İçeriğe geç

21 Lessons for the 21st Century Kitap Alıntıları – Yuval Noah Harari

Yuval Noah Harari kitaplarından 21 Lessons for the 21st Century kitap alıntıları sizlerle…

21 Lessons for the 21st Century Kitap Alıntıları

&“&”

Günümüzde Batı Şeria’ da Filistinlilerin başına gelenler, gün gelip dünyanın dört bir yanındaki milyonların başına geleceklerin ön gösteriminden ibaret olabilir.
Belki gelecekte bir gün bir hap alıp anında odaklanmayı başarabiliriz.
Ölümü anlamak için yaşamı anlamanız gerek.

Çünkü dünyadaki en gerçek şey ACIdır.
Keşke fotoğraftaki insanların fotoğraf çekilirken ne hissettiğini hissedebilseydik.
Hayatın anlamı hazır bir ürün değil.
Özgür tercihlerim ve kendi duygularım doğrultusunda ben yüklüyorum her şeye anlamı.
Evren kendi başına anlamsız bir atom çorbasıdır. Hiçbir şey kendiliğinden güzel ya da kutsal değildir. İnsanın hislerini çıkarınca geriye sadece bir tutam molekül kalır.
İtalyan vatandaşı olsam da başka kimliklerim de bulunabilir. Aynı zamanda sosyalist, Katolik, koca, baba, biliminsanı ve vejetaryen olabilirim ve bu kimlikler başka yükümlülükler barındırır. Bazen kimliklerimden bazıları beni farklı yönlere ve çeker ve kimi yükümlülüklerim birbiriyle çelişir. Ama kim demiş hayat kolay diye?
…bunlar birbiriyle örtüşmeyen şeyler gibi dursa da insan beyninin bir sürü çekmecesi ve bölmesi var ve kimi nöronlar birbiriyle haberleşmiyor.

…kimi nöronlar birbirine küs.

Hindistan hükümeti neden kısıtlı kaynakları devasa bayraklar dokumaya harcıyor da Delhi’nin varoşlarına kanalizasyon sistemi kurmaya harcamıyor?
İşin aslı, âşık olduğunuz kişi özünde her gün trende ve süpermarkette görmezden geldiğiniz onlarca insandan farksız bir insandır. Ama size sonsuz görünür ve kendinizi bu sonsuzlukta kaybetmekten mutlu olursunuz.
Yaşlı bir bilgeye hayatın anlamı hakkında ne öğrendiği sorulmuş. Valla," demiş adam, "bu dünyaya başka insanlara yardım etmek için geldiğimi öğrendim. Henüz çözemediğim şey diğer insanların neden burada olduğu."
Dolayısıyla hayatın anlamı pimi çekilmiş bir el bombası gibi.
Dünyanın koca bir filin sırtında durduğuna inanan adamla ilgili bir öykü vardır. Adama filin neyin üzerinde durduğu sorulunca, dev bir kaplumbağanın üstünde duruyor demiş? Peki ya kaplumbağa? Çok daha büyük bir kaplumbağanın sırtında. Peki ya o, çok daha büyük bir kaplumbağa? Adam daha fazla dayanamamış ve, Boşuna sorma. Oradan sonrası hep kaplumbağa," demiş.
İnsanlar da film yıldızları gibi sadece kendilerine önemli bir rol verilmiş senaryolardan hoşlanır.
Artık bilgiyi aramıyoruz; Google’lıyoruz. Ve cevaplar için Google’a gitgide daha çok bel bağladığımızdan kendi kendimize bilgi edinme yetimiz azalıyor. Hakikat" şimdiden, Google aramalarında en üstte çıkan sonuçlarla belirleniyor.
Her şey birbiriyle bağlantılı ve herkes birbirine muhtaç, o yüzden tek bir ot bile görevini yerine getirmekte başarısız olursa tüm Yaşam Döngüsü çökebilir.
Aslında insanların hacklendiği" bir çağda yaşıyoruz.
O yüzden Meksika, Hindistan ya da Alabama’nın bir yerlerinde miadını doldurmuş bir okula kısılıp kalmış on beş yaşındaki bir gence verebileceğim en iyi tavsiye: yetişkinlere fazla bel bağlama.
2050’ye gelindiğinde sadece hiçbir iş olmadığından ya da uygun eğitim eksikliğinden kaynaklanmayan, aynı zamanda zihinsel dayanma
gücünün yetersizliğine bağlı bir işlevsiz" sınıf ortaya çıkabilir.
Hiçbir birey katedral, atom bombası ya da uçak inşa etmek için gerekli her şeye vakıf değildir.
Homo Sapiens’i diğer hayvanlardan farklı kılan ve bizi gezegenin efendisi konumuna yükselten bireysel aklımız değil,
Büyük gruplar halinde her beraber düşünebilmemizdir.
Çoğu insan, 19. yüzyılda at arabası sürücüsüyken taksi şoförlüğü yapmaya başlayanların değil, 19. yüzyılda büyük bir hızla iş sahasının bütünüyle dışına atılan atların kaderini paylaşabilir.
Sanayi devrimi bize seri üretim bandı kavramı üzerine kurulu bir eğitim kuramı miras bıraktı. Şehrin orta yerinde beton bir bina var, içinde birbirinin aynı bir sürü oda, hepsinin içinde sıra sıra masa ve sandalyeler. Zil çalınca hepsi aynı yıl doğmuş otuz çocukla beraber bu sınıflardan birine giriyorsunuz. Her saat bir yetişkin gelip konuşmaya başlıyor. Hepsi bunun için devletten maaş alıyor. Biri dünyanın şekli hakkında konuşuyor, öbürü insanlığın geçmişini anlatıyor, bir üçüncüsü insan bedenini açıklıyor.
Okulların şu dört şeyi öğretmeye başlaması gerektiğini savunuyor: eleştirel düşünce, iletişim, işbirliği ve yaratıcılık.
Böyle bir dünyada bir öğretmenin öğrencilerine vermesi gereken son şey daha fazla bilgi. Zaten gereğinden fazlasına maruz kalıyorlar. Bunun yerine insanların bilgiyi anlamlandırabilme, neyin önemli neyin önemsiz olduğunu ayırt edebilme ve her şeyden önce de pek çok bilgi parçasını dünyaya ilişkin geniş bir resme dönüştürebilme yeteneğine gereksinimleri var.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Değişmeyen tek şey değişimdir.
Sevgili genç dostum," dedi Mustafa Mond, "medeniyetin asilliğe ya da kahramanlığa hiç ihtiyacı yoktur. Bunlar siyasi yetersizlik belirtileridir.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
İnsanlar bir kutunun içine hapsolmaktan korkuyor ama zaten bir kutunun -kendi beynlerinin- içinde hapsolduklarının farkına varamıyorlar.
Televizyonda kendi gözümüzle gördüğümüz kapitalizm cenneti yüzünden daha çok şey satın almanın bizi mutlu edeceğine inanıyoruz.
Kendi önyargılarımızı ortaya çıkarmaya ve bilgi kaynaklarımızı soruşturmaya vakit ve çaba harcamak hepimizin sorumluluğu.
Hakikat ve iktidar bir yere kadar yan yana hareket edebilir ama er ya da geç kendi yollarına giderler.
Coca-Cola deyince aklımıza ne tür imgeler geliyor? Spor yapıp birlikte eğlenen sağlıklı gençler mi? Yoksa hastane yatağında yatan aşırı kilolu diyabet hastaları mı? Sürekli Coca-Cola içmek, sizi ne genç kılar ne de atletik; olsa olsa,obez ve diyabetli olma şansınızı yükseltir. Fakat Coca-cola kendisini gençlik, sağlık ve sporla özdeşleştirmek için yıllar boyunca milyarlarca dolar harcadı ve milyarlarca insanın bilinçaltına bu bağlantıyı yerleştirdi.
Hitler Kavgam kitabında En parlak propaganda tekniği, tek bir temel iki daima aklımda tutmadıkça başarıyı yakalayamaz; birkaç noktayla sınırlı kalmalı ve bunları tekrar tekrar dile getirmelidir." Günümüzde bunun üstüne laf söyleyebilecek bir yalan haber simsarı var mı?
Bir kere söylenen yalan, yalan olarak kalır ama bin kere söylenen bir yalan, hakikate dönüşür."
Acı gerçek şu ki bu denli karmaşıklaşmış bir dünya avcı toplayıcı beyinlerimize fazla geliyor.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Ne olup bittiğini öğrenmeye canıgönülden çabalamayan insanların niyetlerinde ters bir şey vardır.
Peki canıgönülden çabalamak" neye tekabül ediyor?
Sistem öyle bir şekilde teşkilatlanmış ki bir şeyleri öğrenmek için çaba göstermeyenler cehalet içinde mutlu mesut yaşarken işin içyüzünü öğrenmeye çalışanlarsa hakikate ulaşmakta büyük zorluk çekiyor.
Adalet algımızın tarihi geçmiş olabilir.
Sokrates’in iki bin yıldan fazla bir süre önce gösterdiği üzere, bu tür koşullar altında yapabileceğimiz en iyi şey bireysel cehaletimizi kabullenmektir.
Bu yüzden de büyük güç, etrafındaki uzayı büken kara deliklere benzer. Ne kadar yaklaşırsanız her şey o kadar çarpıklaşır. Yörüngenize giren her kelime fazlasıyla ağırlaşır ve karşınıza çıkanlar sizi ya pohpohlar ya idare eder ya da sizden bir fayda sağlamaya çalışırlar.
Elinizde çekiç varsa her şey çivi gibi görünür ve elinizde büyük bir güç varsa her şeye burnunuzu sokmanıza davetiye gibidir. Siz bu dürtüye kapılmamayı başarırsanız da etrafınızdaki insanlar elinizde tuttuğunuz koca çekici asla unutmaz.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Oysa bir konuya derinlemesine eğilmek için çok zamana ve özellikle de zaman harcama lüksüne ihtiyaç vardır.Verimsiz yolları aşındırmak açmazları keşfetmek,kuşku ve can sıkıntısına mahal vermek ve minnacık sezgi tohumlarının yavaşça büyüyüp çiçek açmasına müsaade etmek gerekir. Harcayacak zamanınız yoksa hakikate asla ulaşamazsınız.
Büyüdüğünüzde işsiz kalabilirsiniz.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
İçinizden kendinizi sokağa atıp, Kıyamet geliyor!" diye bağırmak geliyorsa,
kendinize şunu söylemeyi deneyin: "Yok, öyle değil. İşin aslı dünyada neler olup bittiğini anlamıyorum, o kadar."
Belki de her ülke kendi kadim geleneği tarafından şekillendirilmiş, farklı ve kendine özgü bir yol izlemelidir? Hatta Batılılar da dünyayı yönetmeye çalışmaktan vazgeçip bu defa kendi işlerine mi baksa?
Kulağımızın dibinde vızıldayıp uykumuzu
kaçıran sinekleri avlamak bildiğimiz bir şeydi fakat zihnimizi meşgul eden bir düşünceden ötürü uyuyamadığımızda, çoğumuz bu düşünceyi nasıl avlayacağını bilmiyordu.
Sözde demokratik devletler hukuk sistemini hiçe sayıyor, basın özgürlüğünü kısıtlıyor, her tür muhalefeti hainlik diye nitelendiriyor."
Laik İnsanlar…. Erdem ve bilgeliğin belli bir yer ve zamanda gökten indiğine inanmaz, tüm insanların ortak doğal mirası olduğunu düşünür.
Siz matrisdən qaçanda yeganə kəşf etdiyiniz şey daha böyük matris olur
İyi haberlerden biri şu ki en azından kısa süre zarfında bilimkurguları andıran bir bilinç kazanıp insanlığı köleleştirmeye ya da ortadan kaldırmaya karar veren bir yapay zekâ kabusu yaşamayacağız.
Şöyle bir durum düşünün: Yeni bir araba aldınız ama arabayı kullanmaya başlamadan önce ayarlar menüsünü açıp seçeneklerden birini işaretlemeniz gerekiyor. Kaza anında araba hayatınızı mı tehlikeye atsın yoksa diğer arabadaki aileyi mi öldürsün? Bu yapmak isteyeceğiniz bir tercih mi? Hangi kutucuğu işaretleyeceğiniz konusunda eşinizle ne kavgalar edeceğinizi düşünün.
Demokrasi mantıklı tercihler yapmaya ilişkin bir mesele olsaydı, herkese eşit oy hakkı tanımanın hatta belki de herhangi bir oy hakkı tanımanın hiçbir mantıklı gerekçesi olmazdı.
Referandum ve seçimler her zaman insanların duygularıyla ilişkilidir, mantıklarıyla değil.
Biyoteknoloji ebeveynlere çocuklarının “sürümünü yükseltme” imkânı sağlarsa bu da temel insani ihtiyaç sayılacak mı yoksa zengin insanüstüler zavallı Homo sapiens’i katbekat aşan becerilerinin tadını çıkardığı bir ortamda, insanlığın farklı biyolojik kastlara ayrıldığını mı göreceğiz?
Ortaçağ Avrupa’sında kilise hizmetlerine erişim yemek ihtiyacından bile önemli addediliyordu çünkü kilise gelip geçici bedeninizi değil ebedi ruhunuzu gözetiyordu.
Homo sapiens tatmin olmak için yaratılmamış. İnsanların mutluluğu nesnel koşullardan ziyade beklentilerine bağlı. Beklentilerse koşullara göre şekillenme eğiliminde; buna başka insanların koşulları da dahil. İşler düzelince beklentiler de kabarıyor ve koşullar ciddi ölçüde düzelse bile memnuniyetsizliğimiz aynı şekilde devam edebiliyor.
Homo sapiens binlerce yıldır ekolojiyi hedef almış bir seri katil gibi davranıyor ama artık ekolojik anlamda kitlesel katliamlara yönelmeye başladı.
İnsanlara evrensel temel gelir (kapitalist cennet) sağlanması mı, evrensel temel hizmet (komünist cennet) sunulması mı daha iyidir, tartışılır. Her iki seçeneğin de avantajları ve eksiklikleri var tabii. Ama hangi cenneti tercih ederseniz edin, mesele “evrensel” ve “temel” kavramlarının gerçekten ne ifade ettiğinde düğümleniyor.
Aztekler her yıl kesikleri kurbanlar olmasa Güneşin doğmayacağı ve tüm kainatın parçalanıp dağıtılacağı yönünde sağlam bir inanç besliyordu.
Insanlar her zamankinden daha baglantili bir gezegende her zamankinden daha yalniz hayatlar yasiyor."
insanlar oldukten sonra kendilerine ne olacagi gibi seyleri bilmek isterler. Oysa hayatin gercek esrari siz oldukten sonra ne olacagi degil siz olmeden once ne olacagi. Olumu anlamak icin yasami anlamaniz gerek."
2050’ye gelindiğinde “ömür boyu tek meslek” kavramının yanı sıra “ömür boyu tek uzmanlık” kavramı da fi tarihinden kalma birolgu muamelesi görebilir.
Yapay zekâ devrimi peşi sıra yeni bir yerleşik iş piyasası dengesinin kurulduğu tek seferlik bir dönüm noktası değil. Aksine daha büyük sıçramaların önünü açacak bir kırılma. Çalışanlar şimdi bile tüm hayatlarını tek bir işte çalışarak geçirmeyi beklemiyor.
Devletler kimi durumlarda kendi kimliklerini desteklemek için yepyeni dinler icat edebilirler.
“Dünyanın 2050’de neye benzeyeceğine dair bir fikrimiz yok. İnsanlar geçimlerini sağlamak için ne yapacak bilmiyoruz, ordular ya da bürokrasiler nasıl işleyecek bilmiyoruz, cinsiyet ilişkileri neye benzeyecek bilmiyoruz. Büyük olasılıkla kimi insan­lar şimdikinden çok daha uzun yaşayacak. Biyomühendislik ve beyinle bil­gisayar ara yüzleri arasında kurulacak doğrudan bağlantılarla insan bedeni de eşsiz bir devrim geçirebilir. Bu yüzden çocukların bugün öğrendikleri 2050′ de hiçbir işlerine yaramayabilir.”
“Bu cesur yeni dünyada Dünya Hükümeti, gelişmiş bir biyoteknoloji ve toplum mühendisliği kullanarak herkesin her daim memnun hissetmesi­ni ve kimsenin başkaldırmak için bir nedeni olmamasını sağlıyor. ………….. Dolayısıyla ne gizli polislere ne toplama kamplarına ne de Orwell’in Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ündeki gibi Sevgi Bakanlığı’na ihtiyaç var. İşin aslı, Huxley’nin dehasını açığa çıkaran, insanların korku ve şiddettense sevgi ve zevk sayesinde çok daha sıkı kontrol edilebileceğini göstermesi.”
Baraj inşa edip nehirlerin akışını durdurmayı biliyorduk ama bedensel yaşlanma nasıl durulur bilmiyorduk. Kanalizasyon sistemi tasarlamayı biliyorduk ama beynin nasıl tasarlandığını konusunda hiçbir fikrimiz yoktu. Kulağımızın dibinde vızıldayıp uykumuzu kaçıran sinekleri avlamak bildiğimiz bir şeydi fakat zihnimizi meşgul eden bir düşünceden ötürü uyuyamadığımızda, çoğumuz bu düşünceyi nasıl avlayacağını bilmiyordu.
Insanlar arasındaki en kuvvetli kimi bağlar bizzat savaşla kurulur.
Degisimin artan hizi yuzunden, yetiskinlerin soyledigi seylerin eskimeyecek bir bilgi mi yoksa modasi gecmis bir onyargi mi oldugu belli olmayacak."
Eynilik razılıqdan daha artıq konflikt və mübahisələrlə müəyyən olunur.
…insanlar her zamankinden daha bağlantılı bir gezegende her zamankinden daha yalnız hayatlar yaşıyor.
Zeka; sorun cozme becerisi, Bilinc; Aci, nese,ask ve ofke gibi seyler hissedebilme becerisidir.
Sürekli Coca-Cola içmek,sizi ne genç kılar ne de atletik;olsa olsa obez ve diyabetli olma şansınız yükseltir.Fakat Coca-Cola kendisini gençlik,sağlık ve sporla özdeşleştirmek için yıllar boyunca milyarlarca dolar harcadı ve milyarlarca insanın bilinçaltına bu bağlantıyı yerleştirdi.
Ne tür devrimler yaşanırsa yaşansın insanlar genellikle eskiyle yeniye aynı potada eritirler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir