İçeriğe geç

İtikatta Sözün Özü Kitap Alıntıları – İmam Gazali

İmam Gazali kitaplarından İtikatta Sözün Özü kitap alıntıları sizlerle…

İtikatta Sözün Özü Kitap Alıntıları

Eğer ahlaki değerler insan üstü bir otoriteye bağlanmazsa mutlak olma niteliğini kaybeder. Zira genellikle egoist tabiata sahip olan insanlar, kendilerinin ve başkalarının eylemlerini öncelikle kendi yararları açısından değerlendirirler. Bu durumda yararlar izâfi ve subjektif olduğundan değerler de izafileşir.
Müslümana karşı hüsn-i zanda bulunup yanılmak, sû-i zanda bulunup doğru olmaktan daha selâmettir.
Kâbe, namazın kıblesi olduğu gibi gök de duanın
kıblesidir. Namazda ma’bûdumuz ve dua da yöneldiğimiz Rabbimiz, Kâbe de yahut gökte yerleşmiş olmaktan elbette münezzehtir.

Dua ederken elleri göğe kaldırmada ayrıca zarif
bir sır vardır. Şöyle ki; Ahirette kulun kurtuluşa ermesi, Allah (C.C.)’a tevazu göstermesi ve Rabbini
ta’ zim etmesi iledir.

Tevazu ve ta’zim, kalbin amelidir. Bunun vasıtası
da akıldır. El, ayak, kulak ve göz gibi organlar ise kalbi temizlemede kullanılmıştır.

Yine bir beldede hem doktor ve hem de fıkıh alimi yoksa, fıkıh alimine olan ihtiyaç daha fazladır.
Çünkü fıkıh bütün insanların ihtiyacıdır. Tıp ise genelde hastaların ihtiyacıdır. Her ülkede hastaların sayısı, sağlam olanların sayısına nisbetle daha azdır.

Hastanın kendisi bile fıkha muhtaçdır. Onun fıkha
olan ihtiyacı, tıbba olan ihtiyacından daha az değildir. Çünkü tıbba olan ihtiyacı, fâni hayatın daha rahat bir şekilde devam ettirebilmesi içindir. Fıkha olan ihtiyacı ise, ebedi olan ahiret hayatındaki saadet’i temin içindir.

Din bir üs, Sultan da o üssün bekçisidir

Üssü olmayan, yıkılmaya mahkûmdur.
Bekçisi olmayan da kaybolmaya mahkûmdur!

Akıl zannı tekzîb etse bile, bazen hayâl ve vehme tâbi olur.
Fâilin hakkında uygun olana hasen (güzel) denir. Hasen olmasinın manası, onun maksada uygun gelmesidir.

Fâilin maksadı ile çelişen fiile de Kabih (çirkin) denir. Kabih olmasının manası, onun maksadı ile çelişmesidir.

Arama ve özlem duyma birer noksanlıktır. Noksana bağlı olan şey de noksandır.
Felsefeciler, bu âlemin kadîm olduğunu söylüyorlar. Bu fikir, muhâldir. Fiilin kadîm olmasi mümkün değildir. Çünkü âlem, ezelde Allah (C.C.) ile beraber olsaydı, nasıl fiil olurdu? Zira fiil, yokluktan varlığa intikal etmektir.
Arı, peteklerini altıgen şeklinde yapar. Arının pe- tekleri arasında dairevî, dörtgen, yedigen veya başka bir şekil bulunmaz. Altıgen şeklinde, geometri kurallarının delâlet ettiği ve başka şekillerde bulunmayan bir özellik vardır. Bu hususta biraz bilgi verelim: Muhtevâ itibariyle en geniş şekil, düz çizgiden kıvrılan köşesi olmadığı için daire şeklidir. Dairevî şekil ler üst üste yığıldığı vakit aralarında mutlaka boşluk kalır. Muhtevâ bakımindan az kenarlı olup daireye en yakın olan şekil altıgendir. Yedigen, sekizgen ve beşgen gibi dairevi şekle yakın olan diğer bütün şekiller, üst üste yığıldıkları vakit birbirleri ile kaynaşmazlar ve aralarında muhakkak boşluk kalır. Dörtgenler üst üste yığılınca birbirlerine kaynaşırsa da köşeleri merkezden uzak olduğu için dairelerin muhtevasından uzaktır. Arının kendi şekli yumurtaya benzediğinden, kendisini barındıracak yuvarlak bir şekle ihtiyacı vardır. Yerinin darlığı ve sayısının çokluğu bakımından da hücreleri arasında boş yer bırakmamak zorundadır. Şekillerin sınırsız olmasına rağmen arıya, muhtaç olduğu imkânları sağlayan yegâne şekil altıgendir. Bu şekil, onun bünyesinin yapısına da uygundur ve üst üste istif edildikleri zaman birbirlerine kaynaşırlar ve aralarında hiçbir boşluk da kalmaz.

Bu kadar şekil içinde arıyı, altıgen şeklini tercihe sevkeden kudret, şüphesiz ki, Allah (C.C. )’ın Kudret- i İlahîsidir.

Diyoruz ki; sağlam bir yapı, kudret sahibi olan bir yapicinin eseridir. Alem, sağlam bir yapıdır. Öyle ise, kadir olan güçlü bir failin eseridir. Eğer denilirse ki: Alemin sağlam bir yapı olduğunu nereden biliyorsunuz? Cevaben deriz ki: Alemin sağlam olmasından maksadımız tertip, düzen ve uyumu dile getirmektir. Insan kendi iç ve dış organlarına baktığı zaman bu muhteşemliğin sayısız örneklerini görür. His ve müşahede ile bilinen bu aslın inkâr edilmesi mümkün değildir.
Din bir üs, Sultan da o üssün bekçisidir

Üssü olmayan, yıkılmaya mahkûmdur.
Bekçisi olmayan da kaybolmaya mahkûmdur!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir