İçeriğe geç

Adı: Aylin Kitap Alıntıları – Ayşe Kulin

Ayşe Kulin kitaplarından Adı: Aylin kitap alıntıları sizlerle…

Adı: Aylin Kitap Alıntıları

‘ Bu perişanlığa altı ay tahammül edecek sabrım yok. İntihar ediyorum’
Ölüm diye bir şey yok bu ummanda
Umutsuzluk da yok, hüzün de, kaydı da
Bu umman sonsuz aşk ve sevgi dolu
İyiliğin, cömertliğin ummanı bu.
İçindeki çocuğu öldürürsen, hayatın tadı kalmaz.
İçindeki coşkuyu öldüren biri mucizeler yaratabilir mi?
Gerçek zenginliğin ,dış dünyanın görkemli vitrinlerinde değil de insanların iç âlemlerinde bulunduğunu öğrenecekti.
Yaşamak ne kadar güzel. Benden uzak dur ölüm!
Kimseyi kırmamak, üzmemek şartıyla, istediğin her şeyi dene. Bir gün çekip giderken, geride ne aklın kalsın ne de senin yüzünden kırılmış bir yürek.
Dünya sizin yüreğinizde sakladığınız sorunlarla heba edilmeyecek kadar güzel.
Gençlik o! Tanınmayan! Hayatımızdan bir an gelip geçen.
Yüreğim zaten ölmüştü, ruhumu da siz öldürdünüz.
Yüreğim zaten ölmüştü, ruhumu da siz öldürdünüz.
Kimseyi kırmamak, üzmemek şartıyla şartıyla, istediğin her şeyi dene. Bir gün çekip giderken, geride ne aklın kalsın ne de senin yüzünden kırılmış bir yürek.
Her sevginin içeriği başkadır.
Mutsuz sayılmam. Ama bazen boğulacak gibi oluyorum.
İçindeki çocuğu öldürürsen, hayatın tadı kalmaz
Hayatta gri renkler vardır. Hiçbir şey siyah beyaz değildir. Hele sevgiler hiç değildir…
Ömrümüz güneşin doğuşunu ve batışını göremeden, upuzun taş yığınlarının içinde geçiyor.
Kimseyi kırmamak , üzmemek şartıyla, istediğin her şeyi dene.Bir gün çekip giderken,geride ne aklın kalsın ne de senin yüzünden kırılmış bir yürek.
“İçindeki coşkuyu öldüren biri mucizeler yaratabilir mi?”
Ne çabuk geçiyordu zaman. Çocukluk, gençlik, okul yıllari, sorumsuz, sorunsuz günler ne çabuk geçiveriyordu.
Aylin’in kitabında kötü ayıp, günah diye kavramlar yoktu. İnsanlar dünyaya, başlarına gelebilecek şeyleri yaşamak için geliyorlardı. Her şey gelebilirdi başlarına. Bu nedenle hoşgörülü olmak şarttı. Ayıplamak, kınamak yanlıştı.
Ömrümüz, güneşin doğuşunu ve batışını görmeden, upuzun taş yığınlarının içinde geçiyor.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Hayat yaşamak, sevmek, almak, vermek, vermek ve vermek içindi.
Kimse karşısındakini dinlemiyor. İnsanlar doğrularını ve yanlışlarını kendileri bulmak zorundalar.
Hayatta gri renkler vardır. Hiçbir şey siyah beyaz değildir. Hele sevgiler hiç değildir.
Fırsat avuçlarınızın içindeyken, ondan yararlanın. Yoksa parmaklarınızın arasından akıp gider.
Hayatta gri renkler vardır. Hiçbir şey siyah beyaz değildir. Hele sevgiler hiç değildir.
Ölüm diye bir şey yok bu ummanda
Umutsuzluk da yok, hüzün de, kaygı da  
Bu umman sonsuz aşk ve sevgi dolu
İyiliğin cömertliğin ummanı bu.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
insanlar doğrularını ve yanlışlarını kendileri bulmak zorundalar.
Kimseyi kırmamak, üzmemek şartıyla, istediğin her şeyi dene. Bir gün çekip giderken, geride ne aklın kalsın, ne de senin yüzünden kırılmış bir yürek.
Aşk güzel şeydi, insan ölüm korkusunu ensesinde hissederken bile güzeldi aşk.
Peşinden koştuğu gerçek zenginliğin, dış dünyanın görkemli vitrinlerinde değil de insanların iç alemlerinde bulunduğunu öğrenecekti.
Bütün hafta, cumayı beklersin. Bütün yıl, yazı beklersin. Bütün hayatın boyunca mutlu olmayı beklersin.
En kötü hastalık bile, insanın yaşama azmine karşı koyamazdı.
Her istediğimi vermeye hazırsınız madem, sizden özgürlüğümü isteyebilir miyim?
Aşkların en büyüğünün göstergesi, sevdiğine hayatını vermektir.
İnsanlar yaşlanıyordu. Yaşlandıkça duruluyorlar, hayatları tekdüzeleşiveriyordu. Herkes kendi rutinine baş eğmesini öğreniyordu.
Ben boşuna nefes tüketmişim. Sen bari tüketme. Çünkü kimse karşısındakini dinlemiyor, insanlar doğrularını ve yanlışlarını kendileri bulmak zorundalar.
hayatı kaldıramayabilirdim, ‘bu bendeki aşk olmasa.
‘’Kimseyi kırmamak üzmemek şartıyla istediğin her şeyi dene.Bir gün çekip giderken geride ne aklın kalsın ne de senin yüzünden kırılmış bir yürek. ‘’
Aşkların en büyüğünün göstergesi, sevdiğine hayatını vermektir.
Geç kalmış olabilirdi, ama işte hayat bütün fırsatları ile yine onun önündeydi. Yaşam onu bekliyordu. Bir meslek onu bekliyordu. Kaybettiği yılları geri istiyordu Aylin
Her sevginin içeriği başkadır. dedi Aylin.
Ne çabuk geçiyordu zaman. Çocukluk, gençlik, okul yılları
Ben boşuna nefes tüketmişim. Sen bari tüketme. Çünkü kimse karşısındakini dinlemiyor, insanlar doğrularını ve yanlışlarını kendileri bulmak zorundalar.
Ben ne kadar yaralanmışım meğer.
, İnsanlar doğrularını ve yanlışlarını kendileri bulmak zorundalar.
Kanser insanı bağırta çağırta alır. Ama sen bunu nereden bileceksin ki?
Yaşamak ne kadar güzel. Benden uzak dur ölüm!
Senin kırdığın yürek hiç yok mu?
Kimseyi kırmamak, üzmemek şartıyla, istediğin her şeyi dene. Bir gün çekip giderken, geride ne aklın kalsın, ne de senin yüzünden kırılmış bir yürek.
Sen aşk nedir biliyor musun?
Hayatta gri renkler vardır, hiçbir şey siyah beyaz değildir. Hele sevgiler hiç değildir.
Aşk güzel şeydi, insan ölüm korkusunu ensesinde hissederken bile güzeldi aşk.
Yanlış, ayıp, günah, yasak Bu kelimeler, sadece sözcüklere aittiler, yaşama değil.
yürüyor güzelliklerle o kadın, sanki gecesi
bulutsuz iklimlerin ve yıldız dolu göklerin
karanlıkta, aydınlıkta en iyi ne varsa hepsi
kucaklaşmıştır içinde o yüzün ve gözlerin
byron
Gençlik o! Tanınmayan! Hayatımızdan bir an gelip geçen.
“Ölüm diye bir şey yok bu ummanda
Umutsuzluk da yok, hüzün de, kaygı da…
Bu umman sonsuz aşk ve sevgi dolu
İyiliğin, cömertliğin ummanı bu.”
Kan çanağı gibi gözleri kupkuru. O kadar gözyaşı akıttı ki iki gündür, artık tek bir damla bile düşemiyor. Belki öldü de farkında değil. Yoksa hem bu dünyada bir yerde, hem de bir başka boyutta nasıl olunabilir? Acı çekerek bir boşlukta, huzur içinde uçulabilir mi? Hem içinde bulunduğu şu zaman, hem de kırk yıl öncesi aynı anda yaşanabilir mi?
“Teyze bu senin insan sevgin… bu… bu… insana, hayvana herkese, her şeye yetişmek, bu aşk… seni yormuyor mu?”
“Tayibe,” dedi teyzem, “ hayatı kaldıramayabilirdim, ‘bu bendeki aşk olmasa.’”
“İçindeki coşkuyu öldüren biri mucizeler yaratabilir mi?”
Hayat bir meslek uğruna aşktan vazgeçmeye değer miydi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir