Yuval Noah Harari kitaplarından 21 Lektionen für das 21. Jahrhundert kitap alıntıları sizlerle…
21 Lektionen für das 21. Jahrhundert Kitap Alıntıları
Açlık çeken çocukların özgürlüğümden bahsedilemez
İşlevsizliğe karşı mücadele sömürüye karşı mücadeleden çok daha zordur.
İklim değişikliği ölüm kalım savaşı veren insanları alakadar etmeyebilir ama bu sorun gün gelip gecekonduları yaşanmaz hale getirebilir.
Mağara resimleri aşama aşama televizyon yayınlarına evrilirken, insanların gözünü boyamak giderek daha da kolaylaştı.
Hayatın mutlak hakikatini öğrenmek istiyorsanız, tören ve ayinler büyük engellerdir. Ama Konfüçyüs gibi toplumsal istikrarın ve uyumun peşindeyseniz, hakikat genellikle yükünüz haline gelir ama tören ve ayinler en iyi müttefikleriniz arasında yer alır.
Çoğu pedogoji uzmanı okulların, eleştirel düşünce, iletişim, işbirliği ve yaratıcılığı öğretmeye başlaması gerektiğini savunuyor. Yani teknik becerileri ikinci plana alıp genel amaçlı yaşam becerilerine ağırlık vermeli.
Bir kere söylenen yalan, yalan olarak kalır ama bin kere söylenen bir yalan, hakikate dönüşür.
Grubun sadakatini ölçmek istiyorsanız insanların saçmalığa inanıp inanmadığına bakmak, hakikate inanıp inanmadıklarına bakmaktan çok daha iyi bir testtir.
Hakikat ve iktidar bir yere kadar yan yana hareket edebilir ama er ya da geç kendi yollarına giderler.
Modern tarihin en büyük suçları sadece nefret ve açgözlülükten kaynaklanmadı. Cehaletin ve umursamazlığın rolü belki daha bile fazlaydı.
Kim demiş tarih adildir diye?
Rahip toplaşmış çiftçilerin önünde bir parça ekmeği havaya kaldırır ve Hoc est corpus! ( bu İsaya ait bedendir.) diye haykırırdı. Okma yazma ve Latince bilmeyen çiftçilerin zihninde bu tabir Hokus pokus! şeklini almış. Böylece kurbağaları prense, balkabağını at arabasına çeviren sihirli kelimeler doğmuş.
Teknoloji ve ideoloji konuları kulağa son derece soyut ve uzak gelebilir ama kitlesel işsizlik ya da kişisel işsizlik gibi son derece gerçek olasılıklar karşısında kimse kayıtsız kalamaz.
Ortak bir kimlik oluşturmak için en iyi katalizör ortak düşmandır ve artık insanlığın en az üç ortak düşmanı var: nükleer savaş, iklim değişikliği ve teknolojik sıçrama.
Merhaba, ben Homo sapiens. Ben bir fosil yakıt bağılısıyım.
Homo sapiens binlerce yıldır ekolojiyi hedef almış bir seri katil gibi davranıyor ama artık ekolojik anlamda kitlesel katliamlara yönelmeye başladı. Bu yoldan ilerlersek, sadece birçok yaşam türünün kökünü kazımakla kalmaz, medeniyetin temellerini de yıkarız.
İnsanların bedenleri var. Teknoloji bu son yüzyılda bizi bedenlerimizden uzaklaştırmaya başladı. Aldığımız kokuları ve tatları dikkate alma yetimizi yitirir olduk. Bunlar yerine akıllı telefonlarımıza ve bilgisayarlarımıza gömülmüş durumdayız.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Suratları akıllı telefonlarına yapışmış şekilde sokaklarda dolaşan zombileri gördünüz mü? Sizce onlar mı teknolojiyi kontrol ediyor, yoksa teknoloji mi onları?
Bir doz alçakgönüllülük, insan aptallığına iyi gelebilecek potansiyel bir çaredir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Günümüzde insanlar en değerli varlıklarını yani kişisel verilerini ücretsiz elektronik posta hizmetleri ve komik kedi videoları karşılığında teslim etmekten son derece memnun. Bu durum, ne yaptığının farkında olmadan koca toprakları üç beş renkli boncuk ve ıvır zıvır karşılığında Avrupalı emperyalistlere satan Afrika ve Kuzey Amerika yerlilerinin durumuna benziyor biraz.
Faşizm, milliyetçilik kendi hayatını kolaylaştırmak için diğer tüm kimlikleri ve yükümlülükleri reddettiğinde ortaya çıkan şeydir.
Nasıl ki uçaklar tüy çıkarmadan kuşlardan hızlı uçabiliyor, bilgisayarlar da bilinç geliştirmeden memelilerden daha iyi sorun çözer hale gelebilir.
Ekonomik sistem beni portföyümü genişletip çeşitlendirmeye zorluyor ama merhamet duygumu genişletip çeşitlendirmeye teşvik etmiyor.
Tehlike şurada yatıyor: tüm vaktimizi yapay zekâ geliştirmeye harcayıp insanları bilinçlendirmeyi es geçersek, bilgisayarların o pek sofistike yapay zekâları, olsa olsa insanların doğal aptallıklarını beslemeye yarar.
Zira sosyal bir güvenlik ağı ve bir nebze ekonomik eşitlik yoksa özgürlüğün de bir anlamı yok.
Tarih boyunca insanların neredeyse tümü aynı anda birden fazla anlatıya inanmışlar ancak hiçbir zaman bunların hiçbirinin bütünüyle gerçek olduğuna ikna olmamışlar. Bu tereddüt pek çok dini sarsmış ve o yüzden de dinler, inancı en üstün meziyet olarak nitelendirerek şüpheyi en kötü günahlardan biri addetmiştir. Sanki kanıtı olmayan şeylere inanmak doğası gereği iyilik barındırıyormuş gibi.
Fakat modern kültürün doğuşuyla işler tersine döndü. İnanç gitgide zihinsel kölelik gibi görülmeye başlandı, şüphe ön koşul konumuna yükseldi.
Fakat modern kültürün doğuşuyla işler tersine döndü. İnanç gitgide zihinsel kölelik gibi görülmeye başlandı, şüphe ön koşul konumuna yükseldi.
Aslında insanların hacklendiği bir çağda yaşıyoruz.
Yoğun belirsizlik halinin bir arıza değil de bir özellik olduğu bir dünyada nasıl yaşanır?
Demokrasi Abraham Lincoln’ın , ”Tüm insanları bir süre kandırabilirsiniz, birtakım insanları sürekli kandırabilirsiniz ama tüm insanları sürekli kandıramazsınız, ” prensibi üzerine kuruludur.
Dünyanın merkezi değilsiniz.!
Harcayacak zamaniniz yoksa hâkikâte asla ulaşamazsınız.
Tüm vaktimizi yapay zekâ geliştirmeye harcayıp insanları bilinçlendirmeyi es geçersek, bilgisayarların o pek sofistike yapay zekaları, olsa olsa insanların doğal aptalliklarini beslemeye yarar.
Öncelikle güvenilir bilgiye ulaşmak istiyorsanız bedelini ödeyiniz..Habere bedava erişiyorsaniz,elde edilen ürün siz olabilirsiniz.!!
Şimdiden en zengin yüzde 1’lik grup dünya servetinin yarısını elinde tutuyor. Daha da tedirgin edici olanı, en zengin yüz kişinin servetinin en yoksul dört milyar insanın toplam servetinden fazla olması.
Ölümü anlamanız için, yaşamı anlamanız gerek..
1950’lerle 1970’ler arasında Che Guevara rüzgarları eserken yine liberalizm yıkılacak ve gelecek komünizmin eline geçecek gibi görünüyordu. Sonuçta yıkılan komünizm oldu. Supermarketler gulag kamplarından güçlü çıktı.
Dünya giderek daha da karmaşıklaşıyor ve insanlar ne olup bittiği hakkında ne kadar cahil olduklarını algılayamıyorlar.
Taş Devri’nde yaşayan avcı toplayıcı bir insan kendi giysilerini yapmayı, ateş yakmayı, tavşan avlamayı ve aslanlardan kaçmayı bilirdi. Günümüzde daha çok şey bildiğimizi zannetsek de kendi başımıza çok daha az bilgiye sahibiz esasında.
Başkalarına kendine davranılmasını istediğin gibi davran.
Benmerkezli bir hayat yaşıyorsanız bedbaht olmanız kuvvetle muhtemeldir.
Her fırtınadan sonra ortalık olacaksa böyle süt liman, varsın essin rüzgarlar ölüleri kaldırıncaya kadar.
İnsanlar bir kutunun içine hapsolmaktan korkuyor ama zaten bir kutunun -kendi beyinlerinin- içinde hapsolduklarının farkına varmıyorlar, ki bu da daha büyük bir kutunun, toplum ve toplumun sayısız kurmacasının içinde hapsolmuş durumda.
Dünya’yı yakan Cehennem’ de yanar.
Bir insan aynı anda ailesine, komşusuna, işine ve vatanına sadık olabilir ve olmalıdır; neden bu listeye insanlık ve Dünya gezegeni de eklenmesin ki?
Laik eğitimin yaptığı, çocuklara hakikatle inancı ayırmayı, acı çeken tüm varlıklara karşı merhamet duymayı, tüm dünya sakinlerinin bilgeliğine ve deneyimlerine değer vermeyi, bilinmezden korkmadan özgürce düşünebilmeyi ve kendi eylemlerinin yanı sıra dünyanın sorumluluğunu da üstlenmeyi öğretmektir.
Ya birbirimizi seveceğiz ya da ölüp gideceğiz.
IŞİD Suriye ve Irak’ın büyük bir kısmını işgal ettiğinde binlerce insanı öldürdü, arkeolojik kalıntıları tahrip etti ve önceki rejimlerle Batı kültürünün etkisini taşıyan sembolleri sistematik bir biçimde yok etti ama yerel bankalara girip üzeri Amerikan başkanlarının resimleri ve Amerika’nın siyasi ve dini ideallerini öven İngilizce sloganlarla dolu destelerce Amerikan dolarını bulunca, Amerikan emperyalizmini temsil eden bu sembolü ateşe vermedi. Çünkü dolar banknotuna dünyadaki tüm siyasi ve dini görüşler hürmet ediyor.
Birine gerçekten aşıksanız hayatın anlamını kafaya takmazsınız.
Bir doz alçakgönüllülük, insan aptallığına iyi gelebilecek potansiyel bir çaredir.
Kainatın bilinmezlerine Tanrı adını verdikten sonra bunu bir şekilde bikini giymeyi ve boşanmayı kınamak için kullanırlar. Büyük patlamayı anlamıyoruz, o yüzden de insan içine çıkarken başımızı örtmeli ve eşcinsel evliliklerine izin vermemeliyiz.
Ölümü anlamak için yaşamı anlamanız gerek.
Çünkü dünyadaki en gerçek şey ACIdır.
Keşke fotoğraftaki insanların fotoğraf çekilirken ne hissettiğini hissedebilseydik.
Hayatın anlamı hazır bir ürün değil.
Özgür tercihlerim ve kendi duygularım doğrultusunda ben yüklüyorum her şeye anlamı.
Özgür tercihlerim ve kendi duygularım doğrultusunda ben yüklüyorum her şeye anlamı.
Evren kendi başına anlamsız bir atom çorbasıdır. Hiçbir şey kendiliğinden güzel ya da kutsal değildir. İnsanın hislerini çıkarınca geriye sadece bir tutam molekül kalır.
İtalyan vatandaşı olsam da başka kimliklerim de bulunabilir. Aynı zamanda sosyalist, Katolik, koca, baba, biliminsanı ve vejetaryen olabilirim ve bu kimlikler başka yükümlülükler barındırır. Bazen kimliklerimden bazıları beni farklı yönlere ve çeker ve kimi yükümlülüklerim birbiriyle çelişir. Ama kim demiş hayat kolay diye?
bunlar birbiriyle örtüşmeyen şeyler gibi dursa da insan beyninin bir sürü çekmecesi ve bölmesi var ve kimi nöronlar birbiriyle haberleşmiyor.
kimi nöronlar birbirine küs.
Hindistan hükümeti neden kısıtlı kaynakları devasa bayraklar dokumaya harcıyor da Delhi’nin varoşlarına kanalizasyon sistemi kurmaya harcamıyor?
İşin aslı, âşık olduğunuz kişi özünde her gün trende ve süpermarkette görmezden geldiğiniz onlarca insandan farksız bir insandır. Ama size sonsuz görünür ve kendinizi bu sonsuzlukta kaybetmekten mutlu olursunuz.
Yaşlı bir bilgeye hayatın anlamı hakkında ne öğrendiği sorulmuş. Valla, demiş adam, bu dünyaya başka insanlara yardım etmek için geldiğimi öğrendim. Henüz çözemediğim şey diğer insanların neden burada olduğu.
Dolayısıyla hayatın anlamı pimi çekilmiş bir el bombası gibi.
Dünyanın koca bir filin sırtında durduğuna inanan adamla ilgili bir öykü vardır. Adama filin neyin üzerinde durduğu sorulunca, dev bir kaplumbağanın üstünde duruyor demiş? Peki ya kaplumbağa? Çok daha büyük bir kaplumbağanın sırtında. Peki ya o, çok daha büyük bir kaplumbağa? Adam daha fazla dayanamamış ve, Boşuna sorma. Oradan sonrası hep kaplumbağa, demiş.
İnsanlar da film yıldızları gibi sadece kendilerine önemli bir rol verilmiş senaryolardan hoşlanır.
Artık bilgiyi aramıyoruz; Google’lıyoruz. Ve cevaplar için Google’a gitgide daha çok bel bağladığımızdan kendi kendimize bilgi edinme yetimiz azalıyor. Hakikat şimdiden, Google aramalarında en üstte çıkan sonuçlarla belirleniyor.
Her şey birbiriyle bağlantılı ve herkes birbirine muhtaç, o yüzden tek bir ot bile görevini yerine getirmekte başarısız olursa tüm Yaşam Döngüsü çökebilir.
Aslında insanların hacklendiği bir çağda yaşıyoruz.
2050’ye gelindiğinde sadece hiçbir iş olmadığından ya da uygun eğitim eksikliğinden kaynaklanmayan, aynı zamanda zihinsel dayanma gücünün yetersizliğine bağlı bir işlevsiz sınıf ortaya çıkabilir.
Hiçbir birey katedral, atom bombası ya da uçak inşa etmek için gerekli her şeye vakıf değildir.
Homo Sapiens’i diğer hayvanlardan farklı kılan ve bizi gezegenin efendisi konumuna yükselten bireysel aklımız değil,
Büyük gruplar halinde her beraber düşünebilmemizdir.
Homo Sapiens’i diğer hayvanlardan farklı kılan ve bizi gezegenin efendisi konumuna yükselten bireysel aklımız değil,
Büyük gruplar halinde her beraber düşünebilmemizdir.
Çoğu insan, 19. yüzyılda at arabası sürücüsüyken taksi şoförlüğü yapmaya başlayanların değil, 19. yüzyılda büyük bir hızla iş sahasının bütünüyle dışına atılan atların kaderini paylaşabilir.
Sanayi devrimi bize seri üretim bandı kavramı üzerine kurulu bir eğitim kuramı miras bıraktı. Şehrin orta yerinde beton bir bina var, içinde birbirinin aynı bir sürü oda, hepsinin içinde sıra sıra masa ve sandalyeler. Zil çalınca hepsi aynı yıl doğmuş otuz çocukla beraber bu sınıflardan birine giriyorsunuz. Her saat bir yetişkin gelip konuşmaya başlıyor. Hepsi bunun için devletten maaş alıyor. Biri dünyanın şekli hakkında konuşuyor, öbürü insanlığın geçmişini anlatıyor, bir üçüncüsü insan bedenini açıklıyor.
Okulların şu dört şeyi öğretmeye başlaması gerektiğini savunuyor: eleştirel düşünce, iletişim, işbirliği ve yaratıcılık.
Böyle bir dünyada bir öğretmenin öğrencilerine vermesi gereken son şey daha fazla bilgi. Zaten gereğinden fazlasına maruz kalıyorlar. Bunun yerine insanların bilgiyi anlamlandırabilme, neyin önemli neyin önemsiz olduğunu ayırt edebilme ve her şeyden önce de pek çok bilgi parçasını dünyaya ilişkin geniş bir resme dönüştürebilme yeteneğine gereksinimleri var.
Değişmeyen tek şey değişimdir.
Benliğin sınırlı tanımından kaçmak, 21. yüzyılda hayatta kalmak için zaruri bir yetenek haline gelebilir.