İçeriğe geç

Hayat Çözülecek Bir Problem Değil, Yaşanacak Bir Hakikattir Kitap Alıntıları – Soren Kierkegaard

Soren Kierkegaard kitaplarından Hayat Çözülecek Bir Problem Değil, Yaşanacak Bir Hakikattir kitap alıntıları sizlerle…

Hayat Çözülecek Bir Problem Değil, Yaşanacak Bir Hakikattir Kitap Alıntıları

”Ne olacak? Gelecek ne getirecek? Bilmiyorum, hiçbir fikrim yok. Bir örümcek, sabit bir noktadan hedefinin içine doğru seğirtirken, önünde daimi bir boşluk görür, ayak basacak yer bulamadığı bir boşluk, ne kadar çırpınırsa çırpınsın. Ben de bu durumdayım; önümde daimi bir boşluk, beni ileriye doğru güdüleyen şey, arkamda yatan netice, bu hayat geriye dönük ve korkunç, tahammül edilir gibi değil. ”
“Benim için önemli olan, uğrunda yaşayıp uğrunda ölmek istediğim fikri bulmaktır.”
“Hayat yalnızca geriye doğru anlaşılabilir, ama ileriye doğru yaşamak gerekir.”
kuş susup acı çekiyor. Ah, ama insanlar bunu yapamıyor.
Hayat nasıl da boş ve anlamsız. Birini defnediyorsunuz; toprağa yolcu ediyorsunuz, üzerine üç kürek toprak atıyorsunuz; faytonla gidip, faytonla eve dönüyorsunuz; önünüzde uzun bir hayat var diye kendinizi avutuyorsunuz. 7 #215;10 yıl ne kadar uzun ki?
“İnsan yalnız başkaları için değil kendisi için de bir gizemdir. Kendimi inceliyorum ve sıkılınca zaman geçsin diye bir puro yakıyorum. Düşünüyorum; Tanrı benimle ne demek istedi ya da benden ne yapmak istiyor? Bunu yalnızca O biliyor”
Çocukluğumun erken dönemlerinden beri bir kader hançeri kalbime saplanmış halde duruyor.orada kaldıkça ironik olmaya devam edecek çekip çıkarsam öleceğim.
Sevgi tüketen bir şey halini almışsa, artık yaratıcı olmayacaksa hiçbir şekilde, sevginin taraflarından birisi bu sevgi ilişkisinden zarar görecekse ve bu sevgi onun için bütün yaşamları sirayet edecek kötü bir miras olacaksa bundan vazgeçmek gerekebilir.
●Kuş susar ve acı çeker. Kalbi ne denli ağrırsa ağrısın sessizliğini bozmaz. Çölün ve yabanın kederli ağıtları bile sona erer. Üç kez içini çeker, sonra susar, sonra üç kez daha içini çeker. Ama çoğunlukla sessizdir, ne olduğunu söylemez, sızlanmaz, kimseyi suçlamaz, içini çeker ve yine susar. Sessizlikten patlayacaktır sanki, bu yüzden içini çeker, sessiz kalabilmek için. Kuş acıdan muaf değildir ama sessiz kuş sessiz kalarak kendini acıya dayanmayı daha da zorlaştıran şeyden, başkalarının yanlış müdahalesinden muaf tutar; acıyı çekmeyi uzatan şey acıdan bahsedip durmaktır çünkü; acı çekmeyi acıdan beter hale getiren, kahır ve sabırsızlık günahlarıdır.
İnsan yalnızca başkaları için değil kendisi için de bir gizemdir. Kendimi inceliyorum ve sıkılınca zaman geçsin diye bir puro yakıyorum. düşünüyorum. Tanrı benimle ne demek istedi ya da benden ne yapmak istiyor?
İnsan yalnız başkaları için değil kendisi için de bir gizemdir. Kendimi inceliyorum ve sıkılınca zaman geçsin diye bir puro yakıyorum : düşünüyorum ; Tanrı benimle ne demek istedi ya da benden ne yapmak istiyor? Bunu yalnızca o biliyor.
Hayat yalnızca geriye doğru anlaşılabilir, ama ileriye doğru yaşamak gerekir.
Sevgi; tüketen bir şey halini almışsa, artık yaratıcı olamayacaksa hiçbir şekilde, sevginin taraflarından birisi bu sevgi ilişkisinden zarar görecekse ve bu sevgi onun için bütün yaşamına sirayet edecek kötü bir miras olacaksa, bundan vazgeçmek gerekebilir.
Ne dilersin? dedi Merkür. ‘Gençlik mi, güzellik mi; güç mü, uzun bir ömür mü; en güzel bakireyi mi, yoksa sandığımızda bulunan diğer nimetlerden birini mi? Sadece bir tanesini seçeceksin ama.’ Bir an şaşırdım kaldım. Sonra tanrılara şu şekilde hitap ettim:’ Çok saygıdeğer çağdaşlar, dileğim tek şudur ki, kahkaha hep benden yana olsun.’
Hayat nasıl da boş ve anlamsız. Birini defnediyorsunuz; toprağa yolcu ediyorsunuz, üzerine üç kürek toprak atıyorsunuz; faytonla gidip faytonla eve dönüyorsunuz; önünüzde uzun bir hayat var diye kendi kendinizi avutuyorsunuz. 7×10 yıl ne kadar uzun ki? Neden her şeyi bir kerede halletmiyorsunuz, niçin orada kalıp birlikte mezara girmiyor, felaketin kime çarpacağına dair kura çekmiyorsunuz, bir evvel ölenin üzerine üç kürek toprak atacak son yaşayan kişi olmak için?
Her şeyden önce, kendinizi sevme görevinizi unutmayın!
Zalim kişi ölür ve onun hükümdarlığı son bulur; mazlum kişi ölür ve onun hükümdarlığı başlar.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Hayat çözülecek bir problem değil, yaşanacak bir hakikattir.
Acı çekmeyi uzatan şey acıdan bahsedip durmaktır
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kalabalık gerçek değil.
Yürüyüşe çıkabildiğim sürece hiçbir şeyden korkmuyorum, ölümden bile!
İnsan yalnız başkaları için değil, kendisi için de bir gizemdir. Kendimi inceliyorum ve sıkılınca, zaman geçsin diye bir puro yakıyorum; düşünüyorum: ‘Tanrı, benimle ne demek istedi ya da benden ne yapmak istiyor?’ Bunu yalnızca O biliyor.
Evlenirsen pişman olursun; evlenmezsen yine pişman olursun. Evlen ya da evlenme, ikisinden de pişman olursun.
Bir başkası için, kendi olmaktan vazgeçemezdi.
Herşeyden önce kendizi sevme görevinizi unutmayın.
Ölüm onu düşünmediğimiz zaman dahi ensemizdedir.
O yaşamda kalmakta diretir. Intiharsa söz konusu bile değildir .Yaşamı öven Kierkegaard bunu daha az yapar.Ciddiyet gerektiren yaşamın pek azıdır. Diğer taraftansa ölüme karşı bir başkaldırı bir meydan okuyuş olarak yürüyüşe cikmayi öğütler. Ona göre insan herseye rağmen yürüyüşe çıkma arzusunu ve yürüyüşe olan arzusunu kaybetmemelidir.Çünkü bu dolaysız olarak varım ve burdayım demektir.Oturmaya devam eden kişi hasta olur yorgun düşer ve böylece ölümü yakimsar.
Zalim kişi ölür ve onun hükümdarlığı son bulur.Mazlum kişi ölür ve onun hükümdarlığı başlar .
Hayat yalnızca geriye doğru anlaşılabilir ama ileriye doğru yaşamak gereklidir.
Evlenirse pişman olursun;evlenmezsen yine pişman olursun.Evlen ya da evlenme,ikisinde de pişman olursun.
Oğul,bir babanın kendi yansımasını gördüğü bir ayna ve bir baba ise, oğulun kendisinin gelecekte ne olacağını gördüğü bir aynadır.
Kederim, tıpkı bir kartal yuvası misali, bulutların arasındaki dağların zirvelerine inşa edilmiş olan kalemdir!
Bu dünyada her şeyi kaybetmiş olsak bile daha iyi bir dünyanın bizim için hala mümkün olabileceği düşüncesinin içerisinde bir teselli buluyordum.
Sevgi; tüketen bir şey halini almışsa, artık yaratıcı olamayacaksa hiçbir şekilde, sevginin taraflarından birisi bu sevgi ilişkisinden zarar görecekse ve bu sevgi onun için bütün yaşamına sirayet edecek kötü bir miras olacaksa, bundan vazgeçmek gerekebilir. Kierkegaard, Regine Olsen’i koruyabilmek adına ondan vazgeçerken, aynı zamanda yaşama ve Tanrı’ya olan inancını yitirmemesi için onun kendisinden nefret etmesini, tiksinmesini dahi göze alabilmiştir.
Kierkegaard’ın bizim yaşam pratiğimize ışık tutabilecek diğer önemli bir meselesi ise, inancın imanın BİREYSELLİĞİdir. O , Tanrı ile kurulacak ilişkinin toplumsal ya da kurumsal değil( buradan dini otoritelerin tüm anlaşılmalıdır) şüphe götürmez bir biçimde bireysel olması gerektiğini düşünür. Çünkü insan ancak bireysel olarak yani en yalın ve bu çıplak biçimiyle tanrıya dokunabilir.Bu ilişki bir *teslimiyet* *adanmışlık* ve *ödev* bilinci etrafında hiç bir aracı olmaksızın kurulmalıdır. :))). ( Elin adamı bile anlamış insanın dininin kurumla kontrol altına alınamayacağının) Kendi bireysel varoluşunu kuran ve kendi varoluşunu farkına varan kişi tanrıya ulaşacak ve ona teslim olacak iman yoluna girmiş demektir .

İMAN ANCAK BİREYSEL BİR TUTKUDUR.!!

Hayat nasıl da boş ve anlamsız. Birini defin ediyorsunuz ; toprağa yolcu ediyorsunuz, üzerine üç kürek toprak atıyorsunuz ; faytonla gidip faytonla dönüyorsunuz ; önümüzde uzun bir hayat var diye kendi kendinize atıyorsunuz.
7 x 10 yılına kadar uzun ki? Neden her şeyi bir kerede halletmiyorsunuz, ne için orada kalıp birlikte mezara girmiyor ,felaketin kime çarpacağını dair kura çekmiyorsunuz, bir an evvel ölenin üzerine bir kürek toprak atacak son yaşayan kişi olmak için mi?
Yürüyüş ,durup düşünebilmenin , soluksuz şekilde yaşarken soluk alabilmenin yani imkanıdır ; ve yalnızca filozoflar ya da şairler için değil yaşayan pek çok kişi için olmazsa olmaz bi rutindir.
Böylece, aşkta mükemmel olmayı diliyorsanız ,o halde bu görevi yerine getirmek , aşkta karşınızdaki kişiyi bütün kusurları ve zaafları ile olduğu gibi sevmek için gayret edin ; onu olduğu gibi sevin , biraz değiştiğinde sizi artık sevmediğini ya da belki de ilgisizce dönüp gittiğinde başkasını sevmeye başladığında ,onu sevin, olduğu gibi, size ihanet edip, sizi görmezden geldiğinde bile.
İnsan yalnız başkaları için değil kendisi için de bir gizemdir. Kendimi inceliyorum ve sıkılınca zaman geçsin diye bir puro yakıyorum : düşünüyorum ; Tanrı benimle ne demek istedi ya da benden ne yapmak istiyor? Bunu yalnızca o biliyor.
.
İnsan ne kadar çok acı çekerse, o kadar çok mizah duygusuna sahip olduğuna inanıyorum.

Kişi, gülünç kullanımında gerçek otoriteyi ancak en derin ıstırapla kazanır.

Hayat yalnızca geriye doğru anlaşılabilir, ama ileriye doğru yaşamak gerekir.
Böylece , aşkta mükemmel olmayı diliyorsanız, o halde bu görevi yerine getirmek, aşkta karşınızdaki kişiyi bütün kusurları ve zaaflarıyla olduğu gibi sevmek için gayret edin; onu olduğu gibi sevin, biraz değiştiğinde, sizi artık sevmediğinde ya da belki ilgisizce dönüp gittiğinde ya da bir başkasını sevmeye başladığında, onu sevin, olduğu gibi, size ihanet edip,sizi görmezden geldiğinde bile.
Nişan yüzüğünü bir mektupla birlikte Regine’ye gönderdi. Mektupta ise şöyle yazıyordu.
Her halükarda yaşanması gereken bir şeyin provasını daha çok yapmamak için, yaşandığında kesinlikle güç verecek olan bu şeyi yapalım. Hepsinden önemlisi, bunu yazanı unut: Her şeyin dışında, bir kızı mutlu edememe yeteneği bulunan birini bağışla.
Evlen ya da evlenme, pişman olacaksın.
Kederim, tıpkı bir kartal yuvası misali, bulutların arasındaki dağların zirvelerine inşa edilmiş olan kalemdir!
Oğul babanın kendi yansımasını gördüğü bir ayna ve baba ise, oğulun kendisinin gelecekte ne olacağını gördüğü bir aynadır.
Benim için önemli olan, uğrunda yaşayıp uğrunda ölmek istediğim fikri bulmaktır.
“Her şeyden önce, kendinizi sevme görevinizi unutmayın!”
“Zalim kişi ölür ve onun hükümdarlığı son bulur; mazlum kişi ölür ve onun hükümdarlığı başlar.”
“Benim için önemli olan, uğrunda yaşayıp uğrunda ölmek istediğim fikri bulmaktır.”
Ve son olarak Kierkegaard bize, içinde bulunduğumuz duygulanışların, varoluşumuzun temeli olduğunu ve hangi türden duygulanışların içinde olursak olalım, yani ister sevinçte olalım ister kederde, ister kaygıda olalım ister huzurda, onları inkârın varlığımızı inkâr anlamına geleceğini öğretir. Keder, ıstırap, kaygı, umutsuzluk, bıkkınlık, korku, suçluluk, ölüm duygusu ya da melankoli hali: Hepsinin toplamı, bizzat bizim varlığımızdır.
Sevgi; tüketen bir şey halini almışsa, artık yaratıcı olamayacaksa hiçbir şekilde, sevginin taraflarından birisi bu sevgi ilişkisinden zarar görecekse ve bu sevgi onun için bütün yaşamına sirayet edecek kötü bir miras olacaksa, bundan vazgeçmek gerekebilir.
Diğer taraftan ise Kierkegaard, ölüme karşı bir başkaldırı, bir meydan okuyuş olarak, yürüyüşe çıkmayı öğütler. Ona göre insan, her şeye rağmen yürüyüşe çıkma arzusunu ve yürümeye olan inancını kaybetmemelidir; çünkü bu, dolaysız olarak “Varım!” ve “Buradayım!” demektir. Oturmaya devam eden kişi hasta olur, yorgun düşer ve böylece ölümü yakınsar; oysaki oturmaktan vazgeçen, yani yürüyüşe çıkan kişi hastalıktan kurtulur, iyileşir, direnç kazanır ve böylece yaşamı yakınsar. O halde yürüyüşe çıkmak, yaşamın özsel ifadesidir. Hatta yürüyüş halindeki özne, yaşamın bizzat kendisidir.
Öncelikle o, Friedrich Nietzsche ya da Albert Camus gibi varoluşçu haleflerine oldukça benzer biçimde, tüm kötü duygulanışlara rağmen, yaşamı över ve yaşamda kalmakta diretir – intihar ise söz konusu bile değildir. Fakat yaşamı öven Kierkegaard, bunu daha az ciddiyetle yapar; çünkü ona göre yaşam, ironik biçimde kavranması gereken bir hakikattir. Ciddiyet gerektiren, yaşamın pek azıdır.
“Her şeyden önce, kendinizi sevme görevinizi unutmayın!”
Søren Kierkegaard
“O halde yürüyüşe çıkmak, yaşamın özsel ifadesidir. Hatta yürüyüş halindeki özne, yaşamın bizzat kendisidir.”
“Öncelikle o, Friedrich Nietzsche ya da Albert Camus gibi varoluşçu haleflerine oldukça benzer biçimde, tüm kötü duygulanışlara rağmen, yaşamı över ve yaşamda kalmakta diretir – intihar ise söz konusu bile değildir. Fakat yaşamı öven Kierkegaard, bunu daha az ciddiyetle yapar; çünkü ona göre yaşam, ironik bir biçimde kavranması gereken bir hakikattir. Ciddiyet gerektiren, yaşamın pek azıdır. Diğer taraftan ise Kierkegaard, ölüme karşı bir başkaldırı, bir meydan okuyuş olarak, yürüyüşe çıkmayı öğütler.”
Hayat yalnızca geriye doğru anlaşılabilir, ama ileriye doğru yaşamak gerekir.
İman, bir mucizedir ve yine de kimse ondan dışlanmaz; çünkü insan yaşamı tümüyle tutkuda birleşir ve iman bir tutkudur.
İnsan yalnız başkaları için değil, kendisi için de bir gizemdir.
Çocukluğumun erken dönemlerinden beri bir keder hançeri kalbime saplanmış halde duruyor. Orada kaldıkça ironik olmaya devam edecek, çekip çıkarılırsa da öleceğim.
“Hayat yalnızca geriye doğru anlaşılabilir. Fakat ileriye doğru yaşanmalıdır.
Benim hayat görüşüm, papazın ki gibidir; o yüzden yürüyüşe çıkıyorum. Yürüyüşe çıkabildiğim sürece hiç birşeyden korkmuyorum, ölümden bile. Çünkü yürüyebildiğim sürece herşeyden yürüyerek uzaklaşıyorum. Yürüyüşe çıkamadığım zaman herşeyden korkuyorum özellikle de hayattan.
Evlenirsen pişman olursun; evlenmezsen yine pişman olursun. Evlen ya da evlenme, ikisinden de pişman olursun

.

Zalim kişi ölür ve onun hükümdarlığı son bulur; mazlum kişi ölür ve onun hükümdarlığı başlar.
Dileğim tek şudur ki, kahkaha hep benden yana olsun
Benim için önemli olan, uğrunda yaşayıp uğrunda ölmek istediğim fikri bulmaktır.
“Her şeyden önce,kendinizi sevme görevinizi unutmayın!”
“Sevgi;tüketen bir şey halini almışsa,artık yaratıcı olmayacaksa hiçbir şekilde,sevginin taraftarlarından birisi bu sevgi ilişkisinde zarar görecekse ve bu sevgi onun için bütün yaşamını sirayet edecek kötü bir miras olacaksa,bundan vazgeçmek gerekebilir.”
“İman bir mucizedir ve yine de kimse ondan dışlanmaz;çünkü insan yaşamı tümüyle tutkuda birleşir ve iman bir tutkudur.”
“Zalim kişi ölür ve onun hükümdarlığı son bulur;mazlum kişi ölür ve onun hükümdarlığı başlar.”
Sevgi tüketen bir şey halini almışsa , artık yaratıcı olmayacaksa hiçbir şekilde , sevginin taraflarından birisi bu sevgi ilişkisinden zarar görecekse ve bu sevgi onun için bütün yaşamına sirayet edecek kötü bir miras olacaksa , bundan vazgeçmek gerekebilir
Zalim kişi ölür ve onun hükümdarlığı son bulur , mazlum kişi ölür ve onun hükümdarlığı başlar
Her şeyden önce, kendinizi sevme görevinizi unutmayın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir