İçeriğe geç

Adsız Sansız Bir Jude Kitap Alıntıları – Thomas Hardy

Thomas Hardy kitaplarından Adsız Sansız Bir Jude kitap alıntıları sizlerle…

Adsız Sansız Bir Jude Kitap Alıntıları

Biz korkunç derecede hassasız, işte bizim asıl derdimiz bu.
Başkalarının güven beslediği şeylerden ben kuşkulanıyorum.
Daha önce de dediğim gibi, düşüncelerimdeki cesaret yüreğimde yok.
yüzeyde kalan serbest görüşlerinin altında aslında tanıdığım her kadın kadar toplum kurallarının tutsağısın sen de!
Tek şartım var: Ona karşı iyi, yumuşak davran. Onu sevi yorsun, biliyorum. Ama bazen sevgi bile kırıcı olabilir. Birbiriniz için yaratılmışsınız Önyargıları olmayan yaşlı bir insan için apaçık, belli bir şey bu. Hayatımın onunla geçen kısa süresi içinde sen her zaman karanlıkta kalan üçüncü kişi idin. Tekrar ediyorum, Sue’ya iyi bak.
Araya rekabet girdi mi aşkın da kendine göre karanlık bir ahlak anlayışı vardır.
Gerçekte senin sandığından çok daha az kadın evlilikten hoşlanır, ama evliliğin verdiği sözde itibara kavuşmak için, bazen de onlara toplum içinde sağladığı yararlar bakımından, bu işe girişmeye karar verirler ben bu itibar olmaksızın, bu yararlar olmaksızın da pekala yaşayabilirim.
Bazı kadınların sevilmeyi sevmeleri doymak bilmez bir ölçüdedir, çoğu zaman sevmeyi sevmeleri de öyle.
Ama en yüce sevgi her iki tarafın da bütünüyle içtenlik göstermesiyle gerçekleşir.
Araya rekabet girdi mi aşkın da kendine göre karanlık bir ahlak anlayışı vardır.
Ama bazen sevgi bile kırıcı olabilir.
Düşüncelerimdeki cesaret yüreğimde yok.
Benim tek isteğim sakin bir hayat yaşamak.
Kadın ya da erkek, yaşadığı hayatı başkalarının seçmesine bırakılırsa, o insanın maymunlardaki gibi taklit etme kabiliyetiden başka hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.
Bir günah işlemediğini bildiği halde yasalar emirler bir insanı mutsuz kılıyorsa bunları gözetmenin ne yararı var?
Onu bilmem ama mutlu olamadığımız muhakkak.
Ben ne olursam olayım, neyse ama keşke sen mutlu olabilseydin!
Onunla birlikte yürümek, geçmişe ait kötü hatıraları karanlıklar içinden boğan pırıl pırıl bir fener taşımak gibiydi.
Ben yalnız içimden geldiği gibi davranacağım, kurallar da kendi başlarının çaresine baksınlar artık.
– Sen benim içimde ne var bilmiyorsun.
+ Ne var peki ?
– Tek başına bırakılmışlık
Hayat kitaptan öğrenilmez, yaşamak gerek
“Biz korkunç derecede hassasız, işte bizim asıl derdimiz bu..”
“Boş ver, aldırma! Zamanla her şey düzelir..”
“Araya rekabet girdi mi aşkın da kendine göre karanlık bir ahlak anlayışı vardır..”
“Ama en yüce sevgi her iki tarafın da bütünüyle içtenlik göstermesiyle gerçekleşir..”
“Bazen sevgi bile kırıcı olabilir..”
“Ben duygularıyla hareket eden bir adamım mantığıyla değil..”
“Düşüncelerimle ben artık ayrılmaya başladık..”
“Mutsuzsam, bu benim hatamdır..”
Onunla birlikte yürümek, geçmişe ait kötü hatıraları karanlıklar içinde boğan pırıl pırıl fener taşımak gibiydi.
“Kimsenin, hatta kendimin bile sevgisine layık değilim!..”
Sen benim içimde ne var bilmiyorsun.
-Ne var, peki?
-Tek başına bırakılmışlık.
Çocukluk günlerime, o günlerin özgürlüğüne dönmeye dehşetli bir özlem duyarım hep.
Neredeyse kalbim kederden duracak, hayatıma dayanamaz oldum.
Hayat kitaptan öğrenilmez, yaşamak gerek.
“Oysa bir zamanlar içimde dünyanın en iyi niyetlerini beslemiştim..”
“Hayat kitaptan öğrenilmez, yaşamak gerek..”
“Yalnız bir genç adamın en sonunda düşüncelerine demir atacak bir liman bulduğunu düşünmesi çölde susuzluktan yanan birinin su bulması gibiydi..”
“Genç bir adam doğru yolu nasıl bulacak?..”
Eskisi gibi yalnızlığıyla baş başa kaldığı gibi, umutları da sarsılmıştı.
“Yüreğinde bağlanabileceği bütün varlığıyla sarılabileceği bir şeyin özlemini duyuyordu..”
Büyümenin insana sorumluluklar yüklediğini düşündü.
Hayvanlara,kuşlara hep iyi davran ve okuyabildiğin kadar oku.
“Büyümenin insana sorumluluklar yüklediğini düşündü..”
Büyüdükçe insan kendisini zamanın merkezinde buluyordu, küçükken olduğu gibi çevresinde bir noktada değil.
Ah, bir büyümesine engel olabilseydi! Adam olmak istemiyordu.
İnsan, çevresi göz kamaştırıcı bir ışıkla, cafcaflı, gürültülü bir şeylerle kaplıymış gibiydi; bütün bu seslerle ışıklar senin hayatın denen küçücük hücreye çarpıp onu sarsıyor, eğip büküyordu.
Daha sonraki bir çağda yaşayacak insanlar bizim ne yazık ki yaşamak zorunda olduğumuz bu zamanın vahşi âdetlerine, boş inançlarına baktıkları zaman kim bilir ne diyecekler!
Bana yaşamasını öyle öğret ki
Korkum olmasın mezarımdan
Tıpkı yatağımdan korkmadığım gibi
Ölüme gitmesini bana öyle öğret ki
Neden bu hayatı yalnız yaşamaktan korkalım?
Yalnız ölmemizi Tanrı buyurmadı mı?
Sen benim içimde ne var bilmiyorsun.
Ne var, peki?
Tek başına bırakılmışlık.
Büyüdükçe insan kendisini zamanın merkezinde buluyordu, küçükken olduğu gibi çevresinde bir noktada değil.
“Düşüncelerimdeki cesaret yüreğimde yok.”
“Acı acı düşündü: İnsanlar arası ilişkilerde bir çeşit bozukluk var ki kişiyi yıllar boyunca kafa yorduğu, emek verdiği yüce isteklerini unutmaya, onu öteki hayvanlardan üstün kılacak, kendi soyuna katkıda bulunmasına sağlayacak fırsatları boşa harcamaya zorluyordu. Hem de buna bir boş bulunma anında eskiden bilinmeyen, geçici, kötü bile sayılmayacak, en fazlasından zayıflık denecek bir içgüdü yol açıyordu.”
“( )kış derisinden sıyrıldıktan sonra yeni derisinin duyarlığına, parlaklığına daha alışamamış bir yılan gibi görüyordu kendisini.”
Geceleyin mükemmel, ideal olan şeyler gündüz gözüyle bakıldığında, eninde sonunda birtakım kusurları olan gerçeklerdi.
“Genç yüzlerde parlak bir düşüncenin akla geldiği anlarda beliren bir gülümseyiş vardır ki, onların saydam ruhlarını esrarengiz bir lamba gibi aydınlatır; bu gülümseyiş onun da yüzünü aydınlatıyordu. Bunlar, “Yeryüzünde cennet var!”duygusunun tadıldığı anlardır.”
Şunu unutma ki her başarılı insan az çok bencil bir insandır. Başkasına bağlı olanlar başarısızlığa uğrarlar İyilikseverlik kendi soyundan olanların
peşine düşmez.
Yeryüzü yarı uyanık bir zeka için kusursuzdu ama, uyanık olan biri için umutsuzluk derecesinde saçma idi.
Dünyada olmaktansa olmamak daha iyi, öyle değil mi?
Aşağı yukarı öyle, şekerim.
İyi bir yer bulamamanız bizim yüzümüzden, değil mi?
Eh kimi vakit çocuklara karşı çıkanlar oluyor.
Peki, madem çocuklar insanların başına bu kadar dert açıyor, niçin insanlar gene de onları doğuruyor?
Şey çünkü bu bir doğa yasası da ondan.
Ama, biz doğmak istemiyoruz ki!
Onların, yalnız onların değil, herkesin, insanları kendi istedikleri şekilde yaşadıkları için günahkar saymalarına dayanamıyorum! En iyi niyetli insanları aslında bu görüşler yıkıcı hale getiriyor, üstelik, bu yüzden de ahlaksız oluyorlar!
Evlilik yasaları insanların huyuna göre yapılmalı, onları da bir sınıflamaya sokmalı. Bir insan yaradılış bakımından herkesten değişikse başkaları
için mutluluk doğuran yasalar ona işkence oluyor!..
Yeryüzü yarı uyanık bir zeka için kusursuzdu,ama uyanık olan biri için umutsuzluk derecesinde saçma idi.
Başlangıçta bütün bu okullar senin gibi öğrenme isteğiyle yanıp tutuşan, hiçbir yerden dostu, imkanı olmayan kimseler için açılmıştı. Oysa, milyoner çocuklarından şimdi sana yer kalmadı. Onlar seni aralarına almadılar.
Bu dünyada pek çok çirkinliklerle karşılaşmışsa da, kendini hastalık derecesinde üzüntüye kaptırmamalı, tasarladıklarını, iyi ya da kötü şartlar altında sürdürmeliydi.
Dua kitabında evlilik töreniyle ilgili olan bölümü okudum, bir sağdıca ihtiyaç duyulması çok ağrıma gidiyor. Kitaba göre, damat beni kendi isteğiyle seçiyor, ama ben ona ‘veriliyorum.’
Eve dönüş yürüyüşünde ortalığı saran karanlık sanki geceden değil de, bir iki dakikaya kadar Sue’dan ayrılacağı düşüncesinden ileri geliyordu.
Kim olursa olsun, her genç adam için zor bir mesele bu dostlarım benim o zaman boğuşmak zorunda kaldığım, şimdi de binlerce kişinin bu çalkantılı zamanlarda tartıştığı bir mesele: Bir insanın o işteki ustalığını hesaba katmadan kendini tesadüf içinde bulduğu işte yoluna devam etmesi mi gerekir, yoksa hangi alanda usta ya da ilgisi olduğunu iyice düşünüp yolunu ona göre yeniden çizmesi mi gerekir?
Doğaya, topluma hükmeden kuvvet kötülüktür, istesek de kendimizi bundan sıyıramayız!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir