Kemal Sülker kitaplarından 15-16 Haziran Türkiye’yi Sarsan İki Uzun Gün kitap alıntıları sizlerle…
15-16 Haziran Türkiye’yi Sarsan İki Uzun Gün Kitap Alıntıları
bakanlar kurulu, başbakan demirel başkanlığında toplanmış ve olayları gözden geçirmişlerdi:
”istanbul ve kocaeli illeri dahilinde bir ay süre ile sıkıyönetim ilânına karar verilmiştir ”
.
seyfi bey, iyi bir emperyalist sözcüsü oldu çıktı. disk’in gayesi kardeş kavgası yaratmakmış?
işçi sınıfı kardeştir. birbiriyle kavgaya tutuşmaz. tutuşsa tutuşsa, emperyalist maşalarıyla dövüşür .
.
.olaylar bugün önemli gelişmeler gösterdi. onbinlerce işçi polisle çatıştı. haberlere göre 3 kişi öldürüldü.
emniyet amirliği’ne götürülen arkadaşlarını kurtarmak isteyen işçiler, polisin bir araçla bazı kişileri tutuklamak için alana doğru gidişini engellemek istedi. polis otosu ateş aldı. binada da yangın çıktı. ankara’dan verilen haberlerde işçi hareketi ”ihtilâl provası ” şeklinde değerlendirildi. 60 kadar işçi gözaltına alındı. ankara’da da işçiler ve işçi tulumu giymiş gençler esnafla çatıştı .
.
tüm polis kuvvetlerinin kendi birimlerine çekilmesi kararı alındı. kontrolü askeri birlikler ele aldı ve ateş etmeme talimatı uygulandı.
saat 17:00’de kadıköy’e sessizlik çöktü.
tüm işçiler fabrikalarına döndüler .
polisin tutumu ortalığı savaş alanına çevirmişti
.
.emniyet amirliği’ne götürülen işçilerin dövüldüğü gören işçiler:
”arkadaşlarımızı dövüyorlar ”
diye bağırıyorlardı.
işçiler ellerine geçirdikleri taşları, kaymakamlık binası’na doğru atmaya başladılar. polis buna ateşle karşılık verdi. kendilerine doğru sıkılan kurşun işçileri daha da kızdırdı ve kaymakamlık binası’na doğru koşmaya başladılar. bu sırada kaymakamlık binası’ndan alevler yükseldi .
.
.kadıköy iskelesi yürüyüşçü işçilerle doldu. büyük bir kalabalık birikmişti alanda. tuğgeneral vahit üner, bir askeri araca çıkarak işçilere seslendi:
”arkadaşlar, beni dinleyin! yasalara aykırı hareket etmeyin ”
”bir çatışma olursa ölenlere yazık olmayacak mı? beni dinleyin dağılın ”
bu sırada kadıköy kaymakamlığı’na bağlı polislerden bir grup, alandaki yürüyüşçülerden birkaçını tutarak kadıköy emniyet amirliği’ne doğru yaka paça götürmeye başladı
.
.yan sokaklar, yaralı işçiler ve onları kucaklayanlarla doldu taştı. yaralılar haydarpaşa numune hastanesi’ne götürüldü. polis kurşunu bu kez bir işçiyi değil ama bir esnafı cansız olarak yere serdi. ama işçiler kadıköy alanına inmeye kararlıydı. polis kurşunlarına göğüs geren yürüyüşçüler, polisi geri püskürttü
.
.tuğlalarla saldırıya geçen işçiler karşısında polisler, şarjör değiştirmeye vakit bulamadan geri çekilmeye başladı. barikat çöktü. panikleyip kaçan polisler ara sokaklara dalınca, semtteki halk da panik içinde bahariye caddesi’ne çıkan sokaklardan kaçışmaya başladı. polisler, açık buldukları apartman kapılarından girerek kapıları kapadılar. kuşdili köprüsü’nün iki yanında iki ölü vardı. bir işçi ve bir polis! .
..
işçiler, vurulan işçiyi kucaklarken öldüğünü anladılar ve bu olay işçileri polis barikatının üstüne yürütmeye yetti. taş ve sopa bulmak için koşuştular. inşaatlardan ele geçirdikleri, kürek, kazma, sopa, taş ve tuğlalarla kurşunları yanıtlamaya çalıştılar
.
”yaklaşmayın ” dedi bir polis şefi.
işçiler yürüdü, polisler yerlerinden fırladı ve ateş açtı.
”vuruldum ” dedi, bir işçi.
kuşdili köprüsü’nde büyük bir kargaşa çıktı. bir tabanca daha patladı .
.
bağdat caddesinden geçen işçiler, kurbağalıdere’ye doğru yaklaşınca, barikat kurmuş olan polislerde bir telaş başgösterdi. işçiler, karşılarında toplum polisi barikatını görünce durmadılar bile. polislere emir verilmişti:
”işçiler barikatı zorlarlarsa ateş açacaksınız ”
bir grup işçinin sesleri duyuluyordu:
”geliyoruz zincirleri kıra kıra hey!
zâlimlerin kafasına vura vura hey! ” .
.
bağdat caddesi’nde ilerleyen işçiler, birkaç polis barikatını aşmıştı. ”demirel istifa ” ve ”bağımsız türkiye ” sloganlarıyla ilerliyorlardı. görevli bir polis telsizine şöyle bağırıyordu:
”sayın âmirim, işçiler kuşdili’ne doğru kayıyorlar. on dört, on beş bin kadar varlar sayın âmirim ” ..
.
işçiler polis kordonuna doğru yöneldiler ve hızla polisleri yararak ilerlediler. polisler işçilerin bakışlarından öylesine korkmuşlardı ki, boğazlarına sarılacaklarını sanarak, ellerini tabancalarına götürdüler. bir iki toplum polisi havaya ateş açtı. kurşun sesini duyan işçiler daha hızlı yürüyünce, emniyet müdür muavini nihat kaner, paniğe kapıldı .
.
işçiler düzgün adımlarla, asfaltı kaplayan bir yoğunlukta ilerliyordu. askeri birlikler, yolun bir yanında bekliyorlardı. tam teçhizatlıydılar. subayları manevra elbiseleri giymişti. yürüyüş sürerken yol üstündeki fabrikalardan katılımlar oldu. bir grup bir marşın bazı dizelerini söylüyordu:
”anamız amele sınıfıdır,
yurdumuz bütün cihandır bizim ”
.
işçilerin yürüyüş kolunun öncüleri mecidiyeköy’e vardı. orada amerikalılara ait, ”tuslog ” binasını görünce birkaç kişi yerden taş alarak bina camlarına atmaya başladı. copunu çeken iki polis, işçilerin üzerine yürümeye vakit bulamadan taşların hücumuna uğrayınca ara sokaklara daldı .
.
fındıkzade’de barikat kuran askeri birliklerin iki subayı konuşuyorlardı:
– ”şunu anladık ki, işçiler orduya karşı değil, hem de kendi disiplinlerini kendileri koyan bilinçli işçiler ”
#8212; doğrusun. işçilerin bizi görüp yön değiştirmeleri tüm söylenenleri yalanladı. ne ellerinde sopa var, ne bellerinde tabanca. bu işte başka işler var teğmenim ”
-ben de bu kanıdayım. bunları yürüyüşe iten ciddi bir sorun var. binlerce kişinin ağzından bize karşı bir tek küfür bile çıkmadı ”
barikatı yaran işçiler hızlı adımlarla, fındıkzade’den vatan caddesine indiler. yürüyüşçülerden bazı gruplar:
”ya özgürlük ya ölüm! ”
”bağımsız türkiye, sömürgenler hergele! ”
diye haykırıyorlardı
.
bir anda işçiler, iki polis arasındaki boşluğa daldılar. ne yapacağını şaşıran bir polis telsizle durumu merkeze bildirdi:
”işçiler polis kordonunu bir anda yarıp geçti ”
derken, sesi titriyor ve ağlar gibiydi
topkapı çevresindeki işçiler, şehremini’ne doğru ilerlediler. polis kordonu yolu kesmekle görevlendirilmişti. işçiler aksaray yönüne bırakılmayacaktı.
pencerelerinden bakanlar, şehremini’nin kana bulanacağını, silâh seslerinin her an patlayacağını sanıyorlardı.
polislerle işçiler, birbirlerinin nefeslerini duyacak kadar göğüs göğüse gelmişlerdi .
.
işçiler marşlar söyleyerek ilerliyorlardı. polisler köşe başlarını tutmuştu. sivil polisler ise işçi kalabalığının arasına karışmış, söylenenleri dinliyor, eylemi kimin başlatığını anlamaya çalışıyorlardı. polis bir işçiye yaklaşıp soruyor:
-ilk hangi işyerini patronun başına yıkacağız?
bu rouyla karşılaşan işçi koluyla, soruyu soranı şöyle bir itti ve:
-ne diyorsun sen be? hangi işyerindensin?
polis:
-ben mi. üç nal lastik’ten. yeni girdim.
işçi:
-üç nal lastik yürüyüşte değil!
.
bütün türkiye, istanbul ve kocaeli’nde işçilerin yürüyüşleriyle ilgili çok değişik haberler aldıkları için, kuşkulu dakikalar yaşandı. hükümet ve çankaya, abartılarak verilen bilgileri dinlerken, beklenmedik oalylarla karşılaştıkları için sinirliydi. gerçekleri anlama ve kavrama yerine, abartılı haberlerin kendilerinde yarattığı korkuyla, daha sert önlemler için plânlar yapmaktaydılar
.
işçi kolu eminönü’ne doğru ilerledi. galata köprüsü açılmıştı. bu yüzden işçiler köprüden karaköy’e doğru ilerleyemediler. hal’e doğru yürüdüler
.
hiçbir çatışma olmadan bu barikatı geçen işçiler, valiliğe doğru ilerlediler. işçiler cadde üzerinde sloganlarla yürüyorlardı:
”demirel istifa, ordu-işçi elele ” .
aeg-eti fabrikası işçileri, istemeye istemeye işbaşı yaptılar. arkadaşları sendika seçme özgürlüğü için haklarını ararken, kendilerinin çalışmasını doğru bulmuyorlardı. biraz huzursuz, biraz çalışmakla çalışmamak arasında bocalarlarken, kapıdan bir grup işçinin :
”işçiler dışarı ”
diye bağırıştıklarını duyar gibi oldular. sesler gittikçe yakınlaştı:
”sendikamızı kapatamazlar, işçiler yürüyüşe! ”
zaten tedirgin ve isteksiz olan işçiler, işi bıraktılar. onlarla beraber diğer işçiler yaklaşık 2000 kişilik bir kitleye dönüştü. gebze’ye doğru yürüyüşe geçtiler .
.
işçilerden biri:
”işbaşı yapmamalıyız. çünkü söylenenleri, bize atılan iftiraları temizlemeliyiz. varlıklı takımının yalanlarını, eylemimizle yalanlamayı bilmeliyiz ”
diğer işçi:
”varlıklılar ne diyormuş? ”
işçinin cevabı:
”bu sabah dolmuşta duydum. biz bugün sokağa çıkıp zenginlerin evlerini yakacakmışız. taş üstüne taş bırakmayacakmışız. ordu da istanbul’u kurtarmak için önümüzü kesip, hepimizi makineliyle biçecekmiş ”
diğer bir işçi:
”bunların martaval olduğunu anlatmalıyız! ”
birkaç işçi birlikte:
”yürüyeceğiz! ” .
.
(16 haziran)
pazartesi ikindi üzeri ankara’ya gelen haberler üzerine, gazetecilerin heyecanı büsbütün arttı. ankara’da da işçiler sabahın erken saatlerinde bazı gençlerle birlikte sanayi çarşısı’na yürüyüşe geçmiş, ama polis bu yürüyüşü önlemişti.
ama gazeteciler istanbul’dan gelen haberlerde yüz bine yakın işçinin kentin her bölgesinde yürüyüşe geçtiklerini öğrenince türk-iş konfederasyonu’nun görüşlerini öğrenmeye gerek duydular:
”istanbul’da disk’e bağlı işçiler, türk-iş’e bağlı bazı işçileri de yanlarına alarak yürüyüşe geçtiler. olaylar yayılıyor. acaba seyfi beyin bir diyeceği yok mu? ” .
.
işçiler hep birlikte ve bir anda barikata yaklaşır yaklaşmaz ileri atılmışlar, barikatı yarmışlardı. ”silâh kullan ” komutu verilmediği için, asker ateş açmamıştı. barikatın aşılmasında, kadın işçilerin de ön safta yer almasında etkisi vardı, işçiler sadece yürümüştü
.
vali ve tüm emniyet görevlileri toplantıdan ayrıldıkları vakit, yoğun bir çalışmanın sinir bozucu etkisi altındaydılar. 16 haziran salı günü bakalım nelerle karşılaşacaklardı
.
valilik açısından durum çok vahimdi.
ankara asfaltı işgal edilmiş, trafik saatlerce kapanmıştı.
haydarpaşa-pendik arasındaki tren hattı, işçiler tarafından kısa bir süre de olsa kesilmişti.
başbakan süleyman demirel’in kardeşlerine ait bir fabrika yazıhanesi tahrip edilmişti.
115 işyerinde yetmiş bini aşkın işçi, sokaklara dökülmüştü.
polis karakollarına girilmiş, tutuklananlar polisin elinden alınmıştı
.
.caddenin ötesinde bekleyen güvenlik kuvvetleri, işçilerin haymak döküm ve fitting sanayii işyerinden ayrılmalarına kadar hiç bir tepki göstermedi. işçiler yürüyüşlerini sürdürdü.
yürüyen işçilerin ellerindeki pankartlarda şunlar okunuyordu:
”yaşasın işçi sınıfı ”
”tüm gericiler, faşistler kahrolsun ”
işçiler tüm istanbul’da, kocaeli’nde başlattıkları yürüyüşü, karanlık basmaya başlayınca sona erdirdiler ve evlerine çekildiler
kartal’ın soğanlıköyü’ndeki haymak fabrikası önüne gelen yürüyüşçüler, fabrikanın yazıhane bölümünde, elleri sopalı, tabancalı bir grup işçinin beklediğini görünce:
”bu sopalar kime karşı ” diye bağırdılar.
işçilerden birisi:
”demirel’in kardeşi, bunları eskişehir’den bizim için getirtti. grev kırıcısı bunlar ”
nezarete aldıklarımızı nasıl mı bırakırım başkomserim? bir inzibat yarbayı geldi başkomserim, ”bırak ” diye bağırdı başkomserim, hakiki yarbay başkomserim .
.
başkomserim, bildiğiniz gibi değil. sekiz on bin kişi yürüyor.
bir anda karakolun içine elli altmış kişi girdi:
”arkadaşlarımızı verin, yoksa fena olur dediler ”
canımıza kıyabilirlerdi, gözleri dönmüştü. arkadaşlarını çıkarttık nezarethaneden, alıp gittiler başkomserim .
”kanunlar meclis’ten geri alınıncaya kadar direneceğiz ”
diyorlar, öyle yazılı efendim.
otosan işçileri, en gözü kara olanlarmış. yürüyüşe geçtikten sonra sırasıyla, singer’i, devlet malzeme ofisi işçilerini, aksan’ı, eas ve türkeli’nin işçilerini de yanlarına katmışlar.
işte bunlar ankara asfaltında trafiği aksatanlar. başı boş bir sürü efendim, boyuna yürüyorlar!
afişlere ne yazdıklarının tamamını öğrenemedik efendim. birkaçını not ettim. bakayım da arz edeyim. birkaçı şöyle efendim:
”anayasaya aykırı yasa çıkaranlar işçi düşmanıdır ”
evet, işçi düşmanıdır yazılı. yani milletvekilleri kastediliyor.
”sendika özgürlüğünü alanlara derslerini vereceğiz ”
.
sabahleyin normal saatte bütün işçiler fabrikalara girmiş, kartlarını basmışlar. iki saat sonra makineler durunca, önce arıza var, elektrikler kesilmiş hissi verilmiş. sonra da işçiler topluca kendi kısımlarından çıkmaya başlayınca işyeri güvenlik görevlisi fabrika müdürüne çıkmış:
”beyefendi, işçiler işi bıraktı. hiç bir istekte bulunmadan işi bıraktılar. şimdi dışarı çıkıyorlar ”
demiş .
hayır efendim, henüz hiçbir vukuat yok. postahanelere yüzlerce telgraf verilmiş efendim. cumhurbaşkanı’na, başbakan’a bir de milli güvenlik kuruluna protesto telgrafları verilmiş efendim. hayır efendim, hiç bir hakaret, hiç bir suç unsuru yokmuş efendim. dev-genç’in tahriki var diyorlar beyefendi, ama dev-genç’ten hiç kimseyi göremedik. sıradan işçiler, hiç bir öncüleri, komut verenleri yok. yürüyorlar sadece
işçi sınıfının ekonomik-politik mücadelesini üstlenen sendikaların ortadan kaldırılmasını hazırlayan yasaya tepki başlamıştı. bunun sonunun ne olacağını burjuvazi bilmiyordu. bu bakımdan işverenler, danışmanları olan profesör ve uzmanları telefonla arıyor, ne olup bittiğini, bunun neye varacağını, bu direniş karşısındaki yasal haklarının neler olduğunu anlamaya çalışıyorlardı .
bu hareket gerçekten anayasa’ya ve batı demokrasilerindeki sendikacılık geleneğine ters düşen bir yasadan kaynaklanıyordu. işçiler, 27 mayıs anayasası’nın tanıdığı sendika özgürlüğünü, özgürce örgütlenme hakkını savunuyor, grev ve toplu sözleşme haklarının türk-iş yönetimince denetimini kabul etmiyorlardı
iktidarın ekonomik politikası, kitlelerdeki memnun olmayış halini daha da arttırmıştı. disk sendikalarının haklı ücret ve sosyal yardım isteklerine yanıt vermeye yanaşmayan burjuvazi, sendikalaşma ve toplu sözleşme yapma yetkisini, kolayca anlaşageldiği türk-iş sendikalarına bırakmada/bırakmakta yarar görüyordu. ama işçiler, işte bu yasayı protesto etmek için sokaklara dökülmüştü
kartal bölgesindeki işçilerin ellerinde bayrak ve flamalar bulunuyordu. kartal-ankara yolu, yakacık kavşağında, işçilerin yolu tümüyle kapayarak yürümeleri nedeniyle kapanmıştı
.
valilik mitinge izin vermemişti ama,
değişik işkollarındaki 18 işyerinin tüm işçileri 15 haziran sabahı işbaşı yaptıkları halde üretime geçmemişlerdi. disk’i kapanmaya mecbur bırakacak yasa değişikliğini protesto etmeyi uygun bulmuşlardı.
vinylex, sungurlar, eca, otosan, silvan, auer, aeg-eti, tikbaş, doğu galvanez, arıtaş, arçelik, singer, türk demir-döküm, profilo, rabak, magirus, kavel ve işsan işyerlerinin işçileri kentin değişik semtlerinden yola çıkarak, yanlarından geçtikleri fabrikaların işçilerini de yürüyüşlerine davet etmişlerdi
.
kemal sülker de çarşamba günü taksim’de miting yapılması önerisini doğru buldu. yasaya göre valiliğe bilgi vermek gerekiyordu.
miting bilgisi verildikten bir süre sonra bir sivil komiser geldi. dışarı çıkan genel sekreter, elinde sarı bir zarf ve ince bir kağıda yazılı valilik yanıtıyla döndü.
”valilik mitinge izin vermiyor ”
dedi.
”hürriyet’ten, milliyet’ten, cumhuriyet’ten telefon ediyorlar. işçiler fabrikalarda üretimi durdurmuş, yürüyüşe geçmişler. bu konuda görüşmek istiyorlar. hepsine toplantıda olduğunuzu söyledim. şimdi milliyet’ten hasan pulur sizinle görüşmek için ısrar ediyor ”
kemal türkler, sekreter hanıma eliyle işaret ederek;
”atlatıver, dışarı çıktı de ” dedi
”bizim sendikaları kapatacaklar. hükümet kanun çıkarmış. bunu önlemeye çalışacağız. temsilci arkadaşlara durumu anlatacağım. neye karar verirsek onu yapacağız. belki de greve gideceğiz ”
”vallaha da bırakmam billaha da bırakmam. biz geçen ay greve çıktık, ne oldu? patron sendikayla anlaştı, greve çıkmayı teklif eden işçileri bir bir çıkardı. dediği kadar zam verdi, sendikadan ayrılmazsanız sizi işe almam dedi. biz de, hazırlattığı istifa kağıtlarını ustabaşının zoruyla imzalamadık mı? nasıl geçinirdik, senin maaşınla yalnız? gitme, her şeyi sen mi düzelteceksin? ”
”senin sendikan türk-iş’e bağlıydı. bizimki disk’e ”
”ben doydum, şöyle bir uzanayım. yarın fabrikada neler konuşacağımı aklımdan geçireyim ”
”sen bilirsin bey, ne mümkünse onu yapın. öyle sendika kapatmak, şu, bu olur mu? üç yıl önce zar zor gündeliğine 20 lira zam almıştın. ama bu sendikaya girdikten sonra saat ücretine 15 lira zam aldın. çocuklar için de ayda ellişer lira mı ne verdiler. ikramiyeni ikiden dörde çıkardılar. bu evde rahat ediyorsak, sendikanın yüzünden/sayesinde. ne gerekiyorsa onu yapın ”
yap-satçı müteahhit:
”demek artık her şey halloluyor. daha bu ay başında ambarlı tesis grup müdürlüğü’nde 700 işçi işbaşı yaptıkları halde üretime geçmediydi/geçmemişti. demek artık bu taşkınlıklar olmayacak, ha? ”
vekil asutay:
”hayır, olmayacak. geçen gün biz ankara’dayken üstünçelik ve itan firmalarının ortaklığındaki galvaniz fabrikası’nda çalışan 400 işçi fabrikayı işgal ettiler. neymiş? işveren üç işçinin işine son vermiş. olabilir! işveren de bu memleketin kanunlarının himayesinde değil mi arkadaşlar? işverene bu hak iş kanununca tanınmış. işte bu yeni kanun bu taşkınlıkları sonra erdirecek, memleket güllük gülistanlık olacak ”
”demem o ki, tanırım işçi kardeşlerimi. fazla ince eleyip sık dokumazlar ”
(chp milletvekili, burhanettin asutay)
burhanettin asutay, chp’den izmir milletvekili seçilmişti. uzun yıllar sendikacılar arasında halk partili bilinir, ama o demokrat partililerle de, millet partililerle de dostça, al takke ve külâh arkadaşlık ederdi
”var mıyız arkadaşlar mitinge? ”
salon, ”varız! ” haykırışıyla yankılandı
haymak’ta başbakan demirel’in kardeşi şevket demirel’in astığı astık, kestiği kestik. iş kazasına uğrasak, ücretimiz vaktinde ödenmezse, sendika gazetesini cebimize koysak suç işlemiş sayılıyoruz. hemen, devletin bütün kolluk kuvvetleri fabrikaya dolduruluyor. verilmeyen ücretimizi istedik diye suçlu oluyoruz. biz ne köleyiz, ne esir. anayasa bize özgürce sendika kurma hakkını tanıdı. bu hakkı çiğnetmeyeceğiz. ne lâzım gelirse yapılsın
güçlü sendika, inanmış, sınıf bilincine sahip işçilerin üye oldukları sendikalardır, bizim sendikalarımızdır, bizim sendikalarımızın kurup yaşattığı disk’tir. biz gözbebeğimiz gibi disk’i korumayı bileceğiz. disk gökten zenbille/zembille inmedi, onu hepimiz var ettik, var edeceğiz
merter binasındaki bu toplantıyı disk genel başkanı kemal türkler yönetecekti. yönetici masasında milletvekili ve lastik-iş genel başkanı rıza kuas; gıda iş başkanı ve eski türkiye işçi partisi milletvekili kemal nebioğlu, sağ ve sol yanında yer aldılar
lastik-iş sendikası’nın merter sitesi’ndeki sendika binasının merdivenleri tıklım tıklım doluydu. sıcak haziran günü bir de yüz basamak merdiveni çıkmak kolay olmuyordu. saat onda yedi yüz kadar işyeri sendika temsilcisi sandalyelere yerleşti, yarın saat kadar bekledikten sonra toplantıya gelenler sekiz yüz kadar oldu
cumhurbaşkanı cevdet sunay:
”nebioğlu, siz bilirsiniz, ben otomobille istanbul’a filan giderken bazı gençlerin sol kollarını kaldırıp bir şeyler söylediklerini görüyorum. bazı toplantılarda da böyle yaptıklarını resimlerden anlıyorum. bunun manâsı nedir? ”
nebioğlu:
”ben de görüyorum, belki uzaktaki arkadaşlarına ”buraya gelin ” der gibi bir işaret. belki bir anlamı vardır, ne diyebilirim, oluyor böyle işaretler efendim ”
köşkün kapısından çıktıktan sonra kuas, kıs kıs gülüyor ve nebioğlu’na soruyordu:
”sayın nebioğlu, gençler niçin sol kollarını kaldırıyor? ”
üç disk yöneticisi güle güle, anıttepe’ye rıza kuas’ın evine gittiler
”bizi örgütsüz bırakmak istemeleri,
”köylüye toprak, herkese iş, her aileye konut verilmesi ”ni istediğimizdendir.
bizi hedef seçmeleri,
”dış ticareti, bankacılığı, sigortacılığı devletleştirmeyi ” zorunlu görmemizdendir.
bizi susturmaya kalkışmaları,
”bütün doğal kaynaklarımızı yabancıların ve yerli işbirlikçilerin ipoteğinden kurtarmak ” amacını işçilere anlatmakta olduğumuzdandır ”
”sömürücü çevreler anayasa’nın, bir gün devrimciler eliyle hayata uygulanmasından ve kendi çıkarlarının sona ermesinden korkuyorlar. bu nedenle, iktidar ellerindeyken tüm devrimcileri örgütsüz bırakmaya çalışıyorlar ”
bülent ecevit, demokrasiyle ilgili ve sendikaların işlerliği konusundaki görüşlerini açıkladıktan sonra:
”sayın disk’li arkadaşlar, duyarlılığınızı ve tepkilerinizi anlıyor ve bir ölçüde hak veriyorum. senato’da görüşülürken tasarı’yı en iyi şekilde eleştirmek için arkadaşlarımı uyaracağım. sanırım arkadaşlarım da benim gibi, sizin gibi, anayasa’ya ve uluslararası sözleşmelere aykırı hükümlere gereken eleştirileri yapacaklardır ”
dedi
kemal türkler, sessizce gözlerini boşluğa dikmiş düşünüyordu. hem disk’in hem de en güçlü üye sendika olan maden-iş’in genel başkanıydı. pek çok sendikal mücadelenin üstesinden gelmişti.
anayasa’da grev hakkı tanındıktan, ama ilgili yasa çıkarılmadan istanbul’da kavel kablo fabrikası’nda sendika temsilcilerine yapılan baskı ve ödenmeyen ikramiyeler nedeniyle işçilerin başlattığı 36 gün sürdürülen eyleme can vermişti. fabrikada kazanılan zafer, yasaya konulan bir geçici madde ile pekiştirilmişti
özellikle üniversite ve yüksek okullarda çıkan çatışmalar, gençlere kurşun sıkmalar, cinayetler, ”komando ” zulmü demirel iktidarının çözemeyeceği boyutlara varıyordu. aslında bu görüntüler, alt yapıda egemen olan sömürüden, bağnazca eğitimden, gizli-kapaklı ideolojik eğitimle yeniden güçlendirilmek istenen faşist girişimlerden kaynaklanıyordu .
”dosyalı muhalefet ”in varlığından tedirgin olan demirel ve çevresinin içinde bulunduğu psikolojik sıkıntıyı iyi anlayan türk-iş yöneticileri, demirel’in arkasında onu koruyacak ”1 milyonluk bir türk-iş topluluğu ”nun varlığıyla oyalıyor ve ap içindeki bunalımı, türk-iş’deki bunalımı çözmeye yardımcı bir etken sayıyordu. dosyalı muhalefet’in varlığını türk-iş ekibi kendi menfaatlerini sağlayacak bir araca dönüştürmeye özen gösteriyordu .
beyler, süleyman’ın işi zor. daha ay başında profesörler ve binlerce öğrenci burda ankara’da anayasa’ya saygı yürüyüşü yaptılar.
başbakan demirel ne de olsa köylü kökenli. çobanlığıyla iftihar ediyor. rahat uyuması için yalnız kendisini övenleri okuması lazım. tuttu kağıt fiyatlarını yüzde 25 arttırdı. bunu protesto edenlerden önemli bir grup, kadıköy’den vapura binip kitap ve kağıt pahalılığını karşıda protesto etmişler. hadii, vapur biletlerine yüzde 50 zam! köylünün çarıklı erkânı harbi’nin mantığı böyle.
”daha ileri giderseniz, ey gençlik, bakın size ne tuzaklar, ne oyunlar, ne kazıklar hazırladım ”
dercesine, adalet partili şiddet yanlılarının tutumundan kendilerine güvence çıkan türkeş’in ”komandoları ” karadeniz teknik üniversitesi’ni bastılar, öğrencileri yaraladılar.
bunun anlamı büyüktü. ama sağduyulular,
doğrusu bu sağduyu yerine ”solduyu ” diyeceğim, solduyulu bilinçli insanlar hareketsiz kalmadı. harekete geçtiler
demirel’e ulaşamayan uyarı heyeti sonrasında telefonla chp genel merkezi’ni arayan nebioğlu:
”biliyoruz, kurultay var. sayın ecevit çok meşgul. ama yerini biliyorsanız, ya da size telefon ettiği olursa bizim disk uyarı heyeti olarak ankara’da bulunduğumuzu, kısa bir süre için kendilerini ziyaret etmek istediğimizi bildirin. bizim telefon numaramızı yazın lütfen. evet, görüşmek üzere. saygılar ”
celâl beyaz, hızlı hızlı heceleri yutarcasına sordu:
”ecevit de mi kabul etmeyecek? bu chp yok mu? yok mu bu chp? ”
nebioğlu hemen sözünü kesti:
”dur be celâl. şimdi chp’yi eleştirmenin sırası değil. ecevit, yaklaşan kurultay’da inönü ile kozunu paylaşmak için çalışıyor ”
.
hükümetinizin yanlış ve anayasaya aykırı bir tasarıyı millet meclisi’ne götürmüş olması, iktidarınızın bitaraf bir yönetim anlayışına sahip olmamasından ve partizanca bir tutumdan ileri gelmektedir. çünkü, hükümetiniz, işçi sınıfı ve çalışma hayatıyla ilgili bir tasarı hazırlarken, işçi teşkilatlarının görüşünü almayı düşünebilmiş olmasına rağmen, bu kesimde sadece türk-iş’in görüşünü almış ve yeterli görmüştür. böylece anti demokratik bir çizgiye düşmüştür
(bitaraf: yansız, tarafsız olma anlamında)
3 haziran 1970 tarihinde istanbul’da genel merkez’de olağanüstü toplanan disk yönetim kurulu, çalışmalarını 5 haziran 1970 tarihinde sona erdirmiştir. bu toplantıda hükümetçe değiştirilmek istenen 274 ve 275 sayılı yasalarla ilgili tasarılar ele alınmış ve devrimci sendikaların çalışmalarını engellemeyi amaçlayan bu tasarılara karşı, anayasa haklarının savunulmasına karar verilmiştir
çünkü iktidar, anayasa çizgisi dışına düşmüş ve anayasa’nın 2. maddesinde yer alan türkiye cumhuriyeti’nin insan haklarına, demokratik ilkelere bağlı bir hukuk devleti olma niteliğine sırt çevirmiştir. 11. maddede temel hak ve hürriyetlerin anayasa’nın sözüne ve ruhuna uygun olarak ancak yasayla sınırlanabileceği yazıyor, fakat bir hakkın ve hürriyetin özüne dokunulmayacağı açıkça belirtiliyordu
”disk sendikası olarak lastik-iş’e katılan işyerlerinden aklıma gelenleri sayayım:
rekar lastik, korozo düğme, ikiz lastik, baby lastik, ilk kalem ticaret, bufalo düğme, plastik-iş komandit şirketi, radius kollektif şirketi, konveyör kauçuk ”
(celâl beyaz, disk üyesi)
”türk-iş’in dönek başkanı seyfi, disk kurulunca;
”onlar ancak diskotek kurabilirler, iki çıplak bir hamama yaraşır, disk, konfederasyon olarak yoktur, ölü doğmuştur ” demişti.
görsün şimdi ölü mü doğmuş disk, yoksa gürbüz mü? ”
(celâl beyaz, disk üyesi)
”işçiler bilinçlenip kendi sınıflarının çıkarlarını kollamasınlar istiyorlar. istiyorlar ki hükümetler kuyruk sallayan sendikacılarla işbirliği yapıp, para babalarının keyfini kaçırıcı grevlere gidilmesin, direniş yapılmasın, eyleme geçilmesin.
yani işçi sınıfını toplu sözleşmelerle işverene ucuza satsınlar, kendileri de çıkarlarını sürdürsünler ”
(celâl beyaz, disk üyesi)
”bu yeni tasarı, propaganda edildiği gibi güçlü sendikalar kurulmasını amaçlamıyor. asıl maksatları, bütün yetkileri, genel merkezi ankara’da bulunan, üyesi çok olan türk-iş’e vermek.
böylece türk-iş’in izlediği partilerüstü politika ile işçi sınıfını uyutmak istiyorlar ”
(celâl beyaz, disk üyesi)
chp ile ap’liler birleşip sendikalar yasasını değiştirme girişiminde anlaştı. chp susarak ap’yi destekliyor. bazı chp’li milletvekilleri ise ortanın solu’nu unutarak kendilerini türk-iş’in temsilcisi sayıyor ve aynı görüşleri karma komisyon’da savunuyorlar