İçeriğe geç

Yedi Ucuz Şey Üzerinden Dünya Tarihi Kitap Alıntıları – Raj Patel

Raj Patel kitaplarından Yedi Ucuz Şey Üzerinden Dünya Tarihi kitap alıntıları sizlerle…

Yedi Ucuz Şey Üzerinden Dünya Tarihi Kitap Alıntıları

21. yüzyılda da benzer şekilde, çoğu insan için gezegenin sonunu hayal etmek kapitalizmin sonunu hayal etmekten daha kolay.
Kapitalizm Yeni Dünya’ya tüfek, mikrop ve çelikle sahip olmuş olabilir fakat Yeni Dünya’nın düzeni; ırk, polis ve karlar aracılığıyla korunmuştur.
Her küresel fabrika, küresel bir çiftliğe gereksinim duyar.
Kapitalizm Yeni Dünya’ya tüfek, mikrop ve çelikle sahip olmuş olabilir fakat Yeni Dünya’nın düzeni ırk,polis ve kârlar aracılığıyla korunmuştur.
Aç halk vaatlerle kaldırılabilir ancak onları kazanmak eylemlerle mümkün olacaktır.
Doğa, bir kaynak havuzu ya da çöp tenekesinden fazlasıdır.
olgun kapitalist toplumda bütün zaman tüketilmeli, pazarlanmalı, kullanıma açılmalıdır; işgücünün öylesine ‘zaman geçirmesi’ hiç hoş değildir.
Şayet kapitalizm bir hastalıksa etinizi yiyen cinstendir;
etinizi bitirince kemiklerinizi gübre niyetine satarak elde ettiği kârı şekerkamışı hasadını kaldırmaya yatırır,
ardından hasadı mezar taşınızı ziyaret etmek için para ödeyen turistlere satar.
Olgun kapitalist toplumda bütün zaman tüketilmeli, pazarlanmalı, kullanıma açılmalıdır; işgücünün öylesine ‘zaman geçirmesi’ hiç hoş değildir.
Yerli kadınlar hem cinsellikleri doğal değilmiş gibi hem de Topluma has alanların dışında, Doğaya yakın olarak gösteriliyordu. Bu fikrin merkezinde tiksindirici bir doğurganlık yatıyor. Kölelik karşıtı John Atkins, Gineli kadınların hayvanlarla ilişkiye girdiklerini ve memelerinin çok büyük olduğunu, öyle ki bazılarının omuzlarının üstünden emzirebildiklerini aktarmıştır. Başka sömürgeciler, sancısız doğum yapan kadınları bildirmiştir. Kölelik, daha fazla köle üretmek gibi büyüleyici yeni zorunluluklar getirdi. Kadın köleler yalnızca borçları ödemek için değil, aynı zamanda bir çeşit faiz üreten finansal araçlar haline geldi: 1650’lerde Barbados’taki bazı kadınlar, daha çok köle üretilmesini sağlayan, böylelikle bu daha çok kölenin finansal yükünü karşılayan bedenler olarak, çoğaltanlar adıyla anıldı.
bu dünyada ölüm ve vergiler dışında hiçbir şeyin kesin olduğu söylenemez
Aç halk vaatlerle kandırılabilir ancak onları kazanmak eylemlerle mümkün olacaktır. Komünizm yetersiz beslenmiş halklara çekici sözler verir. Demokrasi
yalnızca sözler vermekle yetinmemeli, daha fazlasını sağlamalıdır.
Kapitalizmin tarım devrimleri, asgari ücret eşiğini düşüren ucuz gıda sağladı: işçilere daha az ödenebilecekti ve açlıktan ölmeyeceklerdi. Bu da karşılığında, sömürü oranının yükselmesine imkan sağlayarak proleterleşmenin ölçeğini artırırken işverenlerin ücret giderlerinin azalmasını sağladı.
İngiliz tarımı 18. yüzyılın başlangıcında öylesine güçlüydü ki hızla proleterleşen Avrupa’yı açlıktan kurtarabildi.
Tarihçiler tarım devriminin kesin olarak ne zaman başladığını tartışsa da 1700 itibarıyla İngiltere’nin, her büyük kapitalist iktidarın yapmak zorunda olduğu iki şeyi yaptığı açıktır: tarımsal üretim fazlasını çoğaltmak ve emeği çiftliğin sınırları dışına çıkarmak. Emeğin
üretkenliği yeni bir anlam kazandığı için çiftliğin sınırları dışına çıkarılabilirdi: Emek verimliliği hızla artarak 1500 ile 1700 yılları arasında neredeyse yüzde 46 yükseldi.
Devlet iktidarının erkek cinsiyeti iktidarına
dönüşümü, kadınların belli bir düzeyde devlet yapılarının dışında bırakılmasıyla başarıyla tamamlanmıştır.
Fransız Devrimi kadınların ekmek protestolarına öncülük etmesiyle başladı. Fakat kapitalizmin ekoloji mantığı kadınların tarihi, eylemciliği ve direnişinin küçültülüp sesinin kısılmasını talep etti. Evde erkeklerin sözü geçti ve kamusal alana vatandaşlar hükmetti; vatandaş olmak için mülk sahibi beyaz erkek olmak zorundaydınız.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Her küresel fabrika, küresel bir çiftliğe gereksinim duyar.
Direniş gibi kölelik de varlığını sürdürüyor. 21. yüzyılda zorla çalıştırılan insan sayısı, Atlantik köle ticareti yoluyla taşınandan daha fazladır.
Yastık altına sıkıştırılmış para, kapitalizm için yastığın kendisi kadar ölüdür. Paranın canlı dolaşımı ve çevresindeki ilişkiler yoluyla kapitalizm hayata geçer.
Para, kapitalizmin işlemesine vesile olan araçtır, kontrol edebilenler için bir iktidar kaynağıdır. Bu yalnızca insanların ve zenginliğin kontrolü anlamına gelmez. Ayrıca böyle bir kontrolün doğayla nasıl iç içe geçtiği üzerinde de durulur. ABD dalarıyla Suudi Arabistan’ın variller dolusu petrolü arasındaki veya daha erken bir dönemde Hollanda raleriyle Yeni Dünya gümüş külçeleri arasındaki sıkı bağiantıyı düşünün.
Her kapitalist az yatırım yapmak ve mümkün olduğu kadar çok kar etmek ister. Kapitalizm için bu, bütün sistemin, kapitalistlerle güçlü devletler birlikte dünya çapında doğayı yeniden düzenleyebildiklerinde, mümkün olduğunca az yatırım yaptıklarında ve mümkün olduğunca az aksaklıkla yiyecek, emek, enerji ve hammadde edindiklerinde gelişeceği anlamına gelir.
Kapitalizm yalnızca sayabildiklerine değer verir ve yalnızca dolarları sayabilir.
Tarih, insanların doğadan ayrılmasıyla değil evrim geçirmesiyle, farklı düzenlemelerle yapılır. İktidar ve farklılık, üretim ve yeniden üretim arasındaki insan ilişkileri yalnızca doğayı üretmekle kalmaz; onlar doğanın ürünleridir de.
Şayet kapitalizm bir hastalıksa etinizi yiyen cinstendir; kemiklerinizi gübre niyetine satarak elde ettiği kârı şeker kamışı hasadını kaldırmaya yatırır, ardından hasadı mezar taşınızı ziyaret etmek için para ödeyen turistlere satar. Ancak bu tanım bile yeterli değildir.
İnsanların doğaya ne kadar kötü davrandığına hayıflanmak bir ata sporudur.
İnsanlar ne yapmaya karar verirse versin, 21. yüzyıl yaşam ağında ani ve geri dönüşü olmayan değişikliklerin gerçekleştiği bir zaman dilimi olacak.
Ataerki, kapitalizm ekolojisinin yan ürünü değil onun esasıdır.
Söz konusu iklim değişikliği olduğunda hepimizin aynı gemide olduğu söylense de esasında birçoğumuz geminin başaltındayız.
Doğa, bir kaynak havuzu ya da çöp tenekesinden fazlasıdır.
Modern dünya, dışsallıklar karşılık bulduğu için oluştu.
Kapitalizm yalnızca sayabildiklerine değer verir ve yalnızca dolarları sayabilir.
Tarih, insanların doğadan ayrılmasıyla değil evrim geçirmesiyle, farklı düzenlemelerle yapılır.
Şayet kapitalizm bir hastalıksa etinizi yiyen cinstendir ; kemiklerinizi gübre niyetine satarak elde ettiği karı şeker kamışı hasadını kaldırmaya yatırır, ardından hasadı mezar taşınızı ziyaret etmek için para ödeyen turistlere satar.
19. yüzyıl toplumu tanrısız bir dünyayı hayal dahi edemezdi. 21. yüzyılda da benzer şekilde, çoğu insan için gezegenin sonunu hayal etmek kapitalizmin sonunu hayal etmekten daha kolay.
İnsanlar ne yapmaya karar verirse versin, 21. yüzyıl yaşam ağında ani ve geri dönüşü olmayan değişikliklerin gerçekleştiği bir zaman dilimi olacak.
Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir. (Marx)
Feodalizm, köylülerin derebeyleri için daha çok sermaye fazlası üretmemesi yüzünden çöktü.
İnsanın içinden çıkamadığı en büyük cezaevi geçmişte yaşadığı hayal kırıklıklarıdır. Yaşadıklarının değil, yaşayamadıklarının yorgunudur insan.
Sahiden, insan haysiyeti neden hep çok çalışmakla ilişkilendiriliyor? Çalışmayı yalnızca iş angaryasını yüklenmekle ilgili olmaktan çıkarıp daha iyi bir dünya için çaba sarf etmemize imkân tanınmasını talep edecek bir alan yaratamaz mıyız?
Şayet kapitalizm bir hastalıksa etinizi yiyen cinstendir; etinizi bitirince kemiklerinizi gübre niyetine satarak elde ettiği kârı şekerkamışı hasadını kaldırmaya yatırır, ardından hasadı mezar taşınızı ziyaret etmek için para ödeyen turistlere satar.
İnsanların doğaya ne kadar kötü davrandığına hayıflanmak bir ata sporudur.
Kapitalizm idaresindeki çoğunluğa, asla nasıl bir dünyada yaşamak istediğimiz sorulmamıştır. Hayal kurmak, isyankârca hayal kurmak birçok insanın gerçekleştirmesi gereken bir şeydir zira yüzyıllardır bunu yapmaktan menedildik. Bu hayallerin ortaklaştırıldığı işçi atölyeleri, toplum merkezleri, sınıflar ve mutfak masalarının kendileri de yeniden tahayyüle tabidir.
Üretim, tüketim ve yeniden üretimin sınırları, yalnızca kendimizi içinde bulduğumuz düzen tarafından belirlenir. Bu gibi sınırlar ne dışarıda ne içeridedir, ikisinde birden yer alır ve her ikisi de kapitalizmin iktidar, üretim ve doğa ekolojisi tarafından örülmüştür. Bireysel ayak izi, tüketimin toplumsal olarak zorlanan mantıklardan ziyade yaşam tarzı seçimleri yle belirlendiğini düşünmeyi öğretir bize.
Ucuz şeylerimiz sihirli biçimde kendilerini yaratmadı. Fikirlerin, fethin ve ticaretin modern dünyadaki şiddetli bir simyası aracılığıyla ortaya çıktılar. Bu simyanın merkezinde en başından beri birbirine geçmiş bir dizi ikilik vardı: Toplum ve Doğa, sömürgeci ve sömürgeleştirilen, erkek ve kadın, Batı ve diğerleri, beyaz ve beyaz olmayan, kapitalist ve işçi. Bu ikiliklerin her biri, sırf dünyayı tanımlamaya ve kategorize etmeye yaramadı, pratikte neredeyse tüm insanların yaşamlarını ve doğanın geri kalanını hüküm altına alıp ucuzlatma işini gördü. Kapitalizmi iktidar, sermaye ve doğanın bir dünya-ekolojisi olarak anlamak, bu ikiliklerin bir yarısının diğerine ne kadar derinlemesine gömülü olduğunu, kuvvetli muktedirin aralarındaki keskin sınırları denetim altında tutmak için nasıl çabaladığını ve bu sınırlara nasıl güçlü bir şekilde karşı koyulduğunu görmemize yardım eder.
Kapitalizmin tarım devrimleri, asgari ücret eşiğini düşüren ucuz gıda sağladı: İşçilere daha az ödenebilecekti ve açlıktan ölmeyeceklerdi. Bu da karşılığında, sömürü oranının yükselmesine imkân sağlayarak proleterleşmenin ölçeğini artırırken işverenlerin ücret giderlerinin azalmasını sağladı. Sermaye birikimi, ancak artan gıda fazlası ucuz işçilerin varlığını sağlama aldığı sürece büyümeye devam edebildi. Bu basit bir modeldir. Bu ucuz gıda düzeni tasarlanarak ortaya çıkmamıştır fakat kapitalizmin ekolojisinde ortaya çıkışını anlamak, ucuz gıda sağlama zorunluluğunun modern dünyanın yaratılmasına nasıl yardımcı olduğu da dahil, dünyayı farklı bir şekilde düşünmeyi ve görmeyi mümkün kılar.
Şayet kapitalizm bir hastalıksa etinizi yiyen cinstendir; kemiklerinizi gübre niyetine satarak elde ettiği kârı şekerkamışı hasadını kaldırmaya yatırır, ardından hasadı mezar taşınız ziyaret etmek için para ödeyen turistlere satar.
Her küresel fabrika, küresel bir çiftliğe gereksinim duyar: Endüstri, hizmet ve teknoloji alanındaki işletmelerin başarısı, çalışma ve ucuz doğayı hesap vermeden kullanabilmelerine bağlıdır. California, Cupertino’da tasarlanan iPhone’unuzdaki uygulamalar kendi kendini sömüren bağımsız yazılım mühendisleri tarafından kodlanmıştır; Çin’de çok acımasız işyerlerinde monte edilen çiplere bağımlıdır ve yapımında Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde kanlı çatışmalarla çıkarılan mineraller kullanılır.
Kadın sadece bir gün içinde suçlu bulunup idam edildi. Ancak mahkeme tutanaklarında adı bile geçmiyor. Yeni İspanya’da, Tlaxcala’da yaşadı. 18 Temmuz 1599 Pazar günü bir kilisede haçları paramparça etti, Chichimecleri İspanyollara karşı isyana kışkırttı ve büyüyle bir Tarascan Yerlisini öldürdü. Ertesi gün tutuklanmıştı. Altı tanık kadının aleyhinde ifade verdi. Güneş batarken savunmasını yapmak üzere konuşmasına izin verildi. Mahkeme kayıtlarına bakılırsa yaptıklarını sayıp döktükten sonra bir rüyasını anlatmıştı:

Rüyasında gördüğü geyikler ona dönüp gitmemesini, onu aradıklarını ve onun dışında kimseye görünmek istemediklerini söylemişlerdi; kadın hasta olduğu için onu görmek istiyorlardı. Kadın onları gördüğünde çok yaşlı olduğunu söyledi, oysa artık genç ve sağlıklıydı; gözündeki perdeleri onlar kaldırmıştı ve iki tanesi onunla birlikte bir mağaraya girmiş ve bahsi geçen Tlaxcala köyünde sahip olduğuna benzer bir at vermişlerdi. Kadınla birlikte mağaraya girenlerden biri bir at üstündeydi, diğeriyse atı dizginlemişti. Bütün bunlar yaşandığında kötürüm olan kadın, o iki karakteri gördükten sonra iyileşmişti.*

Rüyası, kalkıştığı tüm suçlardan daha kötü kabul edildi. İsyanın ateşini yakmış, kiliseye hakaret etmiş ve Chichimec topraklarından gümüş akışını engellemişti, ancak daha da kötüsü sömürgecilere ters düşen bir düzen ve doğa tasavvuru ortaya koymuş olmasıydı. Ata, İspanyollar değil Chichimeclerin sembolü bir geyik binmişti: Beyaz adam ata biner gibi doğanın tepesine binmemişti, üstelik yerel yaşam sömürgecilerin yaşamının üstündeydi. Bu rüyayı gören, yalnızca siyasi ayaklanma çağrısı yüzünden değil, evrensel bir nedenden ötürü de suçluydu. İsyankâr bir dünya düzeni düşlemişti. O öğleden sonra bir cadı olarak asıldı.

Kapitalizm ile birlikte doğa yaşadığımız değil, ancak ziyaret edebildiğimiz bir alan haline geldi.
15. yüzyılda kentin her yirmi sakininden biri köleydi.İtalyanların selamlama ve uğurlama amacıyla kullandığı Ciao kelimesi tarihsel olarak bu dönemde kullanılan, (sizin) köleniz anlamına gelen (vostro) schiavo ifadesinden türemişti.
En başından beri ucuz doğa ve ucuz çalışmanın hakimiyeti,sadece insanların neye nasıl sahip olabileceklerine dair değil,aynı zamanda kimin sahip olabileceğini ve çalışabileceğine,insanların nasıl doğacaklarına ve nasıl bakılacaklarına dair de bir dönüşümdü.
Kapitalizmin hikayesi mideden başlamış küresel bir hikayedir.
Kolomb Karayipler’den geçerken bölgedeki alışılmadık bitki örtüsünün ve hayvan topluluklarının potansiyel ticari getirileri hakkındaki bilgisizliğinden ötürü hayıflanır. Fakat hayvan topluluğunun bileşenlerinden birinin, insanların değerinin hakkını verir. Yerli tutsaklarını nasıl kontrol edeceğini anlar, çalışma kapasiteleriyle ilgili tahminler yürütür ve sonuçta Avrupa’ya gönderilmelerini teşvik eder. İkinci seferinin ardından Fernando ve Isabel’e, Kutsal Üçlü adına, satılabilecek tüm köleleri göndermeye devam edelim, diye yazmıştır.
16. yüzyılın başında, Potosí’nin herhangi bir ağaca ya da gerçekten canlı bir Yerli uygarlığına herhangi bir zamanda ev sahipliği yapmış olduğuna dair çok az işaret vardı.

Ucuzluğu bir kere daha işbaşında görebiliriz. Ucuz para üretmek – hem de çok üretmek- üzere ucuz doğayı istiflemek ve işlemek için ucuz yakıta gereksinim duyan topluluklarda ucuz yaşamlar, ucuz bakım ve ucuz gıdaya bağımlı ucuz işçilere dönüşür. Potosí, Yeni Dünya’daki en önemli yegâne gümüş kaynağıydı ve Yeni Dünya gümüş üretimi, dünyanın 16. yüzyıldaki gümüş üretiminin yüzde 74’ünü oluşturuyordu.

Dünya parası, dünya doğası ve dünya iktidarı -Amerika’nın fethinden 21. yüzyılda ortaya çıkan küresel ısınma felaketine dek kapitalizmi şekillendiren çevre-oluşturma faaliyetinin özgün kutsal üçlüsüdür. Modern dünyada para ekolojik bir ilişkidir. Kapitalist dönemde sadece insanların değil tüm yaşamın varoluş koşullarını biçimlendiren bir ilişki haline gelmiştir.

Wall Street’in doğayı düzenlemenin bir yöntemi olduğunu söylemek bu nedenle anlamlıdır.

Şayet kapitalizm bir hastalıksa etinizi yiyen cinstendir; etinizi bitirince kemiklerinizi gübre niyetine satarak elde ettiği kârı şekerkamışı hasadını kaldırmaya yatırır, ardından hasadı mezar taşınızı ziyaret etmek için para ödeyen turistlere satar.
Avrupa imparatorluklarının nüfuz ettiği her yerde, İsa’nın buyruklarından ve saatten bihaber ‘tembel’ yerli imgesi belirdi. Zamanı yönetmek kapitalizmin ekolojisinin esasıydı.
Şimşek ve gök gürültüsü zaman ister, yıldızların ışığı zaman ister, eylemler tamamlandıktan sonra bile görülüp duyulmak için zaman ister. Bu eylem onlara en uzak yıldızdan daha uzaktır, ne var ki onu yapan da kendileridir.

Nietzsche, ‘Deli Adam’

Şayet kapitalizm bir hastalıksa etinizi yiyen cinstendir; etinizi bitirince kemiklerinizi gübre niyetine satarak elde ettiği kârı şekerkamışı hasadını kaldırmaya yatırır, ardından hasadı mezar taşınızı ziyaret etmrk için para ödeyen turistlere star
İnsanın doğaya ne kadar kötü davrandığına hayıflanmak bir ata sporudur.
insanlar halihazırda, megafaunadan mikrobiyotaya dek her şeyi geçmişe oranla yüz kat hızlı yok ediyor. Bunun nedeninin 1400’lerden beri kapitalizm olduğunu ve modern tarihin Kapitalosen tabiriyle kendine daha iyi bir ifade bulduğu bir döneme evrildiğini savunuyoruz. Bu tabiri kullanmak, kapitalizmi ciddiye almak, onu yalnızca bir ekonomik sistem olarak değil, insanlarla doğanın geri kalanı arasındaki ilişkileri düzenlemenin bir yolu olarak da görmek demektir.
Çalışmak asla eğlence anlamına gelmedi. Çalışmak kelimesinin karşılığı olan, Fransızca travail ve İspanyolca trabajo sözcüklerinin etimolojisine bakın: Latince kökleri, işkence etmek, ıstırap veya acı çektirmek anlamına gelen trepaliare’dir.
Dünyadaki açlık sorununun yoğunlaştığı kırsal kesimlerdeki insanlar için gıda ve istihdam çok küçük bir endişe kaynağıdır. Açlık ancak yoksullar kentlere gelipte açlığı kızgınlığa ve buna bağlı olarak başkaldırı ihtimaline ve ucuz doğa düzenine meydan okumaya çevirdiğinde siyaseten önem kazandı.
Aç halk vaatlerle kandırılabilir ancak onları kazanmak eylemlerle mümkün olacaktır.
Neoliberalizm idaresi altındayken bakım işinin tanınması, ödüllendirilmesi ve azaltılması için verilen mücadele, sağcı iktisadi milliyetçiliğin etkisindeyken daha da zorlaşır. Küresel Kuzey’deki çok sayıda ülkede – yalnızca Abd’de değil- kemer sıkma programları altında güvenli iş bulmanın zorlukları, yetişkinlerin otuzlu yaşlarda ebeveynleri ile birlikte yaşamalarına yol açtı bile. Kemer sıkma kadınları yalnızca artık yetişkinliğe ermiş çocuklarının değil, yaşlı anne babalarının bakımını üstlenmeye gitgide daha fazla zorluyor.
Kent nüfusunun açlığı gıda arzını geride bıraktığında toplumun çöküşüne zemin hazırlar.
Rus devrimi, kapitalistin kabusunu gerçek kıldı ve hükümetler, onların orak ve çekiçlerinin altına girme tehlikesini göze almaktansa dik kafalı işçileri idare edip yakıştırmanın yollarını aradılar.
Genellikle, çamaşır ve bulaşık makineleri gibi zahmeti azaltan aletleri, kadınların üzerindeki yükü azaltan teknolojiler olduğu sanılsada işler o şekilde cereyan etmedi. Başlangıçta, çamaşır makineleri yıkama zamanını azaltmadı. Yalnızca, kıyafetlerin-kadınlar tarafından(!) – ne sıklıkla temizlenmesi gerektiğine dair erkeklerin beklentilerini arttırdı.
Ulus daha zenginken yoksullar ve çalışan sınıflar daha açtır.
Danimarkalı ekonomist Ester Boserup, “Peygamberin kendisini atfedilen, pulluk giren çiftliğe kulluğun da girdiği” şeklindeki İslamiyete ait alıntıyı kaydetmiştir.
Köylüler hayatta kalmak için emeğini satmaya zorlanan ücretli işçiler haline geldi.
Kristof Kolomb üçüncü sefere çıktığında, İspanyol hükümdarlarına dünyanın küre değil meme biçiminde olduğunu ve Cennet’in de meme ucunda yer aldığını yazmıştır.
Daha evvel, Taylorizmi, “insanın makine aracılığıyla köleleşmesini” kınayan Lenin, Nisan 1918’de “Taylor Sistemi’ni getirmek üzerine kesinlikle konuşmalıyız Bu olmaksızın üretkenliği arttırmak imkansız olacak ve onsuz sosyalizme öncülük edemeyeceğiz” diyordu ısrarla.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir