İçeriğe geç

Abra Kadabra Kitap Alıntıları – Jodi Picoult

Jodi Picoult kitaplarından Abra Kadabra kitap alıntıları sizlerle…

Abra Kadabra Kitap Alıntıları

&“&”

Hatıra, sürekli sizin yanınızda kalan bir şey değildir. Bu çağrılan ya da uyandırılan ya da akla getirilen bir niceliktir.
Sevgi bir denklem değildir. Bir sözleşme ve mutlu son da değildir. Sevgi tebeşirin altındaki tahtadır ve binaların üstüne kurulduğu zemindir ve havadaki oksijendir. Yönüm neresi olursa olsun, dönüp geldiğim yerdir. Seni seviyorum, çünkü sen benim hayatımdaki kazanmak zorunda olmadığım tek ilişkiydin…
Sevdiğimiz bir insan için herşeyden vazgeçebileceğimizi sürekli söyleyip dururuz, ama merak ettiğim bir şey var. Zorunluluklar dayattığında o çizginin bir adım ötesine kim geçebilir
Aşk, bana sorarsanız tutkuların en tehlikelisidir.
İster Bethany Matthews ol ister Delia Hopkins ister Cleopatra," dedim. "Ne fark ederdi ki? Binlerce limon ağacının olduğu bir çölün ortasında, Noel ağacı yerine kaktüsünün olduğu ve evcil hayvan niyetine armadillo beslenen bir yerde büyümüş olsaydın.. O zaman bende Arizona State’de hukuk okurdum herhalde. Sınırı yasa dışı yollarla geçmeye çalışan göçmenleri savunurdum. Ama yine de yollarımız birleşirdi, Dee. Ben nasıl bir hayat sürersem süreyim, sonunda hep sen olurdun."
&‘Suçlu’ olarak nitelendirdiğimiz kişinin her zaman sırtında siyah deri ceket ve alnında bizi uyaran koca bir damgayla gezen bir haydut olmadığını çoğu insandan iyi bilirim. Suçlular otobüste yanımızda oturur. Markette satın aldıklarımızı torbalar, maaş çeklerimizi nakite çevirir, çocuklarımıza öğretmenlik yaparlar. Görünüşlerinin sizden ya da benden farkları yoktur.
Hangi erkeğe sorarsanız sorun, yanı başındaki kadının ömrünü birlikte geçireceği kadın olduğunu anladığı anı size söyleyebilir.
Sonuç şuydu ki etik, yüce bir standarttı fakat sevgi daha önce gelirdi. Uzun vadede, örnek bir avukat olmanın anlamı neydi ki? Kimsenin mezar taşına bunu yazmazlardı. Onu sevenlerin ve onun sevdiklerinin kimler olduğu yazardı."
Kanunları çiğnemiş olmanız, kötülük çizgisini bilerek ve isteyerek geçtiğiniz anlamına gelmez. Bazen o çizgi size doğru yaklaşır ve siz daha ne olduğunu anlamadan kendinizi öbür tarafta bulursunuz.
Anlaşılıyor ki bir şeyin gerçek olmasını gerçekten çok istersen bunu aklında o şekilde yeniden yazabiliyorsun. Hatta buna inanmaya bile başlayabiliyorsun.
Bana baktığında gördüğü insan olmak istiyordum.
İki tür sevgi vardır: Güvenli olanında, sana tıpatıp benzeyen birini ararsın. Çoğu insan buna razı olur. Ama bir de diğer tür sevgi vardır. Herkesin doğuştan tırtıklı bir kenarı vardır ve bazı insanlar o kenara cuk oturur. Eğer mecbur kalırsan sonsuza dek o kişiyi ararsın.
Senden beklenen bu olduğu için kendini güçlü kılmaya çalışırsın. Yanındaki kişi emin olamadığı için sen emin oluverirsin. Başkalarının ihtiyaç duyduğu insana dönüşürsün.
Birini yargılamak, onu, o kanun dışı ya da ahlaka aykırı davranışı yapma noktasına getirenin ne olduğunu düşünmekten her zaman daha kolaydır.
Duvarlar örmekten yorulmuştum.
Bir insan herhangi bir anda baştan başlayabilirdi. Üstelik bu yarım bir hayat da değil, gerçek bir hayat olurdu.
Başka çaresi olmayanlar genelde başarılı olurlardı çünkü kaybedecek hiçbir şeyleri olmazdı.
Bu toplumda gerçeği söylemek değil, doğru insana yalan söylemek ödüllendiriliyordu.
Bazen çekip gitmek yapılabilecek en iyi iştir.
Bir şeyleri istediğiniz gibi kurgular ve onu gerçek kabul edebilirdiniz.
Birisini sevdiğiniz zaman onun istediği her şeye sahip olmasını arzularsınız.
Ne zamandan beri başkalarının senin hakkında düşündüklerini umursuyorsun?
Bazı dersler öğretilemez; insanın onları kendi kendine öğrenmesi gerekir.
Her zaman için &‘suçsuzluktan suçluluğa’ dönüş olabilir ama tam tersi mümkün değildir.
Bazen kendimizi, hayatımızı körü körüne harcarken buluruz ve düğümü o kadar sıkı atanın kendimiz olduğunu inkar ederiz.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Bir şeyi aramaya çıkarsan, bulacağın her şeye hazırlıklı olmalısın. Çünkü beklediğin şeyi bulamayabilirsin
Neden buna kaybolmak" dediklerini bilmiyorum
Yanlış bir sokağa döndüğünüzde, kendinizi bir tel örgüyle biten ya da kumluk araziye dönüşen bir çıkmaz sokakta bulduğunuzda bile bir yerdesinizdir. Sadece olmayı beklediğiniz yer değildir orası.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Pergelin bacaklarını ne kadar ayırırsan ayır, yine de tepeden birbirine bağlıdırlar ; aksi yöne çevirsen de sonunda başladığın yere dönersin
Bir yalancının iyi bir hafızası olmalıdır.
Birini sevmenin nasıl bir şey olabileceğine dair bir duyguyu tanıyınca ondan nefret edemezsin.
Bazı dersler öğretilemez, insanın onları kendi kendine öğrenmesi gerekir.
O sadece ömrümün geri kalanını birlikte geçireceğim insan değil, bir ömrümün olmasının da sebebiydi.
Hangi erkeğe sorarsanız sorun yanı başındaki kadının ömrünü birlikte geçireceği kadın olduğunu anladığı anı size söyleyebilir.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Bir renk olsam hangi renk olacağımı sormak için beni aradığını , onun kendisini tamamen mor hissettiğini ve uyumlu olup olmayacağımızı merak ettiğini anlatmadım. O güne dek tanıdığım kimselere benzemediğini , onun o çiçek dürbünü misali kalbinde gezindiğimde kendi hayatımın ne kadar yaban olduğunu gördüğümü anlatmadım . "
İnsan beyni her şeyi hatirlayamaz." dedi Dr. Rebbart. "Bunun için yeterli saklama kapasitesi yoktur. Yaşadıklarımızı çoğunu unuturuz ki gerceklestikleri zaman önem arz eden olaylar da bunlara dahildir. Unutulmayanlar gelecek olursak… Bunlar da bir video bandindaki görüntüler gibi değillerdir. Yalnızca çok ufak bilgi kırıntıları kaydedilir ve bunları geri cagirdigimizda, zihnimiz daha eski benzer deneyimlere dayanan detayları icat ederek hatırayı otomatik olarak canlandırır. Hatıra bir yeniden olusturmadir; ruh hali, çeşitli koşullar ve yüzlerce başka faktörden etkilenir."
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Dünya ancak senin bildiğin ölçüde büyüktür.
Belki ikimiz de hiç yaşanmamış gibi davranirsak gerçekten öyle olabilirdi. Dünyaları paramparça olan bir sürü insan-tecavuz mağdurları, soykırımdan sağ çıkanlar, dullar ve Tanrım, kaçırılma magdurlari- bu korkunç olayı görmeden önlerine bakabiliyorlardi.
Romeo için Juliet’i elde etmek kolay olsaydı kimse bunu umursamazdi
Mutlu sonlara bayılan her bir kişiye karşılık, yol kenarındaki kazayı meraklı gözlerle izlemekten kendini alamayan bir başkası vardır.
Birini yargılamak, onu, o kanun dışı ya da ahlaka aykırı davranışı yapma noktasına getirenin ne olduğunu düşünmekten her zaman daha kolaydır.
Birden aklıma, çok küçükken babamın beni kucaklamasi gelmişti. Ben de karşılık olarak kollarımı babamın beline sarmaya çalışırdım. Ancak hiçbir zaman belinin etrafini tamamen saramazdim; ne kadar sıkı sarılsam da o daha genisti. Sonra bir gün bunu başardım. Onun yerine ben onu sardım ve o anda tek istediğim, eskiye dönmek oldu.
Savunma hukuku böyle islerdi: Her zaman sucsuzdur, şeklinde savunma yapardınız, oysa bunun gerçek anlamı suçludur ama geçerli sebepleri vardı, şeklindedir.
Bazı hikayeler vardır, kimse onları dinlemek istemez.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Kader hak ettiğini bulmak miydi yoksa bulduğunu hak etmek mi?
Kötü, mutlak değil, göreceli bir terimdir. Çaldığı parayla bebeğine mama alan hırsıza sorun, çocukken cinsel tacize uğramış tecavüzcüye, bir hayat kurtardığına gerçekten inanmış olan çocuğunu kaçıran adama. Kanunları çiğnemiş olmanız, kötülük çizgisini bilerek ve isteyerek geçtiğiniz anlamına gelmez.
Derdin ne senin?" diye sordu.
"Müvekkilim salagin teki."
"Tabi ki öyle. Aksi olsa avukata ihtiyaç duymazdi."
Bazen çekip gitmek yapılabilecek en iyi iştir.
Kendini kandirman mümkün, biliyor musun? Bunun imkansız olduğunu zannedebilirsin ama aslında en kolay sey olduğunu anlarsın.
Sevdiğimiz bir insan için her şeyden nasıl vazgecebilecegimizi sürekli söyleyip dururuz ama merak ettiğim bir şey var: Zorunluluklar dayattiginda o çizginin bir adım ötesine kim geçebilir?
Sorular sormadiginizda bunun nedeni birinin yüzünüze baka baka yalan söyleyeceğinden korkmaniz olmayabilir. Size gerçeği söyleyeceğinden korkmanizdir.
Bazı dersler öğretilmez; insanın onları kendi kendine öğrenmesi gerekir.
Ayrıca bir şeyi sır olarak saklamanız (tersini çok isteseniz de) bunun hiç yaşanmadığı anlamına gelmez.
Suçlular otobüste yanımıza oturur. Markette satın aldiklarimizi torbalar, maas ceklerimizi nakde çevirir, çocuklarımıza öğretmenlik yaparlar. Gorunuslerinin sizden ya da benden farkları yoktur. Bu sayede fark edilmemeyi basarirlar.
Kendinizden bir parçayı ardinizda bırakmadan bu dünyada var olamazsınız.
Anılar, onlara bakan kişinin gördüğü gibidir; iki tanesi yan yana getirildiğinde birbiriyle aynı olmazlar.
Bir kez hata yaptığında herhangi bir telafi onu silmeye yeter mi?
Birini yargılamak, onu, o kanun dışı ya da ahlâka aykırı davranışı yapma noktasına getirenin ne olduğunu düşünmekten her zaman daha kolaydır.
Seçimlerimizi kendimiz yapmayı hak ederken bir başkasının senin adına o seçimleri yapmasının nasıl bir his olduğunu herkesten iyi bilirdim ben.
Dürüst bir itiraf, en katı yüreği bile ikiye bölebiliyormuş meğer.
Bir şeyi aramaya çıkarsan bulacağın her şeye hazırlıklı olmalıydın. Çünkü beklediğin şeyi bulamayabilirdin.
Sophie’ ye bize zarar verenlerin her zaman yabancılar olmayabileceğini, en büyük zararı sevdiklerimizin de verebileceğini nasıl anlatabilirdim…
Sorular sormadığınızda bunun nedeni birinin yüzünüze baka baka yalan söyleyeceğinden korkmanız olmayabilir. Size gerçeği söyleyeceğinden korkmanızdır.
Kaybolan bir şeyi kayıp olarak görmekle bulunabilecek olarak görmek arasında çok ince bir çizgi vardır.
Saklayacak bir şeyi yokmuş gibi görünen birine kimse dönüp ikinci kez bakmaz
&‘Suçlu’ olarak nitelendirdiğimiz kişinin her zaman sırtında siyah deri ceket ve alnında bizi uyaran koca bir damgayla gezen bir haydut olmadığını çoğu insandan iyi bilirim. Suçlular otobüste yanımızda oturur. Markette satın aldıklarımızı torbalar, maaş çeklerimizi nakde çevirir, çocuklarımıza öğretmenlik yaparlar. Görünüşlerinin sizden ya da benden farkları yoktur. Bu sayede fark edilmemeyi başarırlar.
Çocukken ilkokulda velilerin dâhil olduğu bir etkinlik olduğunda babama söylemezdim. Onun yerine hasta numarası yapıp gün boyu evde otururdum ki herkesin annesinin gelişini, benimkinin asla gelmeyeceğini bilerek izlemek zorunda kalmayayım.
Hangi erkeğe sorarsanız sorun, yanı başındaki kadının ömrünü birlikte geçireceği kadın olduğunu anladığı anı size söyleyebilir.
Neden buna &‘kaybolmak’ dediklerini bilmiyorum. Yanlış bir sokağa döndüğünüzde, kendinizi bir tel örgüyle biten ya da kumluk araziye dönüşen bir çıkmaz sokakta bulduğunuzda bile &‘bir yerdesinizdir’. Sadece olmayı beklediğiniz yer değildir orası.
Sorular sormadığınızda bunun nedeni birinin yüzünüze baka baka yalan söyleyeceğinden korkmanız olmayabilir. Size gerçeği söyleyeceğinden korkmanızdır.
İlk gözyaşı her zaman en yakıcı olandır. Elimle silmiştim onu, ama hâlâ tenimi dağlıyordu.
“İki tür sevgı vardır.
Güvenli olanında, sana tıpatıp benzeyen birini ararsın. Çoğu insan buna razı olur. Ama bir de diğer tür sevgi vardır. Herkesin doğuştan tırtıklı bir kenarı vardır ve bazı insanlar o kenara cuk oturur. Eğer mecbur kalırsan sonsuza dek o kişiyi ararsın. Eğer onu bulacak kadar şanslıysan, belki ben de o kadar mükemmel görünebilirim, diye düşünerek kendini paralamaya başlarsın. Fakat sonra, onların diğer yarılarına yakınlaşmaya çalıştığında aslında uymadığınızı görürsün. Bu tür bir sevgiden… başlangıçta olduğundan farklı bir insan olarak çıkarsın.”
Hapiste olmanın acı yanı, oranın ne kadar kötü olduğunu düşünürsen düşün, mahkemede karşılaştığın gerçekliğin çok daha kötü olmasıydı.
Hapisteyken güven, altından daha nadir bulunan bir mala dönüşür. Hayatını yalanlarla inşa etmiş bir adama nasıl inanabilirsiniz ki? Hücre arkadaşınızın cinayetten hüküm giydiğini bile bile gece nasıl uyuyabilirsiniz? Cevap basittir: Mecbursunuz. Bunun alternatifi, yani tek başına takılmak, pek de alternatif sayılmaz. Sahtekârlık yapmış ve yerini haksız kazançla elde etmiş insanlarla çevrili olsanız dahi hayatta kalmak için bir gruba katılmanız gerekir. Bu anlaşmayı yapmak sizin de diğer herkes kadar kusurlu olduğunuzu kabul etmek anlamına gelse bile, arkanızı kollamayı becerebilecek birilerini bulmanız şarttır.
(Hapisten) “Dışarı çıkınca ne yapacağını hiç düşünür müsün?” diye sordum sessizce.
“Hayır.”
Bu çok net ve kesin cevap beni şaşırtmıştı. “Yapmak istediğin bir şeyler olmalı mutlaka.”
“Dışarıdaki hayat reklamlardaki gibi değil Kimyacı,” dedi Concise. “Çoğumuz ömrümüzü taksit ödeyerek tüketiyoruz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir