İçeriğe geç

99 Yüz Kitap Alıntıları – Cemal Süreya

Cemal Süreya kitaplarından 99 Yüz kitap alıntıları sizlerle…

99 Yüz Kitap Alıntıları

Para niçin mutlaka başarının ödülü olsun? Çalma da bir çeşit para kazanma değil midir? Başarının başka ödülleri yok mudur?
sözcükler cümle içinde akmaz; kendi yerlerine çekiçle çakılırlar birer ikişer. Yalan söyleyecektir.
Belirsizlik bir şeyin öncesidir.

Doğurgandır belirsizlik.

Düşler gerçekleşmedi dedim. Vakit var daha.
Değişmekten, değişebilmekten korkmayan bir kişi.
Üzerinde ördüğü koza zırhtır aslında.
Tam üstüne bastın, demokrasiye sadece hakkı olan bir ülke değil Anadolu, demokrasiye adamakıllı mahkûm bir ülke.
Belirsizlik ve suçlamalar onu yaratırken, o da belirsizliği ve suçlamaları bir güzel kullanmasını bildi.
Ünlü hukukçu Jhering ne diyordu hukuku tanımlarken: “Hâkim sınıfların, kendi çıkarları yörüngesinde, topluma kabul ettirmeyi becerdikleri kurallar bütünü.
Olaylar da, iyi bakılırsa, tarihin yansısıdır.
Bu kadar milletvekili olan, üstelik hepsi her konuda gözünün içine bakan bir mecliste kanun kuvvetinde kararname anlayışı ancak bireysel çılgınlıkla, bencillikle, yanında yöresinde yer alan kişileri aşağılama tavrıyla açıklanabilir.
Bugün rüşvetin toplumumuzda daha da dramatik bir yeri var: normal işler için alınıyor rüşvet. Ceza Kanunu’ndaki rüşvet tanımını aşan bir şey söz konusu.
Hani Avustralya’ya göç etmiş bir işçinin şiirindeki gibi: “Borçlarım derdimi aştı.” Enflasyon köreltti bizi.
Ülkemizde incelemeye, araştırmaya o kadar da gerek yok. Çünkü araştırmadan da her şey eline geli geliveriyor.
Umudunu hiç belli etmez; ama hiçbir zaman umutsuz da değildir.
Kişi kendisi için “Akıllı bir insan olarak doğdum” der mi?
Ne var bakışında? Yabansı bir şey, vaşak, hatta kaplan. Ama zaman zaman da bunları delip geçen bir uranyum parıltısı.
Ülkemizde herkesin yandaşı, karındaşı, yöndeşi vardır. Kahvecinin de vardır, emekli genel müdürün de, tiyatro oyuncusunun da. Üç olur, beş olur, bin olur, mutlaka vardır ama.
Büyük bir kitaplığı varmış. Hepsi tozluymuş. Toz kitabı korurmuş.
Söz dediğin nedir ki zaten? Onları belirsizleştirecek, iki üç anlamlı kılacak biçimde birçok kez tekrarlarsın
Pişmiş topraktan, kilden yapılmış İlkçağ heykellerini andırır. Başında, kafasına yapışmış ve onun tam biçimini almış siperliksiz bir kasket vardır sanki; evde yemek yerken bile çıkarmaz.
Asıl işi inandırmak. Neye mi? Bizdeki erozyonun başka ülkelerin topraklarında alüvyona dönüşmesinin iyi bir şey olduğuna.
O anlarda aralıksız olarak mutluluk vaat eden Turgut Özal, mutsuzluğunu temize çıkarmak isteyen bir Suudi Arabistan Churchill’i kimliğine girer.
Ama bilgisizlik, bilgiden daha çok açığa vurur gerçekleri.
Türkiye, Amerika savunma stratejisinin bir ileri karakolu, yabancı kapitalizmin açık pazarı haline getirilmiş, halka bir tüketim toplumu felsefesi aşılanmıştır.
Umutsuzluğu, bir inançsızlık da yarattı onda.
Beşiktaş, sermayesi insan olan bir kulüp. O yarattı bunu.
Kolay ve denk düşmüş başarı, onda, her alanda boy göstermesi gerektiği konusunda peşin ve sarsılmaz bir güven yaratmıştır.
Yiğitlik güzel. Ama yiğitlenme ayrı şey. Yiğitlenip yiğitlenip durma, yiğitlenme yanılsaması (hamasilik), düşüncenin soluğunu her zaman kesmiştir ülkemizde. Düşünceyi, araştırmayı gereksiz kılmıştır.
Dünyası öyle dar ki orada yalnız kendine rastlıyor. Kendini övüp duruyor.
Karakteri olan bir adam iflas etmez.
Parayı harcama sanatı, para kazanma sanatından daha zordur.
“At boynuna kelebek konmuş gibi resimler çektiren, çapkın enişte bakışlı adam değildi artık.”
“Bir anda sıradanlığa, hiç’in kurşun işlemez ortamına girivermişti.”
1915 Erbil (Kerkük) doğumlu İhsan Sabri Doğramacı’nın TC yurttaşlığı 1947’de gerçekleşmiş; güzel şey. Ama bunun ABD’den döndüğü gün, hemen o gün gerçekleşebilmiş olması da çok ilginç.
Faşizmin bir ideoloji değil, bir kötülük olduğunun ayrımına varamamış.
Yazıya geçen çiçek solacak, yazıdaki çiçekse hiç koklanmayacak.
Tanrım! Hayatta varlık içinde ne yoksulluklar var.
sınıf dediğin okullarda olur.
İstemem istemem, medeniyetin gürültüsünü!
Ders çalışır gibi tartışıyor. Acımasızlığı da ders çalışır gibi. Türkiye’de toplumsal ütopyanın sıfır noktasında gerine gerine var olmuş natüralist zekâ.
DÖRTLÜK
1.000.000 aşk ve 980.000 dize:
Ünlü şair İlhan Berk burda yatıyor!
Yolcu, n’olur, sevaptır, ihmal eyleme,
Yukardaki sayıya bir sıfır da sen ekle.
Bulgucu adam. Belki de ülkemizde tek bulgucu. Çok daha
yetenekli bir Mehmet Akif’in tinsel görüntüsüyle adamakıllı
dürüst bir Necip Fazıl’ınkini iç içe geçirin, yaklaşık bir Sezai
Karakoç fotoğrafı elde edebilirsiniz.
1950’li yıllarda bir hilesini yakalamıştım: Necip Fazıl
kendisinden borç ister, o da her seferinde cebindeki parayı
son kuruşuna kadar verirdi. Sonunda kendisi aç kalırdı. Buna
bir çare düşündü. Marmara Kıraathanesi’ne giderken,
özellikle de aybaşlarında yanında daha az para taşıyordu. Az
dedim ya, o kadar da az değil. Maaşının yarısı kadar. Sanırım,
Karakoç’un hayatındaki tek oyun budur.
Barış Manço başka. Milyonluk köyler arasında dolaşan bir
saz şairi o.
Başlangıçta Cemal Süreyya diye yazardı, iki “y” ile ama
herkes Süreya diye bilir. Nereden bilsinler ki iddiada kaybetti
ikinci “y” harfini ve o günden sonra bir daha kullanmadı.
“Paris’ten getirdiği Chevrolet arabayı satıp ev alacağına
Papirüs dergisini çıkaran adam.”
İyi şair aynı zamanda iyi de bir arkeologdur. Yüze vuranları
da görür, dibe çökenleri de.
Canı sıkılınca şiir yazar, başı sıkışınca şiir yazar, boş zaman bulursa yalın şiir yazar.
Cemal Süreya Şair
Kendini öyle tanıtmak istediği için değil. Gerçek şair.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir