Josh Baran kitaplarından 365 Gün Nirvana kitap alıntıları sizlerle…
365 Gün Nirvana Kitap Alıntıları
Her şey yolunda Her şey. İnsan mutsuz, çünkü mutlu olduğunun farkında değil. Sadece bu kadar. Hepsi bu, hepsi bu işte! Biri farkına varacak olsa, bir anda mutlu olurdu, o dakikada. FYODOR DOSTOYEVSKY
Tanrı’nın Tanrı’yı arayışı.
Bu, gerçek mevcut an deneyimini kabullenmeye dair bir iç süreç. Acı ya da kederi, direnmeden duyumsamak anlamında. Bu, birine veya bir şeye karşı istek ya da hoşnutsuzluk duyup bu konuda bir şeyler yapma güdüsünü hissettiğimiz için kendimizi yargılamamak anlamına geliyor.
Bana göre Kökten Kabullenme, içimizde olanları açıkça tanıyıp gördüğümüz şeye, nazik ve sevecen bir kalple bakabilmektir. Deneyimimizin herhangi bir bölümünü yaşamaktan kaçındığımız anda ve kalbimiz olduğumuz kişinin ve hissettiğimiz şeyin bir bölümünü kapattığında, değersizlik esrimesini sürdüren ayrılık duyumlarını ve korkularını beslemiş oluruz. Kökten Kabullenme ise bu trans halini kökünden söker.
TARA BRACH, PH.D.
Evreni kurcalamayı bırakabilsek, onun düşündüğümüzden çok daha iyi bir dünya olduğunu görebilirdik. Nihayetinde, dünyayı yalnızca birkaç yüz milyon yıldır işgal etmekteyiz ki, bu onu daha yeni tanıyoruz anlamına gelir.
Onları oldukları halde kabullenir ve onlar neyse o oldukları için şükredersin. Dünyayı hatta kendini geliştirme çabasından vazgeçersin. Görmek istediğini değil, olanı görmeyi öğrenirsin. Olan, genellikle olması mümkün olandan ya da olması gerekenden bin kat iyidir.
Meditasyon gerçekliğe doğru akar. Seni hayatın acılarına karşı yalıtmaz. Seni bırakır, hayatın içine tüm yönleriyle birlikte dalar ve öyle derinlere girersin ki, acı engelini aşar, ötesine geçersin.
İlahi olana ve gücünün gerçek kaynağına hep sandığından daha yakındın.
Uzak ve güç olanın cazibesi aldatıcıdır.
Büyük fırsat olduğun yerdedir.
Kendi yerinden ve zamanından nefret etme.
Her yer yıldızların altı, her yer dünyanın tam ortasıdır.
Tam gözünün önünde.
Şu anda,
Her şey avucunun içinde. YUANWU
Tam kulak kesildik mi, yoksa her birimiz düşünmek, hatırlamak ve beklemekten ibaret özel dünyalarımıza mı hapsolduk?
İlahi olanla aşkı yaşarsan şimdi, gelecek hayatta tatmin olmuş bir insanın yüzü olacak sende.
Ölümün özgürlük getirdiği fikri sadece daha fazla beklemeye yol açan bir kavramdır. İlahi misafir le tanışmak istiyorsan, iplerini şimdi kopar.
Tutulmayan tüm sözler, tutulacaksa bugün tutulmalı. Söylenmeyen her söz, onları bugün söylemezsen hiçbir zaman söylenmeden kalacaklar. Sevdiğin ve seni ölesiye sıkan insanlar, onlarla yaşayacak ne kadar yaşam varsa içinde, bugün yaşamazsan hiçbir zaman yaşanmayacak.
Sen, her şeyin içinden çıktığı ve içinde yok olduğu sonsuz ve koşulsuz sessizliksin.
O halde neden bu oyuna, mücadeleye, numaralara son vermiyorsun?
Neden bilmemenin koynunda gevşemiyorsun? Bu mutlaktır, koşulsuz huzur ve mutlak, koşulsuz güvenlik.
Olduğun şeyin içinde gevşe.
Şimdiki anda en çılgın düşlerinin ötesinde sonsuz zenginlikler var, ama onların tadına ancak inancın ve aşkın elverdiğince varabilirsin.
Bir ruh sevdiğince, özlediğince, umut ettiğince bulur aradığını. Tanrı’nın iradesi her anda kendini gösteri öyle bir ummandır ki O, kalp onun derinliklerine ancak taşıdığı inanç, güven ve aşkla kulaç atabilir.
JEAN PIERRE DE CAUSSADE
Kafandaki yücelik imgelerini, kutsal fikirleri ve ruhani kavramların tümünü atmaya çağırıyorum seni. Bu ana dön. Aradığın Tanrı budur.
Bir kez aradığın şeyin aslında senin gerçek doğan olduğunu bildiğinde, artik didinmeye isteğin kalmaz. O halde öncelikle nasıl durmaksızın çaba harcadığını gör. Bu sürecin farkına vardığın anda, sürecin dışına çıkmış olursun. Ardından gerçekten dinginliğin kendisi olduğun sezgisi gelir.
Bunu görmek dahi en azından bir miktar çaba gerektirmez mi?
Hayır. Bu görüş senin doğal halin. Sadece görme eylemini yapmadığının farkında ol. Durmaksızın tepki verdiğinin farkında ol. Görmek çaba gerektirmez, zira senin doğan görmektir, dinginliktir. Bir sonuç beklemediğin, eleştirmeye,
değerlendirmeye veya sonuçlandırmaya uğraşmadığın ve sadece baktığın anda tepkiyi algılayabilir ve artık ona suç ortaklığı yapmaktan vazgeçersin.
Yıllarımı burasıyla orası arasında hayali köprüler inşa etmeye harcadım. Gördüm ki, aslında hep olmayı istediğim yerdeyim. Tek boşluk algılamamdaydı.
Tırnak cilası
Günün birinde, Maurine Stuart Roshi* Cambridge’deki evinde dostlarıyla çay içerken telefon çaldı.
Arayan, Buda’lar oje sürer mi? diye soran yedi yaşındaki bir çocuktu.
Sen oje sürüyor musun? diye cevapladı Roshi.
EVET! diye bağırdı küçük kız ve telefonu kapattı.
MAURİNE STUART
Doğum, yaşlılık, Hastalık ve ölüm: Ta başından beri, İşler hep böyle yürüdü.
Bu hayattan kurtulmanın
En ufak düşüncesi
Seni daha da sıkacaktır
Pençesinde.
Uyuyan insan
Bir Buda arıyor,
Dertli insan
Meditasyona veriyor kendini, Ama arayacak bir şey olmadığını Bilen, aynı zamanda biliyor ki Söylenecek bir şey yok.
Çenesini kapalı tutuyor.
LY NGOC KIEUS
Neden gerçekten özgür olan bu kadar az insan var? Çünkü insanlar kafalarındaki fikirlere, kavramlara ve inançlara uymaya çalışıyor. Cennete giden yola odaklanmaya uğraşıyor. Oysa özgürlük tamamıyla, var olmanın bilinç dışı ifadesinin kendiliğinden ve doğal halidir. Özgürlüğü bulmayı istersen denetimi elinde tutan biri düşüncesinin dahi zihnin uydurduğu bir kavram olduğunu görmelisin.
Zaten gerekenden fazla bekledin. Şimdi yaşamaya başla! Yaşamanın bir tek yolu vardır, o da şimdi başlamaktır! Yarın yok, tek zaman şimdi. Tüm yarınlar hayaldir. Geçmiş bir anı ve gelecek bir hayal. Yalnızca bu an gerçek ve yalnızca bu an tanrısal olana açılan kapıdır.
Anında yeni bir hayata başladığını göreceksin.
OSHO
Problemlerimize cevap
bulamadığımızda oluruna bırakırız ve huzura kavuşuruz.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Dünyanın tüm kutsal mekânları benim bedenimde, yapabileceğim en kutsal hac yolculuğu kendi bedenim içinde yapacağımdır.
Düşünce kalıpların ve inançların bütün bayatın boyunca kendine anlattığın masallardır. Söyle masalcı, sen kimsin? Bu masallar olmadan sen nesin?
Yol yok, öz yok, sır yok. Aradığın gerçek senden saklanmıyor. Ondan saklanan sensin.
Özün idraki çabasız gerçekleşir. Bulmaya çalıştığın şey zaten olduğun şey. Aydınlanma zihnin katıksız boşluğudur. Ona ulaşmak için yapabileceğin hiçbir şey yok. Bu uğurda göstereceğin en ufak çaba bunu olsa olsa engeller.
Zen’in doğasında amacın, bir amaç hedeflememek olduğunu söyleyebiliriz. Bir amacımız varsa, sorun var demektir. Kendimize bir sürü hedef saptar ve onlara ulaşmaya çalışırız. Şaşırtıcı olan, hedefin tam burda oluşudur! Başlama çizgisindeyiz ve aynı zamanda çoktan hedef çizgisine varmış bulunuyoruz. Başka bir deyişle, zaten budaların hayatını yaşıyoruz. Farkında olalım olmayalım, bu işe yıllardır gönül vermiş ya da daha yolun başında olalım, aslında hepimiz buda olmuşuzdur. Yine de bu gerçeği görene dek nedense kabullenmek istemeyiz.
En önemli konu kendini unutmaktır. Ne var ki, çoğu kez bunun tam tersini yaparız. Nefsi güçlendirir dururuz. Daima ben bir şey yapıyorumdur. Sorun da buradadır; bu ikiliği biz yaratırız. Kendini gerçekten unuttuğunda, gözünün önünde bambaşka bir manzara belirir. Karşı kıyı senin durduğun yerdir. Budaların hayatı seninkidir. O zaman lütfen, ne kadar çalışırsan çalış, gerçekte kendini unutmaya odaklan. TAIZAN MAEZUMI ROSHI
Ancak okuduğumda ve okuduğum şeyi gerçekten sevdiysem, her şeyimle tam ve bütünleşmişimdir. Şhakespeare ve ben, Milton ve ben aramızda zaman veya mesafe yoktur. Biz birizdir, ayrı ya da iki kişi değil. Bu konsantrasyon ve mevcudiyet dolu birlikle baktığımda, ışığın camdan süzülüşünü ve kitabımın durduğu masanın üzerinde dans edişini ve bağdaş kurduğum bacaklarımı, tüm bedenimle görmeye ve yaşamaya başlarım. NATALIE GOLDBERG
Edebiyat bize şimdiki zamanın en güzel armağanını verir. Okudukça yazarın zihnine gireriz ve raylarda ilerleyen bir tren gibi peşinden gideriz Tren bizi alır götürür uzaklara ve hop! Oradayızdır! Başka bir yerde değil. Zihin zihine
Bir şeylerin farklı olmasını istemek seni gelecek fantezileri kurmaya iter. Oysa bu bir seraptır. Oraya asla varamazsın. Serap, bariz olanı görmeni engeller, var olmanın değerini bilmezsin. Bu, seni neyin tamamlayacağına dair bir sanrı, koca bir yanlış anlamadır. Serabin ardına düştüğünde, kendini inkar edersin.
Beklemenin anlamı ne? Tam olarak neyi bekliyorsun? Hep arzuladığın şeyi sana başka biri mi verecek? Cennetten bir kervan sana hediyeler mi getirecek? Bunların hiçbiri :senin olduğun varlık kadar güzel ve değerli olamaz.
Seni olmak tan, anın içinde olmaktan alıkoyan, geleceğe dair taşıdığın umuttur. Bir şeylerin farklı olmasını istemek seni gelecek fantezileri kurmaya iter. Oysa bu bir seraptır. Oraya asla varamazsın. Serap, bariz olanı görmeni engeller, var olmanın değerini bilmezsin. Bu, seni neyin tamamlayacağına dair bir sanrı, koca bir yanlış anlamadır. Serabin ardına düştüğünde, kendini inkar edersin.
Olup bitenden gerçekten nefret ettiğimizde, içgüdüsel olarak yanan bir evden kaçar gibi kaçmak isteriz o durumdan. Oysa dönüp o ateşin içine girmeyi öğrensek, bıraksak da alevler tüm direncimizi yok etse, yepyeni bir güç ve özgürlük duygusuyla küllerimizden doğduğumuzu görebiliriz.
Bir yabancıya, komşuna, çalışma arkadaşına veya duygu ve düşüncelerine sırt çevirdiğinde nasıl hissediyorsun? Bunu yaptığında tam şu anda ortaya çıkan nirvanayı nasıl reddettiğini gör.
Tam şimdi yaptığın her şey, dışarı doğru dalgalanır ve herkesi etkiler. Duruşunla kalbinin ışıltısını yayabilir veya endişe dalgaları gönderebilirsin. Nefesin sevgi kokabilir veya tüm bir odayı bunalımının balçığıyla sıvayabilir. Bir bakışınla coşku uyandırabilirsin. Sözlerin özgürlüğe ilham olabilir. Her hareketinle kalpleri ve zihinleri açabilirsin.
Kalbini her şeye açtığında, herkese bir armağan olarak yaşarsın. Her an ya açılır ya da kapanırsın. Tam şu anda açılmayı ve her şeyinle vermeyi ya da beklemeyi seçiyorsun. Seçimin sana kendini nasıl hissettiriyor?
DAVID DEIDA
Alabildiğine yaşamak ve sevmek için herhangi bir şeyi bekliyorsan acı çekersin. Her an, hayatının en önemli anıdır. Gelecekteki hiçbir zaman, kalkanlarını indirip sevmen için şu andan daha iyi olamaz.
Şu anda ve her şimdiki an’da ya açılır ya da kapanırsın. Ya stresli bir şekilde bir şey beklersin (daha fazla para, güven, sevgi) ya da tüm kalbinle yaşar, tüm ana yayılır ve en derinlerde istediğin herşeye sahip olduğunu fark edersin.
Kendimize yüklediğimiz sonsuz sayıdaki sınırlama ve kuruntu biçimlerini teşhis et ve her birini durduracak cesareti topla. Yavaş yavaş, içimizin derinliklerinde bir yerde cevher ışıldamaya, gözler açılmaya başlayacak, şafak sökecek ve biz zaten olduğumuz şeye dönüşeceğiz.
Kelimeler, olayların gerçek doğasını asla tanımlayamaz, ancak oraya yöneltebilir. Bu içgörüleri okurken, ne kadar harika görünürlerse görünsünler, lütfen, kelime ve kavramlara tutsak olma. Onun yerine dur ve bak. Bu kelimelerin işaret ettiği noktayı gör ve sonra onları tümüyle bırak.
Uyanış, senin gerçekte kim olduğunu görmeni engelleyen, uzun süredir tutunduğun varsayımların bireysel ve kişisel düzeyde çözülmesinden ibarettir. İster Tibet’te bir mağarada, ister Hoboken’daki bir otobüs durağında oturuyor ol, bu lekesiz aydınlanmayı her an, tam burada-şimdi gerçekleştirebilirsin.
Tam-burada-şimdi hakikati herkese açık olduğuna göre, hâlâ Uzak Doğu’ya seyahat etmenin, Zen öğrencisi olmanın, meditasyon yapmanın veya bir usta bulmanın anlamı olup olmadığını sorgulayabilirsin.
Kendimden biliyorum, ruhsal disiplin uyuşturucu bir rutine dönüşebilir; her zaman tam-burada-şimdi var olan coşku ve tazeliği ertelemene neden olabilir.
Amerika’ya döndükten sonra ruhani kitaplarla dolu kütüphaneme tahammül edemedim. Sanki tüm kütüphane, arayışı, hüsnü kuruntuları, büyülü deneyimleri yücelten sorgulanmamış varsayımlarla doluydu.
Birçok yazar şimdide yaşama kavramı üzerine övgüler düzüyor, ancak hemen ardından kendi gündemlerinin ve yararsız arayışların çığırtkanlığını yapmaya devam ediyorlardı. Nepal’den önce, tüm yolların dağın doruğuna
vardığını söyleyen beylik Yeni Çağ laflarına inanırdım. Oysa şimdi o yolların giderek daha fazla yanılsama katmanları yarattığını gördüm. Kavrayışla hayat bulan ve Tulku Urgyen’in zamandan bağımsız görüşünü yansıtan sözcüklere açtım. Yavaş yavaş yazılar toplamaya başladım.
Sadece, gizli saklı ya da başka bir yerde olmayan, bütün hayatım boyunca gözümden kaçmış saf farkındalığı aniden, apaçık, hayret verici bir biçimde kavradım.
Tüm o arayışlar; beklemeler, bu olma halinin, şimdi liğin karşısında eridi gitti. O an gördüm
ki, hayat enerjimin çok büyük kısmını, her tarafa yayılan şimdi’yi kutlayacağıma, hayal edilen bir geleceği bekleyerek harcamışım. Burada olmak yerine oraya ulaşmaya çalışıp durmuşum. Geçmişe bakınca, zorlanarak yapılmış onca meditasyon ve gayretle geçen yıllar anlamsız geldi. Tek ihtiyacım, Tulku Urgyen’in, teknik ya da oyun kullanmadan sadece doğal ol, sözlerini kalbimde özümsemekti.
Tam burnunun ucunda.
Şu an, her şey avucunun içinde. YUANWU
Çoğunlukla, aydınlanma, uzun yıllar alan ruhani uygulamalarla ulaşılan ve yalnızca seçilmiş azınlığa bahşedilen bir olaymış gibi düşünülür. 365 Gün Nirvana Burada ve Şimdi, uyanmışlık halinin doğrudan şimdiki zamanda ve herkese açık olduğunu söylüyor.
Öyleyse sorumu yineleyeyim: Bunu uygulayabilmek için yapabileceğim bir şey var mı?
Josh: Ne başarılacak ne uygulanacak bir şey, ne de gitmen gereken bir yer var. Tüm olay bu andaki farkındalık. Gerçekten bu kadar basit. Felsefeye, dine veya kavramsallaştırmaya gerek yok. Anahtar, doğrudan farkına varmada. O dakikadan sonra her bir an meditasyona dönüşür, yani gösteriş barındırmayan uyanıklık. Burada ve şimdi Nirvana.
Eski bir deyiş vardır: Bir yankesici yolda Buda’yla karşılaşsa, tek gördüğü cepleri olur. Senin dikkat odağın dar olduğu zaman tek gördüğün Buda’nın cepleri olur. Sana söyleyebileceğim tek şey, bir adım geri atıp Buda’nın tümünü görmendir.
Daha ruhsal veya özel bir deneyim yaşamamız gerektiğini düşündüğümüzde, şimdiki sıradan gerçekliği tümden göz ardı etmiş oluruz. O sıradan gerçeklik gerçekten görüldüğünde, öylesine sıradışıdır ki.
Bildiğimiz düşüncesini bir kenara bıraktığımızda olanı görmek çoğu kez bizi afallatır ve hayat çok lezizdir.
Haftasonu sesshin’in (inziva) ikinci sabahıydı. İlk günün tamamında huzursuzluk, izdırap ve sıkıntıyla oturup burada ne yaptığımı merak etmiştim. Bütün bunları bırakıp gitmekten beni alıkoyan neydi? Ertesi sabah buna nasıl devam edeceğimi bilmiyordum.
Yastıklarımızın üzerinde otururken kahvaltımız geldi. Servis yapan kişi yanıma geldiğinde çanağımı uzattım. İçine biraz yulaf ezmesi koydu. Herkese servis yapıldıktan sonra birlikte yemeğe başladık. Ağzıma azıcık yulaf ezmesi attım ve tüylerim ürperdi. O kadar lezizdi ki, hayretle donakaldım. Ağlamaya başladım. O anda anladım ki, kaç çanak yulaf ezmesi yemiş olursam olayım, yulaf ezmesini hiç tatma miştim. ZEN ÖĞRENCİSİ
Olan ın özünü, yalınlığını, yakınlığını, eşsizliğini ve geçiciliğini görüp anlamaya başladığında, şeklen meditasyon yapmanın gereği kalmaz. Mutfak masasında oturup kahveni içerken, Gidip meditasyon yapayım, düşüncesi belirir. Sen bakarsın ki, bunun hiç gereği yok, çünkü olduğun yer olan dır. Olan nedir ve neden gidip yukarılarda arayasın? Bu kabul edildiğinde, muhtemelen varlığının mutlak farkındalık olduğu anlaşılacaktır ne fazlası, ne eksiği.
TONY PARSONS
Adamın biri bu salonda uyuyakalır ve rüyasında bir dünya turuna çıktığını, değişik kıtaları gezdiğini görür. Yorucu seyahatlerle geçen yıllardan sonra bu ülkeye döner, aşrama girer ve salona yürür.
Tam o anda, uyanıverir ve tüm o zaman boyunca bir yere kıpırdamadığını, uyuduğunu anlar. Salona yoğun çabalar sonucu dönmüş falan değildir, o sürede hep oradadır.
Neden özgür olduğumuz halde bağlı olduğumuzu düşünüyoruz? diye sorulduğunda şu cevabı veriyorum: Neden salonda olduğun halde, dünya turuna çıkıp çölleri ve denizleri aştığını hayal ettin?
Hepsi zihin. RAMANA MAHARSHI
Hayatı yaşamanın iki yolu vardır: Biri, hiçbir şey mucize değilmiş gibi yaşamak. Diğeriyse sanki her şey bir mucizeymiş gibi. ALBERT EINSTEIN
bu kusursuz mevcudiyeti burada ve şimdi hissetmek, sadece olmaktan ibaret sıradan mucizeyi fark etmek ya da tümüyle haberdar olmaktır. Bu durum bir yere ulaşmayı gerektirmez, çünkü zaten olmaktadır. Özel koşullar, yaşamsal mucizeler ya da övgüye değer hazırlıklar gerektirmez. Yaşamlarımızın her anında, bütünüyle buradadır. Tüm tasalarımıza, pişmanlıklarımıza ve maruz kaldığımızı düşündüğümüz tüm hasar ve başarısızlıklara karşın o daima taze ve saftır. Hiçbir acı ya da günah onu bozamadığı gibi, gururlanılan hiçbir eylem de onu yüceltmez. Sayısız düşünce ve
deneyimler gelip geçer ve hiçbiri yapışıp kalmaz. CATHERINE INGRAM
Tüm tasalarımıza, pişmanlıklarımıza ve maruz kaldığımızı düşündüğümüz tüm hasar ve başarısızlıklara karşın o daima taze ve saftır. Hiçbir acı ya da günah onu bozamadığı gibi, gururlanılan hiçbir eylem de onu yüceltmez
Kendimize sürekli neyin eksik olduğuna dair masallar anlatmak bizi arzuların peşinde amansız bir kovalamacaya iter.
Abartılı bir mutluluk duygusuna dayandığımız sürece hayal kırıklığına uğramamız neredeyse kaçınılmazdır.
Deneyimler, ilişkiler, bilgi ve nesneler biriktiriyoruz.
Önemimizi geçerli kılacak onamayı bekliyoruz başkalarından. Oysa çeşitli yollarla mutlu olup ödüllere kavuşsak da, apaçık ortada saklanan en büyük armağanı, kendi tutkulu varlığımızı çoğu kez gözden kaçırıyoruz.
Bu hediyeyi gözden kaçırmamızın nedeni, başka bir şeyi bir yerlerde aramakla çok meşgul olmamız.
Sükûnet İçinde Bir Zihin
Sükûnet içinde bir zihnin ve huzur dolu bir kalbin temel gereklilik olduğunu söylüyorsun. Bunun gerekliliğini gördüğümüzde, önemli olan tek şeyin, gerekli olan tek şeyin bu olduğuna ikna olduğumuzda, bunun yöntemini sorar mıyız sence? Bir şeyin temel zorunluluk olduğunu görüyorsan yönteme ihtiyaç var mı?
Yöntem zaman kavramını içermez mi? Şimdi değilse bile, eninde sonunda, yarın veya bir kaç yıl sonra, sükûta ereceğim. Bu da senin sükûnete gerek görmediğin anlamına gelir. Bu yüzden de, nasıl sorusu dikkatini dağıtır ve yöntem, sükûnet gerekliliğini erteleme yoluna dönüşür. Zaten tüm o meditasyon, sahte, uyduruk denetimler; sonunda sakin bir zihne kavuşmak ve bu sükûneti elde etmek için kendini nasıl eğiteceğini gösteren çeşitli yöntemler bu nedenle var. Bu da demek oluyor ki, sakin bir zihne acilen gerek görmüyorsun. Onun gerekliliğini gördüğünde asla yöntemini araştırmaya kalkışmazsın. O vakit, sükûnet içinde bir zihnin önemini görürsün ve sakin bir zihne sahip olursun.
J. KRISHNAMURTI
Olağan deneyime yeterli farkındalık ve ağırbaşlılık katıldığında, içgörü ve arınmaya ulaşırız. İçgörü ve arınmanın sonucu olarak, yaradılıştan gelen mutluluğumuz, esas doğuştan gelen hakkımız ve manevi gerçekliğimiz açığa çıkar. Böylece, olgular dünyası diye baktığımız, zaman, uzay ve madde dünyasının aslında anbean doğrudan temasta olduğumuz manevi bir enerji dünyası olduğunu keşfederiz. Çünkü, duyular arındığında ve her düzeydeki iç çatışmaya son verildiğinde, olağan duyuların akışı bir duaya, bir mant-raya, kutsal bir ilahiye dönüşür ve görürüz ki, yalnızca hayatımızı yaşayarak Kaynakla anbean doğrudan temastayız.
SHINZEN YOUNG
Dileklerin ve Düşlerin Ötesinde
Ancak hayallerin, dileklerin ve düşlerin ötesine geçtiğimizde gerçek dönüşüm meydana gelir ve yeniden doğmuş olarak uyanır, düşlerin yeniden gerçeğe dönüştüğünü görürüz. Ne kadar inkâr edersek edelim amaç, hakikattir. Ona ancak daima genişleyen bir bilinçle, sonunda belleği dahi yok eden bir alevle yanarak yaklaşabiliriz.
Birey tümüyle yaratıcı olduğunda, kaderle bir olduğunda, ne zaman kalır ne boşluk, ne doğum kalır ne de ölüm. Tanrı hissi öyle yoğunlaşır ki, canlı cansız her şey ilahi uyumla salınır. En yüce kimlik belirlendiğinde, bütün şeylerin kimliği duyumsandığında ve kişi aynı anda tümüyle ve mutlulukla yalnız kaldığında, göbek bağı nihayet kesilmiştir. Ne rahime duyulan özlem ne de ötesine duyulan istek vardır. Sonsuzluğun mutlak duygusu. Bunun ötesinde bir tekâmül yoktur, var olan yalnızca evrenden evrene ebedi devinimdir.
HENRY MILLER
Bu düşünceden arınmış uyanıklıkla alıştırma yapmamız gerekir, ama onun üzerinde meditasyon yapmaktan ya da onu düşlemekten kaçınmalıyız. O zaten en başından vardı. Yine de bu mevcut uyanıklık düşüncenin ağına yakalanır. Düşüncelerden arınmak için sadece fark et, mevcut uyanıklığının farkına var. Unutma; dikkatini dağıtma. Bu, oturup kendini zorlayarak dikkatini dağıtmamaya ve unutmamaya çabalaman anlamına gelmez. Bunu denemek bu duruma yalnızca zarar verir. Sadece bırak doğal halin huzurlu bir me-ditasyonda-olmama hali olsun. İkilik taşıyan zihnin tüm faaliyetleri yok olup gittiğinde, bizler sınırlanmamış boş idrakin içinde tamamen dengelendiğimizde, artık samsaranın üç aleminde kalmak için neden yoktur.
Aydınlanmanın olabilmesi için, algılayanın dönüp kendi doğasıyla yüzyüze olduğu, O OLDUĞU gerçeğine uyanması gerekir. Ruhani arayıcı sonunda, zaten varmak istediği yerde olduğunu ve aradığının KENDİSİNDEN başkası olmadığını ve aslında yuvasında olduğunu keşfeder.
Hakikat şu ki, gidecek başka bir yerimiz yok. Böyle bir yer yok, çünkü Gerçek ebediyen ve hemen şimdi elimizin altında.
Neden seni eninde sonunda bu ana döndürecek eziyetli bir yolculuğa katlanasın ki?
Dışarı gitmeye gerek yok.
Eriyen kar ol.
Kendini kendinden arındır.
Sessizlikte beyaz bir çiçek açıyor.
Bırak dilin o çiçek olsun.
MEVLANA
Gittiğimiz yerin burası olduğunu ve yapılacak her uygulamanın yalnızca kalbimizi önümüzde durana açmak anlamına geldiğini hatırlamamız gerekiyor. Yol da hedef de zaten olduğumuz yer.
Aramakla, yalın gerçeği karartan dağ gibi ağırlığı yükleniriz. Hepsini indir sırtından. Her gün. Her dakika.
Ruhani uygulamalarla uğraşan bir çok insan en yüce gerçeği kavrayabilmek için meditasyonun üst düzeylerine ulaşılması gerektiğine inanır. Bu varsayımın bizi nasıl yalın ve berrak bir şekilde görmekten alıkoyduğunu anla.
Şu halde, neden kendimizi askıya aldığımızı, doğru zamanı beklediğimizi, gelecekte doğru koşulların baş göstermesini beklediğimizi kendimize sormamiz gerekir. Belki doğru zaman hiç gelmeyecek. Belki kafanda yarattığın koşullar asla oluşmayacak. O halde ne zaman var olmaya başlayacaksın? Ne zaman burada olup yaşamaya başlayacaksın? Deneyimine hükmeden geçmiş ve gelecekle ilgili fikirler bir yana, tam şu anda yalnızca şu an var ve senin için önemi olan tek şey şu an
Geleceğin hayali mutluluğunu kovalayan insanın şimdiki anın tadını çıkarmaya vakti yoktur. Aslına bakılırsa şimdiki an diye bir şey de yoktur, çünkü onu düşündüğünüz anda zaten geçmiştir. Bu yüzden şimdiyi düşünmek yerine şimdiki anın içinde olmak, hayati önem taşır ve bu da aydınlanmanın ta kendisidir.
Doğan düşüncelerini durdurmaya çalıştığında, durdurma işini yapan zihinle durdurulan zihin arasında bir ikilik yaratırsın ve bu şekilde asla iç huzuruna kavuşamazsın. Düşüncelerin esasında var olmadığına, ama gördüğün ve duyduğun şeylere cevaben geçici olarak ortaya çıkıp kesildiklerine ve kendi başlarına bir varlıkları olmadığına inan sadece.
BANKEI
Fırsatı kaçırma. Şimdi ya da asla. Şimdide yaşamalı, her dalgayı yakalamalı, her anda kendi sonsuzluğunu bulmalısın. Yalnızca ahmaklar fırsat adacıklarının üzerinde dikilip başka kıyılara bakarlar.
Başka kıyı yok; bundan başka ya da buna benzer bir yaşam yok.
HENRY DAVID THOREAU
Zihin, ancak kendi güvenliği uğruna biriktirdiği her şeyi ruhsal anlamda öldürebildiğinde Gerçeklik var olur.
J.Krishnamurti
Ne Olduğumuz Gerçeği
Bir kaçış yolumuz yok.
Süreç odaklı dünyadaysa her şey bir kaçış yolunu gösterir. Bu iş, kendimizle başa çıkma meselesi değildir. Sorun, zaman ve süreç yaratarak kendimizle yüzleşmemekte yatar. Bir süre daha inzivaya çekilsem veya bir seminere daha katılsam ya da bir kitap daha okusam, o zaman her şeyi düzeltebilirim. Tabii ki, bu bir işe yaramaz. Yalnızca gerçekten giderek uzaklaşmış oluruz.
Ya dünya sadece ne olduğumuz gerçeğinden ibaretse?
Ya yalnızca öfkeysem ve kaçış yolu yoksa ne olur? Bu durumda incelenecek bambaşka bir evren çıkıyor ortaya, değil mi? Şu halde öfkenin gerçekte ne olduğunu inceleyebilirim. Aslında öfkenin bana psikiyatristin ya da seminer yöneticisinin anlattığı şey olmadığını keşfederim. Bu, bazı özelliklere sahip bir oluşumdur. Bedenimin belirli yerlerinde dolaşır ve tam şimdide var olan bazı duygu ve anıları tetikler. Yalnızca şimdi.
Bu anın içinde, zamanın dışına çıktık, mekânın dışındayız ve dönüşümsel bir evrenin içindeyiz.
Bu anda, öfke enerjiye dönüşür.
Ancak bu anı zaman ve kavramın içine savurduğumuzda öfke haline gelir. O durumda da kalıcı biçimde içimize demir atar.
Yaşayan Buda’lar
Metropolitan Müzesi’nde muhteşem bir Buda heykeli var. Birçok heykel ve yanı sıra milli hazine sayılan Bodhisattvalar var. Hepsi de harika Oysa sizler, her biriniz canlı bodhisattvalarsınız, canlı!
Bronzdan ya da ahşaptan değil Kötü bir şey olduğunda denir ki, Ah, Buda’ya dua edeceğim. Hayır, hayır, hayır!
Böyle bir Buda yok.
Bunu anladığın anda her insan bir mucize gibi görünecek
Aç gözlerini!
Ah, henüz aydınlanmadım. Bir gün ben de aydınlanacağım, diye düşünme.
Bugünden itibaren bu düşünceyi unut! Biz, en başından beri, Aydınlanmış Olan’ız.
Bunun böyle olduğuna inancın tam olsun
O halde bu zihinle, birbirimizin önünde eğilelim
İstisnasız, her biriniz canlı Buda’sınız İstisnasız, tamam mı?
SOEN NAKAGAWA
Gidecek yer kalmadığında sükûnet ve huzur gelir.
Soru: En Yüce Hal nasıl deneyimlenir?
Maharaj: Burada deneyimlemek söz konusu değil. Sen sadece o halsin.
NISARGADATTA MAHARAJ