarımızda helva kavururlar. Canlı cenazelerimiz tatlı yiyip tatlı konuşsun diye.
Göğüs kafesi ne ilginç bir tanım. Belki de Allah, kalbimizin hapishanede olduğunu unutmamamız için onu bir kafesin içine gizlemişti.
Ayna
Vücudun dışında olduğu halde,iki uzvun arasına giren tek nesnedir o. Nesne midir? Ruhu olan varlıkların baktığı nesneler, nesne olarak kalabilirler mi? Belki de biraz ruh gizlice kaçıverir içlerine. Bu yüzden midir acaba, aynaya çok fazla hayranlıkla bakanların, çok fazla ruh çaldırmaktan kaynaklı ruhsuzlaşması?
Uyluk kemiği diğer çocuklara yapışınca vücudundan daha çok yüreği sıkıştı. İştahını temelli kaybetti. Yediği her lokma, sırtında borç olarak birikti. Çünkü uyluk kemiği vücuttaki en büyük ve güçlü kemiktir. Uyluk kemiğinin sıkıştığı bir sofrada iştah kalkıp gider. O, sofraya her oturduğunda iştahı kalkıp gitti.
Sıfatların kadınların üzerine çok kolay yapıştırıldığını ama zor kazındığını biliyordu.
Tutulması gereken bir el herkesindir. Tuttuğunda kendini yakalarsın. Tutmadığında o seni yakalar.
Heykeller hep meydanlara konur. Neden? Kalabalıklara suskunluğu öğütlemek için mi?
Ya adaleti adı hâkim olan biri öldürmüşse!
Biz bomboş bir sokakta yalnız başına ağlayınca çok yanlış anlaşılırız. Bu kadar bile özgürlüğümüz yoktur.
Çünkü Ayşegül, sen ve ben, sofra kurmak yerine kurulu bir sofranın örtüsünü hızla çekme potansiyeli taşıyan kadınlarızdır.
Kimseyle dertleşmeyenler ,herkesle dertleşir sonunda.
İnsanların evlerinde buz kalıplarına benzer yüz kalıpları sakladığına inanıyorum. Dondurucuda.
O kahkaha tonu. Nerede olsa tanırım. Şirin görünmeye çalışan bir kadın ya da adama ait kahkaha tonu Bademcik üstü kahkahası
Ben inandığımda çok acı çekiyorum ve biliyorum ki yürek kası sporla gelişmez ve bilinenin aksine şizofreni bulaşıcıdır.
Psikologlar beyaz önlük giymez ama psikiyatrlar giyer. Üzerlerine bulaşacak en ufak bir delilik lekesini erken fark edebilmek için mi? Üniversitelerin tıp fakültelerini kazanıp okumak için çok başarılı vr zeki bir talebe olmak gerekirken, aynı üniversitelerin psikoloji bölümleri için neden yüksek zeka şartı aranmaz? Ruha verilen değerin küçüklüğü müdür bu? Yoksa ruh biliminden anlamak için ölçüp biçen bir zekaya sahip olmak şartı mıdır aranan? Ya da ruhtan anlamak zekadan bağımsız bir sezgi midir? Zekadan bağımsız sezgi olabilir mi?
Bir heykeltraş neden grip olur, tek bir sergi bile açamamışken
Allah, kendisinden korkmayanlara kendini kaderle hatırlatır.
Doğuranlar çekip gidemezler. Birini dünyaya getirdiğin gün dünyadan gitme seçeneğini öldürürsün. Gitmeye zorlayan olur, kalmaktan da beter ederler seni. Tine de gidemezsin. Çünkü doğurmak kalmaktır.
Yalanla gerçeğin inanılma ihtimali eşittir. Kaderdir. Bir gerçeğin kaderinde inanılmak olmayabilir. Bir yalanın kaderinde inanılmak olabilir.
Çünkü inanç bulaşıcıdır. Solunum yoluyla bulaşır. Nefes alanlar bunu fark etmez. Sonrasında pek çok nefesin kesilmesine sebep olsa da Aynı odada aynı havayı soluyanlar, hiç konuşmasalar da
Hiç ânın acısını yaşayamadım, hep sonranın acısını yaşadım.
Ne kadar çok soluk aldıysam o kadar çok can verdim. Hangi cömertliği ödemeyiz ki zaten.
-Nereye bakıyorsun böyle dikkatli?
-Martılara
-Niye, ilk kez mi martı görüyorsun?
-Evet, ilk kez martı görüyorum. Ben bazen bir şeyi ilk kez görüyormuş oyunu oynarım, sen oynamaz mısın?
-Ben bir şeyi son kez görüyormuş oyunu oynarım hep.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir