İçeriğe geç

Güzel Ahlâk Kitap Alıntıları – Kolektif

Kolektif kitaplarından Güzel Ahlâk kitap alıntıları sizlerle…

Güzel Ahlâk Kitap Alıntıları

“Ey Ebû Muhammed! Cehaletten daha fena bir şey biliyor musun?” diye sorulduğunda, “Evet! Kişinin cahil olduğunun farkında olmamasıdır.” demiştir.
Durum aynen dediği gibidir, çünkü kişinin cehaletini bilmemesi öğrenme kapısını tamamen kapatmak demektir. Kendini âlim sanan kimse nasıl ilim öğrensin ki?
İlmin faziletine işaret eden her delil korkunun faziletine de işaret etmektedir; çünkü korku ilmin meyvesidir.
Lanet, insanın yüzünün kararması veya malının eksilmesi değildir. Lanet, ancak günaha devam etmek veya daha şerli bir günaha düşmektir.
Kul her gün günahlarını düşünüp bunları iyiliklerle def edip yok etmek için mücâdele etmelidir.
Hakikaten insana, kendi çalışmasından başkası yoktur.
“Bu asil huylar, temel huylar üç tanedir:
1. “Sana zulmedeni affedersin!”
Zulüm nasıl olur? Haksızlık etmiş; karşı gelmiş, vurmuş, kırmış, üzmüş vs. ama sen affedersin, bağışlarsın.
2. “Senden esirgemiş, sakınmış olan kimseye sen verirsin!”
Sana karşı cimrilik etmiş, vermemiş; sen
verirsin! Zulmedeni affedersin, vermeyene verirsin.
3. “Seninle arkadaşlığı, ilgiyi kesmiş olana sen gidersin!”
İşte bu, nefse ağır gelen bir şeydir ve hakikaten ahlâkın temelinde bu yatıyor. Karşılıksız olarak yapmak. İslâm, karşılıklı iyiliğe iyilik, kötülüğe kötülük gibi bir esasa dayanmıyor. Tam tersi, karşımdaki ne yaparsa yapsın, benim davranışım değişmiyor. Zulmedene de iyilik yapıyorum. Gitmeyene de gidiyorum. Vermeyene de veriyorum.
Biz Allah rızası için yaparız; Allah için affederiz, Allah için vermeyene veririz. Allah için küsenle barışırız, bize gelmeyene gideriz.
İnsanın yaratılışında, mayasında, maddi yapısında, malzemesinde mevcut olan huylar değişmez. Bunlar sabittir. Bunlar hususunda Peygamber aleyhisselam: “Bir dağın kayıp bir başka yere duyarsan inan; ama bir insanın huyunun değiştiğini söylerlerse inanma!” buyurmuş.
Tövbe eden bir kimse günahı olmayan kimse gibidir.
Bir dağın kayıp başka bir yere gittiğini duyarsan inan;
Ama bir insanın huyunun değiştiğini söylerse inanma
Hz.muhammed s.a.v
Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir.

Hadid 57/20.

Günahlar zehir gibidir. Zehirli bir yiyecek nasıl bedeni öldürüyorsa, günahlar da ruhu zehirler.
Âdemoğluna şaşılır doğrusu! O dinarı, dirhemi ve cevherleri gözünde büyütür de, Allah’ ın bir yudum sudaki nimetinden nasıl da gafil kalır! Bununla birlikte o bir yudum suyun içilmesine veya dışarı atılmasına ihtiyaç hissedince bütün dünyayı onun için harcar.
Hâtim el-Asam şöyle demiştir: ” İbret almak ilmi artırır, zikretmek muhabbeti artırır, tefekkür etmek de korkuyu artırır. ”
Salih amelin sadece Allah’ ın rızası için yapılması gerekir.
Fazl’ın oğlu Ali’ nin tavaf esnasında bir miktar altını çalınmıştı. Babası onun ağladığını görünce :
” Altınlara mı ağlıyorsun? ” diye sordu. Oğlu:
” Hayır, altınlara değil, çalana ağlıyorum. Kıyamet günü bunun hesabı sorulduğunda cevap verecek durumu olmayınca hali nice olur, diye ona acıyarak ağlıyorum ” demiştir.
Nitekim şair bir beytinde şöyle der: ”Eğer rızıklar akıl üzerine aksaydı, akılsızlıkları sebebiyle hayvanlar helak olurdu. ”
Hz.Ömer radıyallâhu anh şöyle demiştir: ”Ben zengin veya yoksul olarak sabaha çıkmama üzülmem. Çünkü hangisinin hakkımda hayırlı olacağını bilemem. ”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yine âlimin biri: ”Kefalet altına alınan rızkın, seni farz olan amelinden alıkoymasın. Çünkü böyle yaparsan dünyalıkta hakkında takdir edileni alırsın ancak ahiretini kaybetmiş olursun ” demiştir.
Muaz b. Cebel radıyallâhu anh şöyle demiştir: ”Müminin korkusu cehennem köprüsünü arkasında bırakmadan dinmez. ”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ne acayiptir ki eğer biz dünyalık bir mal elde etmek istersek ekin eker, ağaç diker, ticaret yapar, denizlerde ve karalarda tehlikeli seferlere çıkar ve zorluklara girerek kazanç elde etmek isteriz. Sonra gözlerimizi daim ve kaim olan mülke(cennete) çevirdiğimizde de sadece dilimizle, ”Allahım! Bizi affet, bize merhamet et! ” demekle yetiniriz.
Şair şöyle demiştir:
Kurtuluşu umuyor, kurtuluş yollarında yürümüyorsun,
Şüphesiz ki gemi, karada yürümemektedir.
Dünya nimetlerinin de belaya dönüşmesi mümkündür. Yine her bela da nimete dönüşebilir. Nice kullar vardır ki onun için hayır, fakirlik ve hastalıktadır. Eğer bedeni sıhhatli ve malı da çok olsaydı belki haddini aşıp isyan edecekti. Böyle kişilere mal verilmemesi veya sağlık sorunları onun için bir nimet olabilir.
Sonra insanlar bir nimeti bildiklerinde bunun şükrünün sadece dilleriyle, ”Elhamdülillah, şükür Allah’a ” demek olarak zanneder. Bilmezler ki şükrün manası, nimeti yaratıldığı hikmetine uygun kullanmak demektir. Veya o nimetle elde edilen enerji ve huzuru Allah Azze ve Celle’ ye ibadet yolunda harcamakla mümkündür.
Adalet sadece insanların değil bütün varlıkların hakkına riayet etmekle mümkün olur.
Bizim istiğfarımız birçok istiğfara muhtaçtır.
Râbiatü’l-Adeviyye
Bilinmelidir ki kul Mevlasının nimetini O’ nun muhabbeti yolunda kullanmadıkça O’ na şükredenlerden olmayacaktır.
Râbiatü’l- Adeviyye şöyle demiştir: ”Bizim istiğfarımız bir çok istiğfara muhtaçtır. ”
Nasıl mal kazanmak için titiz bir çalışma gerekiyorsa günahların affı ve mağfiret için de aynı titizlikle çalışmak ve dikkatli olmak gerekmektedir.
Kim bu dünyada nefsini muhasebe etmezse ahiretteki hesabı uzun olacaktır.
Günah işleyen birisi dünyada hemen cezaya uğramayabilir. Bu Allah’ ın Halîm ve Settar olmasındandır.
Mümin günahını, başının üstünde duran ve üstüne yıkılacağından korktuğu bir dağ gibi görür. Münafık ise günahını burnuna konup da kovaladığı bir sinek gibi küçük görür.
İnsanlar uykudadırlar. Öldükleri zaman uyanırlar.
Kim tövbeyi ”sonra yaparım ” deyip ertelerse, iki büyük tehlike arasında kalmış demektir:
Birincisi: Günahları işlemesi sonucu kalbinin üzerinde bir pas olur ve sonra bu mühürleşir ki onu kazımak imkânsızlaşır.
İkincisi: Hastalık veya ölüm bir anda gelebilir ve günahına tövbe edip kalbinden pası kazımaya fırsat bulamayabilir.
Böylece, Allah’ın huzuruna selim olmayan bir kalple gelir. Oysa Allah’ a ancak selim bir kalp ile varan kurtulacaktır.
Nebi aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:
”Kötülüğün hemen akabinde iyilik işle ki bu onu yok etsin. ”(Tirmizi, Birr, 55)
Tövbe sürekli devam etmelidir. Bu da farzdır. Pişman olup bir günahtan tövbe ettikten sonra tekrar aynı hataya düşmemek için dikkat etmelidir. İşte bu durum tövbenin sürekliliğidir. Hiçbir beşer günahsız değildir. Tövbeden maksat da zaten dönüştür.
Müslüman, sonsuzluk diyarı olan ahirette sonsuz mutluluğa ermenin sadece Allah’ a yaklaşmakla mümkün olduğunu bilir. Kulu Allah’a yaklaştıracak şeyler ise emirlerine uyup, yasaklarından kaçınmak şeklinde özetlenebilir. Çeşitli sebeplerle herkes zaman zaman hataya düşebilir. Allah’ ın emirlerinden birini ihmal edebilir veya bilmeyerek bir günaha düşebilir. Bu durumda hemen tövbe etmesi farzdır. Böylece Allah yolunda bir sapma olduysa yeniden dönüş yapmış olacaktır.
Hz. Ali şöyle demiştir: İnsanlar uykudadırlar. Öldükleri zaman uyanırlar.
Nefislerinizi hesaba çekilmeden önce hesaba çekin, amelleriniz tartılmadan önce de onu tartın.
Gözümü harama bakmaktan nasıl korurum? diye sorulunca şöyle cevap verdi: Sen bakmadan önce Rabbimin sana bakıyor olduğunu bilirsen gözünü korursun.
Sen öldüğünü ve sonra dünyaya geri gönderildiğini düşün de aman ha aman gününü boşa geçirme! Çünkü aldığın nefesin her biri paha biçilemez bir cevherdir.
Aile sahibi olan bir insan, ailesinin zafiyetini telafi ve gönüllerini huzura erdirmek için bir yıllık nafakasını biriktirmekle tevekkülden çıkmaz. Fakat bir yıldan fazlasını biriktirmekle tevekkül etmemiş olur. Zira, sebepler yılların geçmesiyle yenilenir. Bir yıldan fazlası için nafaka biriktirmenin sebebi, kalp zayıflığıdır. Bu ise tevekküle engeldir.
Bir şey ancak zıddıyla yok edilebilir. Günahta israrın tek sebebi gaflet ve bitmeyen arzulardır. Gafletin zıddı ilimdir. Kötü arzuların zıddı ise o arzuları tahrik eden sebepleri ortadan kaldırmak için sabırla ve sebatla çabalamaktır.
Peygamber aleyhisselam sıcak yemek yemez ve şöyle buyururdu:
Şüphesiz ki Allah bize ateş yedirmemiştir , bu sebeple onu soğutunuz
Yemek yerken kendi önünden yerdi. Arpa ekmeğinden yer ve bazen salatalığı da yaş hurma ile yerdi.
Başkasının malını çalarak bir fakiri doyuran yine de hırsızlık yapmış olur.
Ebû Hureyte’den rivayet edilen hadiste ise şöyle buyurmuştur:
Her kim de geri ödemeye niyeti olmadan bir borç alırsa o da hırsızdır .
İslâm dini, herkesin boyuna posuna uygun şahane bir giysidir. Esrarlı, büyüleyici, efsunkâr bir elbisedir ki herkesin bedenine ve aklına çok güzel uyar. Herkesi ikna eder ve herkesi doğru yola sevk eder. Hiçbir sistem bu kadar güzel değildir. Ya münevvere hitap eder, cahil bir şey anlamaz; ya cahile hitap eder, aydınları tatmin etmez. Ama İslâm hepsini, herkesi tatmin eden bi şahane sistemdir ki insan İslâm’a uydu mu başkalarının sözlerine lüzum kalmaz. Çünkü bütün malzeme oradan çıkıyor; sünnet-i seniyyeden çıkıyor.
Allah’tan başkası bize lütuf ve ikramda bulunamaz. Çünkü başkaları da ancak Allah’ın yarattığı şeyleri bize veriyorlar. Allah’tan başkasından korkmanıza gerek yoktur. Çünkü Allah izin vermedikçe kimse bize zarar veremez.
Muaz b. Cebel radıyallâhu anh şöyle demiştir: Müminin korkusu cehennem köprüsünü arkasında bırakmadan dinmez .
İnsanların en cahili Allah’ın imtihan sırrından yana emin olunmaması konusunda kendisi uyarıldığı halde emin olan kimsedir.
Allah kuluna yetmez mi?
/Zümer, 39/36
Râbiatu’l Adeviyye’nin, ‘Bizim istiğfarımız birçok istiğfara muhtaçtır.’
Bazı âlimler, Küçük ve büyük günah diye bir ayırım yoktur. Bilakis Allah’ın emrine karşı yapılan herşey büyük günahtır. Demiştir ama bu görüş zayıftır.
Pişmanlık tövbedir.
/İbn Mace,Zühd,30; Ahmed b.Hanbel, Müsned 6/264
Haset, ateşin odunu yakıp kül edip bitirdiği gibi insanın sevaplarını yakar, yok eder, bitirir! Buyuruyor Peygamber Efendimiz.
İbn-i Abbas radıyallâhu anhumâ’dan şöyle rivayet edilmiş:
Suyu buza döktüğün zaman buzu erittiği gibi güzel huy da hataları, günahları eritir.
Hz. Ali Efendimiz’den rivayet:
Sizlere güzel huylu olmayı tavsiye ederim. Güzel huylu olmak boynunuzun borcu olsun. Güzel huylu olun; ne yapıp edip gayret edip bu vasfı kazanın! Çünkü o, hiç şüphesiz cenettedir!
Cehaletten daha kötü bir şey varsa kişinin cahil olduğunun farkında olmamasıdır. Kişinin cehaletini bilmemesi öğrenme kapısını tamamen kapatmaktadır.
Şükrederek yiyen kimse sabrederek oruç tutan mertebesindedir.
Peygamberimiz (s.a.v): Bir dağın kayıp başka bir yere gittiğine duyarsan inan ; ama bir insanın huyunun değiştiğini söylerlerse sakın inanma! buyurmuştur.
Şüphesiz ki ben her şeyde; öyle ki yerken, içerken ve uyurken bile bir niyetimin olmasını seviyorum.
Bil ki senin en yaman düşmanın senin kendi nefsindir.
Kurtuluşu umuyor, kurtuluş yollarında yürümüyorsun.
Oysa Allah’a ancak selim bir kalp ile varan kurtulacaktır.
(Tövbe etmenin kalbimizi selim olmaya kavuşturması maksadıyla)
çünkü korku ilmin meyvesidir.
كفى بالموت واعظا..

Vâiz olarak ölüm yeter..

(İbn.Ebi’d-dünya,el-Kanâatü ve’t-teaffüf,s.69, .)

أكثروا من ذكر هاذم اللذات..

Lezzetleri kesen ölümü çokça anın..

(Tirmizî,Zühd 4;Nesâî,Cenâuz 3;İbn-i Mâce, Zühd 31.)

Dil’i hakkında da tefekkür edip şöyle demelidir: Şüphesiz ben eğitim,nasihat,salih kimselerin kalbini kazanmak,fakirlerin halini sormak, salih olan filancanın veya âlim olan falancanın kalbini güzel bir sözle mutlu ederek Allah Teâlâ’ya yakınlaşmaya gücüm yeter.Çünkı her güzel söz bir sadakadır.
Hâtim el-Asam şöyle demiştir: İbret almak ilmi arttırır, zikretmek muhabbeti arttırır, tefekkür etmek de korkuyu arttırır.
Cüneyd-i Bağdâdî’ye Gözümü harama bakmaktan nasıl korurum? diye sorulunca şöyle cevap verdi: Sen bakmadan önce Rabbimin sana bakıyor olduğunu bilirsen gözünü korursun.
تعس عبد الدينار تعس عبد الدرهم وعبد الخميصة..

Dinarın kulu helak olsun! Dirhemin kulu helak olsun! Yemeğin kulu helak olsun!

(Buharî,Cihad 70,Rikâk 10.)

Hasan el-Basrî şöyle demiştir: Kıyamet gününde birinin yakasına yapışarak, ‘İkimizin arasında Allah hükmetsin!’
diyecek ve yakası tutulan kişi, ‘Vallahi ben seni tanımıyorum!’ diyecektir.Bunun üzerine onun yakasını tutan adam şöyle diyecektir: ‘Evet! Sen benim duvarımdan bir tuğla,elbisemden de bir ip almıştın.
Fazl’ın oğlu Ali’nin tavaf esnasında bir miktar altını çalınmıştı.Babası onun ağladığını görünce:
Altınlara mı ağlıyorsun? diye sordu.
Oğlu:
Hayır,altınlara değil,çalana ağlıyorum.Kıyamet günü bunun hesabı sorulduğunda cevap verecek durumu olmayınca hali nice olur,diye ona acıyarak ağlıyorum demiştir..
Dünya helak olsun! Altın ve gümüş helak olsun! Ashabı Kiram, Ey Allah’ın Resûlü! Allah bizi altın ve gümüşü biriktirmekten men etmiştir öyleyse biz neyi biriktirelim? deyince şöyle buyurdu: Siz zikreden bir dil, şükreden bir kalp ve ahiret işinde eşine yardımcı olana saliha bir eş edinin .

(Tirmizî,Tefsiru’l-Kur’an 10;İbn-i Mâce Nikah 5; Ahmed, b. Hanbel, Müsned 5/278,282,366)

Bir kişi Allah Teâlâ bana yeter derde, böylece Allah onu sever ve onun hakkını ve hukukunu üzerine alırsa,elbette bu kimse büyük kurtuluş ve zafere ulaşmıştır.Çünkü sevilene azap edilmez,uzaklaştırılmaz,rahmet ve cemâlden mahrum edilmez..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir