İçeriğe geç

Bir Yazarın Günlüğü Kitap Alıntıları – Fyodor Dostoyevski

Fyodor Dostoyevski kitaplarından Bir Yazarın Günlüğü kitap alıntıları sizlerle…

Bir Yazarın Günlüğü Kitap Alıntıları

Doğrusunu isterseniz: Kimsenin düşünmek istememesi,
öyle görünüyor ki, en çok Rus yazarının işine gelir. Bu
gerçekten böyle. Zamanımızda düşünen yazar ve yayıncının
durumu içler acısıdır. Bir şeyler öğrenmeye ve anlamaya
kalkışanın durumuysa daha kötüdür, hele hele bu niyetini içten
biçimde açıklamayagörsün hepten başı derttedir; birazcık
anlamaya başladığını, düşüncelerini dile getirmek isteğini bildirsin, hemen bir kenara koyuverirler.
Gelgelelim bu yalın tarz bir şey anlatmaz. Aslında bizde
herkes “Gerçekte budala olan ben değil miyim?” sorusunu
kendisine hiç yöneltmeden ve hiç mi hiç kafa yormadan,
başkasının budalalığından kuşkulanır. Bu, kişinin hoşuna giden bir
durumdur ya, kimse hoşnut olmaz aslında, öfkelenir de. Sonra
zamanımızda düşünmek neredeyse olanaksızdır. Pahalıya patlar.
Hazır düşünceler satın alındığı bir gerçek. Her yerde satılıyor,
hem de bedavaya. Ne var ki, bu bedavalık daha pahalıya patlıyor
kişiye. İnsanlar bunu sezmeye başladılar artık, ama sonuçta eskisi
gibi yine düzensizlik ve yararsız uğraşılar!..
Dinden anlamam, Rusya’da hiçbir şeyden
anlamam, sanata da hiç aklım yatmaz!” sözlerini göstere göstere
ve gururlu bir tavırla kullandın mı, o saat harika yücelere
çıkarırsınız kendinizi. Gerçekten de hiçbir şeyden
anlamıyorsanız, bu, büsbütün yarar sağlayacaktır size.
Bizde biriyle konuşmak bir bilimdir
İnsanın kendi canına kıyması ciddi bir iştir, intihar salgını aydın zümrede daha çok görülüyor, bıkmadan usanmadan sürekli araştırılması ve izlenmesi gereken yaşamsal bir konudur.
Onlar hayvan gibi yaşamaya razılar, yani yemek, içmek, uyumak, yuva kurmak, çoluk çocuk sahibi olmak
Gerçekten ölçüsüz bir cehalet gururu başladı. Az gelişmiş, kalın kafalı insanlar bu zavallı özelliklerinden hiç mi hiç utanç duymuyorlar.
Okurlarımdan en safdil olanların bile, bu denli sade yazılmış yazının asıl amacını, çıkarılacak ahlak dersini anlamayacak kadar boş olduklarını düşünmek utanç verici gelmişti bana.
Cezada yanlışlık yapmaktansa, merhamete yanılmak daha evladır.
Kurşuna dizmek üzere, kişiyi bağladığın direkten birden çözüyor, ona umut veriyorsun, gözlerindeki bağı çıkarıyor, ona güneşi gösteriyorsun ve beş dakika sonra da yeniden direğe bağlamaya götürüyorsun, yaşayacağı korkunç dehşeti bir düşünün!
Cehennem insan yüreğinde sevginin bittiği yerdir.
Herkes kendi kafasına göre takılıyor, kimse birbirini anlamak istemiyor. Herkes adeta zehirlenmiş.
Cehennem kutsal kitapların bahsettiği gibi odunlu ateşli bir yer değildir, cehennem insan yüreğinde sevginin bittiği yerdir.
Hiç kimse benim gibi değildi ve ben de hiç kimse gibi değildim. Ben tek başımaydım, onlarsa herkes.
Kendini artık suçlu bile saymayan bir suçludan daha talihsizi yoktur.
Yüreğinin gizli derinliklerini bu zamana kadar kim görmeye çalışmıştır?
Mistik düşünceler izlenmeyi sever, kaynakları budur..!
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Tanrım, çocuklar baharda ağaçlarda açan bir çiçek, bir yaprak gibidirler!
Işık gerek onlara, temiz hava, özgürlük, taze besin gerek
Hiç kimse benim gibi değildi ve ben de hiç kimse gibi değildim. Ben tek başımaydım, onlarsa herkes.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Şaşılası bir vicdan huzuruna sahip ve her şeyden mutlu ol­masını bilen bu insan kimi zaman çok kederlenirdi.
Ancak beni toprağa verdikleri zaman farkına varacaklar ve kimi yitirdiklerini anlayacaklar
(İnsanoğlunun gösterdiği) Saflıkta da bir alçaklık olabilir bazen.
Herkes kendi kafasına göre takılıyor, kimse birbirini anlamak istemiyor. Herkes adeta zehirlenmiş.
Eskiden *Hiçbir şey anlamıyorum!* tümcesi söyleyenin aptal olduğunu gösterirdi, şimdiyse yüce bir onur sayılıyor.
Biz, şey efendim, doğrusunu söylemek gerekirse ölüyüz, ekselansları
Alınmıyorum, çekingen bir insanım ama beni deli ettiler işte.
Bizler daha iyi olunca çevremizi de düzeltir ve daha güzelini yaratırız.
Belki hâlâ belleklerdedir. Kadın düpedüz kocasının dayaklarından bezip kendini astı; kocayı yargıladılar ve hoşgörüye değer buldular. Bu olay uzun zamandır hayalimden gitmedi, hâlâ aklımdan çıkmıyor.
Ancak beni toprağa verdikleri zaman farkına varacaklar ve kimi yitirdiklerini anlayacaklar.
Aslında bizde herkes Gerçekte budala olan ben değil miyim? sorusunu kendisine hiç yöneltmeden ve hiç mi hiç kafa yormadan, başkasının budalalığından kuşkulanır.
Hayır, halkımızı nasıl olduğuyla değil, nasıl olmak istediğiyle yargılayın.
“…Ormanlarımızın içine de ettiler, yakında ağaçtan eser kalmayacak ülkemizde.”
“Gidiş gidiş değil, yoksulluk gitgide artıyor. Fabrikalar üretimi düşürmüş, esnafın anası ağlıyor, kimsenin alışveriş yaptığı yok. Çarşı pazara gidip sorun, işler nasıl gidiyor diye. “Eskiden bayram için müşteri birkaç gömlek alırdı, şimdi birden fazla almıyor.” En gözde restoranlara sorun -zira yoksulluğun en son akla geleceği yer orası- “Ne diyorsunuz bayım!” diyecekler. “Yeme içmeye paydos, herkes kendi derdinde, geliyor, normal bir yemek ısmarlıyor, o kadar.” Bu adam da üstelik eskinin moda düşkünü, züppelerinden.”
“Huzurumuz yok, özellikle manevi huzurumuz, yani en önemlisi, çünkü iç huzur olmadan hiçbir şey yapamazsın. Kimseler şimdi pek dikkate almıyor bunu, geçici, maddesel dinginliğin peşinden koşuyorlar. Zihinler karmakarışık, toplumumuzun her kesiminde, bakış açılarımızda, inançlarımızda, tutkularımızda, öfkelerimizde bu huzursuzluk açıkça görülüyor. Emek ve bilinç -ki emek “geleceğimizin kurtarıcısıdır”- hiç yok. Sorumluluk duygusu hak getire, nasıl olsun? Tam yüz elli yıl sağlam bir kültürümüz yoktu, belki de hiç yoktu. “Değil mi ki kendi kültürümle bu duruma getirildim, çevremdeki her şeyi yadsıyacak duruma geldim, öyleyse neden çalışayım? Bu yapıyı Avrupa kafasıyla kurtarabileceğini düşünen enayiler varsa, onlarla işim yok. ‘Ne kadar kötü olursa o kadar iyi olur’, buna inanmıyorum, işte benim felsefem ” İnanın, bizde çok kişi hiç yoksa içinden bunu geçiriyor, bazıları da yüksek sesle Bu aforizmalara dalan kişi de etten kemiktendir. “Ne kadar kötü olursa o kadar iyi olur” diyor. “Yalnız bu söz benim için değil, başkaları için, benim için olabildiğince en iyisi olsun!”
“…her büyük gücün kaynağı yalnızca huzurdur.”
“Genel olarak günümüzde çok şey zaten soru işaretleriyle dolu. En önemlisi de, sonuç almak için zaman, süreç, kültür ve kuşaklar gerekiyor, oysa bizde, tersine, anında çözüm isteniyor.”
Her büyük mutluluk, içinde bir parça acıyı barındırır.
İnsanoğlu yeryüzünde yapayalnızdır. İşte felaket!
Ona bakmak duygulandırıyor beni, dedi.
Ee, söyle bakalım, ne düşünüyorsun?
Nelerden mi söz edeceğim? Beni şaşırtan, düşünmeye yönelten her konudan
Kendi kendine konuşmanın tıbben delilik anlamına geldiğini de dikkatlerden uzak tutmamak gerekir.
Oysa kimse düşünmeyi istemediğinden arayı kapatmaya çaba göstermiyor.
Hazır düşünceler satın alındığı bir gerçek. Her yerde satılıyor, hem de bedavaya. Ne var ki, bu bedavalık daha pahalıya patlıyor kişiye.
Şimdi hava almak, özgürce dolaşmak istiyorum.
Hiçbir sis bulutu gerçeğin ışığı karşısında dayanamaz, dağılır gider.
“Halka haklarını, hele hele sorumluluklarını öğretecekmiş! Ah, sizi işe yaramazlar sizi!”
Suç, yoksulluğun, mutsuz çevrenin vb yol açtığı bir hastalıktır.
Yalan ve ikiyüzlülük, görüyorsunuz işte, her taraftan, ama bazen hiç de çekilmiyor!
Dünyayı ayaklarımızın altına serseler bile, ayrı düşmektense her durumda felakette de, mutlulukta da birlik olmak en iyisidir
Bu dünyada öylesine kötülükler var ki!..
Yaşıyoruz işte Günahlarımızla Allah’ın göğünü karartıp duruyoruz.
İnsanı mahkûm etmek acı veriyormuş. Ee,acılarınızı atın bir kenara! Gerçek,acılarınızın üstündedir.
Zamanımızda düşünen yazar ve yayıncının durumu içler acısıdır.
Bir şeyden çok emindim, kendimi üzdüğüm kadar, kimseyi üzmedim hayatta.
Herkes kendi kafasına göre takılıyor, kimse birbirini anlamak istemiyor. Herkes adeta zehirlenmiş.
Onur çoktu ya, onurlu insanlar gitgide azalıyordu.
“…Öyleyse dinsel bilinçle kişiliğini “mükemmelleştirme” halkların yaşamında her şeyin temelidir, çünkü kendini mükemmelleştirme o dinin mensubu olmak demektir. Kişisel mükemmelleşme isteği olmadan “toplumsal ülküler” beliremez, hatta doğamaz.”
“Bir halkın dini, hangi karakterdeyse, o halkın toplumsal biçimlenişi ona göre kurulur ve kalıplaşır. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal ülküler her zaman doğrudan ve örgensel olarak manevi ülkülerle bağlantılıdır, en önemlisi de kuşku yok ki toplumsal ülkülerin manevi ülkülerden çıkmış olmasıdır. Hiçbir zaman kendi başına var olmazlar, çünkü bu ülkünün ortaya çıkmasının amacı ulusun tinsel isteklerinin -bu tinsel özlemler onda oluştuğuna göre- karşılanmasıdır.”
“Ahlaki düşünceler birdir: Hepsi ileride salt kişisel kusursuzluğa erme düşüncesi üzerine temellenirler; bu ülkü, içinde her şeyi -özlemleri, tutkularıbarındırır çünkü, dolayısıyla bütün toplumsal ülkülerimiz bundan doğar.”
“İnsanoğlunun toplumsal anlamda iyileştirilmesi, kişinin sadece “kendi kişiliğini” güçlendirmesiyle ve “alçakgönüllü” olmasıyla gerçekleştirilemez. Kişi kendini çölde de, ıssız adada da düzeltebilir ve tutkularına gem vurabilir. Ancak sosyal varlık olarak insanlar, birbirinin yanında, birbiri için ve birbiriyle beraber çaba göstererek gelişirler ve düzelirler.”
Aslında bizde herkes “Gerçekte budala olan ben değil miyim?” sorusunu kendisine hiç yöneltmeden ve hiç mi hiç kafa yormadan, başkasının budalalığından kuşkulanır. Bu, kişinin hoşuna giden bir durumdur ya
İnsanoğlu pohpohlanmaya dayanamaz, zayıftır; duygusallaşır.
Gelecek bir bilmecedir , öyle ki beklemek bile korku veriyor.
Gelecek bir bilmecedir, öyle ki beklemek bile korku veriyor.
“Kuşkusuz kölelik insanoğluna yapılan en korkunç kötülüktür”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir