John Steinbeck kitaplarından A Life in Letters kitap alıntıları sizlerle…
A Life in Letters Kitap Alıntıları
.
En büyük iyiliği yapabilen ruhun aynı zamanda en büyük kötülüğü de yapabildiği birçok tarihte doğrulanmış ve kaydedilmiş bir gerçektir.
Geriye kalan bir rahipten daha dinsiz kim var ? Yakın zamandaki bir bakireden daha cinsel olan kim ?
.
.
Sürekli bir veda halinde yaşamak, asla gitmemek ya da kalmamak, sevgi ve özlemin o altın duygusunda askıda kalmak iyi olurdu; gitmeden özlenmek; tokluk olmadan sevilmek
.
.
Ve kaybetme konusunda endişelenmeyin.
Eğer doğruysa, olur. Asıl mesele acele etmemek. İyi olan hiçbir şey kaçamaz.
.
.
Birkaç çeşit aşk vardır. Biri, sevgiyi kendini beğenmek için kullanan bencil, kaba, kavrayıcı, egoist bir şey. Bu çirkin ve sakatlayıcı türden.
Diğeri, içinizdeki iyi olan her şeyin nezaket ve ilgi ve saygı – sadece tavrın sosyal saygısı değil, başka bir kişinin benzersiz ve değerli olarak tanınması olan daha büyük saygıdır.
Birinci tür sizi hasta, küçük ve zayıf yapabilir, ancak ikincisi içinizdeki gücü, cesareti, iyiliği ve hatta sahip olduğunuzu bilmediğiniz bilgeliği serbest bırakabilir.
.
.
Sürekli bir veda halinde yaşamak, asla gitmemek ya da kalmamak, sevgi ve özlemin o altın duygusunda askıda kalmak iyi olurdu; gitmeden özlenmek; tokluk olmadan sevilmek
.
.
Ne yaptığımıza dair çok az gerçek bilgiyle kendi karanlığımızda çalışıyoruz.
.
Güzel olan herşey onlarca zorlukla ortaya çıkmıştır.
Eğer yaşamdan az şey beklerseniz onun size tokat atma yetisini sınırlandırmış olurdunuz.
Almanya’nın bireylerinin her birinin doğasını aşıp yapmış oldukları şeyleri düşün. Bunları Hitler yapmadı. Hitler bu işin sözcüsüydü.
Topluluğun bir ruhu var. İtkisi, amacı, sonu, yöntemi, tepkisi, gizli bir anlamı var. Bunların benzerlerini topluluğu oluşturan bireylerde de görmek olası. Bu topluluklar hep bireyin toplamı olarak ele alınmıştır. Oysa öyle değil. Topluluklar kendi kendilerine birer varlıktır.
Tanıdığın herkes sana öğüt verecektir. Benim amacım öğüt vermek değil. Öğütlerden oldum olası kuşku duyarım. Çünkü öğüt veren kişi çoğu kez en az öğüt verebilecek kişidir. Kendi çocuğu olmayan çocuk psikologlarıyla, hiç evlenmemiş evlilik danışmanları gibi ..
Her yazarın yaşamında eleştirmenlerin onu yerden yere yıkmaya çalıştıkları bir dönem vardır. Ben işte o aşamadayım. Gazap Üzümleri’nden beri bu böyle.
Eğer uçmak istemiyorsan kanatlardan uzak durmalısın ..
Bittiği zaman bu günler bize çok kısaymış gibi görünecek, biliyorum ama yaşarken tıpkı bir hastalık gibi hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor.
Sanırım dünyaya böyle düşmanlık duymanın nedeni, seni çok az dikkate alması.
Çağlar geçer, ama sözcüklerle kavramlar kalıcıdır
Doğru bir şeyse gerçekleşir.
Asıl olan acele etmemektir.
İyi olan hiçbir şey çekip gitmez.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
.
Her dönemde ‘sözcük’ü önemsemeyen insanlar çıkmıştır.
Oysa sözcükler insan yapısı olan öteki şeylerin hepsinden daha önemlidir. Aziz Yuhanna, ‘Başlangıçta Söz vardı ve Söz Tanrı’ydı,’ der.
Bir silahı kullandığınız zaman biri ölür ya da yaralanır. Oysa bir sözcük yaşam, umut ve kalıcılık yaratabilir.
.
İnsanların bir çoğunun bu dünyayı görmek istemediğini biliyorum ama ben görmek istiyorum. Tutkuyla ve açlık duyarak.
Sen de görmek istersin.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
.
Dış dünya, zihnimizin yarattığı dünyayı, yine zihnimize yansıtan bir aynadır.
Ayna dediğimiz şey, arkası sırlanmış bir cam parçasıdır. Bir arkası var. Eğer arkasındaki sırı sıyırırsan, öte yandaki dünyayı görebilirsin.
.
Kaybetmekten korkma. Doğru bir şeyse gerçekleşir. Asıl olan acele etmemektir. İyi olan hiçbir şey çekip gitmez.
.
.
Şiir, edebiyatın matematiğidir.En iyi sağaltım yoludur, çünkü birçok tedirginlik şiir yazarken çözülür, insan rahatlar.
.
Zorluk, yalnız olmadığını düşündüğün zaman başlar.
.
.
Yeni bir anlam çıkarman ve yeni bir tat alman için yalnız başınayken okuyup yüreğini dinlemeni önerebilir miyim ?
.
Güzel bir biçimde ulaşılmış güzellikleri, bir yara için hazırlanmış yararlı bir lapa gibi gördüğün oldu mu ?
Kimimiz siyahilerden nefret ederiz, kimlerimiz de siyahilerden nefret edenlerden. İkisi de bir kapıya çıkar. Çünkü nefret bizi düşünmekten alıkoyar.
Böylece mutluca yeni yıla giriyoruz. Türümüzün hiçbir şey öğrenmemiş olduğunu, ırk olarak da hiçbir şey öğrenemeyeceğini bilerek. Son on bin yılın önceki bir milyon yıllık güdülerinden hiçbir değişiklik göstermediğini bilerek.
Karnımızı doyurabildiğim ve kitaplar yazabildiğim sürece başka bir isteğim olmayacak. ( ) Eğer yaşamdan az şey beklerseniz onun size tokat atma yetisini sınırlandırmış olursunuz.
Öfke duyan sensin. Dünya sana o denli kızgın değil. Sanırım
dünyaya böyle düşmanlık duymanın nedeni. seni çok az dikkate alması.
Güzel olan her şey pek çok zorluklarla ortaya çıkmıştır. En güzel
çiçeği veren kayalık topraklar ise hiçbir zaman istenen topraklar olmamıştır. Kendini aldatma George
Ben yazılmış sözcüklere ” ilgi duymuyorum. Yazı olmasa da ben yazmayı sürdürürdüm. Benim sözcükleri yazışım unutulmamalan içindir. Sözcükler yazılmaktan çok konuşulmak
içindirler bence. Ben bir sekreter değil. daha çok bir Ortaçağ saz şairiyim
Yeryüzünde doğru yazı yazan milyonlarca insan var ama benim gibi söyleyecek sözü olan birkaç bin kişi bile yok.
İnsan onu bir kez buldu mu sözcüklere gerek kalmaz
sanki senide düşümde görmüşüm , gerçek değilmişsin gibi geliyor..
Yalnız bugün cesaretim kırıldı. Yarın yine eskisi gibi yürekli olacağım.
Ne bir şeyim olsun, ne de ben bir şey olayım istiyorum. İsteklerim yok. Çünkü çok istekleri olmak yorucu.
Yoksulluk yıllarımdan şunu öğrendim. Paraya olan ilgi parasızlığınız oranında artıyor.
İnsan yalnız kalınca bir parça iplik bulur, onu büküp sicim yapar. Onu da büküp halat yapar ve o halatla kendini yeniden yaşama bağlar.
Başarının araçlarının yalancılık, hainlik, bencillik, tembellik olduğu ve ahlakı küçük görmenin egemenlik kurduğu, yardımseverliğin yok olduğu, mahkemelerin satın alındığı, en yüksek katlardaki görevlinin her şeye evet diyecek denli yumuşak, boş, değersiz, bilgisiz ve tembel olduğu bir toplumda çocuklarımı öğrenmeyi ve erdemi seven, bunlara saygı duyan insanlar olarak yetiştirmek çok zor.
Bizler anlaşılmaz bir türüz. Tanrı’nın ve doğanın verdiği her şey kabulümüzdür. Yeter ki her ikisinin de verdikleri çok olsun. Eğer bir ulusu çökertmek istesem o ulusa çok şey verir, düşkün, doymaz ve hastalıklı halde dizleri üstüne çökmesini sağlardım.
Hiçbir zaman hiçbir dini küçümsemedim. Ama tıpkı politikada olduğu gibi dinde de istismara ve ikiyüzlülüğe karşı çıktım.
Kimse bir gün sonrası için plan yapmıyor çünkü yarına güven diye bir duygu kalmamış.
En büyük sorun, senin de bildiğin yalnızlık. Yalnızlığı ne gözardı edebiliyor ne de ondan kurtulabiliyorum. Sabah kahvesini, geceleri çaldığımız müziği, sözlük saatlerimizi, iskemleleri boyadığımızı, bu gece nerede yiyelim diye düşündüğümüzü anımsıyorum.
Yitirdiğin zaman acı, kazandığın zaman coşku duymazsan ne yitirmenin ne de kazanmanın anlamı olur.
Dünyamızda tek suç var, o da başarısızlık. Bir tek günah var, o da güçsüzlük.
Yaşamının az rastlanır bir akışı var. Başlangıç, orta ve son. Oysa çoğu yaşam toz içinde yok olup giden sidik gibidir.
Seni de düşümde görmüşüm, gerçek değilmişsin gibi geliyor.
Bence en önemli iki şeyden biri özgürlük, öteki saygınlık. Bunlar için de daha önemli olanı, kararlı olabilmek için özgürlüktür. Bu iki şeyden yoksun kalmak insanı olmadık yerlerde olmadık şeylere bağlar.
Bu kitap tatlı hanımlar okusun diye yazılmadı. Eğer bu kitabı o tür hanımlar okursa karışmamaları gereken bir konuya burun sokmuş olurlar.
İyimser olmayan her şeyin kötümser olduğu konusunda yaygın bir inanç var. Ben kötümser bir yazar olmaya yazgılıyım, çünkü o bin yıllık mutluluk çağının gelişini göremiyorum.
Hepsi bu.
Karnımızı doyurabildiğim ve kitaplar yazabildiğim sürece başka bir isteğim olmayacak.
Güçsüz olduğum zamanlar sessizliğin bir hayınlık yapacağından korkuyorum.
Köylüler yine her zamanki gibi sıkıntıda. Göç etme planları yapmaktalar. İnsanlar içinde en kuş beyinli olanlar çiftçiler. Birisi herhangi bir tahıl türünde başarılı olmayagörsün, vadideki bütün çiftçiler o tür tahılı yetiştirmeye kalkarlar. Her yer o yıl yetiştirilen tahılla dolar taşar. Bu arada yetiştirmedikleri ürünün de kıtlığı çekilir.
Güzel olan her şey onlarca zorlukla ortaya çıkmıştır. En güzel çiçeği veren kayalık topraklar ise hiçbir zaman istenen topraklar olmamıştır.
Yeryüzünde doğru yazı yazan milyonlarca insan var ama benim gibi söyleyecek sözü olan birkaç bin kişi bile yok.
Eskiden Tanrı’ya yüklediğimiz pek çok güce el koyduk. Bütün dünyanın, yaşayan tüm canlıların hayatı ve ölümü üzerine korku dolu ve hazırlıksız bir biçimde egemenlik kurduğumuzu sandık.
İnsan yalnız kalınca bir parça iplik bulur, onu büküp sicim yapar. Onu da büküp halat yapar ve o halatla kendini yeniden yaşama bağlar.
İnsan bizim için bizzat en büyük tehlike ve yegane umut haline geliyor.
İnsan yalnızlıkla barışıncaya ve onu işinin bir parçası olarak kabul edinceye dek -tıpkı rahiplerin evlenmemeyi kabullenmesi gibi- çok mutsuz, korkunç anlar geçirir.
İnsanların hastalığı dikkat çekmek için kullanmalarını anlayamıyorum. Çünkü öyle bir durumda gösterilen ilgi zorlamalı ve çekingen bir ilgidir.
Ölüm ancak küçük insanları öldürür.
Bizler insanı güçlü yapan baskıdan ve büyük yapan kaygıdan yoksunuz. Bugünkü baskılarımız yalnızca borçlardır. Şimdilerde arzular daha çok maddi oyuncaklar için. Üzüntü ise, sıkıntı anlamında kullanılıyor.
Kendileriyle eş koşullarda olan ve benzer baskılar altında yenilgiyi kabul etmeyen kişilere hınç duymaları çok doğal.
Dünyada herkesin gerçekleşmeyeceğini bildiği bir düşü vardır ama yaşamı boyunca ya gerçekleşirse diye umutla bekler.
Bu olgu, insan türünün, aynı anda hem kaderi hem büyüklüğü hem de zaferidir.
Bir ulus, yöneticilerle yönetilir, ordusunca savunulur fakat sanatçısıyla anımsanır.
Zihin doğru bir işten yorulmaz, beden de öyle. İnsanı ölüme götürecek denli yıpratan, gerginlik ve boşuna çabadır.
Bu çatık kaşlı ortamda kahkaha bir karşı devrimin silahı gibi olabilir.
Sanıyorum nikâh konuşmasında kendinizden başkalarına aldırmadan denir ama kimse başkalarına aldırmadan edemez.
Bir insandan büyük şeyler bekleyebilirsin. Oysa seni çılgına çevirecek olanlar ufak tefek olaylardır.
Romancı bir olayı yalnızca anlatmaz, kendisi de romanın bir parçası olur. Romandaki karakterlerin her birinde az yada çok yazar da vardır.
Kimimiz siyahilerden nefret ederiz, kimimiz de siyahilerden nefret edenlerden. Ikiside bir kapıya çıkar. Çünkü nefret bizi düşünmekten alıkoyar.
Yaşama atılıyorsunuz. Korkulu, sinirli, karkakarışık bir dünya. Orada size yardım edecek kimse yok, çünkü oradaki herkes sizden daha kötü durumda.
Çünkü onlar daha uzun süreden beri oradalar ve çoğu bıkıp pes etmiş durumda.
Yitirdiğin zaman acı, kazandığın zaman coşku duymazsan ne yitirmenin ne de kazanmanın anlamı olur.
Eğer uçmak istemiyorsan kanatlardan uzak durmalısın.
Kitap degil de bir insanmış gibi geliyor bana. Son satır bittigi zaman o insan öldü sanki. Yeni baştan yazıp kimi bölümlerini kısalttığım zamansa bir ölüyü güzel bir cenaze törenine hazırlıyormuşum gibi gelmisti.
Ne bitmiş bir kitapla ne de bir ölüyle hiçbir yere varılmıyor.