İçeriğe geç

ABD Tarihi Kitap Alıntıları – Allan Nevins

Allan Nevins kitaplarından ABD Tarihi kitap alıntıları sizlerle…

ABD Tarihi Kitap Alıntıları

Bizim hiçbir nihaî hedefimiz yoktur. Bugünden ancak ertesi güne bakarız. Yalnız hemen elde edilebilir amaçlar için mücadele ederiz.
Yasanın dikkatle sınırlandırdığı yaratıklar ve halkın hizmetkârı olması gereken şirketler tersine hızla halkın efendisi haline gelmektedirler
Gerçekten, etraflarına bakıp da doğal kaynakların, sanayinin, demiryollarının ve diğer kamuya ait hizmetlerin toplumdan bir avuç insanın yararlanması için yönetildiğini gördüklerinde demokrasinin yaşayabileceğinden kuşku duymaya başladılar.
Bunlar, zor insanlardı, başka türlü olmaları da beklenemezdi.
Amerikalılar belki başka herhangi bir milletten daha çok sayıda ve daha ince teknik icadın sahibidirler. 1860-1900 yılları arasında Birleşik Devletler Patent İdaresi tarafından verilen patentlerin miktarı 676.000’i geçer. O zamandan beri bu sayı adeta astronomik rakamlara ulaşmıştır.
Bu zamana kadar yıkım asla bu derece ezici olmadığından, kalkınma da hiç bir zaman bu kadar çabuk olmamıştır.
Çabuk gelişen bir ülkede doğal bir şey olarak insanın önündeki iş, insan hayatından daha önemli görünüyordu.
Hâkim ol ya da yok ol.
Sanatçılar yükselen ve batan güneş arasında bir fark bulmakta daima güçlük çekmişlerdir.
Bunlar, bazı yardımsever hükümetler tarafından insanlara bağışlanmış ve o hükümetlerin keyfine tabi haklar değildir. Bunlar, her insanın doğarken beraber getirdiği ve kaybetme imkânı olmayan haklardır. Bu ilke de, Amerikalıların ve başkalarının zihinlerine bir maya gibi etki bıraktı ve onların otoriteye karşı davranışlarını değiştirdi. Gerçekten Bildirge, hükümetlerin her şeyden önce bu hakları güvence altına almak için kurulduklarına işaret ediyordu. Burada sözleşme ilkesine dayanan hükümet teorisini buluyoruz.
Amerikalıların söylediğine göre, bazı apaçık gerçekler vardır ki, normal hiçbir insan bunlardan kuşku duymaz, insanların eşit yaratıldığı gerçeği, bütün insanların Tanrı katında ve yasalar önünde eşit oldukları gerçeği vardır. Muhakkak ki, bizzat Jefferson’ın yazdığı gibi Amerika’da yoksul-zengin, kadin-erkek, zenci-beyaz arasında eşitsizlikler vardı. Fakat bir toplumun yaşayışında bir ideali tamamen gerçekleştirememiş olması, bu ideali değerden düşürmez, bir kere ilân edilen eşitlik inancı, Amerikan düşüncesinde bir maya gibi daima etkisini göstermiştir.
Locke: Yasal otoriteye dayanmayan kaba gücün kötülüklerini giderecek gerçek çare, ona karşı gene güç kullanmaktır demektedir.
Locke’un Hükümet Üzerine İki İnceleme’si, Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nin tohumlarını içerir. Locke, devletin en yüce görevinin, her insanın hakkı olan yaşam, özgürlük ve mülkiyeti korumak olduğunu iddia etmektedir. Siyasi otorite yalnız halkın çıkarı için emanet olarak elde tutulmaktadır. İnsanlığın doğal hakları tecavüze uğradığı zaman, halkın bu hükümeti kaldırmak ve değiştirmek hakkı vardır. Bu teori Bağımsızlık Bildirgesi’nin giriş bölümüne yazılmıştır.
Onlar öyle bir toplum kurmayı umut ediyorlardı ki, içinde her insan yalnız bir imkân değil, hem de iyi bir imkân bulmalı ve en aşağı kademeden en yukarıya kadar çıkabilmeliydi. Eşit imkânlara sahip olma konusunda bu istek her türlü özel imtiyazları yıkarak, Amerika’nın sosyal yapısında gittikçe artan değişiklikler meydana getirecektir. Bu akım, eğitim-öğretim ve düşünsel hayatta belirgin değişiklikler meydana getirecek ve Amerika’yı dünyanın en çok genel eğitim görmüş ulusu yapacaktır.
İnsan Amerika’da bir tür yeniden canlanışın etkisini hissetmeye başlar. O zamana kadar yaşamadığını, ancak uyuşuk bir hayat sürdüğünü fark eder. Fakat Amerika’dayken kendini bir insan olarak duyar, zira kendisine öyle davranılmaktadır. Kendi ülkesinin yasaları, onu, köşeciğinde unutmuştur. Bu ülkenin yasalarıysa onu içine alır. Böyle bir insanın zihninde ve düşüncelerinde nasıl bir değişikliğin meydana geleceği hakkında kararı siz verin. O, önceki aidiyetini ve tâbilik halini unutmaya başlar, kendiliğinden sevinir ve bu ilk neşe ve sevinci ona birtakım düşünceler ilham eder ki, işte bir Amerikalıyı belli eden de bu düşüncelerdir.
Amerika, tarihte ulusların karışması, dini hoşgörü, sosyal eşitlik, ekonomik imkân ve siyasi demokrasi alanlarında şimdiye kadar girişilmiş en iddialı deneyimi temsil eder.
Amerika, âdeta tarihin ilk altı bin yıllık devresini atlayıvermiş ve tarih sahnesine cesur ve olgun bir şekilde çıkıvermiştir. Çünkü ilk göçmenler, ilkel değil, medeni insanlardı ve oraya yüzyıllık bir kültürü taşımışlardı.
Amerikan devrimcileri, delillerini Sidney, Larrington, Milton ve hepsinin de üstünde John Locke’tan alıyorlardı. Locke’un Hükümet Üzerine İki İnceleme’si, Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nin tohumlarını içerir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Gerginlik ve kargaşa yavaş yavaş artıyordu.
Çok muhtemeldir ki, kalbimiz çok katılaştı.
Köle işçiliği, gelişme imkanına sahip bir el sanatları sistemini hemen hemen öldürdü.
Birbiri ardından kuşaklar, sınır hayat şartlarının etkisi altında kaldı ve bu tecrübeden sanki devasa, karşı konulamaz bir kalıp içinde yeni bir şekil almış olarak ortaya çıktı.
Jocke: Yasal otoriteye dayanmayan kaba gücün kötülüklerini giderecek gerçek çare, ona karşı gene güç kullanmaktır.
Kızılderililere karşı kendilerini korumak için dağınık bulunan kolonistler merkezi bir pınar başında kurşun geçirmez blok havuzlar ve şarampolarla sağlam bir yer inşa ederlerdi.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
dinî konularda vicdanı zorlamanın çoğunlukla tehlikeli sonuç verdiği görülmüştür.
Kuzey Amerika tarihinin en heyecanlı sayfalarından biri de Latinler ile Anglosaksonlar arasında yapılan bir dizi ağır mücadelelere aitti, bu mücadeleler yalnızca ulusları ilgilendirmekle kalmayarak düşünceler ve kültürler arasında bir mücadeleyi ifade ettiği için daha dramatik bir nitelik kazanmıştı.Bu mücadelenin verdiği ödülse Amerika kıtasına hakimiyetti.
1755’lerin tipik Amerikalısı olan basit orta sınıf halktan oluşmuş büyük kitlenin (Küçük arazi sahibi çiftçiler, güçlü kuvvetli sanatkârlar, hareketli dükkân sahipleri) hepsi hayatlarında Amerika’dan başka herhangi bir ülkeyi tanımadan ve Amerikalılarınkinden başka bir hayat tarzıyla temasa geçmeden büyümüşlerdi. Bunlar, İngiltere’ye hayran ve İngiliz olarak doğduklarından, iftihar ettikleri Kralın sadık tebaasıydılar; bununla birlikte, hiç olmazsa bilinçlerinin altında Amerika’ nın kendine ait bir alınyazısı olduğunu hissediyorlardı.
1837 krizi, üç-dört yıl sürmüştü, 1873 krizi beş yıl devam etmiş, büyük 1893 krizi 1897 baharında son bulmuş; 1904, 1907 ve 1921 krizleri kısa sürmüştü. Fakat 1929 krizi neredeyse on yıl sürdü. Gerek sü­resi, gerekse toplumu toptan içine düştüğü yoksulluk ve trajedi bakımından böylesi görülmemişti. Bu kriz, bir başka bakımdan da daha öncekilerden farklıydı. Apaçık biçimde kıtlığın değil, bolluğun doğurduğu bir krizdi. Servet ve malların dağılış siste­minin yıkılışına başka hiçbir depresyonla karşılaştırılamayacak kadar büyük bir kanıt oluşturuyordu bu.
En büyük servetler, savaş ve Batı bölgesinin yerleşime açılmasıyla yakından ilgili olan demiryolu, madencilik, kereste, et sanayii, demir ve çelik, petrol ve benzeri alanlarda yapılmış yatırımlar sayesinde gerçekleştirildi. Kısa zamanda Vanderbilt, Stanford, Viliard gibi demiryolu inşaatçılarının, Armour ve Swift gibi et sanayicilerinin, Weyerhaeser gibi kereste kralları­nın, Andrew Carnegie ve Abraham S. Hewitt gibi demir pat­ronlarının, John D. Rockefeller gibi petrol prenslerinin adları halk arasında devlet adamlarının veya edebiyatçıların isimleri yerine geçerek her gün duyulan kelimeler haline geldi. Savaş, binlerce hak edilmiş ve yüzlerce kötü yoldan kazanılmış servet erbabı meydana çıkarmak suretiyle ulusal servetin gelişigüzel dağılışına neden oldu. Para, gerek federal hükümet, gerekse eyalet hükümetleri üzerinde artan bir nüfuz kazandı, sosyal hayatta itibar yollarını kolaylaştırdı, böylece Vanderbilt ve Go­uld aileleri eski Knickerbocker aileleri kadar itibar gördüler. Para, New York’ta Fifth Avenue’de, Chicago’da Michigan Ave­nue’de güzel malikaneler yükseltti, kolejler ve üniversitelerin yapımı için bir kaynak oldu, kilise ve misyonları destekledi, orkestraları ve sanat müzelerini koruması altına aldı. Servetin toplanması doğal olarak endüstri alanlarında oldu.
Biz şu gerçeklerin açık ol­duğu görüşündeyiz: Bütün insanlar eşit yaratılmışlardır, onları yaratan Tanrı kendilerine vazgeçilemez bazı haklar vermiştir, bu haklar arasında yaşama, özgürlük ve refahını arama hakları yer alır, bu hakları korumak için insanlar arasında meşru, ikti­dar hak ve yetkilerini yönetilenin rızasından alan hükümetler kurulmuştur. Herhangi bir hükümet şekli, bu amaçları tahrip eder bir nitelik kazanırsa, onu değiştirmek veya kaldırmak ve temelleri kendi güvenlik ve refahlarını sağlamaya en uygun gö­rünecek ilkeler üzerine dayanan, güç ve yetkiyi aynı amaçla ör­gütleyen yeni bir hükümet kurmak o halkın hakkıdır
Bir yandan demokrasinin, liberal değerlerin ve özgürlüğün görkemli yükselişi, diğer yandan dev sermayelerin gölgesi altında kapitalizmin vahşi ve acımasız yüzü
Narragansetlerin reisi Canonicus, onlara savaş ilanı anlamında yılan derisi içerisinde bir deste ok gönderdiği zaman, Bradford aynı deriyi kurşunla doldurup meydan okur bir mesajla iade etmekte tereddüt etmedi.
Zamanında yapılan bir araştırma, Kuzey Amerika kıtasının başka herhangi bir kıtadan daha fazla demir, kömür, bakır ve petrol içerdiğini ortaya koymuştur.
Suçlular arasında önemsiz suçlar yüzünden hüküm giymişlerde çoğu zaman Amerika’ya gönderilirlerdi ve sıkıntı zamanlarında bazı Britanyalılar Amerika’ya gönderilmek için küçük suçlar işlerdi.
İlk koloniler kurulur kurulmaz bunlardan çoğu küçük komşu kabilelerle şiddetli yerel mücadelelere girişmişlerdir. Bunun iyi bir örneğini New England da kısa, sert Pequot savaşında görürüz. Bu savaş, 1637’de Connecticut vadisinde oturan Pequot kabilesinin tamamen yok edilmesi ile sonuçlanmıştır.
Amerika, tarihinin kısalığına rağmen bugün dünyada en eski Cumhuriyet ve en eski demokrasiye sahiptir.
Başlangıçta otomobil bir baş belası sayıldı, zira çok gürültü yapıyor, atları ürkütüyor ve trafiği aksatıyordu. Çünkü arabamı şehirde herhangi bir yerde dursurursam, tekrar harekete geçirinceye kadar etrafıma kalabalık birikiyordu. Bir dakikacık olsun arabamı yalnız bıraksam, daima meraklı birisi onu işletmeye çalışıyordu. Sonunda bir zincir taşımak ve ne zaman bir yerde arabamı bıraksam bir lamba direğine bağlamak mecburiyetinde kaldım.
1900 yılına kadar çocuk işçilerin çalıştırılması genel bír skandal haline gelmişti./O zaman on on beş yaşları arasında 750 bin çocuk kazançlı bir şekilde çalıştırılmaktaydı. Birçokları fabrika ve madenlerde, bazıları da konserve fabrikalarında, pancar tarlalarında veya krenberi denilen meyvenin yetiştiği bataklık arazide çalışıyordu.
Çoğu Amerikalı, göçün, tarihlerindeki rolünü hakkıyla anlamaz. Göçü bir problem ve ancak son elli-altmış yıl içinde meydana gelmiş bir problem olarak düşünürler. Onlar, göçmenleri de genellikle, gemi köprüsünden Ellis Island’a (New York karşısında göçmenlerin ilk kabul edildikleri ada) inen parlak şallı Polonyalı köylü kadınlar, sakallı Yahudiler veya esmer tenli İtalyanlar biçiminde düşünürler. Pilgrim, babaları, Fransız Huguenot’ları veya Scoth-Irish’leri hatırlamazlar. Onlar hattâ Middle Passage cehennemine katlanan zavallı zencileri bile bu göçmenler arasında saymazlar.
Bir araştırmacı sekiz pamuklu dokuma fabrikasında çalışan on iki yaş altında 556 çocuk tespit etmiştir. Başka bir araştırmacı gecenin ikisinde sebze konservesi dolduran altı-yedi yaşında çocuklar gördü. Bitter Cry of the Children adlı yapıtı, ülkede hayret ve dehşet uyandıran John Spargo, 20. yüzyılın başlarında Pennsylvania ve West Virginia kömür madenlerinde gördüklerini şöyle anlatmaktadır: Çocuklar oluklar üzerine eğilmiş, saatlerce oturup yıkama makinelerinden süratle geçmekte olan kömürün içinden taş parçalarını ve başka süprüntüleri toplarlar. Mecburen öyle ikiye katlandıklarından çocuğun biçimi bozulur, ihtiyar adamlar gibi kambur olurlar Kömür serttir, bu yüzden elin kesilmesi, kırılması veya parmakların ezilmesi gibi kazalar çocuklar arasında sık sık görülür. Bazen daha kötü bir kaza olur. Müthiş bir çığlık işitilir, bir çocuk kendini makineye kaptırmış ve parçalanmıştır veya oluğun içinde kaybolmuş ve sonra ölüsü çekip çıkarılmıştır. Kömür kırma makine dairesini toz bulutları kaplamıştır ve çocuklar bu havayı teneffüs ederler. Bir defasında böyle bir yerde yarım saat durdum ve on iki yaşında bir çocuğun her gün yapmakta olduğu işi yapmayı denedim Bunu yapmak ve yaşamak benim için mümkün değildi, fakat bunu günde elli- altmış cent karşılığında yapan on iki yaşlarında çocuklar vardı. Bazıları ömürlerinde okuldan içeri adımlarını atmamışlardı. Aralarında çok azı alfabe kitabını okuyabiliyordu.
Şabat’ı ve el koyabildikleri her şeyi tuttular ve bir daha bırakmadılar.
Amerikan demokrasisinde en çok cesaret verici şeylerden biri, kriz zamanlarında daima büyük liderler bulmasını bilmesidir.
Bir Cumhuriyetçi Senatör şöyle yazmaktaydı:Öyle görünüyor ki, Cumhuriyetçi Parti köpeklerin eline geçmektedir Şuna inanıyorum ki, O şimdiye kadar var olmuş en rüşvetçi ve ahlaksız siyasi partidir.
Savaş Kuzey’e Abraham Lincoln’ün şahsında daha da büyük bir kahraman kazandırdı. Başkanlığın ilk aylarında, iyi eğitim görmemiş, sıradan, hareketleri acemice, kaba görünüşlü bu Batılı avukatın gerçek büyüklüğünü az kimse fark edebildi.
Yeni Batı ‘da çeşitli bir çok kavmin kanı birbirine karışmıştı. Güney’in yayla çiftçileri başta geliyordu,bu halk arasından aynı yıl içinde Kentucky’de kütükten kulübelerde doğan Abraham Lincoln ve Jefferson Davis çıktı.
Başkanın ve kongre’nin seçilmesi ve yeni hükümetin 1789 baharında faaliyete geçirilmesi için hazırlıklar yapılmıştı. Devletin yeni başkanı olarak herkesin ağzında bir isim dolaşıyordu ve Washington ittifakla başkan seçilmişti.
İnsanlar, hükümetleri kötülük değil, iyilik yapmaları;kendilerine zarar vermeleri değil, kendilerini korumaları için meydana getirdiler. Bu hükümet, koyduğu amaçları yerine getirmekten âciz kaldığı andan itibaren,insanların destek ve itaatine lâyık değildir.
Goldwin Smith haklı olarak işaret etmiştir ki,devrimin en güzel üç şeyi Washington karakteri, forge vadisinde ordunun davranışı ve Krala sadık kalanların saf duygularıdır.
Washington ‘ın büyük babası John Washington, Virgina’ya 1657’de gelmiştir.Marshall’ların aile geleneği Amerika’daki atalarının İngiliz iç savaşı ‘ında kraliyet güçlerine bağlı bir yüz başı olduğunu ve Kral taraftarları mağlup olunca Virginia’ya geldiğini nakleder. Bu göç sonunda Virginia tarihinde Harrison’lar, Mason’lar, Carter’lar, Tyler’lar gibi muteber ailelere rastlamaktayız.
Zamanında yapılan bir araştırma,Kuzey Amerika kıtasının başka herhangi bir kıtadan daha fazla demir, kömür, bakır ve petrol içerdiğini ortaya koymuştur. Ormanları sınırsızdır denebilir.
Samuel Huntington’a göre, din ve medeniyetler çarpışması devrimiz tarihinin ana çizgisidir;Batı kendi ideallerini ve medeniyetini gerekirse silahla savunmalıdır;Şimdi baş düşman köktenci İslâm ‘dır.
Devrimler genellikle inanç ve kararlılık sahibi azınlıkların eseridir.
Koloni çağı boyunca ayrı bir Amerikan ulusunun, Devrim’den önce belirginleşmiş ulusal bir karakterin gelişmesinde başlıca iki etken ayırt edilebilir. Bu etkenlerden biri, çeşitli uluslardan oluşan bir bütün olarak yeni bir ulusun meydana çıkışıydı. Öteki etken, bağışladığı şeylerin karşılığı olarak yeni gelenlerden yalnız çalışkanlık ve cesaret isteyen yeni bir yurt, zengin, boş bir ülke olmasıydı. 1775’e doğru kendine özgü sosyal, ekonomik ve siyasi çizgileriyle beliren Amerikalı bir toplum doğmuştu.
1929 krizini ele alırsak, bu apaçık biçimde kıtlığın değil bolluğun doğurduğu bir krizdi.
Bununla birlikte demokrasi siyasi ilişkilerden çok,sosyal ilişkilerde göze çarpıyordu.Komşusundan daha iyi giyinen, gösteriş yapan, hizmetçi kullanan kimseye şüpheyle bakılıyordu.
biz ulusların birbiriyle kaynaşmasını ne fazla büyütüyor ne de küçümsüyoruz.
“Bir ülkeye yapılabilecek en büyük hizmet, onun ziraatına faydalı bir bitki katmaktır.”
Samuel Gompers : “İşimizin niteliği çok az işçinin sahip olacağı şekilde bir dükkan arkadaşlığı doğurdu. Bu dükkân kendi başına bir dünyaydı, kozmopolit bir dünya Dükkândaki arkadaşlar, dünyanın her tarafından gelmiş kimselerdi, bazılarının hemen hemen gezip dolaşmasını yer kalmamıştı Dükkânda okuma da vardı. Puro üretenlerin gazete,dergi ve kitap almak için bir sermaye kurmak üzere kazançlarından küçük bir para ayırmaları âdetti. Böylece içimizden biri, bize, her defasında belki bir saat, bazen daha fazla okurken ötekiler çalışırdı. Okuyanın mâli bakımdan kayba uğraması ihtimaline karşı dükkândakilerin her biri ona belirli bir miktarda puro verirdi.”
Savaş üretimi üzerinde yoğunluk, ister istemez sivil ekonomiyi altüst etti. Bununla beraber Amerikalılar, belli başlı başka savaşçı devletlerin halkından daha az kargaşaya ve güçlüğü uğradılar. Amerika’da, İngiltere ve Rusya’da olduğu gibi kadın ve erkek herkesin seferber edilmesi ülke ekonomisinin baştan aşağı kontrol altına alınması ve temel gıda maddelerinde ciddi kıtlık yaşanması gibi bir şey olmadı. Hükümet temel gıda maddelerini ve tüketim maddelerini belgeye tabi tuttuysa da Amerikalılar genellikle eskisinden daha iyi gıda alıyor daha iyi hayat sürüyorlardı.
1940 Temmuzundan 1945’te Japonya’nın yenilmesine kadar süren 5 yıl zarfında Amerikan fabrikaları ve tersaneleri 300 bin kadar uçak, 86 bin tank, 3 milyon makineli tüfek, her çeşitten 71 bin gemi ve 55 milyon ton ticaret gemisiyle tarihte o zamana kadar görülmemiş miktarda Petrol, kereste, çelik ve alüminyum çıkardı. Bu fabrikalar yalnız Amerikan savaş sanayinin ihtiyaçlarını değil aynı zamanda Büyük Britanya’nın ve bir dereceye kadar Rusya’nın ihtiyaçları karşılayacak kadar uçak, tank, jip, kamyon, Sahra telefonu, tekerlek lastiği, radar cihazı, alüminyum çıkarma hattı ve bunun gibi binlerce mal üretti. Bu sayede İngiltere’ye binlerce uçak, 100 binden fazla kamyon ve jip, 6 milyon ton çelik, ve 1 milyar dolar değerinde top gittiği gibi, Rusya da 400 bin kamyon, 50 bin jip, 7 bin tank ve 420 bin ton aliminyum aldı. Savaşın sonuna doğru ödünç verme ve kiralama masrafları gösterdi ki Birleşik Devletler 50 milyar dolara çıkan gıda maddesi ve savaş malzemesi sağlamıştır. Büyük bölümü itibariyle hizmet ve araçlardan ibaret ödünç verme ve kiralama hesabı yaklaşık 8 milyar dolara ulaştı.
1860’taki 2 milyon çiftlik, 200 milyon kilo altında buğday, 1 milyar kileden bir parça az mısır ve yaklaşık 4 milyon balya pamuk üretiyordu. Buna karşılık 1900’daki 6 milyon çiftlik, 655 milyon kile üstünde buğday, 2.5 milyar kilenin çok üstünde mısır ve yaklaşık 10 milyon balya pamuk üretiyordu.Amerikan çiftçisi yalnız Amerikan işçilerine yetecek kadar tahıl ve pamuk, sığır ve domuz ve yün üretmekle kalmadı aynı zamanda durmadan artan fazla üretimi Avrupalıları beslemek ve giydirmek için göndermek imkanı buldu.
1930’a doğru Amerikan tarihinin bir dönemi Son buluyordu. Birleşik Devletler hala ulusları içinde eriten bir pota olmakta devam etti fakat artık kendisi de birçok bölgesi kalabalık bir hale gelmiş olduğundan başka ülkelerin yoksul ve baskı altındaki halkı için vaat edilmiş bir ülke olma niteliğini kaybetti.
Bütün bu yeni gelenler, dini soruşturmalardan kaçıp, istedikleri gibi ibadet etme özgürlüğünü arayanlar, askeri hizmet ve savaşlardan kaçanlar, daha demokratik bir toplum özleyenler korkunç aşırı yoksulluktan kaçarak yeni dünyanın efsanevi zenginliklerinden bir pay almak umudunu olanlar için Amerika vaad edilmiş bir topraktı.
Çoğu Amerikalı, göçün tarihlerindeki rolünü hakkıyla anlamaz. Göçün bir Problem ve ancak Son 50-60 yıl içinde meydana gelmiş bir Problem olarak düşünürler. Kuşkusuz bu göçmenler değişik tarihlerde türlü şartlar altında ve dünyanın çeşitli bölgelerinden geldiler. Fakat bunların hepsinin başından aynı şey geçmiş hepsi eski yurtlarından ilgilerini kesip yeni bir vatanda yurt edinmişlerdi. Hepsi hatta cahil ve aşağı düzeyde olanlar bile kendi kuvvet kültür ve inançlarını geliştirmiştir hepsi bu muazzam Amerikan potasında esas varlığı oluşturan birer unsur olmuşlardır.
Washington’ın başkanlığa geçişini izleyen yıl yapılan nüfus sayımına göre Birleşik Devletlerin 4 milyona yakın nüfusu vardı ve bunun 3.5 milyonu beyazlardan oluşuyordu. Bu nüfusun hemen hemen tamamı çiftçiydi. Şehir ismine layık ancak beş Şehir vardı. 42 bin nüfuslu Philadelphia, 33 bin nüfuslu New York, 18 bin nüfuslu Boston, 16 bin nüfuslu Charleston ve 1 bin nüfuslu Baltimore.
Devlet içinde her biri eşit güçte ve birbiriyle denge halinde bulundurulan üç ayrı yönetim mekanizmasının kurulması noktasında anlaşmaya varılmıştı. Bunlar yasama, yürütme ve yargıyla ilgili bölümlerden ibaret olup uyumlu bir şekilde çalışmalarını mümkün kılacak şekilde birbirine uydurulmuş ve bağlanmış fakat aynı zamanda hiçbir tarafın tam hakimiyeti ele geçiremeyeceği şekilde de dengelenmiş olmaları gerekti.
Bildirgede ilan edilen başka büyük bir gerçek de insanların birtakım vazgeçilmez haklara sahip olduklarıdır. Bunların arasında da yaşam, özgürlük ve herkesin kendi mutluluğunu araması hakları gelir. Bunlar bazı yurtsever hükümetler tarafından insanlara bağışlanmış ve o hükümetlerin keyfine tabi haklar değildir. Bunlar her insanın doğarken beraber getirdiği ve kaybetme imkanı olmayan haklardır. Bu ilke de Amerikalıların ve başkalarının zihninde bir maya gibi iz bıraktı ve onların otoriteye karşı davranışlarını değiştirdi.
Jefferson şöyle yazıyordu, Biz şu gerçeklerin açık olduğu görüşündeyiz: Bütün insanlar eşit yaratılmışlardır. Onları yaratan Tanrı kendilerine vazgeçilmez bazı haklar vermiştir. Bu haklar arasında yaşama, özgürlük ve refahını artırma hakları yer alır. Bu hakları korumak için insanlar arasında meşru iktidar hak ve yetkilerini, yönetilenin rızasından alan hükümetler kurulmuştur. Herhangi bir hükümet şekli, bu amaçları tahrip eder bir nitelik kazanırsa onu değiştirmek veya kaldırmak, temelleri kendi güvenlik ve refahlarını sağlamaya en uygun görünecek ilkeler üzerine dayanan güç ve yetkiyi aynı amaçla örgütleyen yeni bir hükümet kurmak o halkım hakkıdır
Kolonilerde gerginlik ve kargaşa yavaş yavaş artıyordu. Çeşitli şehirlerde İngiliz askerlerinin varlığı radikal liderlerin elinde sıradan halkı tahrik için bir fırsat verdi.
Ortalama her göçmen Amerika’da, Avrupa’da görmediği bir imkân ve bağımsızlık duygusu içindeydi. Bu duygu Amerika’nın geniş alanından ve bol doğal servetinden kaynaklanıyordu.
Kraliçe Anne ve halefleri İngiliz bayrağı altında güvenlik ve dini özgürlük vaat edince onbinlerce Alman, İngiltere’ye ve onun kolonilerine hücum ettiler.
Kuzey Amerika’daki Kızılderililerin kolonizasyon hareketine karşı ciddi bir engel oluşturmayacak kadar sayıca az ve medeniyetçe geri olmaları, beyaz göçmenler için bir şans olmuştur. Gerçi onlar zaman zaman taciz hareketlerinde bulundular ve kolonizasyonu geciktirdiler; fakat hiçbir zaman bu hareketi gerçekten durduramadılar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir