İçeriğe geç

مادونا ذات معطف الفرا Kitap Alıntıları – Sabahattin Ali

Sabahattin Ali kitaplarından مادونا ذات معطف الفرا kitap alıntıları sizlerle…

مادونا ذات معطف الفرا Kitap Alıntıları

Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.
Hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim.
Zaten muhitimden uzak duruşumun, vahşiliğimin bir sebebi de kitaplarda tanıştığım ve benimsediğim insanları muhitimde bulamayışım değil miydi?
İnsan tahammül edemeyeceğini zannettiği şeylere pek çabuk alışıyor ve katlanıyor. Ben de yaşayacağım Ama nasıl yaşayacağım!..
İçimde yarım kalmış bir konuşmanın üzüntüsü vardı.
Hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim..
Ondan ayrılmanın bana güç geleceğini biliyordum. Fakat bunun bu kadar korkunç, bu kadar acı olacağını tasavvur edememiştim.
‘Kafamın içinde ona söylenecek uçsuz bucaksız şeyler bulunduğunu hissediyordum, senelerce söylense bitmeyecek şeyler.’
İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rasgele dolaşmayı ve ancak çarpışdıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.
“O zaman erkek azminin ve kuvvetinin ne olduğunu gayet iyi anladım; dünyada hiçbir mahluk bu kadar kolay muvaffakiyetler peşinde koşmaz ve hiçbir mahluk bir erkek kadar hodbin, kendini beğenmiş ve nahvetli, fakat aynı zamanda korkak ve rahatına düşkün değildir.”
“Hiçbir şeyi kendimi erkeklere beğendirmek için öğrenmedim.”
Nedense, hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz.
Nedense, hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz.
Bu hep böyle değil midir?
Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?
“Halbuki ben bu kadar hakikatsever olmak istemiyordum. Hiçbir hakikatin beni ondan uzaklaştırmasına tahammül edemeyeceğimi anlıyordum.”
-Berlin’de yalnızsınız değil mi? dedi.
+ Ne gibi?
– Yani Yalnız işte Kimsesiz Ruhen yalnız Nasıl söyleyeyim Öyle bir haliniz var ki
+ Anlıyorum, anlıyorum Tamamen yalnızım Ama Berlin’de değil Bütün dünyada yalnızım Küçükten beri
– Ben de yalnızım dedi.
Dünya da bana hiçbir şey, tabiattan melül bir insanın zorla gülmeye çalışması kadar acı gelmemiştir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsanlar birbirinin maddi yardımlarına ve paralarına değil, sevgilerine ve alakalarına muhtaçtırlar
Seni seviyorum deli gibi değil , gayet aklı başında olarak seviyorum seni istiyorum içimde müthiş bir arzu var
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İnsan tahammül edemeyeceği zannettiği şeylere pek çabuk alışıyor ve katlanıyor.
“İçimde yarım kalmış bir konuşmanın üzüntüsü vardı”
Bitmiyor, sadece bazen belki güneşli bir günde veya kalabalık bir gecede geçtiğini sanıyorsun ama geçmiyor esasında. Alışıyorsun zamanla. Asla bitmiyor.
” Bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş. ”
Halbuki bu anda onu, hayattayken gördüğümden çok daha canlı, teferruatlı olarak görüyordum. Aynen tablodaki gibi biraz mahzun, biraz istiğnalıydı. Yüzü daha solgun, gözleri daha siyahtı. Alt dudağı bana doğru uzanıyor, ağzı: Ah, Raif! demeye hazırlanıyordu. Her zamankinden daha çok yaşıyordu Demek on sene evvel ölmüştü! Ben onu beklerken, evimi ona hazırlarken ölmüştü. Hiç kimseye birşey söylemeden, beni imkansızlıklar içinde kıvrandırmamak, beni sıkıntıya sokmamak için, bütün sırrını beraber alarak ölmüştü.
Ne kadar çok insanı seversek, asıl sevdiğimiz bir tek kişiyi de o kadar çok ve kuvvetli severiz. Aşk dağıldıkça azalan bir şey değildir.
Asıl mühim olan, iki insanın birbirini bulması bu derece güç olan şu dünyada, bu nadir saadete ermekti.
bir ümidim yok. bu sondu. artık hiçbir şeyin değişmesine imkan yok, lüzum da yok.
Gene dün akşam anladım ki, hayatımdan o kadın çıktıktan sonra, her şey hakikiliğini kaybetmiş;ben onunla beraber, belki de daha evvel, ölmüşüm.
Bilhassa tahammül edemediğim bir şey, kadının erkek karşısında her zaman pasif kalmaya mecbur oluşu… Neden? Niçin daima biz kaçacağız ve siz kovalayacaksınız?.. Niçin daima biz teslim olacağız ve siz teslim alacaksınız? Niçin sizin yalvarışlarınızda bile bir tahakküm, bizim reddedişlerimizde bile bir âcz bulunacak? Çocukluğumdan beri buna daima isyan ettim, bunu asla kabul edemedim.
‘Bitmiyor, sadece bazen belki güneşli bir günde veya kalabalık bir gecede geçtiğini sanıyorsun ama geçmiyor esasında. Alışıyorsun zamanla. Asla bitmiyor ‘
Bir ümidim yok. Bu sondu. Artık hiçbir şeyin değişmesine imkân yok, lüzum da yok.
Ben dünyadan ziyade kafamın içinde yaşayan bir insanım… Hakiki hayatım benim için can sıkıcı bir rüyadan başka bir şey değildir…
Deli olacağım, yahut öleceğim dersem yalan söylemiş olurum. İnsan tahammül edemeyeceğini zannettiği şeylere pek çabuk alışıyor ve katlanıyor. Ben de yaşayacağım Ama nasıl yaşayacağım!.. Bundan sonraki hayatım nasıl dayanılmaz bir işkence olacak!.. Ama ben dayanacağım Şimdiye kadar olduğu gibi.
Dünyada bir tek insana inanmıştım ki, bunda aldanmış olmak, bende artık inanmak kudreti bırakmamıştı.Ona kızgın değilim. Ona kızmama, darılmama, onun aleyhine düşünmeme imkan olmadığını hissediyordum. Ama bir kere kırılmıştım. Hayatta en güvendiğim insana karşı duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı; çünkü o benim için bütün insanlığın timsaliydi.
Sen hâlâ kalbimin en güzel odasındasın.
Senelerden beri hiç kimseye bir tek kelime söylemedim. Halbuki konuşmaya ne kadar muhtacım. Her şeyi içinde boğmaya mecbur olmak, diri diri mezara kapatmaktan başka nedir?
Niçin rüzgârlı sonbahar akşamlarında, sessizce yan yana yürüyerek ruhlarımızın konuştuğunu dinleyemiyoruz?
İnsanları, kendi cinslerinden biri üzerinde kudret ve salahiyetlerini denemek kadar tatlı sarhoş eden ne vardır?
Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde fakat her şeyden habersiz yaşayıp gidecektim. Sen bana bu dünyada başka bir hayatında mevcut olduğunu, benimde bir ruhumun olduğunu öğrettin.
Bizim kıza yarın başka bir defter almalı ve bunu kaldırıp saklamalı. Her şeyi, her şeyi, bilhassa ruhumu hiç bulunmayacak yerlere saklamalı
Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana, dünyada başka türlü bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.
Sevmek ve hoşlanmak başka, istemek, bütün ruhuyla, bütün vücuduyla, her şeyiyle istemek başka
Ama bir kere kırılmıştım.Hayatta en güvendiğim insana karşı duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı; çünkü o benim için bütün insanlığın timsaliydi.
Hâlbuki sebeplerin en büyüğü, en mukavemet edilemezi, ölüm varmış
Niçin hayatta önüme çıkan her yeni yola adım atmaktan bu kadar çekiniyor; her yaklaşan insanı, bana fenalık etmeye geliyormuş gibi, endişe ile karşılıyordum?
Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhumun bulunduğunu öğrettin
İnsanlar birbirinin maddi yardımlarına ve paralarına değil , sevgilerine ve alâkalarına muhtaçtılar. Bu olmadıktan sonra, aile sahibi olmanın hakiki ismi, birtakım yabancılar beslemek ti.
İçimde yarım kalmış bir konuşmanın üzüntüsü vardı..
Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana, dünyada başka türlü bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.
Yarın öldüğümüz zaman birisi bize sorsa: Dünyada neler gördünüz? dese herhalde verecek cevap bulamayız. Koşmaktan görmeye vaktimiz olmuyor ki.
İnsanlara ne kadar muhtaç olursam onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu.
İçimde hiçbir arzu yoktu. Ne geçmişi ne geleceği düşünmüyor, ancak yaşamakta olduğum anları biliyordum. Ruhum rüzgarsız ve kırışıksız bir deniz gibi sakindi.
Ah Maria, niçin seninle bir pencere kenarında oturup konuşamıyoruz? Niçin rüzgarlı sonbahar akşamlarında, sessizce yan yana yürüyerek ruhlarımızın konuştuğunu dinleyemiyoruz?
Niçin yanımda değilsin?
Hâlbuki sebeplerin en büyüğü, en karşı konulmazı, ölüm varmış.
İçimde yarı kalmış bir konuşmanın üzüntüsü vardı.
İnsanlara kızmama imkan yoktu çünkü insanların en kıymetlisi, en iyisi, en sevgilisi bana en büyük kötülüğü etmişti; diğerlerinden başka bir şey beklenebilir miydi?
Hayatta en güvendiğim insana karşı duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı çünkü o benim için bütün insanlığın timsaliydi.
Kendime en yakın bulduğum veya bulacağımı zannettiğim insanlardan en çok korkuyordum.
O bile böyle yaptıktan sonra!. diyordum.
Seni seviyorum
Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum
Şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum! dedi. Bu eksik sana değil, bana ait..Bende inanmak noksanmış.
Bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş.
Anladım ki bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş.
Yaşadığım müddetçe türlü türlü yerler gezecek, dilini bildiğim ve bilmediğim insanlarla tanışacak ve her yerde, herkeste onu, Maria Puder’i, Kürk Mantolu Madonna’yı arayacaktım.
Demek ki insanlar birbirine ancak belirli bir hadde kadar yaklaşabiliyorlar ve ondan sonra, daha fazla sokulmak için atılan her adım daha çok uzaklaştırıyor.
Ne kadar başka olursanız olun, gene erkeksiniz Ve bütün tanıştığım erkekler bunu, yani kendilerini sevmediğimi, sevemediğimi anlayınca, büyük bir teessür, hatta hiddetle beni terk ettiler.. Güle güle Ama niçin beni kabahatli zannettiler? Kendilerine asla vaat etmediğim, sadece kafalarında yaşattıkları bir şeyi vermedim diye mi? Bu haksızlık değil mi?
Seni seviyorum Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir