İçeriğe geç

Anadolu’da Roma Hakimiyeti Direniş ve Düzen Kitap Alıntıları – Gürkan Ergin

Gürkan Ergin kitaplarından Anadolu’da Roma Hakimiyeti Direniş ve Düzen kitap alıntıları sizlerle…

Anadolu’da Roma Hakimiyeti Direniş ve Düzen Kitap Alıntıları

Ancak yeni fethedilmiş halklar Roma iktidarına alıştıkça, Roma yönetiminin gelenekleri, sembolleri, siyasi ve askeri yöntemleri isyancı kölelerin oluşturduğu organizasyonlara ağırlığını koyacaktı. Böylece Aristonikos ya da kölelere özgürlüklerini bağışlayan Mithradates’in Hellenistik kral modeli alternatif olma özelliğini kaybedecekti.
Roma’da köleler iki farklı şekilde değerlendirilmekteydi. Barbar ülkelerden gelenler, genellikle ağır işlerde kullanılırken belli bir kültüre sahip Yunan köleler evlerde tutulmakta sekreter, öğretmen, muhasebeci, doktor olarak hizmet etmekteydi. Bu ikinci grup efendilerinin evlerinde nispeten daha iyi şartlarda yaşıyor ve özgürlüklerini satın alabilmek için gerekli parayı biriktirme imkanına sahip olabiliyorlardı.
Antikçağda Yahudiler çok geniş bir coğrafyaya yayılmışlardı. Kırsaldan ziyade şehirlerde yaşamaktaydılar ve her zaman azınlık durumundaydılar. Anadolu’daki Yahudilerden ilk kez Tevratta bahsedilir. Sardies’te bulundukları anlaşılan söz konusu yahudi topluluğu MÖ 587’den sonra Kudüs’ten sürgün edilmişti. Birkaç yüzyıl boyunca kaynaklarda kendilerine rastlanmayan yahudilerin Anadolu’daki varlıklarına dair en sağlam kanıt MÖ 3.yüzyılın başına aittir. MÖ 205 tarihli mektupta kral 2000 yahudiyi aileleriyle birlikte Mezopotamya ve Babilden Anadolu’ya göndereceğini bildirir.
Yine de bütün bu çalışmaların üzerinde gereğince durmadığı bir nokta vardır: Stoa felsefesinin Güneş Ülkesi ütopyasıyla ilişkisi. Tarihçiler şimdiye kadar konuya yüzeysel olarak değinmiştir ya da gördüğümüz gibi varlığını tamamen reddetmiştir. Iambulos tek kaynağımız değildir; başka Stoacı ütopya yazarları da bulunur. Bunların ortak özelliklerinden biri evrensellik teması, yani ideal şehirlerden oluşan ideal bir dünya kavramıdır. Evrenselliğin en büyük etkilerinden biri savaşın ortadan kalkması olacaktır ki bu da beraberinde eşit bir toplum getirecektir., çünkü Platon’un Devlet’inde muhafız sınıfının tek varlık nedeni savaştır.

( )

Üçüncü tür olarak olarak bildiğimiz kölelik ve onunla bağlantılı efendilik, doğaya aykırıdır ve herkesin doğayı takip ettiği Stoacı bir dünyada var olamaz. Sıradan bir toplumu meydana getiren her türlü alt-üst ilişkisi ve bununla alakalı sınıfların bilge adamların yönetiminde işi yoktur. İdeal Stoa kozmosunda para da yoktur, çünkü insanlar her yerde aynı ve eşittir. Para ve dolayısıyla ekonomiden yoksun bir yaşam bize ideal Stoa dünyasında komünizmin hakim olacağını gösterir. Özel mülkiyet, ordu, para ya da eğitimin olmadığı bir dünyada devlete gerek var mıdır? Iambulos ütoptasında ki Güneş İnsanları’nın devlet modeli Stoacılardan alınmış olabilir. İçlerinden en yaşlısının kral olarak görev yaptığı dört yüz insandan oluşan akrabalık grupları ya da birlikler , Stoacıların bir şehir için verdikleri insanların birliği tanımına uygundur. İdeal Stoa dünyada devlet sadece temel idari işlevlere sahip, zorunluluk içermeyen asgari bir yapıdadır. Bununla birlikte Zeno, Kleanthes ve Khrysippos gibi Stoacılar siyasi değil, sosyal reformlar peşindeydi. Yaşadıkları dönemde doğrudan siyasi eylemler içeren ütopyaların zamanı, bunlara hayat veren küçük ve bağımsız şehirlerin dünyasıyla birlikte geçmişti. Artık onları siyasi deney laboratuvarı olarak düşünmek gerçekçi değildi. Hellenistik Dönemin yeni Yunan dünyası farklı milletler ve kurumları içeren çoğulcu bir toplumdu. Bu ortamı siyasiden çok sosyal reformlar için elverişli görmüş olabilirler. Yine de bazı Stoacılar bununla ilgileniyordu: Sparta kralı IV. Agis’in MÖ 243’te başlattığı toprak reformu, borçların silinmesi, yeni vatandaşlıkların verilmesi, mülklerin eşitlenmesi gibi Yunan dünyasında görülmüş en büyük reformlardan birini devam ettiren halefi III. Kleomenes, MÖ. 227’de reform programını yenilemiş ve Stoacı filozof Borysthenes’li Sphairos’u kurumları yeniden düzenlemek üzere çağırmıştı. Filozof Sphairos ile kral Kleomenes’in ilişkisi bize Aristonikos – Blossius ikilisinin işbirliğini hatırlatır. Muhtemelen Sphairos Sparta’daki sosyal ve ekonomik eşitlik tesis etme girişimlerinden etkilenmişti. Blossius’un Aristonikos’tan önce yine devrimci nitelikler taşıyan Gracchus reformlarıyla beraber anılması rastlantı değildir. Gracchus kardeşlerin yapmak istedikleri Sparta’da Agis ve Kleomenes’in gerçekleştirdikleriyle ortak özellikler taşıyordu.

Görüldüğü üzere tarihçiler arasında Güneşin Vatandaşları’nı sadece propaganda amaçlı bir slogandan ibaret görme eğilimi hakimdir. Bunlarda iki argüman öne çıkar: İlki, şehirlerin desteğini kazanmanın daha önemli olduğu, dolayısıyla Aristonikos’un projesini ancak köşeye sıkıştığı zaman son çare olarak kullandığı, diğer bir deyişle aklında önce tasarlanmış bir programın bulunmadığıdır. Diğeri de Iambulos’un ütopyasını eğitimli ve entelektüel üst sınıflar için yazdığı, bu yüzden bu yüzden Aristonikos’a destek veren insanlar için bir anlam ifade etmeyeceğidir. İlk iddiadan başlarsak, ortada belli bir projenin olma ihtimali Aristonikos’a katıldığını bildiğimiz Romalı Stoacı filozof Blossius’un varlığıyla güçlenmektedir. Plutarkhos filozofun Mityne’li hatip Diophanes’le birlikte Tiberus Gracchus’un İtalya’daki toprak reformu planlarına katkıda bulunduğunu söyler. Plutarkhos, Cicero ve Valerius Maximus onu refomlardan sorumlu kişi olarak gösterir, hatta kötü niyetini ima eder. Blossius’un geldiği aile MÖ 216’da Hannibal’le anlaşmaya varılması gerektiğini savunmuş, MÖ 170’te Roma’yı yakmaya teşebbüs eden Campania’lıların yanında yer almıştı. Filozofun babasının da Roma karşıtı faaliyetlerde bulunduğu düşünülmektedir. Tiberus Gracchus’un öldürülmesinden sonra mahkemeye çıkarılan Blossius, her nasılsa aklanmış ve ardından Anadolu’ya, Aristonikos’un yanına gitmiştir. Ama ne yazık ki Blossius’un Anadolu’daki faaliyetleri konusunda bilgimiz nerdeyse hiç yoktur.
Antikçağda Yahudiler çok geniş bir coğrafyaya yayılmışlardı. Kırsaldan ziyade şehirlerde yaşamaktaydılar ve her zaman azınlık durumundaydılar. Anadolu’daki Yahudilerden ilk kez Tevratta bahsedilir. Sardies’te bulundukları anlaşılan söz konusu yahudi topluluğu MÖ 587’den sonra Kudüs’ten sürgün edilmişti. Birkaç yüzyıl boyunca kaynaklarda kendilerine rastlanmayan yahudilerin Anadolu’daki varlıklarına dair en sağlam kanıt MÖ 3.yüzyılın başına aittir. MÖ 205 tarihli mektupta kral 2000 yahudiyi aileleriyle birlikte Mezopotamya ve Babilden Anadolu’ya göndereceğini bildirir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir