İçeriğe geç

Abim Deniz Kitap Alıntıları – Can Dündar

Can Dündar kitaplarından Abim Deniz kitap alıntıları sizlerle…

Abim Deniz Kitap Alıntıları

Gerçeği öğrendim bir gün
Ve gerçeğin acı olduğunu
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
Yenilmişsem
Elim kolum bağlı
[Boynumda yağlı ip]
Gelip dayanmışsam
Darağacına

[Dudaklarımda yarın
Gözlerim yarınlarda
Unutmak mı gerek seni?]

Kapılar kapalı
Tutulmuşsa gece kapkara yollar
Sıcacık bir sevgi
Sunmayacak mıyım insanlara?

Bakmayacak mıyım yarınlara
Senlenmeyecek miyim insanlara?

Deniz Gezmiş

Öyle her zamanki gibi, eyleme gidiş tavrımla gideceğim darağacına
Yok, tıraş falan da olmayacağım.
Önce gidip orada oturacak, bir sigara yakacağım.
Sonra demli, güzel bir çay içeceğim.
Ha bak, Rodrigo’nun o ünlü gitar konçertosunu dinlemek isterim orada Bak bunu çok isterim. Sanırım asılacak bir insanın son isteklerini geri çevirmezler.
Parlamenter mücadele anti-demokratiktir. Çünkü milletvekili olmak için paralı olmak şarttır. Basın özgürlüğü kısıtlanmıştır. Bize mücadele edeceğimiz başka alan kalmadığı için savaşımızı sokaklarda vereceğiz. Ve tarih bir gün benim haklı olduğumu yazacaktır.
Dolmabahçe’ye yaklaştıklarında Taksim Cumhuriyet Anıtı’nın üzerine çıktı; Amerikan emperyalizminin temsilcisi 6.Filo’yu Türkiye’ den kovmaya geldiklerini söyledi ve gür sesle, Nazım’ın Güneşi İçenlerin Türküsü’nü okumaya başladı:

Akın var güneşe akın
Güneşi zaptedeceğiz, güneşin zaptı yakın.

Bugün savunmamız bitti. Mahkeme kararı 9 ekim günü açıklanacak. Benim için bu kararın fazla bir önemi yok. Önemli (olan) tarihin vereceği karar. Bundan da en ufak bir şüphem yok ki tarih bizi beraat ettirecektir. Ayrıca gelecek kuşaklar önünde temize çıktık. Buna da memnun oldum
Konuşmadı, sadece Attila İlhan’ dan bir dörtlük okudu: Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı Gittiler akşam olmadan ortalık karardı.
Masayi cektiler.
saat tam 01.25’ti.
gitmisti deniz
Biz ki, yarınıyız halkın
Umudu, yüz akıyız,
Hıncı, namusu.
Şafakları,
Taaa şafakları
hey canım
Kalbim, dinamit kuyusu
Ahmed Arif
Nicedir,
Kahpe ağızdan
Bir salgın,
Bir deprem gibi künyemiz.
Nicedir,
Başımıza zindan dünyamız.
Ahmed Arif
Cemil Bey, 18 Ocak 1971 tarihinde oğluna yazdığı açık mektupta şöyle diyor: “Karlı bir Şubat sabahı Ayaş’ta gözlerini açtığın zaman ilk işin ağlamak olmuştu. Şimdi anlıyorum; çünkü karşında yaratık olarak ilk defa bizi görmüştün: İnsanları… Yani bütün istikbalini onların mutlu olmaları uğrunda feda edeceğin insanları… Canavarların en korkuncu olan bizleri… Tanrı’nın bahşettiği zeka ve yetenekleri, zehirli birer hançer gibi hemcinslerinin azap çekmesinde kullanan uygar yaratıkları… Onları gördün ve içinden, ‘Ben bütün ömrümü bu nankör yaratıklar arasında mı geçireceğim,’ diye düşündün. Onun için ağladın.
Okumaya doymak olmuyor. Ölene kadar doymayacağım.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Islak bir Ankara sabahı. Sevdiğim sabahlardan biri.
Düşün baba, bugün hükümet işini gücünü bırakmış bizimle uğraşıyor.
Korkma, memlekette yargıçlar da vardır.
“Ben bütün ömrümü bu nankör yaratıklar arasında mı geçireceğim.”
Umut mu? Umut her zaman var. Umutsuzluk diye bir şey yok.
Okumaya doymak olmuyor,
ölene kadar doymayacağım
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Sen yanmasan
Ben yanmasam
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.
Dağ başını duman almış.
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı.
Baharın en güzel ayı benim için de mayıs olabilirdi, eğer abim Deniz ve iki yiğit arkadaşı 72’nin 6 Mayıs’ında, kin ve intikam duygularıyla idam edilmeseydi…
İyi lider, cesaretle öne atılmasını bildiği gibi, gereğinde durmasını da bilendir.
Baharın en güzel ayı benim için de mayıs olabilirdi, eğer abim Deniz ve iki yiğit arkadaşı 72’nin 6 Mayıs’ında, kin ve intikam duygularıyla idam edilmeseydi
1961 Anayasası, adeta haksızlığa uğrayanların güvencesi olmuştu Deniz, son nefesine kadar o anayasayı savunacak ve ironik bir şekilde, Anayasayı ihlal den yargılanıp asılacaktı.
Biz daima ezilenden yana çıkmak zorundayız.
Sürüden ayrılan koyunları sevdim hep. Birde kendi bacağından asılmayanları.
Ben bütün ömrümü bu nankör yaratıklar arasında mı geçireceğim?
Siyasi suçlar için idam olmamalı!
Umut mu? Umut her zaman var. Umutsuzluk diye bir şey yok.
Gün doğdu, hep uyandık
siperlere dayandık.
Bağımsızlık uğruna da
al kanlara boyandık
Yolumuz devrim yolu
gelin kardaşlar gelin
Yurdumuza faşist dolmuş
vurun kardaşlar vurun
Yok, öldüremiyorsun. Faşistlere benzemiyoruz biz. Kolay değil adam öldürmek.
Sende çok iyi bilirsin ki fedakarlık olmasa devrim de olmaz. Şairin dediği gibi. Sen yanmasan/ Ben yanmasam/ Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.
Öyle herzamanki gibi, eyleme gidiş tavrımla gideceğim darağacına
Yok, tıraş falan da olmayacağım.
Önce gidip orada oturacak, bir sigara yakacağım.
Sonra demli, güzel bir çay içeceğim.
Ha bak, Rodrigo’nun o ünlü gitar konçertosunu dinlemek isterim orada
Bak bunu çok isterim. Sanırım asılacak bir insanın son isteklerini geri çevirmezler.
Tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye için ileri!
6. Filo ziyaretinde yine Türkiye karışmış, 76 gençlik örgütünün Taksim’deki protesto eylemine sağcılar bıçaklarla saldırmış, iki genç bıçaklanarak öldürülmüştü. 16 Şubat 1969’daki bu saldırı, tarihe Kanlı Pazar diye geçmişti.
Daha sonra elleri kelepçeli halde getirildiği mahkemede yine esprisini patlatacak, Adliyedeki bu hızlı çalışmanın, memleket kalkınması için de geçerli olmasını dilerim, diyecekti.
Sivas Selçuk İlkokulu’nun bahçesi
1958 yılı
5-A sınıfının mezuniyet fotoğrafı
Fotoğrafta en ön sırada bağdaş kurmuş halde oturan önlüklü çocuk Deniz
Sınıf arkadaşları gibi öylesine gülümsemiyor objektife Tam deklanşöre basılacağı sırada yaptığı hareketle bir mesaj veriyor. Bir eliyle beş parmağını gösteriyor, diğer elinin başparmağıyla da zafer işareti yapıyor.
Bunun anlamı; altı ok
Daha 11 yaşında
Ve bir fotoğraf çekimi sırasında, politik tavır koyuyor.
Yaşasın tüm bağımsızlık savaşı veren dünya halkları!
Yaşasın tam bağımsız Türkiye!
Bazen abimi ve arkadaşlarını maceraperest, serseri mayın gibi anlatırlar. Öyle değillerdi. Belki polisin üzerine cesaretle yürümek ya da ölümü göze alıp dağa gitmek macera gibi görünebilir; öyle bakarsanız, Che Guevara da bir maceracıydı; o macerayı göze almasalar, bugün lider olarak anılmazlardı belki
Akın var güneşe akın
Güneşi zaptedeceğiz, güneşin zaptı yakın.
Bakana hakaretten 3 aydan 30 aya kadar hapisleri isteniyordu. Sultanahmet Cezaevi’ne götürüldüler. Burası, Nazım Hikmet’ten Sabahattin Ali’ye, Orhan Kemal’ den Aziz Nesin’e kadar bir çok ünlü mahkumu ağırlamış, sonradan otele çevrilen tarihi bir cezaeviydi.
”Yaşasın sosyalizm!
Bağımsız Türkiye!
Yankee go home!
Benim bilebildiğim tek ciddi flörtü Avniye Anadol’du. Avniye, abimin Hukuk Fakültesi’nden arkadaşıydı. Minyon bir kızdı. Abim, ona karşı ne hissettiğini bana anlatmazdı ama aralarında bir duygusal bağ vardı; belki de aşıktı. Abim içeri düştüğünde ben Avniye’yi mahkemelerde görürdüm genellikle; fakültenin devrimci öğrencileriyle birlikte gelir, duruşmaları izlerdi. Sonradan evlendi. Mustafa Gürkan, abimin onu hatırladıkça, Ben Seni Unutmak İçin Sevmedim şarkısını söylediğini anlatır.
Deniz, ilkokulu bitirince Sivas’ta ilkokullar arası bir yarışmaya katıldı ve birinci oldu. Birincilik diplomasını zamanın Sivas Valisi Kadri Eroğan’ın elinden aldı. Vali, bu başarılı çocuğa bir de dolmakalem hediye etti.
12 yıl sonra o vali, elinden diploma alan çocuğu ipe göndermek için oy verecekti.
Nasıl olabilirdi; bir insana kıymak?
Onu uluorta darağacına asmak?
Herkes görsün diye orada bırakmak?
Bir ipte gün boyu sallandırmak?
Deniz Gezmiş evde kardeşiyle sütlaç kavgası yapan, bisikletiyle dağları aşan, denizi ilk gördüğünde cesaretle dalıp kulaç atan, mutfakta aniden arkasında bitip annesini korkutan, İngilizcesini ilerletmek için yabancı kızlarla yazışan, hapiste kiraz reçeli kaynatan, hücresinden yarının Türkiye’sine mektuplar yazan, şakacı, heyecanlı, capcanlı, inançlı bir delikanlıydı.
Üç erkek kardeş, ailenin üç büyüğüne paylaştırılmış gibiydik. Annem, belki de en küçük evlat olduğum için benimle daha çok ilgileniyordu. Anneannem Bora abime (Sivas’ta bir süre yanında kaldığı için) daha çok yaklaşmıştı. Babam da her dönem Deniz abimle arkadaşlığa yakın bir ilişki içindeydi. Deniz abimin hepimizin olduğu bir ortamda, şakacı bir ifadeyle Hamdi annemin, Bora anneannemin çocuğu, ben de babamın oğluyum şeklinde konuşup babama sarıldığını hatırlıyorum.
“Bir de kendim çıkıp urganı kendim geçireceğim boynuma.
Bunu çok istiyorum. Cellat falan sokmayacağım yanıma. İğrenç bir şey.
Ve dönüp oradaki herifiere diyeceğim ki, Burada ölen yalnızca benim bedenimdir, ki zaten ölümlüydü, ölecekti. Ama düşüncemi öldüremeyeceksiniz, ölmeyecek, yaşayacak, diyeceğim.”
Suça itmek, suçlu yakalamak, suçu tasnif etmek ve ceza vermek kolaydır. Güç olan suçu işletmemek, suça yönelten nedenleri ortadan kaldırmak ve suça yönelmişleri anlamaktır.
Sürüden ayrılan koyunları sevdim hep Bir de kendi bacağından asılmayanları..
Kalktık. Baktık, kazılmış mezarlar var sırasıyla Aralarında üçer tane boşluk bırakılmış üç mezar
Kızdım orada:
Yahu bunlar öldükten sonra üçü bir araya gelip komite mi kuracaklar? Nedir bu korkunuz!
Yaşasın işçiler, köylüler!
İnsanlar doğar büyür yaşar ölürler, önemli olan çok yaşamak değil yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir.
Çok Çok şeyler yazmak Yürekten yazmak Ama çağ başka çağ zorlu
Tarih boyunca süre gelmiş mezhep kavgaları ekmek kavgasından daha kanlı daha tahripkâr olmuştur.
Nicedir,
Kahpe ağzında
Bir salgın,
Bir deprem gibi künyemiz.
Nicedir,
Başımıza zindan dünyamız.
Biz ki, yarınıyız halkın
Umudu, yüz akıyız,
Hıncı, namusu.
Şafakları,
Taa şafakları
hey canım
Kalbim, dinamit kuyusu
Baştakiler ne yapacaklarını şaşırdılar. Ellerinden gelse okuma yazma bilen herkesi tutuklayacaklar.
Umut mu? Umut her zaman var.
Ben bu memlekette milliyetçi toplumcu bir adamım
Sayın başkan, ‘milliyetçi toplumcu’, ‘nasyonal sosyalist’in’ Türkçesi’dir. Bir savcı, savcılık kürsüsünde nasıl olur da, ‘Ben nasyonal sosyalistim’ der? Ve bu nasyonal sosyalist mahkeme, nasıl hüküm verecek? Lütfen zapta geçin. dedi ve zapta geçmediler.
Mahkemeye itimadınız var mı?
Kapısında dipçikle kafa yarılan bir mahkemenin adaletine nasıl itimat edelim
Sen eskiden şiirden hoşlanırdın bilmiyorum şimdide hoşlanıyormusun. Ahmet Arif adlı bir şair var. Hasretinden prangalar eskittim diyede bir kitap çıkardı bilgi yayınevinden. Onu alıp oku çok hoşuna gidecek. Bak sana ondan bir parça yazıyım.
Aksam erken iner mapushâneye / Ejderha olsan kâretmez ne kavgada ustalığın / Nede çatal yürek civan oluşun / Kâretmez, inceden içine dolan / Alıp götüren hasrete
Hiçbirimiz adam öldürmemişiz ki o güne kadar. Hiçbir deneyimimiz yok. O günden sonra da öldürmedik kimseyi. Biz insan öldürmedik reis.
Sakın öldürmeyin, ölüm olmazsa her şeyin çaresi bulunur.
Suça itmek, suçla yakalamak, suçu tasnif etmek ve ceza vermek kolaydır. Güç olan suçu işletmemek, suça yönelten nedenleri ortadan kaldırmak ve suça yönelmişleri anlamaktır.
Canavarların en korkuncu olan bizler, Tanrının bahşettiği zeka ve yetenekleri zehirli birer hançer gibi hemcinslerinin azap çekmesinde kullanan uygar canavarlar
Darbeden sonra herkesin bir koğuşu olacak ama bizim olmayacak; çünkü biz ölmüş olacağız, demişti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir