İçeriğe geç

25 Ağustos 1983 ve Diğer Öyküler Kitap Alıntıları – Jorge Luis Borges

Jorge Luis Borges kitaplarından 25 Ağustos 1983 ve Diğer Öyküler kitap alıntıları sizlerle…

25 Ağustos 1983 ve Diğer Öyküler Kitap Alıntıları

Benim icin dünya sürprizlerin, kafa karışıklıkların, hezimetlerin ve kimi zaman da mutlulukların tükenmez kaynağıdır.
Kimse iki bin kitap okuyamaz. Yaşadığım dört yüz yıl boyunca on beşi geçemedim. Ayrıca asıl mesele okumak değil, yeniden okumak. Matbaa denen şey, ki artık ortadan kalktı, insanoğlunun en berbat icadıydı, gereksiz metinleri baş döndürücü bir miktara kadar çoğaltma heveslisi
.. olmuş bitmiş şeylerden konuşmayalım. Geçmişte olanlar artık kimseyi ilgilendirmiyor.
Yazarın kaderi, en sonunda kendisinin en aptal taklitçisi olmaktır.
Schopenhauer demiş ki, sahip olduklarımız bizi mutlu etmeyebilir ama sahip olmadıklarımız şüphesiz bizi mutsuz eder
Ama marcel proust demiş ki, bir yerin özlemini duyduğumuzda, gerçekte, o yere karşılık gelen zaman dilimini arıyoruzdur;
yerleri değil, zamanı özleriz.
Ne garip! Hiçbir zaman nasıl soluk alıp verdiğimle ilgilenmemiştim, ama Montevideo’daki Capurro plajında bir dalga beni bide batırınca, beni ne kadar da yakından ilgilendirdiğini fark ettim. Daha da garip bir şey, kurtulunca gene ortadan kayboldu.
Sahip olduklarımız bizi mutlu etmeyebilir ama sahip olmadıklarımız şüphesiz bizi mutsuz eder.
Benim için dünya sürprizlerin, karışıklıklarının, hezimetlerin ve kimi zaman da mutlulukların tükenmez kaynağıdır. Ama benim dünyaya dair bir teorim yok. Tür olarak, metafizik ve teolojik sistemlerden edebi sistemlere farklı sistemleri kullandım, gerçekte ben işime yarayandan başkasını kullanmazken, okurlar yazarken tüm bu sistemlerden yararlandığımı düşündüler. Şimdi, eğer kendimi tarif etmem gerekirse, kendime agnostik derdim, yani bilincin olası olmadığını düşünen kişi.
Artık bize alıntılardan başka şey kalmadı.
Dil de bir alıntılar sistemidir.
Başlangıçta delirmiş olabileceğim korkusuyla acı çektim, daha sonraları delirmiş olabileceğimi yeğlediğimi sanıyorum, çünkü kişisel hayal gücümün sınırları, evrendeki düzensizliğin hakim olduğu kara noktaların ispatına aldırmıyordu, o halde mantık denen şey bir deliliktir.
Yazanın kaderi, en sonunda kendisinin en aptal taklitçisi olmaktır.
Binber gece masalları ile en modern çağın arasındaki yüzyılları bir nefeste kateden özel bir yazar Borges.
Ben değişkendir,biz hem farklı hem aynı bizleriz..
Kolaylıkla dogmatizme kayabileceğimi düşünüyorum. Başkalarının da benim düşündüğüm gibi düşünmek zorunda olduğunu düşünmek.
Marcel Proust demiş ki, bir yerin özlemini duyduğumuzda, gerçekte, o yere karşılık gelen zaman dilimini arıyoruzdur; yerleri değil, zamanları özleriz.
Schopenhauer demiş ki, sahip olduklarımız bizi mutlu etmeyebilir ama sahip olmadıklarımız şüphesiz bizi mutsuz eder.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
hafıza seçicidir
eğitilmiş bir insan için evrenin kavranabilir olmasının hiçbir nedeni yoktur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bu bir alıntı mıydı? diye sordum.
Kesinlikle. Artık bize alıntılardan başka şey kalmadı. Dil de bir alıntılar sistemidir.
Matbaa denen şey, insanoğlunun en berbat icadıydı, gereksiz metinleri baş döndürücü bir miktara kadar çoğaltma heveslisi
çünkü unutmanın anlık bir mesele olduğunu ve felaketimi yeniden keşfetmemin affedilmez olacağını biliyordum.
Bunu ifade edemiyorum. Tüm kelimeler paylaşılmış bir deneyimi gerektiriyor.
Her şey geçer, geriye hep şaşkınlık kalır, gündelik olanın şaşkınlığı.
Benim için dünya sürprizlerin, kafa karışıklıklarının, hezimetlerin ve kimi zaman da mutlulukların tükenmez kaynağıdır.
Metafor, yalnızca yüksek edebiyatta şiirin temel unsurudur.
Ama Marcel Proust demiş ki, bir yerin özlemini duyduğumuzda, gerçekte, o yere karşılık gelen zaman dilimini arıyoruzdur; yerleri değil, zamanları özleriz.
Cennette değilsek, başka neredeyiz o halde? İlahi gücün cennet olmayan bir yer yaratabileceğine inanıyor musun? Felaket, cennette yaşadığımızın farkında olmamak değil midir sence?
Yazarın kaderi, en sonunda kendisinin en aptal taklitçisi olmaktır.
Dün insanların çok saf olduklarını fark ettim; herhangi bir malın iyi olduğunu düşünmelerinin sebebi, bizzat malı üretenlerin o malın iyi olduğunu iddia edip bunu tekrar tekrar söylemesiydi. Her ne kadar daha fazla para sahibi olmanın daha fazla mutluluk ve huzur anlamına gelmediği herkes tarafından bilinse de, sürekli hırsızlıklar oluyordu.
Stoacılar hayattan şikayet etmememiz gerektiğini öğretirler, hapishanenin kapısı açıktır çünkü.
Felaket, Cennet’e yaşadığımızı farkında olmamak değil midir?
Hayattan şikayet etmememiz gerektiğini öğretirler, hapishanenin kapısı açıktır çünkü
Ağzımdan çıkan kelimeler şimdiye ait, ileride sadece bir rüyanın anısı olacaklar
Her ne kadar daha fazla para sahibi olmanın daha fazla mutluluk ve huzur anlamına gelmediği herkes tarafından bilinse de, sürekli hırsızlıklar oluyor.
Ne tuhaf biz iki kişiyiz ve aynı kişiyiz. Ancak rüyalarda hiçbir şey tuhaf değildir.
Ama Marcel Proust demiş ki, bir yerin özlemini duyduğumuzda, gerçekte, o yere karşılık gelen zaman dilimini arıyoruzdur; yerleri değil zamanları özleriz.
Her şey geçer, geriye hep şaşkınlık kalır, gündelik olanın şaşkınlığı G.K. Chesterton
Arkadaşlar bana hikayelerimin şiirlerimden daha iyi olduğunu, şiir konusunda sadece davetsiz bir misafir olduğumu söylüyorlar.
diş ağrısı çeken biri, dişi ağrımayanın mutlu olduğunu düşünme hatasına düşer.

Bernard Shaw

sahip olduklarımız bizi mutlu etmeyebilir ama sahip olmadıklarımız şüphesiz bizi mutlu eder.

Schopenhauer

Spencer, gramerin öğretilecek en son şey olduğunu söylerdi çünkü önemli olan dilin felsefesidir. Bir çocuk ana dilini sıfatların, isimlerin ya da zamirlerin tanımlarıyla öğrenmez, tıpkı akciğerlerin şeklini çalışırken nefes almayı öğrenmediği gibi.
İnsan türünü gereğinden fazla çoğaltmak için sebep yok.
Ayrıca tüm yolculuklar bir çeşit uzay yolculuğudur. Bir gezegenden diğerine gitmek, karşıdaki çiftliğe gitmekten farklı değil. Siz bu odaya girdiğinizde bir uzay yolculuğu gerçekleştiriyordunuz.
Kimse iki bin kitap okuyamaz. Yaşadığım dört yüz yıl boyunca on beşi geçemedim. Ayrıca asıl mesele okumak değil, yeniden okumak.
Dün insanların çok saf olduklarını fark ettim; herhangi bir malın iyi olduğunu düşünmelerinin sebebi, bizzat malı üretenlerin o malın iyi olduğunu iddia edip bunu tekrar tekrar söylemesiydi.
Karanlık körlükle eş anlamlı değil, karanlık yalnızlığın bir şekli.
Tüm kelimeler paylaşılmış bir deneyimi gerektiriyor.
Yazarın kaderi, en sonunda kendisinin en aptal taklitçisi olmaktır.
Cennet’te değilsek, başka neredeyiz o halde? İlahi gücün Cennet olmayan bir yer yaratabileceğine inanıyor musun? Felaket, Cennet’te yaşadığımızın farkında olmamak değil midir sence?
Yüz yaşını dolduran birey, aşktan ve dostluktan vazgeçebilir. Kötülükler ve ölüm artık onu tehdit edemez. Bir sanat icra eder, örneğin felsefeyle, matematikle ilgilenir ya da tek kişilik satranç oynar. İstediği zaman da kendini öldürür. Hayatının sahibi olan insan, ölümüne de sahip çıkmalıdır.
Tek kişi mi rüya görüyor yoksa iki kişi birbirini rüyasında mı görüyor? Asıl meselenin bu olduğunu fark etmiyorsun
Benim için dünya sürprizlerin, kafa karışıklarının, hezimetlerin ve kimi zaman da mutlulukların tükenmez kaynağıdır.
* Bir tek satır dahi olsa bütün yazma isteğiniz niçin?
* Kendimi rahat hissetmek için ve de aklıma geleni hemen yazmazsam unutacağımdan korktuğum için.
Artık bize alıntılardan başka bir şey kalmadı. Dil de bir alıntılar sistemidir.
Yüz yaşını dolduran bir birey, aşktan ve dostluktan vazgeçebilir. Kötülükler ve ölüm artık onu tehdit edemez. Bir sanat icra eder, örneğin felsefeyle, matematikle ilgilenir ya da tek kişilik satranç oynar. İstediği zamanda kendini öldürür. Hayatın sahibi olan insan, ölümüne de sahip çıkmalıdır.
Artık kimse acı vermesi anlamsız olan fakirlikten ya da bayağılığın en rahatsız edici şekli olan zenginlikten mustarip değil. Herkes bir işle meşgul.
Dün insanların çok saf olduklarını fark ettim; herhangi bir malın iyi olduğunu düşünmelerinin sebebi, bizzat malı üretenlerin o malın iyi olduğunu iddia edip bunu tekrar tekrar söylemesiydi.
Okullarda bize şüphe etmeyi ve unutma sanatını öğretiyorlar. Özellikle de unutmanın kişisel ve yerel şeklini. Kesintisiz ilerleye zaman içinde yaşıyoruz, ancak sonsuzluk kisvesi altında yaşamak için hazırlanıyoruz. Geçmişten geriye sadece, bu üslubun unutmaya eğilimli olduğu isimler kalıyor.
Attığın her adım, dünya ötesi hedefin kendisidir.
Borges’in hem geniş bir okur kitlesi, hem de farklı ülkelerin yazarları üzerinde etkisi görülen özgün bir dünyası olduğu biliniyor. Bu dünyanın merkezinde, deyim yerindeyse çekirdeğinde Kitap durur. Her şey çoktan yazılmıştır, ama her şey yeniden yazılacaktır ve her şeyi içeren Kum Kitabı’nı yazan da Borges’ten başkası değildir.

ENİS BATUR

Bergson’un dedigi gibi hafıza seçicidir, bizi bunaltan, rahatsız eden şimdiki zamandansa geçmişin hatıralarıyla çok daha iyi çalışır. Bunun dışında eger şimdiki zaman üzerine yazılırsa, yazardan çok gazeteciye benzeme riski de dogar
Hayatnım sahibi olan insan, ölümüne de sahip çıkmalıdır.
‘Varolmak resmedilmektir’
Hepsini vermeyen hic birini vermemiş demektir.
Yazarın kaderi, en so­nunda kendisinin en aptal taklitçisi olmaktır.
Sahip olduklarımız bizi mutlu etmeyebilir ama sahip olmadıklarımız şüphesiz bizi mutsuz eder.
Her şey geçer, geriye hep şaşkınlık kalır, gündelik olanın şaşkınlığı.
Benim için dünya sürprizlerin, kafa karışıklıklarının, hezimetlerin ve kimi zaman da mutlulukların tükenmez kaynağıdır.
Kesintisiz ilerleyen zaman içinde yaşıyoruz, ancak sonsuzluk kisvesi altında yaşamak için hazırlanıyoruz.
biz hem farklı hem aynı bizleriz.
Bir uygarlık yaratmak elbette çok şeydir ama heyecanlı bir şey değildir. Uygar bir ülke, barbar bir ülkeden daha üstündür fakat çok da ilgi çekici bir şey olmayabilir bu
Bir yerin özlemini duyduğumuzda, gerçekte, o yere karşılık gelen zaman dilimini arıyoruzdur; yerleri değil zamanları özleriz.
[Marcel Proust]
Diş ağrısı çeken biri, dişi ağrımayanın mutlu olduğunu düşünme hatasına düşer.
[Bernard Shaw]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir