Ercüment Eşsiz kitaplarından 90’larda Çocuk Olmak kitap alıntıları sizlerle…
90’larda Çocuk Olmak Kitap Alıntıları
&“&”
Mutluluktu istenilen cebinden çıkaramadı hickimse.
Vakit ikindidir. Ezan-ı Muhammedi başlar az sonra. Yaz yağmurunun yıkadığı ezan, kusursuz gelir ruhuma. Yağmur sesi, ezan sesine karışır. Kediler yerde, serçeler gökte damlalarla yarışır. Yaz yağmuru en çok da ağaçlara yakışır. Tozlanmış ve tozdan sararmış yaprakları temizlenen ağaçlar, yeniden yeşil renkle barışır. Güneş damlar her yaz yağmurundan sonra ağaçların yapraklarından. Asmalarda iri iri damlalar, üzümlere benzeşir. Sıcaktan erimek üzere olan asfalta, bir serinlik yerleşir. Yolunu unutan dereler, yağan yaz yağmuru ile yolunu yeniden bulur. Ama yaz yağmuru, elinden alınmasından korktuğu için belki de toprak tarafından aceleyle yutulur.
Esasında yaz yağmuru, öyle bahar ve kış aylarında yağan ince yağmurlara pek benzemez. İri yağmur damlaları, bulutların tükürüğü gibi çarpar gün geçtikçe yitirdiğimiz insan yanımızın yüzüne.
Oysa bir çocuk saflığında yaşayabilmeli yağmuru.
Yağan yağmura aldırış etmeden, her mevsim sokakların tadını çıkarırken çocuklar, büyükler neden şemsiyelerin altına saklanır? Saftır ve tertemizdir çocuklar. Yağmur çocukların yüzlerinden en fazla toprağın, pasın, tozun kirini akıtabilir. Peki ya biz büyükler için öyle mi? Ruhlarımızda birikip yüzümüze aksetmiş kirleri, günahları, veballeri akıtmasından korktuğumuz için mi saklanırız şemsiyelerin altına?
Bizler özgür çocuklardık. Dağlar, dereler, tepeler, ağaçlar, papatya tarlaları, sokaklar hep bizimdi. Oyunlarımız çok gerçek, düşlerimizse yağlı boya çizimdi.
Çocuktuk biz de!
Beyaz bir masalın içinde çocuktuk.
Bir vardık bir de yoktuk.
Az ve uz giderdik; dağ, bayır, dere, tepe.
Gölgesi yeşil çimenlere uzanan ağaçların kucağında uyurduk.
Gözlerimizi, gökkuşağıyla bağlayıp körebe oynardık, sarı yaz günlerinde. Saklambaç deresinde güneşin arkasına saklanır, kuşların gözyaşları ile yıkanırdık gülkurusu akşamüstlerinde.
Uçurtma gezdirirdik rüzgârın saçlarında.
Bugünün kıymetini bilemeden, daha güzel günlere yelken açacağımız düşüncesiyle yarını bekliyoruz hep. Dünün geçtiğini, yarının belki de hiç gelmeyeceğini düşünmeden yaşıyoruz hayatı.
Dibi tutmamalı kalbimin, yanmamalı o güzelim duygular . O en güzel duyguları taşıyan kalbim , asla kararmamalı.
…umut olmayınca , hayatın tüm renkleri soluyor .
Umutsuz olmuyor, umutsuz yaşanmıyor , umutsuz tadı tuzu kaçıyor çünkü hayatın.
“Gökyüzünden yıldızlarda topladığım gecelerde kaldı çocukluğum .”
Bisiklet sürerken öğrendim ben hayata dair pek çok şeyi . Düşersin, sonra yeniden kalkar, kanayan yerlerini elinin tersiyle siler ve devam edersin kaldığın yerden . Hayatta öyle değil mi ?
Evler eskir, insanlar eskir, her şey eskir; ama ne acılar, ne de anılar hiç eskimesen ilk günkü tazelikleriyle dururlar bilemediğimiz bir kenarda…
“Her şey değişir ama
Eskimiyor acılar
Yaşayan bilir ancak
Basıl acıtır akşamlar.”
-Düş sokağı sakinleri- Murat Çelik
Eskimiyor acılar ve anılar…
Lakin biz kül olduğunu düşündüğümüz , unuttuğumuzu sandığınız anıların , günün birinde birilerinin eşelemesiyle yeniden küllerimden doğduğunu, yine , yeniden tecrübe etmeye devam ederiz yaşam boyunca.
Hangi hatıramızı tümden yok etmeye, unutmaya gücümüz yetebilir ki?
Yaşım büyürken , orası burası sökülmüş ,simler dökülmüş , yıpranmış hayallerim yavaş yavaş küçülüyor ellerimde…
Takvimlerden yaprakları kopartmasam bile , yaşım biraz daha büyüyor .
Her geçen gün , biraz daha yükleniyor hayat omuzlarıma .
“Hava soğuyunca değil , yüreği soğuyunca başlarmış insanın kışı.”
Siz siz olun, öldürmeyin içinizdeki çocuğu .
Bir neşeyle ,bir mutlulukla koştuğumuz o yepyeni hayallerin , kolu ,kanadı kırıldı bazen.
Bizler de yeni bir hayale yelken açınca, gözümüzden bile sakındığımız o eski hayallerimizi unutuverdik çok zaman.
Gidenler ,aramızdan ayrılanlar , artık ne yapsak da geri döndüremeyecek olduklarımız her geçen gün daha da artıyor .Mesela bu dünyadan göçüp giden büyüklerimizle birlikte , bir daha o günleri yaşayamayacağız.
Hayat durdukça değil , hareket ettikçe devr-i daim ediyor.
Yine de, gelecek güzel günlere inanıyor, yarına ümitle bakıyorum .
Özgürce , sorumsuzca yaşamak…Çocuktuk! Yaramazdık ; belki de haylazlıktan ama çok mutluyduk …
“Çocukken her şeyin sahibi olmak için büyümek isterdik. Büyüdük ; şimdi her şeyden uzak olmak için hep çocuk kalmak istiyoruz.”
Mutluluktu istenilen fakat cebinden çıkaramadı kimse
Hata nedir bilmeyen gönüller, haya nedir bilmez oldu
Ve çocukken her şeyden aldığımız lezzeti, hiçbir şeyden alamıyor oluyoruz o masum günlerimizdeki kadar.
Kaç çocuk hayal satın almıştır Ethem Amca’dan, kaç çocuk ondan satın aldığı hayallerle büyümüştür bilemiyorum. Parası yetişmediği içim kaç çocuk hayallerini orada bırakıp da, hüzünle dönmüştür evine kim bilebilir ki?
Vakit sandığından da geç.
İnsan kaybolmayı ister mi?
Ben işte istedim bayım.
Dikenden gül bitiren,kışı da bahar haline döndürür.
Hayat bisiklete binmek gibidir.Dengede kalmak için hareket etmeye devam etmen gerekir.
Kendimi belirli kalıpların içine sokmayı hiç istemediğim için her türden, her düşünceden kitaplar okumayı sevmişimdir hep.
“Unutmayın, baharda kışı, kışın da baharı özler insan. Ne uzaksa onu özler. Kavuşmak şart mı? Boş ver… Bazı şeyler yokken güzel.”
Sahi bizler yetinmeyi de bilirdik, yitirmeyi de.
Saklambaç oyununu en iyi biz oynardık. O sokak senin, bu ağaç benim; saklanırdık bütün kötülerden ve kötülüklerden.
Senli günlerimin birkaç dakikasını,
Eski bir sandığa saklamalıydım hâlbuki.
Asma kilit vurmalıydım üstüne.
Çıkarıp okşamalıydım saçlarını, sensizlik günlerimde.
Yanağından öpmeli, sonra koklamalıydım.
Ah çocukluğum, seni bir kere daha yaşamalı,
Tam da bu delirmelik günlerde, seninle olmalıydım…"
Çalar saatimiz bizi dünyaya uyandırır, duygularımız ise hayata. Duygularımız varsa insanız çünkü. Duygularımız, hissedip duyduklarımız kadar insanız çünkü…"
Evler eskir, insanlar eskir, her şey eskir, ama ne acılar ne de anılar hiç eskimeden ilk günkü tazelikleriyle dururlar bilemediğimiz bir kenarda…"
Her şeyiyle özlem duyduğum 90’lı yılların, şarkıları da ayrı bir güzeldi. Türk pop müziğinin zirvesiydi 90’lar. Türk müziği adına bir daha böylesine verimli bir dönem yaşanır mı ülkemizde , bilmek mümkün değil. ama bu şarkılarla büyümüş olmak apayrı bir ayrıcalıktı bizler için.
Neredeyse dünyanın her yerini köşe bucak gezen, en az 12 dil bilen ama kendisine kaç dil biliyorsunuz diye sorulduğunda , Bir dil biliyorum , o da tatlı dil ." diyebilecek kadar mütevazi bir entelektüeldi Barış Manço.
Evler eskir, insanlar eskir, her şey eskir ; ama ne acılar ne de anılar hiç eskimeden ilk günkü tazelikleriyle dururlar bilemediğimiz bir kenarda..
Takvimlerden yaprakları kopartmasam da yaşım biraz daha büyüyor. Yaşım büyürken orası burası sökülmüş, simleri dökülmüş, yıpranmış hayallerim yavaş yavaş küçülüyor ellerimde…
Dikenden gülü bitiren, kışı da bahar haline döndürür." der Mevlana. Gönlüme gelen kıştan sonra , doğacak sabahıma ilk cemrenin düşmesini beklerim.
Sunay Akın, Kırdığımız Oyuncaklar’da; Deniz kıyısı bir oyun alanıdır her çocuk için. Siz, çakıl taşı toplayanların iri bedenlerine aldanmayın sakın; birer çocuktur aslında onların her biri. Oyuncakçı dükkanının raflarında bir oyuncak beğenmekten hiçbir farkı yoktur, sahilde çakıl taşı aramanın. Her ikisinde de düşler denizinin kıyısında gezinir insanın bakışları. " derken beni anlatıyor sanıyorum.
Oyuncak dükkanlarında hayaller satıldığını düşünmüşümdür hep. Küçük çocuklara satılan hayallerdir oyuncaklar.
Dünyada her şeye kıymet biçilebilir. Ama öğretmenin eserine kıymet biçilemez." der felsefenin babası Socrates.
Bisiklet sürerken öğrendim ben hayata dair pek çok şeyi. Düşersin, sonra yeniden kalkar, kanayan yerlerini elinin tersiyle siler ve devam edersin kaldığın yerden.
Evimizin penceresinde fesleğen, küstüm çiçeği ve kaktüs yetiştirirdi annem. Sadece bizim değil, bütün evlerin pencerelerini çiçekler süslerdi. Ali Çolak, pencerelerinde çiçek bakan kadınların mutlu kadınlar olduğunu düşünür. Bugünün kadınları ya çok tembel ya da mutsuz olmalı.
Çocuktuk! Yaramazdık, belki de haylazdık ama çok mutluyduk.
Çocuktuk biz de!!
Beyaz bir masalın içinde çocuktuk.
Bir vardık bir de yoktuk.
Az ve uz giderdik; dağ, bayır, dere,tepe
Gölgesi yeşil çimenlere uzanan ağaçların kucağında uyurduk.
Çocuktuk işte, Kapkara önlüklerimizle hayata rengarenk gülümserdik.
Çocukken her şeyin sahibi olmak için büyümek isterdik. Büyüdük; şimdi her şeyden uzak kalmak için hep çocuk kalmak istiyoruz.
Eminim sizler de çocukluk günlerinizi,en az benim kadar özlediniz. Öyle değil mi?
Bisiklet sürerken öğrendim ben hayata dair pek çok şeyi. Düşersin, sonra yeniden kalkar, kanayan yerlerini elinin tersiyle siler ve devam edersin kaldığın yerden.