İçeriğe geç

A Curse So Dark and Lonely Kitap Alıntıları – Brigid Kemmerer

Brigid Kemmerer kitaplarından A Curse So Dark and Lonely kitap alıntıları sizlerle…

A Curse So Dark and Lonely Kitap Alıntıları

Yaratık yaklaşırken yutkundum. Dişleri ön kolum kadardı. Başı vücudumun yarısı kadar.
”Rhen, ” diye fısıldadım.
Bir adım daha attı. Canavarın siyah gözlerine baktım ve tanıdık hiçbir şey göremedim.
Ama nerdeyse onu ℎ????????????????.
Umut, karşılamayacağım bir lüks. Hissetmeye cesaret edemediğim bir duygu.
Ama içim sıcak ve Kalbim şarkı söylemek istiyor.
“Senden nefret etmeye devam edebileceğimi sanmıyorum.”

“Ne tatlı sevgi sözleri, Leydim. Beni onurlandırıyorsunuz.”

Insanlarini bir araya getirmek bir şeydir. Onları bir arada tutmaksa bambaşka bir şey
Bir düzenbazın kendi istediği şeyi nasıl da kafaniza işlediğini ve o yolun en iyisi olduğuna sizi nasıl ikna edebildiğini biliyordum.
Gerçek sevgi romantizm değildir. Gerçek sevgi fedakarlık ister. Başka birinin hayatını kendininkinin üstüne koymaya razı olmaktır.
İyi niyetli hiç kimse karanlık çöktükten sonra sığınak aramaz
Rhen ellerini kollarıma koydu ve eğildi. Konuştuğunda, sesi çok kısık, çok sessiz.
-Babam öldü leydim. Bütün ailem öldü. Geri çekilib bakışlarımla buluştu ama sesi değişmedi.
– O canavar hepsini öldürdü.
“Bana ihtiyaçları var. Anlayabiliyor musun? Bana ihtiyaçları olduğunu? Anlıyor musun?”
Alnımı kapıya bastırdım. Acısı kapının ardından bana ulaşıyor, göğsümü sıkıştırıyor, kendi ailemi aklıma getiriyordu. “Evet. Anlayabiliyorum.”
“Hayır.” Sesi vahşiydi, öfkesi saftı. “Anlayamazsın!”
“Anlayabilirim,” dedim yumuşak bir şekilde.
“Nasıl?”
“Çünkü benim sana ihtiyacım var.”
“Leydim.” Doğruldu. “Sizi riske atamam.”
“Bir keresinde gücünün yettiği her şeyi vereceğini söylemiştin.”
İçini çekti. “Şimdi de beni kendi sözlerimle tuzağa düşürüyorsunuz.”
“Seni tuzağa düşürmüyorum.” Bir adım yaklaştım. “Seni kovalamıyorum. Seni kandırmıyorum.” Hiçbir şey söylemedi. “Seni davet ediyorum.”
“Rhen.” dedi arkamdan.
Kapıda durup ona döndüm.
“Sana aşık olmayacağım,” dedi.
Söyledikleri şaşırtıcı değildi. İçimi çektim. “İlk olmayacaksınız.”
“Gerçek sevgi romantizm değildir. Gerçek sevgi fedakarlık ister. Başka birinin hayatını kendininkinin üstüne koymaya razı olmaktır”
Bana güveniyordu. Ben ona güveniyordum. Bu aşktan daha büyük geliyordu. Daha değerli. Daha kazanılmış.
“Dünyanın en karanlık göründüğü zamanlarda, ışık doğma olasılığının en yüksek olduğu zaman olduğunu fark etmek beni her zaman şaşırtmıştır.”
“Bazı yaralar göze görünmez, leydim.” Bir kez daha bardağımdaki şarabı bitirdim. “Nedense bu dersi sizin de öğrendiğinizi düşünüyorum.”
Bazı yaralar göze görünmez.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Endişelenme, dedi Rhen. Kumandan Grey ise yaramayı sever.

Kumandan Grey yakında bunu söylediğine pişman olacak.

Dünyanın en karanlık göründüğü zamanlarda, ışık doğma olasılığının en yüksek olduğu zaman olduğunu fark etmek beni her zaman şaşırtmıştır.
Babam eskiden, doğduğumuzda bize bir el kart dağıtıldığını söylerdi. İyi bir el, sonunda kaybedebilirdi -tıpkı kötü bir elin kazanabileceği gibi- ama kaderin verdiği kartları oynamak zorundayız, derdi. Elimizdeki seçenekler, istediğimiz seçenekler olmayabilir ama yine de birer seçenektir.
Orada olsaydım onlara yardım edebilirdim. Annemle olabilirdim. Kardeşimle olabilirdim. Bana ihtiyaçları var. Anlayabiliyor musun?
Alnımı kapıya bastırdım. Acısı kapının arfından bana ulaşıyor, göğsümü sıkıştırıyor, kendi ailemi aklıma getiriyordu. Evet. Anlayabiliyorum.
Hayır. Sesi vahşiydi, öfkesi saftı. Anlayamazsın!
Anlayabilirim, dedim yumuşak bir şekilde.
Nasıl?
Çünkü benim sana ihtiyacım var.
Bu dönemde diğer kızlar şöminenin başında oturup kristal kadehlerinin tepelerinden dik dik bana bakardı. Bense şarabımı doldurup kızarmalarını sağlayacak şeytani hikâyeler anlatırdım.
Ama bu kızın eline kristal bir kadeh verecek olsam onu parçalar, parçalarını beni deşmek için kullanırdı.
Sakın, dedi kıza sesinde hiddetle, bunun bana tekrar vurabileceğin anlamına geldiğini düşünme,
Hiç endişelenme, dedi kız ters ters. Eminim elime bir şans daha geçer.
Sana vurdu mu? Kaşlarım kalmıştı. Grey, kız senin yarın kadar.
Mizacıyla arayı kapatıyor.
When my sister died,” Freya says quietly, “it was very sudden. I had no time to say goodbye. But she knew I loved her. I knew she loved me. It is not the moment of passing that is most important. It is all the moments that come before.
Words spoken in the dark in the middle of the night always feel so much heavier than they would at any other time.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Failure isn’t absolute, just because you couldn’t save everyone doesn’t mean you didn’t save anyone.
She trusts me. I trust her. This feels more monumental than love. More precious. More earned. 
“I am always surprised to discover that when the world seems darkest, there exists the greatest opportunity for light.”
Ne kadar acı çekeceğini bilmek sadece beklemekten daha iyiydi
Gerçek sevgi romantizm değildir. Gerçek sevgi fedakârlık ister. Başka birinin hayatını kendininkinin üstüne koymaya razı olmaktır.
Bana güveniyordu. Ben ona güveniyordum. Bu aşktan daha büyük geliyordu. Daha değerli. Daha kazanılmış.
“Dünyanın en karanlık göründüğü zamanlarda, ışık doğma olasılığının en yüksek zaman olduğunu fark etmek beni her zaman şaşırtmıştır.”
Gerçek lanet, bir kaçış yolu bulabileceğimiz düşüncesiydi.
Leydim, on yaşındayken topraklarımızla ilgili görüşmeler de babama katılmaya başladım. On altı yaşındayken kendi danışmanlarım vardı. Bu lanetten çıkma yolunu bulamamış olabilirim ama ben bu krallığı yönetmek için eğitildim.
Ben on yaşındayken bir tabak mısır gevreğini anca organize ederdim.
“Ne kadar acı çekeceğini bilmek sadece beklemekten daha iyiydi.”
Babam eskiden, doğduğumuzda bize bir el kart dağıtıldığını söylerdi. İyi bir el, sonunda kaybedebilirdi – tıpkı kötü bir elin kazanabileceği gibi – ama kaderin verdiği kartları oynamak zorundayız, derdi. Elimizdeki seçenekler, istediğimiz seçenekler olmayabilir ama yine de birer seçenektir.
Aynı anda hem söylediklerini tehditle örtüp hem vaatler fısıldayabilmek gibi tuhaf bir yeteneği vardı.
Ama bu kızın eline kristal bir kadeh verecek olsam onu parçalar, parçalarını beni deşmek için kullanırdı.
Başarısızlık mutlak değildir. Herkesi kurtaramamış olman, hiç kimseyi kurtaramadığın anlamına gelmez.
Bana güveniyordu. Ben ona güveniyordum. Bu aşktan daha büyük geliyordu.
Sadakatini hak etmiyorum, Grey.
Hak edin ya da etmeyin, sadakatim sizindir.
Onu hak edecek hiçbir şey yapmamıştım.

Benim onun yemininden pişman olduğumu anladım.

Beni yalnız bırak. dedim.

Grey, emirleri uygulamada her zaman iyiydi.

Ve ilk kez öyle olmamasını diledim.

Sizinle alay etmiyordum, leydim.

Durdum, hiçbir şey söylemedi.

Demir Gül büyülü değildir.

Ahşabın arkasından konuştu. İyi. Nedir öyleyse?

Lanetli.

Kız gitmiş olacaktı ve döngü tekrar başlayacaktı.
Ben on sekiz yaşına yeni girmiş olacaktım.
Üç yüz yirmi yedinci kez.
Anlayamazsın!
Anlayabilirim, dedim yumuşak bir sesle.
Nasıl?
Çünkü benim sana ihtiyacım var.
Babam eskiden,doğduğumuzda bize bir el kart dağıtıldığını söylerdi.İyi bir el,sonunda kaybedebilirdi -tıpkı kötü bir elin kazanabileceği gibi -ama kaderin verdiği kartları oynamak zorundayız, derdi.Elimizdeki seçenekler,istediğimiz seçenekler olmayabilir ama yine de birer seçenektir.
Başarısızlık mutlak değildir. Herkesi kurtaramamış olman, hiç kimseyi kurtaramadığın anlamına gelmez.
Merhamet ve nezaketin her zaman bir sınırı vardır, ötesi zayıflık ve korkuya gider.
Başarısızlık mutlak değildir. Herkesi kurtaramamış olman, hiç kimseyi kurtaramadığın anlamına gelmez.
Elimizdeki seçenekler istediğimiz seçenekler olmayabilir ama yinede birer seçenektir.
Dünyanın en karanlık göründüğü zamanlarda, ışık doğma olasılığının en yüksek olduğu zaman olduğunu fark etmek beni her zaman şaşırtmıştır.
Umut, bedelini ödeyemeyeceğim bir lükstü. Hissetmeye cüret edemeyeceğim bir duygu.
Yine de göğsümde umut çiçek açtı, baharın ilk ışığına kapılan küçücük bir tomurcuk gibi yaprakları açılmaya cesaret edip içindeki renkleri ortaya koydu.
Bir hata yaptım. Pek çok hatadan sadece biri aslında
Masaya yaslanıp beni inceledi. Ne tür bir hata ?
Yanlış bir kadınla birlikte olmak istedim
Ve ne ? Seni paracalara mı ayırdı?
Evet
Sorusu ciddiyetten uzaktı ve kesinlikle bu cevabı beklemiyordu. Sesi alçaldı
Ozaman nasil burda duruyorsun yaralarin nerede?
Bazı yaralar görünmez leydim nedense bu dersi sizin de öğrendiğinizi düşünüyorum
Herkesi kurtaramamış olmak, hiç kimseyi kurtaramadığın anlamına gelmez.
Babam eskiden, doğduğumuzda bize bir el kart dağıtıldığını söylerdi. İyi bir el, sonunda kaydedilebilirdi -tıpkı kötü bir elin kazanılabileceği gibi – ama kaderin verdiği kartları oynamak zorundayız, derdi.

Elimizdeki seçenekler, istediğiniz seçenekler olmayabilir ama yine de birer seçenektir.

Bana güveniyordu. Ben ona güveniyordum. Bu aşktan daha büyük geliyordu. Daha değerli. Daha kazanılmış.
“Geçmiş tek bir an en önemli anınız değildir. Önemli olan, ondan önce birlikte geçirdiğiniz bütün anlarınızdır.”
“Başarısızlık mutlak değildir.Herkesi kurtaramamış olman,hiç kimseyi kurtaramadığın anlamına gelmez.”
Harper ateşin başındaki sandalyeye çökmüştü, ellerinin arasında büyük bir bardak çay dengede duruyordu. gözleri yorgundu ama ifadesinde belli bir güzellik vardı. Belki ateşin saçını boyadığı gümüş renkten, belki gözlerindeki parıltıdan. Belki de tükenmişliğinin bir nedeninin de insanlarımı savunması olmasından.
“Rhen,” dedi arkamdan. Kapıda durup ona döndüm.
“Sana âşık olmayacağım,” dedi.
Söyledikleri şaşırtıcı değildi. İçimi çektim. “İlk olmayacaksınız.”
Sarmaşık kafeslerinizi görmediğini farz ediyorum.
Kafeslere tutunarak mı indiniz? Ata bile zor biniyordu. Çılgındı, orası kesin. Pencerenin altında bile değildi!
Emin olabilirsin, yere düştüğümde bunu ben de anladım.
Kafeslerden kaçmak yerine akşam yemeğinde bana katılmış olsaydınız anlatabilirdim. Grey dönüp bana baktı. Bu şekilde mi kaçtınız? Kafeslerden tırmanarak? Düşerek, dedim. Kafesten düştüm. Kafesin çoğuda benimle beraber indi.
“Gurur ve inkar arasında fark vardır .”
Bilinci yerinde değildi. Gönüllü gelmiyordu. Sözleri alev alevdi. Ve haberin olsun, ben de gönüllü gelmedim.
Bakışlarımı kaçırmak zorunda kaldım. Bir zamanlar göğsümdeki bu sıkışmanın sebebi kibir olurdu. Şimdiyse utançtı.
“Daha önce pul olduğunu hatırlamıyorum,” dedi Grey sonunda.
Gözlerim açıldı. “Sanırım onlar da yeni.”
“Epey sevimliler aslında…” Kendi sözünü kesip küfretti.
“Gümüş cehennemler. Lordum… Öyle demek istemedim…”
Tekrar kahkaha attım ama bu seferki yavaştı. Tembel. “Sarhoşken eğlenceli oluyorsun. Gerçekten fırsatı kaçırmışım gibi hissediyorum.”
Her şey aynıydı.
Ölüler dışında. Onlar asla geri gelmiyordu.
Diğer kızlar şöminenin başında oturup, kristal kadehlerinin tepelerinden dik dik bana bakardı. Bense şarabımı doldurup, kızarmalarını sağlayacak şeytani hikayeler anlatırdım. Ama bu kızın eline kristal bir kadeh verecek olursam onu parçalar, parçalarını beni deşmek için kullanırdı.
Sadece adınızı paylaşmak ister misiniz diye düşünüyordum. Sorunun olası sonuçlarını düşünür gibi tereddüt etti. Harper.
Ah. Elbette. Annabeth ya da Isabella olamazdı. Keskin kenarları olan bir isim olacaktı elbette.
Bir zamanlar gözlerinde istekli bir parıltı vardı, bir macera kıvılcımı. Bir meydan okuma.
O parıltı karanlığa gömüleli uzun zaman olmuştu, lanet tarafından asla yenilenmeyen görünüşüne dair tek detaydı bu.
Gercek sevgi romantizm değildir. Gercek sevgi fedakârlık ister. Başka birinin hayatını kendininkinin üstüne koymaya razı olmaktır.
Dünyanın en karanlık göründüğü zamanlarda , ışık doğma olasılığı en yüksek olduğu zaman olduğunu fark etmek beni her zaman şaşırtmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir