İçeriğe geç

Acemi Eğitimi Kitap Alıntıları – Can Kozanoğlu

Can Kozanoğlu kitaplarından Acemi Eğitimi kitap alıntıları sizlerle…

Acemi Eğitimi Kitap Alıntıları

Çok ufak bir şeyin, akla gelmeyecek bir meselenin insan kaderini nasıl değiştirebileceğini öğrenmek üzereydim
Yaşam dediğimiz şey ölümün yavaşlatılmış gösterimi olabilir mi?
Bazen en basit hakikatler çok inanılmaz görünür ve inandırıcı olmak için hakikatleri değiştirmek zorunda kalırsın
Bazen çok alakasız insanlarla ilgili ayrıntıları bilirsiniz de, hayatınız da önemli yeri olan insanlarla ilgili basit şeyleri bilmezsiniz ya
Tüm yoksul çocuklar gibi çikolataya düşkün ve çikolataya hasret. Yılda bir-iki kez çikolata yiyebiliyor. Ama hayalleri var, hayatta bir hedefi var: İleride çok çikolata yiyecek, çok ama çok yiyecek.
Şunu da bil ki, dram yalnızca tiyatroda olmaz. Bu da bir dram işte.
Bazen en basit hakikatler, insanın dogum yeri ve dogum tarihi kadar basit hakikatler, öyle inanılmaz görünür ki, inandırıcı olmak için hakikatleri değiştirmek zorunda kalırsın.
O kadar zengin oldun mu, medya da görmezden gelir polis de.
“Babam haklıydı. Asıl hayat başlıyordu
Hayatta üç kulaklı insan da olabiliyordu ama görmek yetmiyordu, görmeyenleri inandırmak gerekiyordu. Bunu öğrenmeliydim.”
“Yaşam dediğimiz şey ölümün yavaşlatılmış gösterimi olabilir mi? Yoksa ölüm mü yaşamın bir ana sıkıştırılmış hali?”
“Bazen en basit hakikatler çok inanılmaz görünür ve inandırıcı olmak için hakikatleri değiştirmek zorunda kalırsın.”
O kadar zengin oldun mu, medya da görmezden gelir polis de.
Karnım doyduktan sonra daha iyi üzülebilirdim dayım için.
Ben avukatlığı bırakıyorum. Küçücük çocuklar bile ne hale gelmiş. Bu ülkede avukatlık yapılmaz artık!
Artık beklemekten başka yapacak bir şey yok
Kusura bakmayın valla, benim mizah anlayışım böyle
öyle güzel ölüyordum ki
Sevgilinle buluştuğun masanın sevgilinden daha vefalı çıkması
İsmail yine hayalleriyle hayatını karşılaştırıyor. Bakıyor ki her şey yarım, her şey eksik. Çikolata fabrikasında hissesi var ama küçük. Arabası var ama spor değil. Sarışın sevgilisi var ama kadın değil.
Karpuzla başlayıp kavunla biten bir evlilik.
Ama hayalleri var, hayatta bir hedefi var: İleride çok çikolata yiyecek, çok ama çok yiyecek.
Hay ben sizin duyarlılığınızın yedi ceddini
Şebeğin şah olduğu yerde aslan, eşeğin padişah olduğu yerde insan durmazmış!
Tüm tekrarların sebebi Cüneyt Abi’nin hatalarıydı. Yemin ederim ki öyleydi. Ben görevimi en iyi şekilde yapıyordum. Evdeki gibi düşüp düşüp ölüyordum. Öyle güzel ölüyordum ki “Caaaannn, Caaannn Ne oldu sana?” “Vurdular, Mücahit!
O güzel insanların o güzel atlara binip gittikleri gibi, o özel kadınlar da o duyarlı yazarlara binip gittiler galiba.
Burun kıvrılan, muhatap olunmayan, sırt çevirilen bir zengin Ben pek görmedim.
Şebeğin şah olduğu yerde aslan, eşeğin padişah olduğu yerde insan durmazmış.
Cemiyet ne hale geldi, nasıl dejenere olduk böyle biz!
Ölenden çok öldürene acımışlar demek ki.
Bazen en basit hakikatler, insanın doğum yeri
ve doğum tarihi kadar basit hakikatler, öyle inanılmaz görünür ki, inandıracı olmak için hakikatleri değiştirmek zorunda kalırsın.
Sevdim de okumayı açıkçası. Önce resimli kitaplar, sonra hikaye kitapları… Sürekli okuyordum.
Anısını yaşatmak için siteye filan da ihtiyaç yoktu zaten. Anıları kendilerini yaşatıyorlardı.
Sevgilisinin arkasından büyük bir üzüntü yaşamadı. Ya da üzüntüsünü belli etmedi.
Gerçek bir insan gibi değil, bir film karakteri, gizemli bir roman kişisi gibi girip çıkmıştı hayatımıza.
Evlendikten sonra aynı işte çalışmaya devam etmesini, yani karısını genelevde çalıştıracak kadar şerefsiz biriyle nikah kıymasını hazmedememişler.
Geride ağır yaralar kalmış olsa da yaşanan üzüntülerin sonuna gelinmişti.
Herkesin üzerine çok şey söylemek istediği ama kimsenin söyleyecek söz bulamadığı mevzudan böylece uzaklaşılmış oldu.
Herkes kendi dünyasında kalacaktı, herkese yazık, herkese…
Hayatımızda hiçbir şey değişmemiş gibi davranma çabaları, yine bir tutukluk, hafif soğukluk.
Ama bu saçma aile ortamından mutluydum, eğleniyordum.
Tuhaf başlangıçlar, tuhaf sonlar…
Öznesi asla açık açık telaffuz edilemeyen bir “istemiyorlar” hadisesi vardı ki, aşılması mümkün değildi.
Anlatmaya meraklıydı, dinleyeni yoktu.
Artık dönüş yoktu. Dönüş olsa bile dönmezdim herhalde.
Az bulunur zekada ve soğukkanlılıkta bir çocuk olarak planın merkezine yerleştirilmişti.
Çok sevimsizdi. Daha doğrusu, büyüklerin rollerine soyunmuş tüm çocuklar gibi, sevimsiz geliyordu insana.
Küçücük çocuklar bile ne hale gelmiş, bu ülkede avukatlık yapılmaz artık
Eskiden arada bir parlayıp çabuk yatışan annemiz artık çok sinirli biri olmuştu.
Mutlu bir evlilikleri oldu zaten. O mutluluk hala sürüyor.
Asıl tedavisi de tamamlanmıştı. Korktuğu başına gelmişti.
Küçümseyerek eğlenebileceğimiz bir düğün olmayacaktı ki. Düzgün bir düğün olacaktı. Sıkılırdım öyle şeylerden.
Ve önceleri pek yapmadığı bir şeyi hayatının merkezi haline getirecek, bol bol kitap okumaya başlayacaktı.
Yoksa ödünç kurgulara kapıldığımız yabansı serüvenin adı yaşam mıydı?
Olayların sırası birbirine karıştı. Kurgu rezalet, yazar dağıldı!
Çok ufak bir şeyin,akla gelmeyecek bir meselenin insan kaderini nasıl değiştirebileceğini öğrenmek üzereydim.
Havalanarak girdim, hayaller kurmaya başladım, zaten var olan şımarıklığımı üçe beşe katladım.
Bütün başlangıçlarımızın gerilimli, vukuatlı olması bir yana, hayatımızdaki olayların başlangıçlarıyla sonları da birbirini tutmazdı pek.
Bazen çok alakasız insanlarla ilgili ayrıntıları bilirsiniz de, hayatınızda önemli yeri olan insanlarla ilgili basit şeyleri bilmezsiniz ya
Burun kıvrılan, muhatap olmayan, sırt çevrilen bir zengin… Ben pek görmedim.
Ama hayaller başka yerde, İsmail’in hayatı başka yerde.
Hata bulma meraklıları dediğim insanlar iyi okurlardır sonuçta. Kitabı okumadan, sağdan soldan duyduklarıyla internette ahkam kesen eleman tipiyle bir tutmam onları.
Her gece masal ülkesine doğru büyülü bir yolculuğa çıkardık seninle. Cinlerin perilerin gizemli dünyasında birlikte dolaşırdık. Korkardım kimi zaman, ellerinin sıcaklığı korkuyu eritirdi. Sesinin yumuşak tonu gökkuşağı gibiydi. Masal ülkesi senin sesinle renklenir, rengarenk olurdu. Şeker rengi bulutların gölgesi düşerken masmavi kulübemize, büyülü dünyamızın ılık bir köşesinde kaybolurdum. Masal rüyalarımda devam ederdi, uyurdum.
O günden sonra çocuğun kadrolu uyutucusu oluyor.
Şebeğin şah olduğu yerde aslan, eşeğin padişah olduğu yerde insan durmazmış!
Bazen en basit hakikatler çok inanılmaz görünür ve inandırıcı olmak için hakikatleri değiştirmek zorunda kalırsın.
Hayatta üç kulaklı insan da olabiliyordu ama görmek yetmiyordu, görmeyenleri inandırmak gerekiyordu. Bunu öğrenmeliydim.
Çikolata, şeker, lokum imalathanelerinde işe yeni başlayan çırağa ilk gün durmadan, Ye! derlermiş, Ondan da ye, bundan da ye! Çırakların çoğu ikinci gün karın ağrısından işe gelemezmiş. Çırak üçüncü gün mahcup bir şekilde imalathanenin kapısından girerken, ustalar ve patronlar bilirlermiş ki çocuğun gözü doydu artık.
Şebeğin şah olduğu yerde aslan, eşeğin padişah olduğu yerde insan durmazmış!
Şebeğin şah olduğu yerde Aslan, eşeğin padişah olduğu yerde İnsan durmazmış.
O kapının ötesi var ya da yok ama ölümün yumuşacık bir kapısı var. Nasıl ölmüş olursanız olun kapının eşiğinde bir yumuşaklığın, bir rahatlığın içine gömülüveriyorsunuz.
Bazen çok alakasız insanlarla ilgili ayrıntıları bilirsiniz de, hayatınızda önemli yeri olan insanlarla ilgili basit şeyleri bilmezsiniz.
Şebeğin şah olduğu yerde aslan, eşeğin padişah olduğu yerde insan durmazmış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir