İçeriğe geç

Əlamut Kitap Alıntıları – Vladimir Bartol

Vladimir Bartol kitaplarından Əlamut kitap alıntıları sizlerle…

Əlamut Kitap Alıntıları

Oku, dünyayı tanı. Hiçbir şeyden korkma. Her türlü önyargıdan uzak dur. Hiçbir şeyi aşın yüceltme gözünde. Hor da görme. Her şeyi araştır. Cesur ol.
Bizi mutlu ya da mutsuz kılan olaylar değil, onları algılama biçimimizdir.
Yüreğimize aşktan, sevgiden daha fazla işleyen bir şey bulabilir misin? Ve hakikat kadar övgüye layık başka bir kavram var mıdır?
Peki ya adalet? Şahsi ihtiyaçları karşılandığı müddetçe onlar için bu kavramın da zerre kadar ehemmiyeti yok.
İsyankar şeytan içini vesveseyle doldurmaya başlıyacak, bedenin yapmak istediklerine karşı koyma çabasına girecek.
Öylesine muhteşem bir güzelliği vardı ki bahçede yürüyüşü sırasında çiçekler bile utanç ve kıskançlıkla başlarını eğerlerdi.
Yatmak, uyumak ve bir daha da hiç uyanmak arzusuyla dolmuştu içi.
Eskiyi unutup yeniliklere yol açmaya alışmalıyız.
Çöldeki aç bir çakal, kafesteki tıka basa tok bir aslandan daha mutludur.
İnsanlık şu an olduğu gibi kaldığı müddetçe hiçbiri ölümün peşinden koşmayacaktır .
Bu tuhaf dünyaya geldiğinden beri ilk defa yalnız kalıyordu.
İnsan mecbur olunca her şeyi yapar
Fedakarlık gerektirmeyen şeylere inanmak kolaydır
Hayat çok kısa ve öğrenecek de çok şey var.
Eskiler ne demiş, mütavazı olana yulaf ekmeği cennet yemişlerinden lezzetli gelir.
sınırlarını bil, bin düşün bir söyle.
Hâlâ çok gençtim ve insanlığın büyük çoğunluğunun aptalca hikayelere ve yalanlara inanacak derecede cahil oluşu beni çok şaşırtıyordu.
Eğer kişi hakikatin aslında erişilemez bir şey olduğunu, hatta herhangi bir hakikatin var olmadığını öğrenirse ne olur?..
korkaklar bin kere, cesurlar bir kere ölür.
Hiçbir şeyi kesin olarak bilmiyoruz diye düşündü. Üzerimizdeki yıldızlar sessiz. Sırtımızda yanılgılarımız savrulup gidiyoruz.
“Ne oldu İbni Tahir?”
“Çok güzelsin. Güzelliğine dayanamıyorum. Bunun için çok zayıfım ben.”
“Ah seni akılsız!”
“Evet, akılsızım. Divaneyim. Şu an Seyduna ve şehit Ali benim için en fazla Çin İmparatoru kadar değerli. Allah’ı tahtından indirip yerine seni geçirme isteğiyle doluyum.”
“Gerçeketen aklını kaçırdın! Bunlar kâfirce sözler. Cennettesin, unutma!”
“Umurumda değil. Benim Şirin’im, sen yanımda oldukça ister cennette ister cehennemde olayım hiç fark etmez”
“Beni başkasıyla karıştırıyorsun. Ben Şirin değilim. Cennet kızı Meryem’im ben.”
“Sen Şirin’sin. Şirin. Ben de senden ayrılmaya yazgılı olduğu için kederinden aklını kaçıran Ferhat’ım.”
Dünyaya, iman gücünün nelere kadir olduğunu göstereceğim..
Ferhat’la Şirin’in hikayesini bilir misin?
Allah şahidim olsun şimdi zavallı Ferhat’ı daha iyi anladım. Böylesi bir güzelliği her gün görüp sonra da ondan sonsuza dek ayrılmak zorunda kalmak! Bu cehennem azabı değil de nedir?
Şimdiye dek yalnızca idari becerilerime dayanarak ilerledim. Bundan sonra inancın neler yapabileceğini göreceğiz..
Kimse yarının neler getireceğini bilemez.
“Çünkü tüm büyük şeyler ,bütün insanlık onlara karşı çıksa da ,büyüklüklerinden bir şey yitirmezler.”
Korkaklar bin kere, cesurlarsa bir kere ölür.
Haklısın geçmiş geçmişte kaldı.
Eğer insanlar vasıtasıyla bir şeyler elde etmek istiyorsan onların kaygılarıyla arana mümkün olduğunca mesafe koymak zorundasın.
İnsan hayatının tamamını dört duvar arasında geçirebilir. Kendisini tutsak olarak hissetmediği müddetçe tutsak sayılmaz. Ama kainatın sonsuz büyüklüğünü, milyonlarca yıldızı, galaksiyi görüp, onları asla erişemeyeceğini bilen biri için koskoca dünya hapishaneden farksızdır. İdrak ettikleri şey zamanın ve mekanın Tutsağı haline getirir.
Hepimiz geleceği çok fazla düşünüyoruz bu sebeple de bugünümüzü heba ediyoruz.
Eğer kişi insanların mutluluk , sevgi sevinç olarak tanımladıkları şeylerin tamamıyla yanlış temeller üzerine inşa edilmiş varsayımlar olduğunu keşfederse yüreğinde derin bir boşluk bulur.
İnsan mecbur olunca her şeyi yapar.
Kaybedilen o büyük mutluluğun bir daha asla geri gelmeyeceğini bilerek yaşamak ne kadar da korkunç!
Neden en güzel şeyler iş işten geçtikten sonra başına geliyordu ki?
Kör bir insan için rengarenk çiçeklerle dolu bir bahçenin ne anlamı vardır?
Kimse yarının neler getireceğini bilemez.
Korku kimseyi ölümden kurtarmaz.
Çünkü insanların uğruna para ödedikleri işlere daha fazla bağlandıkları tecrübeyle sabittir.
Çölde açlıktan ölmek üzere olan bir çakal kafesteki karnı tıka basa tok bir aslandan daha mutludur…
“Güçlendik çünkü güçlenme potansiyeline haizdik. Tıpkı toprağa atılan bir tohumun büyüyüp,
gelişmesi, bir ağaca dönüşerek sonunda meyve vermeye başlaması gibi. Aniden ortaya Çıktık ve anîden yok olacağız.”
— Tamam ama söylesene onda seni bu derece etkileyen ne var?
— Bilmem. Belki yüreklerimiz birbirine uyuyor.
P.W. Bakış açımızın doğruluğunu yitirmek istemiyorsak, onları hiç unutmamamız gerekir.
Kainat senin içinde. Sen de kainatın içindesin.
Zaman kuş gibi uçup gitmek ister
Yakala onu al eline
Eğer kişi hakikatin aslında erişilmez bir şey olduğunu hatta herhangi bir hakikatin var olmadığını öğrenirse ne olur?
Bir keresinde dünyadan çok sıkıldığını söyleyerek şikayet etmiştin hatırlıyor musun? Hiçbir şeyin ilgini çekmediğini, hiçbir şeyin seni eğlendirmediğini söylemiştin.
“!..Hepimiz geleceği çok fazla düşünüyoruz. Bu sebeple de bugünümüzü heba ediyoruz..!”
“!..Oku, dünyayı tanı. Hiçbir şeyden korkma. Her türlü önyargıdan uzak dur. Hiçbir şeyi aşırı yüceltme gözünde. Hor da görme. Her şeyi araştır. Cesur ol..!”
İçtiğin şarap, öptüğün dudaklar
Her şey onlarla başlar
O zaman düşün neydin dün, nesin bugün
O vakit anlarsın yarın da olacaksın ancak bu kadar
Bak, Alamut basit bir yer değildir. Bir kere kaleye girdikten sonra öyle canın istediği zaman elini kolunu sallayarak dışarı çıkamazsın. Burası sırlarla dolu bir yer.
Ne yapıyor da korkmalarına neden oluyor?
Hiçbir şey. Asıl korkutucu olan da bu ya
İnsanları korkutmak için bir şey yapmasına gerek yok .
Eğer olsaydı bir kuş misali kanatlarım
Hep güneşe uçardım
İnsana kainatın kalp atışlarını duyarmış gibi hissettiren gökyüzünde yıldızların parıldadığı bulutsuz gecelerden biriydi.
İnsanın körlüğünün sınırlarını son noktaya dek zorlayacaktım.
Yatmak, uyumak ve bir daha hiç uyanmamak arzusuyla dolmuştu içi.
Ne diye bu kadar çok şey öğrenmek zorundayız ki?
En iyisi bir kara cahil gibi davranmak diye düşündü.
Halime kızların fısıldaşmalarını duyabiliyordu, ne kadar güzel olduğundan bahsediyorlardı. Haklılar diye düşündü. Gerçekten de çok güzelim. Tıpkı gerçek bir prenses kadar.
Annen baban kimdi? diye sordu Fatma.
Onları hiç tanımadım. Haklarında da en ufak bir bilgim yok
”İnsanlar tereddüt içinde bocalamak ve ebedi bir arayış içinde olmaktansa, sağlam bir dala tutunmayı tercih etmişlerdi. Sadece cahil halk değil, okumuş ve bilgili kişiler de ulaşılabilen bir yalanı, ulaşılmaz bir gerçeğe yeğ tutuyorlardı. ”
Kısa sürede ileri gelenlerin gerçeği kitlelerden bilinçli olarak sakladıkları kanaatine eriştim.Bencilce sebepler uğruna halkın cahil kalmasını arzu ediyorlardı.
Eğer olsaydı bir kuş misali kanatlarım
Hep güneşe uçardım.
Hepimiz geleceği çok fazla düşünüyoruz. Bu sebeple de bugünümüzü heba ediyoruz.
İnsan hayatının tamamını dört duvar arasında geçirebilir. Kendisini tutsak olarak hissetmediği müddetçe tutsak sayılmaz. Ama kainatın sonsuz büyüklüğünü, milyonlarca yıldızı, galaksiyi görüp, onlara asla erişemeyeceğini bilen biri için koskoca dünya hapishaneden farksızdır. İdrak ettikleri şey zamanın ve mekanın tutsağı haline getirir.
Eğer biri yazarın Alamut’a yedirdiği manayı, arka planında yatan duyguyu anlamak isterse ona şöyle demek isterim. “Dostum! Kardeşim! İnsani dostluğun gücü kadar kahramanlaştıran başka bir şey var mıdır? Yüreğimize aşktan, sevgiden daha fazla işleyen bir şey bulabilir misin? Ve hakikat kadar övgüye layık başka bir kavram var mıdır?”
Tüm büyük şeyler, bütün insanlık onlara karşı çıksa da, büyüklüklerinden bir şey yitirmezler.
Zaten en çok ihtiyacı olan şey de anlaşılmak değil miydi ?
“İnsan dünyadaki en garip yaratık,” diye mırıldandı. “Kartallar gibi uçmak istiyor ama kanatları yok. Aslan gibi kuvvetli olmak istiyor ama pençeleri yok. Ne kadar kusurlu yaratmışsın bizi, Allahım. Bir de yetmezmiş gibi bizlere kendi acizliğimizi idrak etme gücü vermişsin.”
Hiçbir şeyi kesin olarak bilmiyoruz diye düşündü. Üzerimizdeki yıldızlar sessiz. Sırtımızda yanılgılarımız savrulup gidiyoruz. Kesinlikle çok korkunç bir tanrı bize hükmediyor.
“Biliyor musun İbni Sabbah, yaşlanınca insan gördüğü hiçbir şeye şaşırmıyor,” dedi. “Yedi yıl önce zekice bulduğum şeylerin aptalca olduğunu, zırdelilik olarak kabul ettiğim şeylerin ise adeta bilgelik olduğunu farkettim. Artık hiçbir şeyi anlayamıyorum. Bu yüzden de hüküm vermekten vazgeçtim.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir