İçeriğe geç

Dokuz Anahtarlı Kırk Oda Kitap Alıntıları – Murathan Mungan

Murathan Mungan kitaplarından Dokuz Anahtarlı Kırk Oda kitap alıntıları sizlerle…

Dokuz Anahtarlı Kırk Oda Kitap Alıntıları

Sürekli içini yoklayanların, ruhunu didikleyenlerin azap odası, çilehanesi haline de gelebilir bu yalnızlık..
Hikayenize aldığınız her fazladan eşya, hayatınızı ve hikayenizi bir çöp eve dönüştürebilir .Eşya tuzaktır.İçiniz bunun bilgisine kadar geldiyse eğer, buradan başka öykülere gidilir. Başka hayatların çatısı altında anlattıklarınızı her an dinlemeye hazır , gönlü çiçek açmayı unutmamış , hayallerin ışığına küsmemiş , sizle karşılaşmayı bekleyen içi bereketli insanlar vardır.
aynı dili konuştukları halde, pek çok insan gibi , çoğu kez birbirlerini anlayamıyorlardı. Üzerinde düşünülecek olursa, kendi anadili bile yabancı dildir kim bilir kaç insana!
Kitaptan çıkarken tekrar edelim: Kimileri için dünya, bir yaşama yeri değil, anlatma yeridir.
Yazık, kimsenin hayatı edebiyat kadar hakiki değil artık. Bir öykü köşesinde, bir hayal çarşısında kendimize yer bulmaya çalışıyoruz. Yalnızım. Yalnızız. Artık kimselerle oturup doğru düzgün konuşamıyoruz bile! Şu yaşadığımız bilgi çağında, bu kadar az bilge kişi kalmış olması ne hazin değil mi?
Masala inanmayan, gerçeğe inanır mı?
Pek çoğu yeni bir şey öğrenmeden, yeni bir kişi olmak, bedel ödemeden hayat karşısında zafer kazanmak istiyordu aslında.
Hiçbir ruh aydınlanmıyor, kararmadan.
Bir başka seferinde başka birinin okuduğu kitabın içinden odun parçası düştü yere. O odun parçasından bir kukla yapmaya karar veren kişi, yüzlerce yıl yaşayacak bir canlının o an ellerinde biçimlenmekte olduğunu düşünmedi bile. Yüzlerce yıla yetecek binlerce kelime sığdı tahtadan yonttuğu bir kuklanın burnunun direğine. Tıpkı bir insan gibi, hatırladıkça burnunun direğini sızlatan güzel anıları olsun istedi. Çünkü insan olmanın hammeddesi hatıralardı. Bir başka kitabın içinden bir meteor düştü. Birkaç kuyrukluyıldız. Gökyüzü bir anda şehrâyine döndü. Uçan halılar geziyordu gökyüzünde. Çılgın hayaller, coşkulu esinler, kıvılcımlaşmış düşünceler dünyayı yeniden şekillendirmek istercesine dokunuyorlardı yeniden biçimlendirilmek istenen hayatın kendisine.
Tarihte yüzlerce yıl yasaklanmış, toplatılmış, yakılmış kitapların alevi, dumanı, akıl erdiremiyordu yazıya dökülmüş kelimelerin hayatta kalışına, direncine, gücüne.
Siz, kendinize başka hayat kapıları açacak düşüncelerin ince kuyumuyla yontulmuş kelimeleri istemiyorsunuz, altınları, gümüşleri, mücevherleri, değerli taşları istiyorsunuz, değil mi?
Yüksek kulelere kapatılmış kurtarılmayı bekleyen genç kız imgesi, erkek egemenliğinin sağlamlaştırılıp sürmesine hizmet ediyormuş. Beyaz atlı prensler yüksek kulelere kapatılan kızları kurtardıktan sonra onları bu kez de evliliğin duvarlarına hapsediyorlarmış.
Aşk şiirlerinde, aşk romanlarında, yazılı, yazısız aşk hikâyelerinde derman aramak faydasız. Aşk, zamanı ve uzayı kilitler. Yüksek kulelerde nice sabır, nice demir oda. Gözünü bağlayan aşk, büyüsü çözülene kadar, zaman onu kalbinden alana kadar, ümidin son damlası tükenene kadar kilitlisin orada.
Gözleri hayali, hülyayı; zihni, tasavvuru; kalbi dünyaya merhametle, vicdanla, adaletle yaklaşmayı tanımış. Bütün bunlar aşkın başlangıcıymış.
Okuma uzaklığından bakıldığında her hayat gerçeküstü bir masal gibi gelir insana. Dünya görünür olur yazı saydamlaştırdıkça.

Bazen yalnız olmak için en iyi yer kalabalıktır.

— Bakın öykülerde, romanlarda, kitaplarda, filmlerde eskiyen temalar hayatta kendini hâlâ aynı inatla sürdürüyor, dedi başını okudukları sayfadan kaldırıp bize bakanlar. Hayatta olmayan yenilikleri ya da mucizeleri gene sanattan bekliyorlar. —
Kendinden intikam alır gibi unuttu bir zamanlar söylediği şarkıların sözlerini
Ukde sevdası, diyelim. İnsanın içinde ukde kalmış aşklar uzun yaşar.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Hiçbir hikâye gelip seni bulmaz sen ona yürümedikçe. Sen göze alacaksın ki hayat senin hikâyeni sersin gözler önüne.
Geçtikten sonra anlaşılan şeylerle dolu değil midir hayat? Hayata tanımını veren, içeriğini kazandıran çoğu kez bu kayıplar değil midir?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Hayatta bilmediklerimizi biz hikâyede bilelim
Bunlar birbirlerini sevmeye başladılar mı, sevginin olduğu yerde bireycilik barınamaz, korku, aşağılama barınamaz, zinhaaaar, sevgiye izin vermeyeceksiniz. Bunlar birbirlerini sevmeyi öğrenirlerse bizi de, filleri de erinde gecinde yenmenin bir yolunu bulurlar.
Karıncalardan faydalanmak, onları yönetmek, kaba güçle olacak iş değildi. Onları ne aç bırakacak, ne çok doyuracaksın. Ne çok yoksul, ne çok zengin olacaklar. Onları düşündürmemek için her bir şeyi yapacaksın. Karıncalığın huyunda başkaldırma, değiştirme, kırmızı sakallı olma huyu vardır. Onlara gece gündüz fil olma düşü kurdurmanın bir yolunu bulacaksın onlara böylelikle karıncalıklarını unutturacaksın Onun için de yeni biçimler, yöntemler bulacaksın.
İnsanlar çok yozlaştılar, dünyadan, yaratıklardan koptular. Ölüm korkusu bitirdi onları. Başlarını bu korkudan dolayı taştan taşa vuruyorlar. Vurdukça da tozutuyorlar. İnsanlar bir gün karınca oldukları gün, karıncalar gibi alçakgönüllü oldukları gün, birbirlerini yemedikleri gün kendilerini kurtaracaklar.
Sartre’ın dediği gibi, cehennem başkalarıydı.
İnsan başkalarının hayatı hakkında nasıl bu kadar acımasız, kötü olabiliyordu?İnsanın karanlık yanı dediklerinin yüzölçümü aydınlık yanından katbekat fazla olmalıydı.
Fotoğrafı çekilemeyen hiçbir şeyin gerçekliğine inanmayan, beş duyusuyla fazla barışık, tesadüflerin müjdelerine kapalı, neresinden baksan kaskatı bir adamdı.
İnsanın içinde ukde kalmış aşklar uzun yaşar.
Kilit altına alınan kadınlar kilit altına almayı da öğrenirler.
Geçtikten sonra anlaşılan şeylerle dolu değil midir hayat?
Araf dediğimiz hayattır aslında
Yaşamanın insan aklına sığmaz kusursuz bir matematik düzenle çalıştığını zamanla kavrayanlar, yeryüzünde herkesin bir eşyası olduğunun ve bu seçilmiş eşyanın âlemler arasında bir anahtar işlevi gördüğünün bilgisine, mânâsına ererler. Yazgınızın kapısını açacak, yaşamın matematiğini işletecek, saklısında sadece size hizmet edecek tılsımı barındıran, zamanın tespihinde sırasını bekleyen bir anahtar.
Dilimize sızan zaman oyun oynuyor bize Tarih yontup atmış içinden bizi, çağın bilgisayarlarla çoğaltılmış çöplüğünde yeni teknolojinin oyuncaklarıyla avunmak kalmış hepimize
Kelimeler de birer elementtir; tabiatta olmayan kelimeler tabiata karışmışlardır zamanla.
-“Üstüne yalnızca kendi acılarıyla meşgul insanların dünyaya kayıtsızlığı sindi. Sesinin kendinde kalan yarısıyla konuşarak idare ediyordu içinde topalladığı hayatı.”
İnsanın geçmiş hayatına geri dönmesinin de bir anahtarı olsa keşke Şöyle bir kapıdan geçip o zamanlarına dönebilse, o günlerin kıymetini bilerek , daha bir tadına vararak yaşasa, akıp giden her ânı parlatıp ışıtmayı bilse, eski hatalarını, yanlışlarını tekrarlamasa Bir şey değişir miydi insanın hayatında? İnsan daha iyi, daha mutlu, daha kendisi olabilir miydi? O günlere dönse bile o zamanki kendine ne kadar yerleşebilir ki insan? Yadırgamaz mı yerini?
Siz , kendinize başka hayat kapıları açacak düşüncelerin ince kuyumuyla yontulmuş kelimeleri istemiyorsunuz ,altınları , gümüşleri ,mücevherleri , değerli taşları istiyorsunuz değil mi ?
– ( ) Hâlâ dünya yabancı bir yer, biz yabancıyız içinde yaşadığımız bedene
Gectikten sonra anlaşılan seylerle dolu degil midir hayat? Ukde sevdası, diyelim. insanın içinde ukde kalmış aşklar uzun yaşar. Acemi kalbin hatırası derindir. ne kadar çabalasa da bazılarının yüzünden altyazı geçer. Bazen yalnız olmak için en iyi yer kalabalıktır. Kendini oyalamak için yaptığı her şey aslında yalnızlığı çoğaltmak. Hayatı yollarda anlayan biriyim ben, durduğum yerde değil. Hiçbir ruh aydınlanmıyor, kararmadan.
Beni kendinden bir tane daha olsun diye yapmış babam, diye kızgınlığına kaldığı yerden devam etti. Benim başka biri olduğumu kabul edemiyor bir türlü. Farklı düşünebileceğimi, farklı yaşayabileceğimi, farklı şeyler isteyebileceğimi düşünemiyor. Kendine benzetmek için onca yonttuğu benden kafasındakine uymayan bir ben çıktığı için çok öfkeleniyor. Gerçekte kime öfkelenmesi gerektiğini bilemese de, hıncını benden çıkarıyor.
insana yolunu kaybettiren, çoğunlukla olasılıkların çeşitliliğidir.
Bazen yalnız olmak için en iyi yer kalabalıktır.
Ne yapsa olmayan, ne yapsa! Ormanın en kuytu yerinde kıstırılmış yaralı bir hayvan gibi çırpınıyordu kendi acısının içinde.
Hiçbir duygunu sızdırmıyor yüzün, demişti.
Yalnızım. Yalnızız. Artık kimselerle oturup doğru düzgün konuşamıyoruz bile! Şu yaşadığımız bilgi çağında, bu kadar az bilge kişi kalmış olması ne hazin değil mi?
Acemi kalbin hatırası derindir, ilk bıçak izi gibi tende kurusa bile kabuk bağlamaz.
Başka bir hayatın içine yeniden doğmak ümidinden başka hiçbir şey bırakmadı bende yaşadığım hayat.
Tarihte yüzlerce yıl boyunca yasaklanmış, toplatılmış, yakılmış kitapların alevi, dumanı, akıl erdiremiyordu yazıya dökülmüş kelimelerin hayatta kalışına, direncine, gücüne.
Birbiriyle konuşamayan insanların kafa sesi yankılanıyordu boş odalarda: iletişim kanallarının bunca çokluğunda, iletişimsizlikten yakınanların çağı!
Aslında ben de herkes gibi başka biri olmak istiyorum. Babamsa kendisi gibi olmamı istiyor. Ne kadar anlıyormuş gibi yapsalar da , kimse kimseyi anlamıyor aslında. Herkes kayboluyor hayalleriyle hatıraları arasında.
Hayata bulaşmış herkesin öyküsünde temizlenmesi gereken yerler vardır. Silinmesi, kazınması, temizlenmesi gereken lekeler, isler, yara izleri Kalbin bazen aşktan ,bazen nefretten, kinden , hınçtan tüten dumanı. Hayal kırıklıklarını ete gömülü kalmış kıymıkları.
İnsanın içinde ukde kalmış aşklar uzun yaşar.
Hiçbir hikaye gelip seni bulmaz sen ona yürümedikçe. Sen göze alacaksın ki hayat senin hikayeni sersin gözler önüne.
Beyaz atlı prensler yüksek kulelere kapatılan kızları kurtardıktan sonra onları bu kez de evliliğin duvarlarına hapsediyorlarmış
Tıka basa bir dünyada kendi varlığımızı bir türlü bulamamamız, çoğu kez hayatımızı bunca eşyalaştırmış olmamızla ilgilidir. Eşya tuzaktır.
Her devirde birilerinin hükmü sürsün,saltanatı yürüsün diye adları cellat kütüğünde sayıklananlar. Nice saklı ya da uluorta zulümle ayakta durmuş köşkler,yalılar, konaklar Tarihin dinmeyen iç kanaması
kimileri içinse dünya ,bir yaşama yeri değil ,bir anlatma yeridir.
Başka hayatların çatısı altında anlattıklarınızı her an dinlemeye hazır , gönlü çiçek açmayı unutmamış, hayallerin ışığına küsmemiş , sizle karşılaşmayı bekleyen içi bereketli insanlar vardır.
Tıka basa bir dünyada kendi varlığımızı bir türlü bulamamamız, çoğu kez hayatımızı bunca eşyalaştırmış olmamızla ilgilidir. Eşya tuzaktır.
herkesin bir uyandırılma yolu vardır dünyada
Boşaltılmış köylerin uğultusu insanın ardından gidermiş.
Hayata bulaşmış herkesin öyküsünde temizlenmesi gereken yerler vardır.Silinmesi, kazınması, temizlenmesi gereken lekeler, işler, yara izleri
Görmek için, belki de görmeyi istemek gerekiyor.
Hiçbir ruh aydınlanmıyor, kararmadan.
Aydınlığınsa kendi zamanı vardı.
Hatırlatmaktan başka bir gücü yoktur insanın olan bitenler karşısında.
Gerçek büyü hangi kelimelerin nerede, nasıl kullanılacağını bilmektir.
Bir masalda büyülü olan kelime, bir diğerinde büyüsünü yitirebilir.
İnsanoğlunun zararlarından, hasarlarından korunmak için ormanlar nicedir içine kapanmış.
Çünkü onca şey bilen kralla kraliçe bir kalbin nasıl okunacağını bilmiyorlarmış.
İnsan kilit altındayken başka türlü görünüyor dünya.
Kilit altına alınan kadınlar kilit altına almayı da öğrenirler.
Tıka basa bir dünyada kendi varlığımızı bir türlü bulamamamız, çoğu kez hayatımızı bunca eşyalaştırmış olmamızla ilgilidir.
İnsan başkalarının hayatı hakkında nasıl bu kadar acımasız, kötü olabiliyordu? İnsanın karanlık yanı dediklerinin yüzölçümü aydınlık yanından katbekat fazla olmalıydı.
İnsan çocukken casustur. Dünyayı merak eder. Kendisine kapalı tutulan kapıların ardında olup bitenleri, büyüklerin belli etmemeye çalıştıkları öteki hayatlarını Sırları, yalanları.
Herkes inanılmaz bir hikâyesi olmasını ister şu hayatta; kendisini özel, önemli, değerli, seçilmiş biri gibi hissetmesine yarayacak inanılmaz tuhaflıkta çarpıcı, çeşitli anlamlarla yüklü, dolgun bir hikâyenin sahibi olmak ister Yolunun üstünde kendisini bekleyen bir hikâye. Oysa hikâye dediğin zamanın olgunlaşmasıdır insanın elinde. Elindekileri kullanmasını bildikçe. Hiçbir hikâye gelip seni bulmaz sen ona yürümedikçe. Sen göze alacaksın ki hayat senin hikâyeni sersin gözler önüne.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir