Italo Calvino kitaplarından Ağaca Tüneyen Baron kitap alıntıları sizlerle…
Ağaca Tüneyen Baron Kitap Alıntıları
Duvar örecek olursan, dışında kalacakları düşün!
Yaptığın her şey üzerine ne kadar çok düşünürsen, onu o kadar güçlü kılarsın.
sonuçta, belki de daha hoşgörülü ama kuşkusuz daha ikiyüzlü zamanlar gelip kapıya dayanmıştı.
Seven kişi, acı pahasına da olsa, yalnızca aşk ister.
..yangın çıkan yaz, hayırlı bir yaz oldu: Herkesin çözümlemeyi gönülden istediği, kendi kişisel çıkarlarının önüne koyduğu ortak bir sorun vardı ve çekilen bu sıkıntının karşılığı herkesin uyum içinde olmasıyla ve diğer mükemmel insanların saygısını kazanmakla alınıyordu.
Uzun lafın kısası, bu ağaç sevgisi, bütün gerçek sevgilerde olduğu gibi, amansız ve sancılı da olsa, büyütmek ve şekillendirmek adına yaralamayı ve kesip atmayı öğretti ona.
neye inanacağını bilmese de, sonuna dek kesinlikle inanmaya çalışarak iman etmeye adanmış ömrünün sonunda, ölmeden önce neye inandığını hâlâ anlayabilmiş değildi.
Yolunu kaybediyordu, tıpkı yatağını bulamayan, bir süre aktıktan sonra toprağın gözenekleri tarafından emilen su gibi, başladığı işi bitiremiyordu.
” kitap okuyor, kafa patlatıyorum. Ama onun söylemek istediklerini, okuduklarımda bulamıyorum. ”
Enea’nın bütün yaşamına bir sevgi özlemi egemen olmuştu, arı yetiştirir ya da su yolları yaparken bu yitirilmiş mutluluğun yolunu izliyordu.
Nasılsa asılacaktı. Bütün derdi cezaevinde günlerini bir şey okumadan bomboş geçirmesi ve yarıda bırakmak zorunda kaldığı romandı.
Her zaman deli olan biri nasıl delirir?
Birkaç karışlık bir yolculuk bile dönüşsüz olabilir.
insan sevdi mi bir tek şey ister: aşk, acı pahasına da olsa.
Cosimo henüz aşkı bilmiyordu. Aşk olmayınca herhangi bir deney neye yarar? Tadını bilmedikçe yaşamı tehlikeye atmak neye yarar?
(insan yalnız kendisi için yaşarsa, öteki insanları, çoğu kere elimizi sürekli kılıcımızın kabzasında tutmamıza yol açan öbür yüzle görür).
” kitaplarının yerini sürekli değiştiriyordu. Kitapları biraz kuşlara benzetiyor, onları kafesler içinde hareketsiz görmek istemiyordu. ”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
” delik deşik sert kabuktan gövde dışında sarılacak dost şey bulamayan insanın neler hissedebileceğini düşünüyordum. ”
Savaş Yıllardır, korkunç bir şey
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsan olmak adına ve onun bütün niteliklerine layık olmak için elimden geleni yapacağım.
‘ hükümdarların kusurlarını, akıl ve adalet yoluyla devletlerin nasıl yönetileceğini açıklıyordu. Ne yazık ki, onu dinleyebilecek yetenekteki kişiler, ileri yaşına karşın anlamak ve tepki göstermek için kafasını hep yoran El Conde, birkaç kitap okumuş bulunan Ursula ve ötekilerden daha uyanık iki genç kızdı. Topluluğun geri kalan bireyleri mankafaydılar. ”
Aşk hiçbir şeye hayır dememektir.
Aşk herşeydir.
– insan sevdi mi mutluluk ister, acı değil.
– Insan sevdi mi bir tek şey ister: aşk, acı pahasına da olsa.
– Insan sevdi mi bir tek şey ister: aşk, acı pahasına da olsa.
Bu XIX. yüzyıl bize ne getirecek? Şimdilik, bir şey bilmiyorum. Kötü başladı, daha da kötü olarak sürüp gidiyor.
Yüksekte olanlar rahatça görülürler! dedi Baron. Yüz çizgilerini gizlemek için yerlerde sürünenler de var.
Kısacası ağaç sevgisi, bütün gerçek sevgiler gibi onu çoğu kere amansız, hatta acımasız kıldı. Güçlendirmek ve biçim vermek için kesti, yaraladı.
Bir gün herkes sanki Hannibal
Lan everything is possible
Lan everything is possible
Elemlerin ardından er geç mutlu olaylar gelir; hayatın kanunudur bu.
Bilirsiniz bayım, ülküleri ne olursa olsun ordular her zaman zarar verir.
Evet, biz de çok zarar veriyoruz Ama hiç bir ülkümüz yok.
Evet, biz de çok zarar veriyoruz Ama hiç bir ülkümüz yok.
insan yalnız kendisi için yaşarsa, öteki insanları, çoğu kere elimizi sürekli kılıcımızın kabzasında tutmamıza yol açan öbür yüzle görür.
Bir daha aşağı inmeyeceğim!
İnsan olmak adına ve onun bütün niteliklerine layık olmak için elimden geleni yapacağım.
Yataktan çıkmıyordu. Yaşamla her türlü bağını yitirmişti. Yapmak istediği hiçbir şey başarıya ulaşamamıştı.
(…) kuşların gerçek dostlar olduğunu bilememelerinden dolayı insanları suçluyordu, aslında bu suçlamalar bütün insanlığa yönelikti.
(…) ülküleri ne olursa olsun ordular her zaman zarar verir.
Fikirler eşlik etmiyorsa mekanik yeniliklerin ne hükmü vardı
Avrupa’da yeni düşüncelerin konuşulmaya başlandığı günlerdi, eski toplumsal yapılar her tarafından çatırdıyor ve güç sahipleri çok kitap okuyan kişilerden korkuyorlardı.
Haydutun ne sorgulamaya ne de mahkemeye aldırdığı vardı; nasıl olsa sonunda asılacaktı; ama onun asıl derdi hapiste kitap okuyamadan boş boş geçirdiği günlerdi ve aklı yarım kalan romanındaydı.
İnsanlardan kaçmayan bir münzeviydi. Hatta insanlara yüreği açık olduğu söylenebilirdi.
şekerleme düşkünü (…): Bu, kentli, soylu, yüksek zümreden biri demekti.
(…) zaten rahip her görüşe dört elle sarılırdı, yeter ki olan biteni doğal bulmasını sağlasın ve başından her türlü sorumluluğu ve endişeyi savsın.
Her şeye bakıyordu ama her şey bir hiçten ibaretti.
(…) yetişkinlerin öfkelerine her ikimiz de aldırmazdık, kendimize insanların atışmalarının dışında bir yol arardık.
Aslında evrensel bir toplum düşlüyordu. Ya belirli bir amaçla (yangınlara karşı nöbet tutmak gibi) ya da meslek kuruluşlarında, benzerlerini bir araya getirmek için gösterdiği her çabada döndü dolaştı, onları hep ormanda, gece tepesinden vaaz verdiği bir ağacın çevresinde topladı. Her şey bir ayaklanma, bir mezhep kurma, bilinen görüşlerden ayrılma havasına bürünüyordu. Tabii bu havada, konuşmalar özelden genele yöneliyor, bir zanaatın basit kurallarından büyük rahatlıkla eşit, doğru ve özgür insanların kuracağı bir dünya cumhuriyeti tasarısına geçiliyordu.
Cosimo daha sonra anlayacaktı: ortak sorun kalmadı mı, işbirliği de anlamını yitirir.
İşbirliğinin insanı güçlendirdiğini, her kişinin üstün yanını ortaya çıkardığını ve kendi adına yaşamakla pek duyulmayan bir kıvanç verdiğini anladı. Bu da, bir sürü mert, namuslu ve becerikli, rahatlıkla güvenilebilecek insanın varolduğunu bilmekten gelen sevinçti, (insan yalnız kendisi için yaşarsa, öteki insanları, çoğu kere elimizi sürekli kılıcımızın kabzasında tutmamıza yol açan öbür yüzle görür).
İnanca ayrılmış bir yaşamın sonunda, doğrusu neye inanacağını anlamadan, yine de sonuna dek kesinlikle inanmaya çalışarak öldü.
En ufak güçlükte karşı koymanın gereksiz olduğu bir tanrı isteği belirtisi görürdü sanki ve ona göre davranırdı.
Cosimo Piovasco di Rondo-Ağaçların üstünde yaşadı-Toprağı hep sevdi-Gökyüzüne yükseldi.
Savaş Onca yıldan beri korkunç bir şey için yapabildiğim en iyi şeyi yapıyorum:Savaş Ve bütün bunlar benim bile açıklayamadığım ülküler yüzünden
Ben de,dedi Cosimo,’yıllardır kendime bile açıklamakta güçlük çektiğim ülkülerim uğruna yaşıyorum:Ama daha iyi bir şey yapıyorum:Ağaçlarda yaşıyorum.
Ben de,dedi Cosimo,’yıllardır kendime bile açıklamakta güçlük çektiğim ülkülerim uğruna yaşıyorum:Ama daha iyi bir şey yapıyorum:Ağaçlarda yaşıyorum.
..ülküleri ne olursa olsun ordular her zaman zarar verir.
Elemlerin ardından er geç mutlu olaylar gelir;hayatın kanunudur bu.
İnsan olanca gücüyle kişiliğinden vazgeçmemeye çalışmazsa aşk denen şey olmaz!
Beni neden üzüyorsun?
Çünkü seviyorum.
Çünkü seviyorum.
Şimdi öfkelenme sırası Cosimo’ya geliyordu.
Hayır, beni sevmiyorsun. İnsan sevdi mi mutluluk ister, acı değil.
Insan sevdi mi bir tek şey ister: aşk, acı pahasına da olsa.
Eskiden eşi görülmeyen olayları yalnızca Doğa yaratırdı; şimdi akıl yaratıyor.
“yıllardır kendime bile açıklamakta güçlük çektiğim ülkülerim uğruna yaşıyorum.”
İlk defa tanıştılar. Onu ve kendini tanıyordu, ama gerçekte kendisini hiç tanımamıştı.Hem onunla hem kendisiyle tanıştı,çünkü birbirlerini her zaman tanımış olsalar da, kendilerini asla bu şekilde tanıyamamışlardı.
Şimdiden baktığım zaman, anılarımda yalnızca bir sırrın aydınlığa kavuşması, bir kehanet gibi
Eskden nereye gitsek, gökyüzüyle aramızda dallar yapraklar olurdu.
Cosimo hoşnut değildi: Zamanın akıp gidişi karşısında, hayatı,üç dört dalın arasında bir aşağı bir yukarı gidip gelerek geçirmek onu doyumsuzluk içinde bırakıyordu.
Ama yaşlı rahibin biraz Tanrıbilim üzerine konuşması bile bir kuşku ve boşluk denizinde boğulmasına yettiğinden,öğrencisinin soruları karşısında kollarını açarak gözlerini göklere dikiyordu.
Gian dei Brughi çalışmadan geçinip gidebileceğini görmüş ve yavaş yavaş ahmaklaşmıştı.
İçten gelen bir inada bağlı başarıların sessizlik içinde karanlıkta kalması gerekir;bunlar açıklanacak olursa ya da bunlarla böbürlenmeye kalkışılırsa yavanlaşır,anlamsız hale gelir.
İyi ya da kötü, delilik doğanın bir gücüdür. Ama aptallık, hiç karşıtı bulunmayan bir güçsüzlükten başka şey değildir.
Her gün Cosimo dişbudak ağacına yerleşiyor, bir süreden beri canını sıkan tehlikeliyi (uzaklık, aşılmaz boşluk, bir hayatın ve bazen daha da ötesinin bekleyişi) çözümlemek istercesine çayıra bakıyordu.
-Biliyor musun, geçen görüşmemizden bu yana ağaçlardan inmedim!
Tümüyle içten gelen bir inada dayanmaktaki başarıların gizli kalması gerekir. Bunlar açıklanır ya da öğünme vesilesi yapılırsa boş, anlamdan yoksun gelir insana, bayağılaşır. Kardeşim bu sözleri söyler söylemez söylememiş olmayı yeğledi; gözünde her şey önemini yitirmişti.
Tümüyle içten gelen bir inada dayanmaktaki başarıların gizli kalması gerekir. Bunlar açıklanır ya da öğünme vesilesi yapılırsa boş, anlamdan yoksun gelir insana, bayağılaşır. Kardeşim bu sözleri söyler söylemez söylememiş olmayı yeğledi; gözünde her şey önemini yitirmişti.
Bilirsiniz bayım,ülküleri ne olursa olsun ordular her zaman zarar verir.
Kuşların gerçek dostlar olduğunu bilmemelerinden dolayı insanları suçluyordu
Çünkü iyi ga da kötü delilik doğanın dayattığı bir şeydir,oysa avanaklık doğanın güçsüzlüğüdür,karşılığı yoktur.
İçten gelen bir inada bağlı başarıların sessizlik içinde ve karanlıkta kalması gerekir; bunlar açıklanacak olursa ya da bunlarla böbürlenmeye kalkışılırsa yavanlaşır, anlamsız hale gelir, bayağılaşır.
Ombrosa yok artık. Boş gökyüzüne bakarken, gerçekten var olmuş muydu diye soruyorum kendime. Bütün o dalların, yaprakların, çatalların, yaprak boğumlarının ve tüylerinin küçücük ve dipsiz bucaksız girinti çıkıntısı, ancak parça parça görünen gökyüzü, belki de yalnızca ağabeyim baştankaralar gibi hafifçe sekerek oralardan geçtiği için vardı: Hiçliğin üstüne işlenmiş nakış gibiydi; tıpkı şu kağıtlara düştüğüm sayfalar dolusu çizikler, derkenarlar, kızgın çentikler, lekeler, boşluklardaki mürekkep sızıntısı gibiydi; o sızıntı ki, bazen parlak, koskoca çekirdekleri tane tane sıralar, bazen de nokta kadar tohumları, miniminnacık işaretler olarak yığar; kâh kendi üzerine kapanır, kâh çatallanır, kah kenarı yapraklardan ya da bulutlardan cümle pıhtılarını birleştirir ve ardından sürçü lisan eder, daha sonra kıvrılıp toparlar ve koşar koşar ve çileyi açar ve kelimelerden düşüncelerden düşlerden bir çılgınca salkıma dolar ve sona erer.