İçeriğe geç

100 Love Sonnets: Cien sonetos de amor Kitap Alıntıları – Pablo Neruda

Pablo Neruda kitaplarından 100 Love Sonnets: Cien sonetos de amor kitap alıntıları sizlerle…

100 Love Sonnets: Cien sonetos de amor Kitap Alıntıları

Saf çizgi döndürdüğünde güvercinini
ve ateş verdiğinde barış nişanını besiniyle,
sen ve ben kutluyoruz demek ki kutlu dirliği.
Gerçek ve aşk çıplak yaşar bu evde.
Günün ayıklayıp seçtiği bütün gerçekler:
Pamuk ipliğine bağlı, sadece bir kokuya,
ne dinginlik girmiş araya, ne sözcükler.
Saydam bir kuledir hakikat.
Gitme bir saatliğine olsa bile, ne diyeyim,
birleşir o saatte uykusuzluğun damlaları
ve ne kadar duman varsa bir ev arayan
bakarsın boğmaya gelir yitik kalbimi.
Buğdayın gebeliğini taşıyıp yükseltiyor onlar,
fırçalarda şarabın gizli iklimini,
yerde parıltıyla yanışını tahılın.

XLIII

SENDEN BİR İZ ARARIM BAŞKA KADINLARDA
haşinliklerinde onların, ırmak gibi kıvrılan
örgülü saçlar, sulara gömülen gözler,
köpükten gemiler gibi kayan saydam ayaklar.

Kimseler bilmeyecek, yalnız inceliğin vardı
saf camlardan şehirler kuran,
mutsuz tüneller açmıştı kan
kışın devirdiği saltanatından uzak.
Açardı rüzgar bütün cumhuriyetlerde
hiç düşmemiş bayrağını, buzdan saçlarını,
sonra dönerdi o çiçekten işe.
Kalçalarından bana ağan nice aydan,
derin ağzının
ve tatlılığının kesintisiz güneşinden,
gölgesinde bal gibi yanan onca ışıktan
Koşturur öpüşlerim küçük sonsuzluğunda,
nehirlerinde, kıyılarında, o birkaç haneli köylerinde
ve koşturur senin dişi alevin de
Taşıdığı taşlardan bilinir ırmağın ırmak olduğu,
o ağız Boroa sularının kaynadığı,
trenler ve kavimlerle bölünmesinden bilinir.
Aşığım Bir Avuç Toprağa Senden Parçadır Diye,
Türküler yaktığım ve tapındığım gözlerini yaşatsınlar diye on dört tahtalı bu küçük evlerin çatısını ve aşk çatılarını o hoş kalıntılardan balta, bıçak ve çakı ile kurdum. İşte sana ait yüze tamamlanmış aşk sonesi: Sana borçlu oldukları yaşamdan başka bir şey olmayan dallardan soneler.
Çok sevgili kadınım, sana bu kötü söyleyişli soneleri yazmak büyük çile oldu, acılar verdi ve sanki canımdan bir şeyler aldı, fakat sana bunları sunmanın mutluluğu bir çayırdan daha geniş. Bu işe girişirken, her biri için, aklının bir köşesinde şairlerin bunca zamandır titiz ve şık beğeniyle gümüşi çınıltılı, saydam ya da top ateşini andırır dizeler kaleme aldıkları vardı. Bense, olanca alçakgönüllülüğümle ağaçlardan çattım bu soneleri, demem o ki, pek ışıltılı olmayan, gücünü saflığından alan ezgilerdir duyduğun, nitekim senin kulağına da öyle geliyorlardır. Sen ve ben, yürüyerek ormanlar ve kumsallardan, yitik göller, kül enlemlerden, saf ağaç parçalarını devşirdik, suyla ve hava değişimiyle salınan dallardan.
Aşk Geçer Tohumdan Tohuma, Bir Gezegenden Öbürüne,
Zaman elverse de kutsasam saçlarını,

tel tel saysam ve övgüler düzsem:

Kimi aşıklar yetinirler gözün gördükleriyle,

berberin olmak isterim bense.

Şimşeklerin kapışmasıdır sevmek,

hırpalanmış iki beden, aynı baldan geçerek.

Koşturur öpüşlerim küçük sonsuzluğunda,

hangi gölgeli karanlık açılır sütunlarının arasında?

Hangi asırlık gecedir dokunur erkeğe duyularıyla?

öpüşlerinle geçtim kendimden seni sevmeler öncesi
bütünüz giysilerden köklere varıncaya;

güzden, sudan, kalçalardan bir bütün,

ben sen, sen ben oluncaya.

Ne uzundur yollar, sevgilim, bir öpücüğe varmaya,
Ah, sar beni tutuşmuş ağzınla,

yokla istersen geceden gözlerinle,

ama bırak yüzeyim ve uyuyayım adının üstünde.

Matilde, çimen, taş, şarap hangisi senin adın
Seviyorum işte, başlasın diye seni sevmek,
Ersin diye nihayete,
Dahası hiç vazgeçmeyeyim diye:
Henüz sevdim diyemem bu yüzden de.
Sevmiyorum dememden bileceksin sevdiğimi,
Yaşamın iki yüzü olmasından gelir bu,
Söz bir kanattır sessizlikten gelen,
Soğuk değil midir ateşin bir yarısı…
“(…) Elimdeki iki anahtar sanki; biri sevmek seni, öbürü sevmemek, biri mutluluk, mutsuzluk; bir yazgı ihtimali öbürü. İki ihtimali var aşkımın seni severken. Bundandır seni sevdiğim zaman da sevmemek, bundandır seni sevdiğim zaman da sevmek.”
Ah, bir su ve yıldız yolculuğudur sevmek,
Bunaltıcı hava ve unun ansız kopan fırtınasıyla:
Şimşeklerin kapışmasıdır sevmek,
Hırpalanmış iki beden, aynı baldan geçerek
Birlikte, sen ve ben, sevgilim, mühürlüyoruz sessizliği
Seni seviyorum, nasıl olduğunu bilmeden, ne zaman yada nerden. Seni dosdoğru seviyorum, karışıklıklar ve kibir olmadan. Öyle yakınsın ki göğsündeki ellerin benim elim, öyle yakınsın ki gözlerini kapadığında uykuya dalıyor ve hep seni düşünüyorum.
Nasıl olduğunu bilmeden seviyorum seni, ne zaman nerede?
Dolaysız seviyorum seni, sorgusuz ve onursuz: Böyle seviyorum seni bilmeden başka bir davranış
Kimsem yoktu, ötekiydi herkes..
Yolculuklardan döndüm sevgilim, acılardan.
karanlık bazı şeylerin, gizlice, gölgeyle ruh arasında,
sevdiği gibi severim seni.
Aç geldim aç gidiyorum koklayarak alacakaranlığı..
Kim, söyleyin kim kaçabilir adımlarından
sessiz ve kıyıcı koşturan bir yüreğin? ”
‘Neden şiirlerimi çalıp sevgiline kendi şiirlerinmiş
gibi okudun postacı?
Üstad, şiir yazanın değil ihtiyacı olanındır.
Benim o şiirlere ihtiyacım vardı. ”
Seni nasıl, ne zaman ve nerden bilmeden seviyorum.
Seni doğrudan sorunsuz veya gurursuz seviyorum.
Seni böyle seviyorum çünkü başka türlü sevmeyi bilmiyorum
Kitapların kendini tükettiği şu anda dostlukların ve durmadan biriken kazançların anlamını yitirdiği
İmar ettiğimiz şu pırıl pırıl ev
Hepsi silindi gözlerimden gözlerin kaldı kaldıysa.
Elimde iki anahtar tutuyorum sanki:
Biri sevmek seni, öbürü sevmemek,
Biri mutluluk, mutsuzluk bir yazgı ihtimali öbürü.
İki ihtimali var aşkımın seni severken.
Bundandır seni sevmediğim zaman da sevmek,
Bundandır seni sevdiğim zaman da sevmek.
“Sevgilim, bırak aralık kalsın dudakların
sürmesi için bu son öpücüğün benimle,
kalması için ağzında kımıltısız sonsuza
ölümümümde bana yoldaş olsun diye.”…!!!
Ne uzunmuş öpüşe giden yol, aşkım,
Ne gezgin bir yalnızlıkmış sensizlik!
Yok derleyecek biri yitik kalbimi
Bunca kök arasında, acılı tazeliğinde
seni nasıl, ne zaman ve nereden bilmeden seviyorum
seni doğrudan sorunsuz veya gurursuz seviyorum
seni böyle seviyorum çünkü başka türlü sevmeyi bilmiyorum
seni bazı karanlık şeylerin sevildiği kadar seviyorum
gizlice, gölge ve ruh arasında
Seni bana götüren adımları sana kim öğretti?
gel, karanfillerin soluklandığı o yerde
sonsuzlukta dokunmuş solmaz bir öpücükten
bir elbise biçelim kendimize
matilde, sevgilim, bırak aralık kalsın dudakların
sürmesi için bu son öpücüğün benimle
anımsarsın bir gün olur da
karanlıktan bir bıçak gibi çıkan o başına buyruk adamı,
canımın içi, ver bana öpücüklerinle
şu ayların tuzlu tadını, toprağın balını,
gökyüzünün bin dudağıyla ıslanmış rahiyaları,
kış altındaki denizin kutsal sabrını.
ölüm bir tek bana yazılmış bu öyküde
ve aşktan olacak ölümüm seni sevmekle,
ve o karanlıklar içinden çıktım göğsüne,
bilmeksizin kimim, neyim, gittim buğdayın kulesine,
belirdim yaşamak için ellerinin arasında
denizden çıktım, denizden, senin mutluluğuna.
ne bakırın kindar derisidir, ne kar ve maden filizi
heykeli gibi toprakta yatan gühercile;
üzüm bağıdır, baharla ödüllendirilmiş kiraz ağacı
tuz kayasının olduğu kıraç topraklar boyunca değil,
buz kesmiş ırmakların kıyısınca da yürüdüm.
Yalnız senin sesini duyarım bense ve yükselir
sesin kanatlanıp, kaçınılmaz bir oktur kalbine,
yağmurun rehaveti vardır usul sesinde.
sevmiyorum dememden bileceksin sevdiğimi,
yaşamın iki yüzü olmasından gelir bu
aşığım sunduğun saflığa, eldeğmemiş taştan tenine,
parmaklarındaki güneşten tırnaklarının bana sakladığına,
bütün sevinçlerden taşkın ağzına,
yok derleyecek biri yitik kalbimi
bunca kök arasında, acılı tazeliğinde
Benim aşkın dilinden düşürmediği,
bir anı yok onun baharsız kalıp da üzülmediği,
ne satarım ellerinin acısından başka,
şimdi, can sevgili, dudakların kalsın bana
Seni sevmeden önce, aşkım, ben, ben değildim: Bocalayıp dururdum caddeler ve nesnelerde:
Adam bile sayılmazdım, adım da yoktu üstelik: Dünya bekliyordu boşlukta.
Birlikte, sen ve ben, sevgilim, mühürlüyoruz sessizliği
Ah, bir su ve yıldız yolculuğudur sevmek,
Bunaltıcı hava ve unun ansız kopan fırtınasıyla:
Şimşeklerin kapışmasıdır sevmek,
Hırpalanmış iki beden, aynı baldan geçerek
Kim öğretti seni bana getiren yürüyüşü?
Çiçek mi, taş mı, duman mı gösterdi sana evimi?
Zümrütlerini ayıklayacağım toprağın
Seni daha iyi görebilmek için
Seviyorum işte, başlasın diye seni sevmek,
Ersin diye nihayete,
Dahası hiç vazgeçmeyeyim diye:
Henüz sevdim diyemem bu yüzden de.
Engeller olmasa yükselir mi sevda:
Tarlada ve kayalara vuran yaşamlarımız
Öpüş olup döndüler toprağımıza.
sen sen olduğun için ben benim
sen sen olduğun için biz biziz
aşkla var olacağım, aşkla var olacaksın, var olacağız.
herkese şu ya da ekmek, herkese gölge ya da alev
ve artık hiçbir şey ayırmasın insanları
Nasıl?Ne zaman?Nerde?Bilmeden sevdim seni,
Dönüşü yok, gururu yok, sorunu yok sevdamın
böyle severim seni, aşkı böyle bilirim.
Şu dünyanın bütün çayırlarında
senden başka yıldızı olmayan ben
seviyorum bu toprak parçası olan seni
sensin yineleyen ve çoğaltan evrenimi.
bir yolculuktur sevmek, şimşekler savaşıdır,
tek bir balın bozguna uğrattığı iki bedendir.
ve senle biz gidiyoruz o beklentisiz yere
bulmak için beklemek üzre olan her şeyi.
Dileğimiz yalnızca birbirimizi sevmekti
Ne uzunmuş öpüşe giden yol, aşkım,
Ne gezgin bir yalnızlıkmış sensizlik!
“Hangi yollardan geçip de vardın gönlüme.”…!!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir