İçeriğe geç

Adımı Unutma Kitap Alıntıları – Kolektif

Kolektif kitaplarından Adımı Unutma kitap alıntıları sizlerle…

Adımı Unutma Kitap Alıntıları

Güzel sevmek zordur, güzel sevebileni bulmak daha da zordur.
Kadınlar ve çiçekler aslında birbirine çok benzer.Her kadın aslında kendini en nadir çiçek olarak görmek ister.Evet, yaşamak için suya ve güneşe ihtiyacı vardır ,bu doğru ama yaşatmak için sadece su ve güneş yetmez.Bir çiçeği yetiştirmek için ilk önce cehaletten kurtulmak gerekir.Önce o çiçeği tanımalısın.Su içer, evet ama yetiştirdiğin çiçeği kurduğun bağ ile beslemelisin.
Evlilik zaten değişimdir Hakim Bey, değişmeyen anlamamıştır evliliği.
Millet ne der, baskısı onun ruh sağlığından daha mı önemliydi sanki!
Eziyet edilen, yaşam hakkı elinden alınan her kadın canı geride onlarca yarım hikaye bırakıyor.
Hiç bir anne ölen kızı için, keşke vursalarda daha az acı çekerdi dememeli ve hiçbir kadın çocuğunun gözünün önünde ölmek istemiyorum diye haykırırken katledilmemeli.
Frida Kahlo’nun dediği gibi ; Birinin beni çok sevmesi benim için pek bir şey ifade etmiyor.Ben daha çok nasıl sevdiği ile ilgileniyorum.Mühim olan yormadan sevmek, güzel sevmek.
Ölmek, nefessiz kalmak değil, hevessiz kalmakmış.
Kadınlar ve çiçekler aslında birbirine çok benzer. Yaşamak için suya ve güneşe ihtiyacı vardır ama yaşatmak için sadece su ve güneş yetmez.
En kötüsü düşman olmuştu kadın kadına. O saatte orada ne işi vardı?
Bir kadına vuracak kadar acizleşen o insanı bile içimde affettim. Ama şiddeti destekleyen hiç kimseyi affedemedim.
Vicdanı son darbeyi yüzüne vuruyordu. Kaşık düşmanı ha, kaşık düşmanı.
Gayret, çeyizine oyuncak bebek koymuş kadınların kaderiydi.
Tamamlamaya ihtiyacı yoktu. Tamdı ve çizgileri çizen o kalem daima elinde olacaktı.
Evin içindeki adam tanıştığım adam olamazdı. Her gün hakaret, her gün küfür, aşağılama
Yaramla birlikte düştüm yere. En son duyduğum ses kızımın sesiydi. Anne, ne olur ölme. Beni sensiz bırakma.
Çığlık atmak istiyordu ama atamıyordu. Kime ne diyecekti? Kim inanırdı ona?
Kalbine girdiği erkeğin, gecesine doğan ay değil miydi kadın?
Bir annenin mutlu etmek kadar mutlu olmaya da ihtiyacı vardır.
Yazdıklarımı okuyurum ve kendime ßu soruyu soruyorum.kim okuyup anlayacak bu yazdıklarımı?
Bu kadar zor mu kadını anlamak?
Evde ona ait eşyalara bile büyük saygıyla yaklaşıp hiçbirini onun istemediği yere koymadım.
Ne rüzgârlara dayanırdı da yüreğim,
Bir nefesinde tufanlar yaşadı.
O, başarısının sırrını aynı zamanda ona ‘yapamazsın’ diyen topluma borçluydu. Çünkü toplum sarmaşıklarla dolu bir bahçeydi. Ne zaman ki diğer çiçeklere izin verilecek, işte o zaman bahçe güzelliklerle dolacaktı.
Sorun bana kimin izin vereceği değil, beni kimin durdurabileceği.
Sevginin kendinden vazgeçmek olmadığını anlaması bu kadar uzun mu sürecekti Birgül’ün.
Tek kişilik mahkemesinde yargılayan da kendisiydi yargılanan da. Hızlanan adımlarına rağmen bitiremiyordu bir türlü savaşını. Evine girerken kapattığı kapıyal derin bir nefes aldı ardında bırakmak istercesine yaşadığı tüm karanlığı.
İnsanın evi kendini ait olduğunu hissettiği yerdir. Annemin kokusunun sindiği bu ev benim için saraydan değerli.
Birbirinden habersiz her gece penceresinden gökyüzüne bakan kadınların ruhların yalnızlığı birleşecek, dünyayı, hatta uzayın kara deliğini dolduracak.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
İyi bir evlilik, farklı özelliğe sahip iki insanın, sahip olduğu değerleri aynı amaç için kullanmasıyla mümkün olur.
Bir anne için yavrusundan daha sonsuz, daha güçlü bir ışık var mıdır? Kâinatta hiçbir kadın yenilmedi aslında erkeğe. Çünkü annelik, alınan verilen bir şey değil.
Hangi şiddet, duygusal boşluk kadar canını yakabilir kadının?
Hangi ışık yüreğimdeki karanlığın sabahını aydınlatacak?
Ölmek nefessiz kalmak değil, hevessiz kalmakmış.
Yüreğime sığmayan hislerim, renkten renge boyadığım hayallerim nerede?
Uykuyu unutan gözlerimde ruhuma dolan karanlığın ıslak kederi birikiyor her gece.
Ne acıydı ki, kadının kadına destek olmadığı topraklarda şiddet asla bitmeyecekti.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Yine de kapalı kapılar ardında yaşayanları kim bilebilirdi?
Eşimle birbirimizi severek evlenmiştik oysaki. Daha doğrusu sevdim sanmıştım, sevmeyi bile bilmediğimin farkında değildim.
Her şey gözüme çok basit görünürdü, çünkü yaşamamıştım, insan her şeyi kendi başına gelince anlıyormuş. Ne acı!
Bir insana uygulanabilecek her türlü şiddet ileride bedensel veya zihinsel birçok etkinin altında kalmasına neden olmaktadır.
Anladım ki; üzen her kişiye, duyguya veda etmek, kişinin kendisine vefa borcudur.
Genç yaşta ve çokça hayali olan ben, yavaş yavaş gidiyordum benden
Korkuyordum, körelmiş zihinle eşine bakan bir adam çocuğuna karşı ne derece umutla, anlayışla, merhametle bakabilirdi ki?
İnsanoğlunun dili ve elleri ile yapamayacağı yoktur. Bazen eller dile gelir, sıcacık kelimeleri ile muhatabını ısıtır. Omza hafifçe vurulan el bin derdi akıtır.
Gözlerinden süzülen damlalar önce titreyen ellerine oradan yere düşüyordu. Suyun hafızası olduğunu bilmeyenler yaptıkları kötülük buharlaşıp gidecek zannediyorlardı. Oysa su toprağa, toprak yaşa anlatmıştı mazlumun ahını. Taş ortadan çatladı da vuran elin vicdanı sızlamadı.
O bir anneydi ve bir anne evladı için gerekirse dünyayı değiştirirdi.
Yaşadığı ilgisizlik, maruz kaldığı dayaktan daha çok yakıyordu canını.
Şiddet sanki babadan oğula kalan değerli bir miras, dinlenilmesi gereken katı bir öğüt gibiydi bazı toplumlarda. Şiddete uğrayan kadınlar vücutlarındaki morlukları bir şekilde gizlemeyi başarıyorlardı ama ruhlarında bulunan binlerce yara yüzlerinden okunuyordu. Beden yarası iyileşiyordu ancak ruha işleyen yaralar bir türlü iyileşemiyordu ve her olumsuzlukta yeniden kanıyordu.
Sırtından sopa eksik olamazdı kadının. , kızını dövmeyen, dizini döverdi Atasözlerinden kendilerine işine gelenlerini ezbere bilirlerdi de kadınlar size Allah’ın emanetidir, diyen peygamberimizin hadisini hiçe sayarlardı.
Adı Sultan’dı ama bir köleden, bir esirden farksızdı yaşamı.
Yüreği yağmur bulutu gibiydi. Bazen kasvetli, bazense pamuk pamuk. Neye duygulanıp, neye ağlayacağı, neye güleceği belli olmazdı hiç.
Bir kadın yaşamın içinde gördüğü her türlü sorunu alt edebilirdi. Maddi sıkıntılar, hastalıklar, doğal felaketler bunlar kadının içinde yara almadan sıyrılabileceği sıkıntılardı. Ama sevgisizlik ve değersizlik mücadele edilebilir bir durum değildi.
Bazen kelimeler yoktu, bakışlar vardı, mimikler vardı.
‘O benim gülüşlerimi çaldı,
Ben kendime yenilerini yaptım.
İkimizin yüzünde de ben vardım ‘
Erkek çocuğu yetiştiren aileler, artık bir şeyleri değiştirme zamanı geldi. Çocuklarınıza kadını, itaatkâr ve hizmetkâr bir model olarak işlemeyin. Sevginin her şeyi çözebildiğini, iletişim yolunun sakince konuşmak olduğunu öğretin lütfen Edep kelimesinin sadece kız çocukları ile birleştirmeyin erkek çocuklarına da öğretin bunları. Siz hiç plajda çıplak gezen kız çocuğu gördünüz mü? Hep erkek çocuğu gördünüz değil mi? Çünkü erkek her şeyi yapabilir, diyerek büyütülen bir toplumdayız. Yanlış düzeni değiştirmek bizim elimizde. Unutmayın, şimdi küçük, bir şey olmaz dediğiniz hatalarının üstünü örttüğünüz, ruhsal sorunlarını görüp görmezden geldiğiniz veya hiç fark etmediğiniz, yanlış bile olsa desteklediğiniz her çocuk ileride birilerinin arkadaşı, sevgilisi, eşi olacak
( )Gerçek değeri onlara öğretin ki değer görmedikleri yerlerde ısrarcı olmasınlar.( )
Bunca kırgınlığa rağmen, her kırıldığı yerden sevgi filizlendiren kadın; dünyayı gülümsemen kurtaracak, kırları dolduran taze çiçekler gibi
Bir çiçeği büyütmek istiyorsan önce kadını nasıl sevmen gerektiğini öğrenmelisin, bir kadını nasıl seveceğini bilmiyorsan önce bu çiceği büyütmelisin, dedi.
Hayat en iyi dersi öğrenci yaparak verir insana. Öğrenmek için o durumu hayak etmek yetmez. O durumun tam ortasına düşmek ve içerisinde yana yana pişmek gerekir.
Meğer şiddet şiddeti doğuruyormuş.
Kalbimi hiç anlatamıyorum nasıl derin bir içsel acı yaşıyorsam bütün vücudum acır.
Adam uçmayı bilmediği için kadının kanatlarını kırıyordu.
Benim gülüşüm onu ısıtsın derken, onun nefret dolu bakışları yakıyordu beni.
Hiçbir iğne hiçbir ilaç fayda etmez bana.
Kendini geçmişine hapis edilmiş gibi hissediyordu.
Annesinin çaresizliği kızına çeyiz olmuştu artık.
Çok özledim nefes almayı Ben yaralandığım yerden çiçekler açtırırım ruhumda.
Rengarenk dünyam yerini siyaha bulamıştı.
Anlatırken her şey yarım kalıyor, kalbim bile yarım atıyor sanki. Yarım bakıyorum gözlerimle. Bazen nefesimi bile yarım alıyorum o kadar acıtıyor.
Bazı acılar derin ve sessiz oluyormuş ya bu da öyle bir şey işte. Derin ve sessizken kolay baş edebiliyorum. Benim de hayata tutunma yöntemim bu demek ki.
Benim derdim anlattıkça çoğalarak bana geri geliyor Muazzez.
Çünkü insan denen varlığın bağırmaya ihtiyacı vardı. Bağırmadığı her şey içinde daha da büyürdü.
İçindeki sesi susturmaya çalıştıkça büyürdü.
Herkes uyuduğunda kitapları okuyup hayallere dalardı. Hayaller de yasak mıydı?
İlmek ilmek en baştan örecektim hayatımızı. Bu defa affetmek yoktu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir