İçeriğe geç

Aforizmalar Kitap Alıntıları – Georg Christoph Lichtenberg

Georg Christoph Lichtenberg kitaplarından Aforizmalar kitap alıntıları sizlerle…

Aforizmalar Kitap Alıntıları

‘‘Kulaklarımızı da gözlerimiz gibi açıp kapayabilseydik ne kadar güzel olurdu.’’
Bir şeye hâlâ inanmak ile tekrar inanmak arasında büyük bir fark vardır. Ayın bitkiler üzerinde etkili olduğuna hâlâ inanmak aptallık ve bâtıl itikat göstergesidir, buna tekrar inanmak ise felsefe ve düşünürlük göstergesi.
Bir görüş sahibi olmak için başka birinin vaktiyle hangi görüşte ol­duğunu bilmek zorunda olduğunu sanmak insan tabiatına hakarettir gerçekten.
Ölümden sonra­ dememeli, hayattan önce ve hayattan sonra demeli.
Varlığımızın ölümden sonra devamı üzerine o kadar çok söz edilirken, doğumdan önce başlamış olması üzeri­ne bu kadar az konuşulması gariptir. Denebilir ki, gelecek bakımından gayet acınası ve güvensiz durumumuz karşı­sında, öncelikle geleceğe ilgi duymamız çok daha tabiidir.
İnsan gençken, yaşadığını pek bilmez. Sağlık duygusu sadece hastalıkla kazanılır.Yerkürenin bizi çektiğini havaya sıçrayınca anlarız, düşüp yere çarpmamızdan. Yaşlılık baş­layınca hastalık hali bir çeşit sağlık haline gelir ki, insan hasta olduğunun farkına varmaz artık. Geçmişin hatırası olmasaydı, değişimin pek farkına varamazdı insan. Ben bu yüzden, hayvanların sadece bizim gözümüzde yaşlan­dığına inanıyorum. Öleceğine yakın günlerde bir istiridye hayatı süren sincap, istiridyeden daha mutsuz değildir. Ama üç ayrı yerde, geçmişte, bugünde ve gelecekte yaşayan insan, bu üçünden biri işe yaramaz haldeyse, mutsuz olabilir. Hatta din bunlara bir dördüncüsünü daha eklemiştir: Ebediyet.
Kum saatleri insana sadece zamanın hızla aktığını değil, günün birinde dönüşecek olduğumuz bir avuç tozu da hatırlatır.
Gençliklerinde tanışmış iki insanın yaşlılıklarında bir araya gelmesi binlerce duyguyu canlandırıyor olsa gerek. Bunların herhalde en nahoş olanlarından biri, vaktiyle ümit oyunlarında kesin gözüyle baktıkları birçok şeyde aldanmış olduklarını düşünmeleridir.
Benvenuto Cellini şu pek doğru saptamayı yapmış: İnsan zarar gördükçe akıllanmaz, çünkü her yeni zarar kendisine değişik bir biçimde görünür. Kendi tecrübemden öyle iyi biliyorum ki.
Bilgeliğin ilk adımı: Her şeyden şikâyet etmek.
Son adımı: Her şeyle uzlaşmak.
Her iyi kitap insanın aynasıdır; aynaya bakan maymunsa, aynada görünenin havari olması imkansızdır.
Evine yığdığı bütün garip eşya arasında en garibi nihayet gene kendisiydi
Arlekino kendini öldürmek ister, her ölüm biçimine de bir itirazı olduğundan, sonunda kendini gıdıklayarak öldürmeye karar verir
Din adamları serbest düşünen birini görünce, yavrularından birinin suda yüzen bir ördek yavrusu olduğunu fark eden bir ana tavuk gibi yaygarayı koparırlar
Buradan, bir dili tümüyle anlamanın ne çok şey
ifade ettiği anlaşılıyor: O dili konuşan halkı tümüyle tanımak
Her insanın karakterinde kırılamayacak bir şey vardır: Karakterin iskeleti. Bunu değiştirmeye çalışmak, bir koyuna aportta durmayı öğretmeye benzer.
Dünyada öyle yüzler vardır ki, insan bir türlü ‘Sen’ diye hitap edemez.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Beş paralık doğruları biriktirmekle de zengin olunur
Meşhur bir adamın eserinde bıraktığı kısımlardan çok, çıkarıp attıklarını okumak isterdim
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Birinin bir zamanlar çirkin bulduğumuz tarafları bile gözümüzde güzelleşe bilir
Her iyi kitap insanın aynasıdır; aynaya bakan maymunsa, aynada görünenin havari olması imkansızdır.
Ne yazık ki su içmek günah değil, diye haykırdı bir
İtalyan, oysa ne güzel olurdu tadı
Tarafsızlık sunidir. İnsan daima taraf tutar ve iyi de eder. Hatta tarafsızlık bile taraflıdır. O, tarafsızların tarafını tutuyordu
Eminim, insan başkalarında kendini sevmekle kalmaz, başkalarında kendinden nefret de eder.
Garip değil mi? Herkesin kendi kendinin hekimi ve avukatı olmasına izin vardır da, insan kendi kendinin rahibi olmak isteyince feryadı basarlar ve yeryüzü tanrıları işe karışır. Yeryüzü tanrıları, insanın yeryüzündeki esenliğini sık sık hayli sorumsuzca ihmal ettikleri halde, insanın ebe­di esenliğiyle neden bu kadar yakından ilgilenirler acaba?
doğru olmayan bir şey yapmazdı pek, ama ne yaparsa hep yanlış zamanda yapardı
Aşk gevezeliklerine tapmayanlara burun kıvıranlar, asıl körelmiş olanların kendileri olduğunu bir düşünsünler; çünkü sahip oldukları tek duygu, herkesin sahip olmadan edemediği duygudur.
Kimi ülkelerin esenliğiyle ilgili kararlar oyların çoğunluğuna göre verilir, oysa herkes itiraf eder ki, iyi insandan çok kötü insan vardır.
Filozoflarımız algının sesine çok az kulak veriyor, daha doğrusu:Hisleri inceliğini o kadar kaybetmiş ki, çoğu durumlarda, dünyada olup bitenler karşısında ne hissettiklerini değil, hep daha çok ne bildiklerini belirtiyorlar, oysa hiçbir değeri yok bunun, bu yoldan gerçek felsefeye
bir adım bile yaklaşamayız. İnsanın bilebildiği şey, bilmesi gerekenin ta kendisi midir?
Kitap aynadır; ona bakan bir maymunsa onda görünen havari olamaz. Ahmak biriyle bilgelik üzerine konuşacak kelimelerimiz yok. Bilgeyi anlayan zaten bilgedir.
Nice tecrübe bana şunu göstermiştir: Bilginler içinde en kavrayışlı olanlar, ayrıca bir sanatla da uğraşanlardır.
İçimizdeki zembereğin gerilimini en çok köstekleyen şey, liyakatsizliklerinden emin olduğumuz kimselerin şöhrete eriştiğini görmektir.
Zaaflar, onları bildiğimiz andan itibaren bize zarar veremezler artık.
Şafak ne yapsın ki, biz kalkamıyorsak.
Başkalarının görüşlerini alıp satıyordu. Felsefe profe­sörüydü.
Fakiriere cenneti o kadar tatlı gösteren şey, orada zümreterin eşit olacağı düşüncesidir.
Tanrı adına yıkmak, Tanrı adına yakmak ve şeytana
havale etmek, hep Tanrı adına.
Türkler kuru yoldan sarhoş oluyor, afyonla.
O beni hor görüyor, çünkü beni tanımıyor, ben onun suçlamalarını hor görüyorum, çünkü kendimi tanıyorum
Okuduğunun sana hükmetmesine izin verme, sen ona
hükmet.
Eski bir kuraldır: Edepsizin biri eğer isterse mütevazı
görünebilir, ama mütevazı biri edepsiz görünemez.
Gerçekten de, o kadar çok insan var ki, sırf düşünme­leri gerekınesin diye okurlar.
Kitap aynadır; ona bakan bir maymunsa onda görünen havari olamaz. Ahmak biriyle bilgelik üzerine konuşacak
kelimelerimiz yok. Bilgeyi anlayan zaten bilgedir.
Papaya sakal takmak, reform mu bu
Vatan sevgisiyle öyle şeyler yazıyorlar ki, okuyanlar
sevgili vatanımızia alay ediyordu.
Bir şeye hala inanmak ile tekrar inanmak arasında büyük bir farkvardır. Ayın bitkiler üzerinde etkili olduğuna hala inanmak aptallık ve batıl itikat göstergesidir, buna tekrar inanmak ise felsefe ve düşünürlük göstergesi.
Adam o kadar akıllıydı ki, dünyada artık neredeyse. hiçbir işe yaramaz olmuştu.
Dünyamız daha o kadar incelecek ki, Tanrı’ya inanmak günümüzde hayaledere inanmak kadar gülünç kaçacak.
Yazan bir adamın iyi mi, kötü mü yazdığı hemen belli olur, ama bir şey yazınayıp sessiz kalanın akıllılığından mı, yoksa bilgisizliğinden mi öyle yaptığını hiçbir ölümlü çıkaramaz.
Köylü kızlar yalınayak dolaşır, kibar kızlar yalıngöğüs.
Başkalarına kapılma! Kimsenin fikrini sana uyduğunu görmeden kendininmiş gibi satma; sen kendin fikir yürüt, daha iyi.
Kralın biri ferman çıkarmış: Taşı elmas saymayana ölüm cezası
Kendine hep saldır,
insan, büyük bir şey yapmak istiyorsan.
İnsanlar bir olayın nasıl olduğunu söyleyemezler, sadece bir olayın nasıl olduğunu düşündüklerini söyleyebilirler.
Büyük adamlar da hata yapar, hele bazıları o kadar sık hata yapar ki, insanın onları küçük sanası gelir.
Bir atın üstünde iki kişinin dövüşü: Bir devletin anaya­sasını açıklayan güzel bir simge.
Kum saatleri insana sadece zamanın hızla aktığını değil, günün birinde dönüşecek olduğumuz bir avuç tozu da hatırlatır.
İnsanların hala katakullilerle yönetilmesi gerektiğine göre, dünyada her şey yolunda olamaz.
Bir tanıdığım vücudunu üç kata ayırmıştı: Baş, göğüs,
belden aşağısı; ve sık sık dile getirdiği bir arzusu, en üst
kattaki kiracılarla en alttakilerin daha iyi geçinmesiydi.
Hangisi daha zor: Düşünmek mi, düşünmemek mi?
Akıl ve hayalgücü çok mutsuz bir evlilik sürdürdü bu adamda.
Ona oynayacak bir şey lazımdı. Kuş beslemesine izin vermeseydim, metres besleyecekti.
Kütüphanesi ona dar gelmeye başlamıştı, insana yeleği­nin dar gelmesi gibi. Kütüphaneler insanın ruhuna fazla dar veya bol gelebilir.
İnsan dünyanın bütün hayvanları içinde en çok maymu­na yakın düşer.
Göstermek için değil, kullanmak için öğrenildi.
Şiddetli hırsla şüpheciliği bir arada gördüğüm çok olmuştur.
Kum saatleri insana sadece zamanın hızla aktığını değil, günün birinde dönüşecek olduğumuz bir avuç tozu da hatırlatır.
Sensiz her şey ne kadar tatsız, dünya gözüme soğuk, boş bir oda gibi görünüyor, en yeni şeyler bile sanki daha önce üç kere görmüşüm gibi.
Hangisi daha zor: Düşünmek mi, düşünmemek mi? İnsan içgüdüsel olarak düşünür, bir içgüdüyü bastırmanın ne zor olduğunu kim bilmez. Yani dar kafalılar şu sıralar her yerde karşılaştıkları aşağılanmaları hiç hak etmiyorlar.
Annelere kültür versek, yani çocukları ana karnında eğitsek
Sevgili Tanrı’ma binlerce şükür ki, beni bırakmış da ateist olmuşum
Yaza ödünç verdiği yaprakları toprağa ödeyen sonbahar
Dünyamız daha o kadar incelecek ki , Tanrı’ya inanmak günümüzde hayaletlere inanmak kadar gülünç kaçacak
Kaderin fırtınalarına karşı en iyi kale daima mezardır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir