İçeriğe geç

Angela’nın Külleri Kitap Alıntıları – Frank Mccourt

Frank Mccourt kitaplarından Angela’nın Külleri kitap alıntıları sizlerle…

Angela’nın Külleri Kitap Alıntıları

Ayazda öylece durup zatürre ya da verem olmak için bekliyorum. Böylece tertemiz çarşaflar içinde her öğün önüme gelen yemeklerle keyif çatatabilirim.
“İnsanın kafasının içine kimsenin karışamaması çok güzel bir şey.”
Sizin en büyük hazineniz kafalarınızdır ve yeryüzünde hiç kimse kafalarınızın içindekilere karışamaz.
Çocukların ne günahı var?
Dünya seni bekliyor.
Hep o okuduğun kitaplar yüzünden. Beynin yıkandı!
Bu memlekette herkes cahil!
Bu şiiri ömrümün sonuna kadar beynime kazıyacağım!
Evet, hayat acı, diyor annem, ama Tanrı iyi yüreklidir.
Bu korkunç koşulların beni zorlamasıyla, ne yazık ki, düşmanım olduğunuza inanmak zorundayım.
William Shakespeare
İnsanın kafasının içine kimsenin karışamaması çok güzel bir şey.
Hayat öyle boş ve anlamsız ki
Yine ölmek!
Hayatımda ilk kez babam beni böyle öpüyor. Mutluluktan uçacak gibi oluyorum.
Annem yüzüme bir tane patlatıp beni mutfağın öbür ucuna fırlatıyor. Kalbim sıkışıyor, ağlamak istiyorum, ama yapamam, çünkü babam evde değil ve ailenin erkeği benim.
Annem babamla konuşmadığı zamanlar evin havası ağırlaşıp soğuyor sanki. Biz de babamla konuşmaya çekiniyoruz, çünkü annem alınacak diye korkuyoruz. Babamın kötü bir şey yaptığının bilincindeyiz aslında. Bir insanla konuşmamak en ağır cezadır.
İki ucu boklu değnek.
Yeryüzünde her türlü insan vardır ve Tanrı sizin gibileri bu dünyaya göndermekle dünyaya muzurluğu da getirmiştir.
Beşinci sınıftaki büyük çocukların kırmızı kaplı bir kitabı var. Daha kalın ve fiyatı da altı peni. Ben de büyüyüp elimde kırmızı kitapla dolaşmak ve önemli biri olmak istiyorum, ama er geç bir şey uğruna öleceğim için buna ömrüm yetmeyecek herhalde, diye düşünüyorum.
Bela. Ah, oğlum, ah bütün bu dünya belanın ta kendisidir.
Yoksul insanların seçme şansı yoktur.
Cennette bol bol balık, patates ve şeker var. Bunları yemene engel olacak teyzeler de yok. Bütün babalar evlerine işsizlik sigortasından aldıkları paraları getiriyor ve çocukları babalarını aramak için barları dolaşmak zorunda kalmıyorlar.
Tanrı size çok yüklenmiş. Çok.
İnsanların başkalarının şarkılarını söylemesini bir türlü anlayamıyorum.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ömrümün sonuna doğru olsun, huzur bulamayacak mıyım ben!
Bu gülüş, bu mutluluk
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Uçsam, uçsam göklere çıksam. Bulutlara yetişsem.
Bu benim masalım.
Ahlak nedir biliyor musun?
Dünyanın her tarafında insanlar acılarıyla övünür ya da sızlanırlar.
Geriye bakıp çocukluğumu anımsadığımda, nasıl hayatta kalabildiğime hâlâ şaşarım. Kötü bir çocukluk geçirdim, mutlu bir çocukluğun pek kayda değer bir yanı yoktur zaten.
Nerede olursan ol hep seninledir.
Bu senin kendi hayatın. Elbette, kendi kararını vereceksin.
Kafalarınızı doldurun. Tıka basa doldurun.
Kafalarınız sizin hazinenizdir.
Sizin en büyük hazineniz kafalarınızdır ve yeryüzünde hiç kimse kafalarınızın içindekilere karışamaz.
Boş bir kafayla nasıl bir bakış açınız olabilir ki?
İnsanın kafasının içine kimsenin karışamaması çok güzel bir şey.
Artık kimse hiçbir şey uğruna ölmüyor. Yeteri kadar insan ölmüş.
Bir insanla konuşmamak en ağır cezadır.
Hepimiz ‘budala’ sözcüğünün anlamını çok iyi biliyoruz, çünkü bütün öğretmenler bize sürekli ‘budala’ olduğumuzu söylüyorlar.
Bela ne demek?
Bela. Ah, oğlum ah bütün bu dünya belanın ta kendisidir.
Burada yağmurdan başka bir şey yoktur.
Kadın olmadan anne oluverdi.
Hiçbir şey bilmeden, öğrenmeden kendimizi hayatın içinde bulduk.
Bu ne biçim dünya, herkes herkesin şarkısını nasıl söyleyebilir, diye şaşırıyorum.
Çünkü hayatta birine borçlu olmaktan daha kötü bir şey olamaz.
Bu gerçek olabilir mi?
Senin gibi biri, beni sevebilir mi?
Sevebilir mi beni?
Dünyanın her tarafında insanlar acılarıyla övünür ya da sızlanırlar.
“Geriye bakıp çocukluğumu anımsadığımda, nasıl hayatta kalabildiğime hala şaşarım.” Kötü bir çocukluktu; mutlu bir çocukluğun pek kayda değer bir yanı yoktur zaten. Sadece mutsuz bir çocukluk geçirmiş olmak da, mutsuz bir İrlandalı çocuk olmak kadar kötü değildir. Bundan da kötüsü, mutsuz bir İrlandalı Katolik çocuk olmaktır.”
Tanrı tek oğlunu, çarmıha gerilsin de, sizler bu İlk Sınav’ınızı geçip insanlara el açarak para toplayın diye göndermedi. İsa ıslah olmanız için ölmüştür.
İsa’nın İsrailli olması daha iyi olmuş. Eğer İsa Limerickli olsaydı vereme yakalanıp bir ay içinde ölebilirdi. O zaman da, Katolik Kilisesi olmaz, bizim sınavlarımıza gerek kalmazdı. Bu büyük kitabı ezberlememiz ve İsa hakkında kompozisyonlar yazmamız da gerekmezdi.
Ben de büyüyünce iyi bir iş bulacağım, tabii, eğer evden kaçıp Kanada Kraliyet Polis Akademisi’ne katılmazsam. Bunu başarabilirsem, Nelson Eddie’nin divanın üzerinde yatan veremli Janette McDonald’a söylediği gibi Sana sesleniyoruuuum, diye şarkı söyleyebilirim.
Jambonumu, yumurtamı rahat rahat yemek ve hayatta hiçbir kaygım olmadan vicdanım rahat yaşamak istiyorum. Normal olmak istiyorum.
Hiçbir şey bilmeden, öğrenmeden kendimizi hayatın içinde bulduk. Kadın olmadan anne oluverdik.
Tanrı bu korkunç dünyayı yarattı ama kendisi iyidir.
Din için ölmek palavra. Sadece bizi korkutmak için bu palavraları atıyorlar. İrlanda uğruna ölmek de palavra. Artık kimse hiçbir şey uğruna ölmüyor. Yeteri kadar insan ölmüş. Ben ne İrlanda uğruna ne de din uğruna ölürüm doğrusu. Belki, annem için ölebilirim.
Rahipler, rahibeler bize İsa’nın da fakir olduğunu ve bunda utanacak bir şey olmadığını söylüyorlar. Ama kendi evlerinde viskiler, şaraplar, domuz etleri, yumurtalar gırla gidiyor.
Limerick dindarlığıyla ünlüydü​, ama biz bunun sadece yağmurdan kaynaklandığını bilirdik.
İnsanın kafasının içine kimsenin karışamaması çok güzel bir şey.
Toprağın üstünü hemen beyaz bir kırağı tabakası kaplıyor. Theresa’nın tabutu içinde üşüdüğünü düşünüyorum.
Dünyanın her tarafında insanlar acılarıyla övünür ya da sızlanırlar.
Geriye bakıp çocukluğumu anımsadığımda, nasıl hayatta kalabildiğime hâlâ şaşarım. Kötü bir çocukluk geçirdim, mutlu bir çocukluğun pek kayda değer bir yanı yoktur zaten.
Bir insanla konuşmamak en ağır cezadır.
Yoksul insanların seçme şansı yoktur.
Fakirler ikinci bir ekmeği alamazlar, çünkü paraları yoktur.
Hiç kimsenin yüzüne kapıları çarpmasına izin vermemelisin.
Orada yırtık pırtık paltosuyla annemi görüyorum. Annem! Benim kendi annem! Rahibin kapısında yemek dileniyor!
İnsanın kafasının içine kimsenin karışamaması çok güzel bir şey.
Geriye bakıp çocukluğumu anımsadığımda, nasıl hayatta kalabildiğime hâlâ şaşarım.
Onu hep çocukluktaki gibi seversin, Eli ayağı tutmasa, saçları kırlaşsa da. Annenin sevgisi hep seni sarar Toprağın altına girene kadar.
İnsanın kafasının içine kimsenin karışmaması çok güzel bir şey.
Bir insanla konuşmamak en ağır cezadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir