İçeriğe geç

5. Kurban Kitap Alıntıları – Jane Casey

Jane Casey kitaplarından 5. Kurban kitap alıntıları sizlerle…

5. Kurban Kitap Alıntıları

Burası ölümün , yaşayanlara yardım etmekten zevk aldığı yerdir . Bu yazı , gittiğim her morgda , mutlaka bir yerlerde yazılı durur.
Zaman, mekan ve davranışlardaki belirsizlikler her zaman ölümün kesinliğine eşlik eder.
O kaçmaya çalıştı ama insan sonsuza dek kaçamaz. Seni korkutan şeyi er ya da geç yapmak zorundasındır.
Küfür etmek acıyı hafifletirdi.Ettim.
Hiçbir şey kötülüğü mazur gösteremez.
‘’Görüntünü, konuşma şeklini, davranışlarını, her şeyini değiştirebilirsin ama gerçekte ne olduğundan hiçbir zaman kaçamazsın.’’
‘’Hiçbir şey kötülüğü mazur gösteremez.’’
Kuşlar da benim gibi kederliydi bu sabah.
Görüntünü, konuşma şeklini, davranışlarını, her şeyini değiştirebilirsin ama gerçekte ne olduğundan hiçbir zaman kaçamazsın.
Bu uzaklaşmak için büyük acılar çektiğim dünya ama şimdi fark ediyorum ki aslında hiçbir zaman bu dünyadan tam olarak uzaklaşmayı başaramamış.
Sessizliği seviyordum.
Hiç şansım yok. Hiç şansım yok. Hiç şansım yok.
İnsanın sadece ‘lütfen’ ve ‘teşekkür ederimle’ neler başarabileceğini görmek gerçekten olağanüstü.
En sonunda geriye sadece gerçekler kalır.
‘Hiç bir şey kötülüğü mazur gösteremez.’
Sen aynı yerde dursan bile, o artık aynı nehir değildir.
Ne derler bilirsin, aynı nehirde iki kere yıkanılmaz.
Bir çok insan fikirlerine meydan okuduğunuzda dağılır gider
Birine bir şeyler öğretebilirsiniz ama o kişi bu bilgilerden kendi muhakemesiyle yeni sonuçlar çıkaramıyorsa, Oxford’da okunmasının da pek bir anlamı yok demektir.
Bazen yalanlar, gerçeklerden çok daha aydınlatıcı olabilir.
Bir dedektif için en iyi soru, cevabını zaten bildiği sorudur.
Ölümle bu şekilde yüz yüze gelindiğinde, yaşam enerjisinin bir şekilde ortaya çıkması gerekiyordu sanki.
Hala bilmediğim bir nedenle benden, onu hayal kırıklığına uğratmamamı bekliyordu.
Berbat görünüyor olabilirdim ama bunun farkında olmamayı tercih ederdim.
İnsanın sadece ‘lütfen’ ve ‘teşekkür ederimle’ neler başarabileceğini görmek gerçekten olağanüstü
O kaçmaya çalıştı ama insan sonsuza dek kaçamaz. Seni korkutan şeyi er ya da geç yapmak zorundasındır.
Korku bazen gereklidir. dedim yumuşak bir sesle.
Bazen kendi iyiliğin için kaçıp gitmen gerekir.
Orada Mutlu olduğunu sanıyordum.
Öyleydim. Ama bilirsin ne derler, aynı nehirde iki kere yıkanılmaz.
Neden?
Bilmiyorum. Hafifçe güldü. Bunu hiç düşünmemiştim. Nehirdeki su her zaman akıp gittiği için sanırım. Su hiç durmaz. Bu yüzden, sen aynı yerde dursan bile, o artık aynı nehir değildir.
Bir dedektif için en iyi soru, cevabını zaten bildiği sorudur çünkü bazen yalanlar, gerçeklerden çok daha aydınlatıcı olabilir.
Saksıların durduğu duvarın üzerinde, küçük taş bir levhaya yazılmış bir yazı vardı:
‘ Bahçeyle uğraşmak, kalbini gökyüzüne açmaktır.’
Hic locus est ubi mors gaudet sucurrere vitae.
Godley, arkamdaki duvarda asılı duran çerçeve içindeki posterde yazan cümleyi okudu.
Burası ölümün, yaşayanlara yardım etmekten zevk aldığı yerdir. Bu yazı, gittiğim her morgda, mutlaka bir yerlerde yazılı durur. Fena bir bakış açısı değil, öyle değil mi ?
Kelly’nin ne zaman yeni bir paket açsa ters çevirip kutuya geri koyduğu, diğerlerinin açık kahverengi uçları arasında küçük beyaz bir asker gibi gururla dikilen uğur sigarasıydı.
Korku bazen gereklidir dedim yumuşak bir sesle. Bazen kendi iyiliğin için kaçıp gitmen gerekir.
Sahip olamayacağım şeyleri istememeyi öğrenmiştim.
Bu, uzaklaşmak için büyük acılar çektiğim dünya ama şimdi fark ediyorum ki aslında hiçbir zaman bu dünyadan tam olarak uzaklaşmayı başaramamışım. Görüntünü, konuşma şeklini, davranışlarını, her şeyini değiştirebilirsin ama gerçekte ne olduğundan hiçbir zaman kaçamazsın.
En sonunda geriye sadece gerçekler kalır.
Bazen yalanlar, gerçeklerden çok daha aydınlatıcı olabilir.
Mutlu ev yuvadır, mutsuz ev ise cehennemin ta kendisidir.
Bir direğe tutunup yere bakarak yolculuk ettim. İçimden sayı sayarak zihnimi susturmaya çalışıyordum: Bir istasyondan diğerine gitmek ne kadar sürdü, istasyonda ne kadar bekledik, kaç kişi indi, kaç kişi bindi. Sayılar basit ve açıktı. Zihnimi sakinleştiriyorlardı.
Burası ölümün, yaşayanlara yardım etmekten zevk aldığı yerdir.
Ben olsam ‘merhaba’ dahil onun ağzından çıkan hiçbir sözün doğruluğundan o kadar emin olmazdım.
Bu uzaklaşmak için büyük acılar çektiğim dünya ama şimdi fark ediyorum ki aslında hiçbir zaman bu dünyadan tam olarak uzaklaşmayı başaramamışım. Görüntünü, konuşma şeklini, davranışlarını, her şeyini değiştirebilirsin ama gerçekten ne olduğundan hiçbir zaman kaçamazsın.
Uğruna savaştığım her şeyi kaybettim. Sahip olmak istediğim her şeyi.
Çok akıllıymış gibi davranmaya çalıştım. Aslında bu hatayı her zaman yapıyorum.
Yanlış insanlara çok fazla şey anlattım.
Baştan aşağı düzmeceydi ama kimse farkına bile varmayacaktı. Her zaman oynuyor, mutluymuş gibi davranıyor, hayatı bomboşken hayattan zevk alıyormuş gibi rol yapıyordu.
İnsan kendine benzeyenleri daha kolay tanıyor belki de.
Onun bu halini görmek benim için gerçekten acı vericiydi ama onun için daha da beter olmalıydı çünkü kendisine ne yaptığını bir türlü anlamıyordu.
Tek başıma olmayı seviyordum. Sessizliği seviyordum. Konuşmamak ve zamanın aynı dışarıdaki nehir gibi yavaşça ellerimin arasından akıp gitmesini izlemek hoşuma gidiyordu.
Eğer doğru malı, doğru insanlara ulaştırmayı başarırsan iyi para kazanırsın.
Ama ben, özellikle de bir şeyi çok istediğimde, kendime hakim olmasını iyibilirim. Tıpkı seni istediğimde yaptığım gibi.
güvenini kazanmak için çok uğraştım. İnsanın sadece ‘lütfen’ ve ‘teşekkür ederimle’ neler başarabileceğini görmek gerçekten olağanüstü.
‘Hiçbir şey kötülüğü mazur gösteremez.’
Zaferden kendine pay çıkarmaya çalıştığına inanamıyordum ama bu tam ona göre bir hareketti. Her zamanki gibi doğru zamanda doğru yerde olmayı başarmıştı.
Bir kişi için ölüm kalım meselesi olan bir konunun bir diğeri için herhangi bir gündelik olay olduğunu buradaki birçok insandan daha iyi biliyordum tabii ki.
bu konularda ne düşündüğü hakkında hiçbir fikrim yoktu ama ben kendime bile itiraf etmekten çekindiğim kadar uzun bir zamanımı onu düşünerek harcıyordum.
Bir şekilde, içimdeki kuşkuları zihnimin derinliklerine göndermek çok daha kolay geliyordu. Kendimi tekrar onun kollarına bırakmak daha kolaydı. Ellerimi teninde gezdirmek, her bir santimini öğrenmek, dışarıda, pencerelerimizin altında söylenip duran gerçek dünyayı dışarıda bırakmak daha kolaydı.
Üzerimde, uzun uçuşlardan sonra insanın üzerine çöken o tuhaf yorgunluk, dünyaya bir tünelin ucundan bakıyormuşum hissi vardı.
Bugünün işini yarına bırakma.
Onun ateş kadar tehlikeli olduğunu baştan beri biliyordum; kendime pervane rolünü seçmiş olmam ise tamamen kendi suçumdu. Biraz geç de olsa dersimi almıştım. Tam zamanında gelen bu uyarı, beni ona güvenmekten. hatta belki de aşık olmaktan kurtarmıştı.
onlara olan bağlılığına ve sergilediği özveriye yeteri kadar değer verilmediğini görüp üzüldüğünün farkındaydım ama yapacak bir şey yoktu; o bunu bir türlü öğrenemiyor da olsa hayat adil değildi işte.
Kendimi hiçbir şey bilmiyormuş gibi hissediyordum.
Sadece kendine bir şans tanı ki bunun sen de farkına varasın.
Beni ne zaman ziyarete gelse tansiyonum yükseliyor ve doktorlar her seferinde durumumun kötüleşmeye başladığını sanıyorlar.
Ya da belki hayal gücü, aradaki basamakları onun yerine doldurarak onu bugüne kadar mutlu etmeyi başarmıştır.
Kazanmanın tek yolu, onu yenmenin tek yolu, ona umursamadığımı göstermekti.
Daha iyisini yapmak istiyordum. Daha iyisini yapacağımı umuyordum. Dünya yavaş yavaş kayboluyor ama anlamsız düşünceler zihnimde dönüp durmaya devam ediyordu.
Ev içi şiddet kurbanlarının, başlarına gelenleri saklamaya çalışması oldukça yaygın görülen bir durumdur. Yaşadıklarından utanırlar. Olanlar yüzünden kendilerini suçlarlar.
Korku bazen gereklidir dedim yumuşak bir sesle. Bazen kendi iyiliğin için kaçıp gitmen gerekir.
Seni korkutan şeyi er ya da geç yapmak zorundasındır.
O kaçmaya çalıştı ama insan sonsuza dek kaçamaz.
Arabanın radyatör ızgarasında ölü kelebekler yapışmış olabilir diye yazın yapılan uzun bir yolculuktan sonra arabanın ön tarafına bile bakamazdı o. Kısaca söylemek gerekirse, biraz fazla hassastı. Kontrol edebileceği ya da edemeyeceği her şeyden kendini sorumlu tutardı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir