İçeriğe geç

And the Mountains Echoed Kitap Alıntıları – Khaled Hosseini

Khaled Hosseini kitaplarından And the Mountains Echoed kitap alıntıları sizlerle…

And the Mountains Echoed Kitap Alıntıları

Seni herkes sevdi, Masume.
Beni, hiç kimse
O sana aşıktı. Beni sevmiyor
Yoruldum, Pervane. Bu benimki hayat değil.
Yüreği kıymık kıymık yarılırken,gülümsemesi,el çırpması,mutlu olması beklenecekti.
Yaşamında bir amaç bul ve ona göre yaşa derler. Ama bazen ancak yaşayıp bitirdikten sonra yaşamın bir amacı olduğunu fark edersin, bu da genellikle hiç aklında olmayan bir amaçtır.
Bazı insanların mutsuzluğu, diğerlerinin aşkı hissettiği gibi hissettiğini biliyorum artık :mahrem, yoğun ve karşılık beklemeksizin.
Çoktan ölmüş bir kadından mektup beklediğim bütün o yılların abesliğini düşündüm
Bir öykü giden bir trene benzer: Ona nereden binersen bin, er ya da geç hedefine varırsın.
Dışarıdan sakin görünüyordum, ama içim doludizgindi.
Bazı insanların mutsuzluğu, diğerlerinin aşkı hissettiği gibi hissettiğini biliyorum artık: mahrem, yoğun ve karşılık beklemeksizin.
Oysa zaman, cazibe gibi. Asla senin sandığın kadarına sahip değilsindir.
Bazen bana tek dostum senmişsin gibi geliyor.
Sendin, Nebi
Baştan beri sendin
Anlayamadın mı?
Iyi şeylerin hiçbiri bedava değildi.
Sevgi bile. Her şeyin bedelini ödüyordun.
Varlığından öylesine habersizdiler ki,

O gece yatağında çıt çıkarmadan ağladı.

Pervane, yo, dedi, kızmadım; oysa yüreği ufalanmaktaydı.
Yalnızlığa olan düşkünlüğünü abartmıştım anlaşılan.
Gitti.
Yok oldu.
Geriye hiçbir şey kalmadı.
Hiçbir şey söylenmedi.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ağlamak yok, demişti baba. Gözyaşı istemiyorum o kadar! Ağlayan da olmadı zaten köyde hiç kimse Peri’yi sormadı. Hatta adını bile anmadılar.
Kötü biri olduğumu düşünüyorsun,
Dünyanın neresinde olursa olsun , bir Müslüman’ın avucuna bakarsanız çok şaşırtıcı bir şey görürsünüz.Hepsinde aynı çizgiler bulunur.Bunun anlamı mı? Anlami, bir Müslümanın sol elinin arasındaki çizgiler Arapça 81 rakamını, sağ ayasındakilerse 18 rakamını ifade eder.Seksen birden on sekizi çıkarınca kaç eder? Altmış üç. Peygamber Efendimiz(sav) öldüğü yaş.
Coşkuyla, tutkuyla başlayan şey her seferinde acı suçlamalarla, nefret dolu sözcüklerle, öfkeyle, ağlama nöbetleriyle, mutfak eşyalarının havada uçuşmasıyla ve çöküşle sona ererdi. Tam bir ortaoyunu. ..
Kağıt bir ağacın altında minik, hüzünlü bir peri buldum
İyi şeylerin hiçbiri bedava değildi. Sevgi bile. herşeyin bedelini ödüyordun.. Ve eğer yoksulsan, elindeki tek nakit, kahır çekmekti.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Yemin ederdim ki,yüzünü gördüğümden beri
tüm dünya bir hayal, tüm dünya hileli.
Bahçe şaşırmış, hangisi yaprak çiçek hangisi.
Kuşlar kendinden geçmiş; bilememiş hangisi
tuzak hangisi kuş yemi.
Her şeyin bedelini ödüyordun. Ve eğer yoksulsan, elindeki tek nakit, kahır çekmekti.
İyi şeylerin hiçbiri bedava değildi. Sevgi bile
Oysa hiçbir şey aynı değildi.
iyi şeylerin hiçbiri bedava değildi. sevgi bile.
Annemi gömdük.Ama sözcükleri dudaklarından dökülmeden,tam zamanında durdurmayı öğrenmişti.
Sonra her şey gibi bu da bitiyordu. Geçip gidiyordu.
Canından olabilirsin ama, dedi dev.

Sen canımı çoktan aldın.

Herkes sahtekârlık yapar, herkes yalan söyler.
Doğru ve yanlış kavramlarının ötesinde uzanan bir toprak var. Seni orada bekleyeceğim.
Yakınımda olacaksın.
Evet.
Yaşlanana kadar.
Hem de çok yaşlanana kadar.
Daima.
Evet , daima.
Sözcükleri dudaklarından dökülmeden, tam zamanında durdurmayı öğrenmişti.
Yaşamdaki soruların yanıtları ya hiç yok ya da karman çorman.
Ben yaptığın iyilikleri ilan tahtasına asmanın görgüsüzlük olduğunu söylüyorum. Bu tür şeyler sessizce,vakarla yapılmalıdır.
Sırrını rüzgara fısıldarsan ağaçlara söylediği için suçlayamazsın.
“ Babam hayattaki bütün güzel şeylerin narin olduğunu, bir anda uçup gidebileceğini söylerdi. “
Küçük, hüzünlü bir peri tanıyorum
bir gece rüzgârın uçurup götürdüğü.
Yaşamında bir amaç bul ve ona göre yaşa, derler. Ama bazen, ancak yaşayıp bitirdikten sonra yaşamının bir amacı olduğunu fark edersin.
Fotoğraf makinen var mı?

Yok.

Hiç resim çektin mi peki?

Yoo.

Ve fotoğrafçı olmak istiyorsun?

Garip mi buldun?

Biraz.

Peki, polis olmak istiyorum deseydim, onu da garip mi bulacaktın? Kimseye kelepçe takmadım diye?

Kendime bir şey aradığımı söylüyorum. Ama aslında boş boş dolandığım, başıma bir şey gelmesini, bütün ömrümün ona doğru aktığı, her şeyi değiştirecek olan bir şeyin gelip beni bulmasını beklediğim duygusu giderek güçleniyor.
Güzellik gelişigüzel, düşüncesizce dağıtılmış, hakkıyla kazanılmamış, muazzam bir armağandır.
Dünyanın sizin içinizi göremediğini, derinin ve kemiğin maskelediği umutlarınızı, hayallerinizi ve kederlerinizi zerre kadar umursamadığını. Gerçek işte bu kadar basit, bu kadar saçma ve bu kadar gaddardı.
Sen bir varoluş hissettiğini söylüyorsun, bense hep bir yokluk duyumsadım. Kaynağı olmayan muğlak bir sızı. Doktora neresinin ağrıdığını gösteremeyen, ancak canı acıyan bir hasta gibiydim.
Sanırım cam duvarlara alıştım ve cam kırıldığı, tek başıma kaldığım takdirde suyla birlikte dışarıya fışkırıp kendimi hiç bilmediğim, engin bir boşlukta umutsuzca çırpınırken, soluk almak için deli gibi debelenirken bulmaktan ödüm kopuyor.
..cazibe gibi. Asla senin sandığın kadarına sahip değilsindir.
İyi şeylerin hiçbiri bedava değildi. Sevgi bile. Her şeyin bedelini ödüyordun. Ve eğer yoksulsan, elindeki tek nakit, kahır çekmekti.
.Ama hiçbir şey bir annenin yerini tutamaz.
Sen değişime pek aldırmaz gibisin, diyorum.
Kaçınılmaz olandan yakınılmanın ne manası var ki,
Kaygılanma. Kitapta yoksun.
Kilometrekareye binlerce trajedi düşüyor.
İnsanlar hep bunu söyler. Anlamsız bir şiddet eylemi. Anlamsız bir cinayet. Anlamlı bir cinayet işlenebilirmiş gibi.
Bazen sana bakıyorum ve kendimden hiçbir şey bulamıyorum.
Yaşamdaki soruların yanıtları ya hiç yok ya da karman çorman.
İkimizin,rüzgarla kilometrelerce uzağa savrulan,ama her ikimizi de döken ağacın iç içe geçmiş,derin kökleriyle birbirine sıkı sıkıya bağlı iki yaprak olduğumuzu hayal ederdim.
Bir anda yok olacağını düşünüp duruyorum.
Efendim ?
Bu öyle öyle inanılmaz ki, diyorum asabice gülerek. Yani gerçekten var olman. Ciddi ciddi burada olman.
“Yaşamında bir amaç bul ve ona göre yaşa, derler. Ama bazen, ancak yaşayıp bitirdikten sonra yaşamanın bir amacı olduğunu fark edersin, bu da genellikle hiç aklında olmayan bir amaçtır.”
Herkesin bir parça kusuru olmalı.
Gidişini seyrettim, arabanın sokağın sonundaki köşeyi dönmesini bekledim, sonra bahçe kapısını çektim. Sırtımı kapının kanadına yasladım ve bir çocuk gibi ağladım..
Bir başkasının yüreğini, yüreğinden geçenleri yargılarken kişi bir miktar da olsa alçakgönüllülükten ve yardımseverlikten nasibini almış olmalı.
Biz Afganlar, şiire bayılırız; en cahilimiz bile Hafız’ın, Hayyam ya da Sadî’nin dizelerini ezbere okuyabilir.
“İyi şeylerin hiçbiri bedava değildi. Sevgi bile. Her şeyin bedelini ödüyordun. Ve eğer yoksulsan, elindeki tek nakit, kahır çekmekti.”
Doğrusu buydu. Kusura bakma, Abdullah. Onun gitmesi gerekiyordu.
Bana kısa sürede boğulup gideceğim sulara girmem gerektiğini söylüyorlar. Doğruca suya girmeden önce kıyıya senin için bunu bırakıyorum. Onu bulman için dua ediyorum, kardeşim, böylece boğulmadan önce yüreğimden ne geçtiğini bileceksin.
Bir de tarih var. Ağustos 2007. 2007 ağustos’u, diyorum. İlk teşhisin konduğu tarih. Peri den haber almamdan üç yıl önce.
Plus on est de fous, plus on rit, diyor. İngilizcesi neydi? Nerde çokluk, orda mutluluk?
Orda bolluk.
Ah voilá. C’est ça. *

*Ah evet. Aynen öyle, anlamında. (ç.n.)

Doğru ve yanlış kavramlarının ötesinde
uzanan bir toprak var.
Seni orda bekleyeceğim.
Ona dikiz aynasında bakardım ve dünyanın en yalnız insanıymış gibi gelirdi.
Bir öykü giden bir trene benzer: Ona nereden binersen bin, er ya da geç hedefine varırsın.
Seni herkes sevdi, Masume.
Beni, hiç kimse.
Galiba daha kötüsünü bekliyordum, dedim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir