Muhyiddin İbn Arabi kitaplarından Tedbirat-ı İlahiyye kitap alıntıları sizlerle…
Tedbirat-ı İlahiyye Kitap Alıntıları
ya’ni Ey rengi pembe ve beyaz olan, söyle de dinleyeyim! buyururlar.
Ve mâ tevfiki illa billah yani benim başarım ancak Allah iledir (Hûd, 11/88) de!
Bâbların fihristine dâ’ir fasl:
1. Beden meliki olan halîfenin vücûduna, o bedende mutasavvıfenin mekâsıd ve ağrâzına ve o bedenden rûha geçmelerine dâ’ir
2. Rûhun mâhiyet ve hakikatine dâ’ir
3. Halîfenin mülkü olan cism medînesinin ikâme ve tefâsîline dâ’ir
4. ‘Akl ü hevâ arasında o beden sebebiyle vukü’a gelen harbin zikrine dâ’ir
5. Yalnız imâma hâs olan isim ve sıfât ve ahvâli ve imâmın dörtden biri olmaktan hâlî olmaması
6. Bu medînenin kâdîsi olan ‘adle dâ’ir
7. Veziri ve sıfatlarına ve vezirin nasıl olmasına dâ’ir
8. Şer’î ve hükmî siyâsete dâ’ir
9. Kâtib ve sıfatları ve kitâbları
10. Ashâb-ı cibâyât ve harâcın ‘âmilleri ve ‘âmillere savb-ı savâbı gösterenlere dâ’ir
11. Cibâyâtın huzûr-ı hazrete ref ü i’lâsı ve huzûrunda imâmın keyfıyyet-i kıyâmı ve o cibâyetlerin Melik-i Mutlak olan Hazret-i Hakk’a takdimi
12. Beden medînesine vukü’ bulacak hücûmlara karşı tevcih edilen sefirler ve elçiler
13. Serdâr ve ordunun siyâset ve merâtibine dâ’ir
14. Harblerin ve mekr ü hud’aların tedbîr ü siyâsetine, düşmanla karşı karşıya gelince ‘askerin tertibine dâ’ir
15. Bu medîne düşmanlarına galebe olunmasının zikri ve bunun sırrına dâ’ir işâret
16. Bu mülkün ikâme ve idâmesi için sene fasılları üzerine cismânî ve rûhânî gıdânın tertibine dâ’ir
17. İnşâna îdâ’ olunan esrârın havâssına ve sâlikin keyfi-yet-i ahvâline ve bu bâbda nefs-i inşânın Hazret-i Bârî’ye mümâseletine dâ’ir.
Bu da beş bâb üzerine mürettebdir:
-1.Kalb sahası üzerinde yakini tenvir eden ‘aklın nasıl ifâza ettiği
-2.Kalb-i melekûtun ‘aynında idrâke mâni’ olan hicâblar
-3.İmâm-ı mübîn olan levh-i mahfuz ve mahv ü isbât levhi
-4.Semâ’ hâlinde hâsıl olan zefreler ve yürek oynamaları ve coşkunluklar
-5.Mürîd-i sâlike vasiyyeti.
Bu da fasıllar üzerine mürettebdir ve kitâb bununla hitâma erer.
Bu kitâbın bütün bâbları yigirmi bir bâbdır. înşâ’a’llâh fihristte olduğu gibi zikr edeceğiz. İşte Allâh’dan isti’âne ederek başlıyorum.
Tasavvuf düşüncesinin meşhur simalarından İbnü’l-Arabî’nin kaleme aldığı et-Tedbîrâtü’l-İlhâyiye fi Islâhi’l-Memle-keti’l-Însâniyye isimli eserinin Ali Salâhaddin Yiğitoğlu tarafından Türkçeye kazandırılan ilk tercümesini okuyucunun istifadesine sunarken, yine mütercimin manzum ilk eseri Aşkın Sesine yazdığı Birkaç Söz başlıklı giriş mahiyetindeki bölümle başlamak istiyoruz.
Her eser, ne derece perîşân-eda olursa olsun yazarından bir parça olmak dolayısıyla sahibi indinde sevilir, ziyan olması arzu edilmez. Hatta bir Arap şairinin:
Yemûtu rediüş-şi ‘ri min kabli kâilih
Ve ceyyiduhu yebkâ ve in mâte kâiluh
Kötü şiir, şairinden önce ölür.
İyi şiir ise, şairi vefat etse de baki kalır.
dediği gibi fenâ yazılmış şiirler, kâilinden evvel ölmeğe mahkum olsa bile onların silsilesi aşk u muhabbet ipine bağlı bulunduğu için sahibi onlardan büsbütün alakasını kesmek istemez. Eskilerin uzun çabalarının mahsulü olmak üzere meydana getirdikleri ve kendilerinden sonra gelen nesillerin istifadesine sundukları eserler arasında, ebedî bir hayatı bihakkın kazanmış olanlar, her şeyi alt üst etmek şanından olan inkılapların darbelerinden uzak kalıyor. Bir virane köşesinde saklı hazine! er gibi o eserlerin sahibi de canlı bir mazi şeklinde yaşıyor!
Gecelerin esrarengiz karanlıklarında parlayan ve her biri yol gösteren birer şuleye benzeyen yıldızlar nasıl nurlar saçıyorsa, o eserleri ihtiva eden satırlar da ışıktan bir hat mahiyetinde bulunmaktan uzak kalmıyor.
Güllerin latif ince sinelerine konan şebnem taneleri, güneşin nûr saçan gölgesiyle kendi kemalinin miracına kavuştuğu gibi o müstesna dehalar da mensup oldukları milletin başucunda ışıktan bir kandil gibi yükseliyor. İşte bu doğru nazariyeyi takip eden tefekkür ehlinin gönlüne tercüman olmak üzere:
Yaşamak böyle olur, ister isen toprak ol
Gül gibi lale gibi ister açıl, ister sol
beytiyle maksadımı biraz izah edebildim sanıyorum. Kiminin eserleri, ebedî bir nüsha, kiminin de hayat gibi fani güldestedir. Hepsinin gayesi baki bir ad bırakmaktır. Şu kırık dökük parçaların içinde okunmağa değer bir mısra bulunacak olursa Mütenebbînin:
Ke-enneke fî femi’d-dehri ibtisâmun
dediği gibi ben de bu hayat gülşeninde belki bir tebessüme mazhar olurum. Bundan büyük bahtiyarlık olmaz.
İbn-i Arabî
Tercüme: Gül kokusuyla necâset böceği rencîde olduğu gibi.
O kimse nur ile mu‘azzeb olunca mülk-i insânî de nür ile mu‘azzeb olduğunu tahayyül eder ve dâ’imâ nurdan çıkarmasını ister.