İçeriğe geç

Nietzsche’siz Hayat Bir Hatadır Kitap Alıntıları – Süleyman A. Örnek

Süleyman A. Örnek kitaplarından Nietzsche’siz Hayat Bir Hatadır kitap alıntıları sizlerle…

Nietzsche’siz Hayat Bir Hatadır Kitap Alıntıları

Yükseltmeyen her ilişki aşağı çeker.
Dolandırılma korkusuyla sürekli tetikte durup hayatını bir kabusa çevirmek mi, yoksa üç beş aptalın kurnazlıklarını görmezden gelmek mi bize daha çok zarar verir?
Aptalın kendisine saygısı o kadar düşük ve kibri o kadar büyüktür ki, bu yüzden kendisine yapıldığını düşündüğü kötülüğü en pahalı bir şekilde ödetmek ister.
İnsanın başkaları hakkında fazla düşünmemesi ve kendisinden hoşnut olabilmesi; galiba mutluluk burada.
Nietzsche’nin onayladığı gruptaki insanların çok önemli bir özelliği var. Onlar sürekli bu dünyadan yakınmak yerine, onu hoşlarına gidecek bir yer haline getiriyorlar.
insanları ancak kendisine inanmaları şartıyla seven, inanmazlarsa başlarına türlü iş açacağını söyleyip onları açıkça tehdit eden bir tanrıyı da anlayamaz.
O, yargılayan, insanları cennet ya da cehenneme göndermekle tehdit eden bir tanrının sevilmeyeceğine inanır.
Evlilik hem aşırı bir tepki olan ‘aşk’ ın üzerine kurulur, hem de bu aşırı tepkinin sürekli olması umut edilir. Eşler ömür boyu birbirlerine aşık kalabilecekleri yalanına gönüllü olarak inanmak isterler.
Güzel yurdumuzda ilk tecrübelerini annelerinden edinen namuslu genç kızlarımız, genellikle erkeklerin karşı kamptan düşmanlar oldukları korkutmacalarıyla büyütülürler.Onlar kötüdür, kurnazdır ve saf bedenlerini ele geçirmeye hazır yaratıklardır. Bu yüzden henüz körpe olan bedenlerini ve onun asli bileşeni olan ‘tenasüli mücevherlerini’ iyi korumalıdırlar. İki cins insan böylece aşılmaz duvarlarla birbirinden ayrılır ve toplumsal yaşam parçalanır.
Kendi doğrularınızı, kendi erdeminizi, kendi yaşamınızı yaratın; yani, kendiniz olun. Ahlakın, dinin ya da devletin istediği kişi değil.
Acılar belki sizi daha iyi insanlar haline getirmez ama kesinlikle daha çok derinleştirir.
Öfkeyle değil gülmeyle öldürür insan.Hadi ,öldürelim ağırlığın ruhunu
Zordur kendin olmak. Zaten bu yüzden herkes başkasidir.
Hayatın çiğnediğim bu son lokması, şimdiye kadarkilerin en acısıydı.
Bugün bir şey yapmadım ne demek? Yaşadınız ya
Kendimizi neyle süslüyoruz? Dürüstlükle mi, ahlaklamı, merhametle mi, yoksa alayla mı? Ve bu süslerimizle aslında niye izlemek istiyoruz?
Nedenleri boş ver ; antipatinin ve nefretinin tadını çıkar . Dürüst ol, nedenler uydurma.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Alıntı yaparken özen ..
Hiç kimseyi incitmek istemeyen kişiler tanıdım gerçekten. Özellikle biri, sinirime dokunmuştu. Hiçbir konuda fikir beyan etmek istemezdi. Çünkü fikrini söylediğinde birilerini karşısına almaktan korkardı. Gözünün önünde haksızlıklar yapılırdı ama bizim “ özenli “ taraf tutmamak adına her zaman, herkese eşit mesafede durmaya çalışırdı. Çünkü birinin tarafının tutmanın, başkalarını karşısına almak anlamına geleceğini bilecek kadar kurnazdı. Başkalarını incitirim korkusuyla, zamanla sivri fikirlerini törpülemişti. şimdi herkesin, her zaman düşünebileceği ve hiçbir orijinalliği olmayan harcıalem düşüncelere, tepkilere sahipti.Renksiz, kokusuz bir tipe dönüşmüştü. Dostluğu da düşmanlığı da değerli değildi.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bugün bir şey yapmadım ne demek? Yaşadınız ya ! bu, sizin yalnız başlıca işiniz değil, en parlak, en onurlu işinizdir.

Montaigne..

Her türlü okuma, benim için dinlenmeden sayılır.
Kötü insanların şarkıları yoktur.
Bir kısım dangalak da sanırım ciddi görünmenin kendilerini bir çeşit üstünlük getireceğini düşünüyor olmalı. Özellikle kendilerini üstün hissetmek için ellerinde başka bir şeyi olmayanlardır bunlar elbette.
Alman kişiliğine karşı güvensizliğimi, daha 26 yaşında dile getirdim. Almanlar, çekilmez şeylerdir benim için. Tüm içgüdülerime aykırı gelen bir tür insan düşündüğümde, ortaya hep bir alman çıkar ayak takımıdır almanlar, onlarla düşüp kalkmakla, kendini aşağılamış olur kişi.Bu ırka dayanamıyorum.Kişi onların içinde hep kötü çevrededir. Almanlar ne denli bayağı olduklarını hiç mi hiç bilmezler ama bayağılığın son perdesidir bu.Yalnızca birer alman olmalarından bile utanmazlar!
Aslında çoğunlukla tek bir şey isterler, saflık içinde: kimsenin kendilerini acı Çektirmemesini. Bu yüzden, herkesten erken davranıp iyilik yapmak isterler herkese. Oysa korkaklıktır bu, adına erdem denilse bile.
Çok zalim gözleriniz var bence ; şehvetle bakıyorsunuz acı çekenlere. Şehvetiniz kılık değiştirip de merhamet adını almadı mı sadece ?
Karı koca bir arada yaşamasaydı, iyi evliliklere daha sık rastlanırdı.
Hayatın çiğnediğim bu son lokması, şimdiye kadarkilerin en acısıydı.
Her gün çok eğleniyor, çok gülüyoruz. Yakın mıyız peki? Her şeye rağmen, hayır… Ve varlığımızın gizli derinliklerinde, biz ayrı dünyalara aitiz.
Evlenseniz iyi olur
Nasılsa gözlerin bozuk, evleneceğin kadını da pek göremezsin. Öylece geçinip gidersiniz. Malum, evlilikte bazı şeyleri de görmemek gerekir, düşüncesiyle mi doktor ona evlilik önermiştir acaba?
Öfkeyle değil gülmeyle öldürür insan.Hadi ,öldürelim ağırlığın ruhunu!
“Kötü insanların şarkıları yoktur.”
İnsan daha mutlu mu olmak ister yoksa mutluluk ve mutsuzluğa karşı daha mı kayıtsız olmak ister?
Kendisi için bir şey istememek, büyük bir ikiyüzlülük ve yalandır. İnsan, kendisi için bir şey ister; istemelidir de. Bu, doğal ve sağlıklı olandır. Aslında gelecek nesiller ya da çocuklar için istendiği söylenen şeyler bile türün devamı güdüsü düşünüldüğünde, kişinin kendisi için istediği şeylerdir. Ama kendisi için bir şey istiyor olma durumu, baştan ayıp ilan edildiği için kişi bunu türlü örtüler -vatan, millet, onur, tanrı, erdem, gelecek nesiller vb.- altında saklamak zorunda hisseder kendini.
Kadınlar, nefret duygusu içindeyken, erkeklerin olduğundan daha tehlikelidirler. Öncelikle, düşmanca duyguları bir kez uyandığında, hiçbir hakseverlikle dizginlemezler kendilerini. Nefretlerini varabileceği son noktaya kadar rahatça büyütürler.. Ayrıca (her insanda, her partide bulunan) yaralık noktaları bulmak ve oradan vurmakta ustadırlar. Hançer gibi sivri anlama yetileri, bu konuda büyük yararlılık gösterir (oysa erkekler, yaraları görünce çekinik, genellikle yüce gönüllü ve uzlaşmacı bir ruh haline girerler). İPİ 1, s276
Her gün çok eğleniyor, çok gülüyoruz. Yakın mıyız peki? Her şeye rağmen, hayır Ve varlığımızın gizli derinliklerinde, biz ayrı dünyalara aitiz.
Yalvarıyorum kardeşlerim , yeryüzüne sadık kalın ve size yerüstü umutlarından söz edenlere inanmayın.
Zerdüşt
Dilenciler ortadan kaldırılmalı . Çünkü insan onlara bir şey verince de kızıyor ,vermeyince de kızıyor. TK
Verince aptalca merhametimize yenildigimiz için , vermeyince de acaba gaddar miyiz diye kızıyoruz kendimize.
Yani dilenciler iyi gelmiyor insana .
En tehlikeli yandaş
En tehlikeli yandaş , yokluğu tüm partiyi yok edebilecek olandır , yani en iyi yandaştır.
Zordur kendin olmak. Zaten bu yüzden herkes başkasidir.
Öyle kolay sanat değildir uyumak, onun uğruna bütün gün uyanık durmak gerek..
Her zaman kötü yazarlara gerek duyulacak . Çünkü gelişmemiş , olgunlaşmamış yaş gruplarının beğenisine hitap ediyor onlar. Bu yaş gruplarının da olgunlar kadar kendi gereksinimleri vardır. Üstelik bunlar , gençliğin ateşli kıskançlığiyla , gereksinimlerini doyurmayi arzuluyorlar ; kötü yazarları arayıp buluyorlar kendilerine
İPİ
Aralarında kılık değiştirmiş intikamcı yargıçlar var . Sürekli adalet sözünü zehirli bir balgam gibi taşırlar ağızlarında . Aralarında , en iğrenç boş insan türü eksik değil , yalancı hilkat garibeleri ; amaçları , iyi ruh olarak görünmek .
Sizi gidi ahlak mastürbasyonculari , otuzbirciler türü sizi
İyi huylu insanlar , atalarının yabancı saldırılar karşısında yaşadıkları sürekli korkuyla bu özelliği kazanmışlardır.
Onlar yumuşatmış , yatistirmis , af dilemiş , önlem almış , unutmuş , yüze gülmüş , sinmiş , acı ve bıkkınlıklarini gizlemiş karakter özelliklerini hemen törpülemiş ve sknunda bu yumuşak ve iyi işleyen mekanizmayi çocuklarına , torunlarına aktarmışlardir. Daha olumlu yazgilari olsaydı sürekli korkmalarina neden olmazdı.
Tan kızıllığı
Çaresizlikten , elden başka bir şey gelmediği için sığınılan yalnızlık da kendi sesimize bile tahammül edemediğimiz için kucağına kaçtığımiz toplum da derman olmaz bize. Çünkü her ikisi de seçilmiş durumlar değildir , birer kaçıştir.
Yalnızlıktan , sessizlikten korkar , kendimizi toplum da sağırlaştiririz.
Bağlı tinli okumaz , nedenleri sorgulamaz . Çünkü aklı yüzyılların kolaycılıgi ve pasıyla körelmistir. Nietzsche nin bağlı tinli tanımını okurken , aklıma Nikola Teslanin o iddiali sözü takılıyor ister istemez :
Kutsal kitapları okuyup anlamayan dindar , okuyup anlayan tanrıtanımaz olur
O her yaratıcının ihtiyaç duyduğu seçilmiş yalnızlıklarin değerini bilir . Unutmamalı ki , tanrı da işin en başında yalnızdı ; hiçbir şey yokken o vardı. Kutsal kitaplara bakacak olursak , tanrı hala en büyük yalnız . Dosta ihtiyacı yok onun .
Zaten Nietzsche ‘ ye kulak verecek olursak dostu da olamaz tanrının .
Çünkü dostluk eşitler arasında olabilen bir şey.
En azından ,kendini eşit hissedenler arasında olabilir bu.
Nietzsche bizi sanki Dikkat edin, arkadaşınızin tek işi siz olmayın diye uyarır gibidir.
Boş bir kafa , şeytanın çalışma odasıdır .
Oysa ne acıdır ki tüm dünyada çocuk yapmak evlenenlerin doğal hakkı gibi görülüyor. Araban kullanmak için, sığır yetiştiriciliği için, hatta don lastiği üretebilmek için ayrı ayrı ruhsat almak gerekiyor ama çocuk sahibi olmak için herhangi bir izne gerek yok.
Hatta tam tersi devlet herkesin çocuk sahibi olmasını teşvik ediyor. Çocuk yardımı veriyor çalışanlara , hak etsin ya da etmesin . Ortalıkta dolaşan başıboş sürüler de bu bilinçli üreme politikalarınin bir sonucu olmalı . Âdete devlet üretme çiftliği mantığıyla üretilmiş yığınlar , sonra da ülkenin kaderini tayin ediyor : Kutsal demokrasimiz
Karı Koca bir arada yaşamasaydi : iyi evliliklere daha sık rastlanırdi .
#İnsanca pek insanca #
Kadınları anlamanın zorluğunu da teslim ederek , bu konudaki son sözü Oscar Wilde’a bırakmak belki en iyisidir :
Kadınlar , sevilmek için yaratılmışlardır , anlaşılmak için değil
Kadınlara mi gidiyorsun ?
Kırbaçını unutma !
Zerdüşt .
Kadınlar , büyülemeyi unuttukları ölçüde nefret etmeyi öğrenirler
#İyinin ve kötünün ötesinde #
Kadın , yüzyıllardır erkeğe göre ikincil pozisyonda kaldığı için kendini bir köle olarak duyumsamis olabilir .
Elbette egemen güç olan erkeğin de ona böyle hissettirdiğini iddia edebiliriz .
Tiranlik meselesiyse , kadının çok uzun süre gördüğü köle muamelesi yüzünden gösterdiği aşırı tepki gibi anlaşılabilir.
Malum , ezilenler sonradan gücü ellerine geçirdiklerinde , çok çabuk acımasız ezenlere dönüşüverirler .
O güzel sözde de denildiği gibi ;
En büyük zalimler mazlumlardan çıkar
Bir köle misin ? O halde bir dost olamazsın . Bir Tiran mısın ? O halde dostların olmaz . Çok uzun süredir bir köle ve bir Tiran gizliydi kadında. Bu nedenle , kadın henüz yatkın değildir dostluğa . Sadece aşkı bilir o. Sevmediği herşeye karşı adaletsiz ve körlük vardır kadının aşkında . Kadın henüz henüz yatkın değildir dostluğa
Zerdüşt #
O mutsuz kadıncıklar , özgürleşmis olanlar , çocuk doğurmaya gücü yetmeyenler dışında hepsi beni severler . Sevdi mi parçalar , gerçek kadın dediğin. ..
Ahh , o ne tehlikeli , o ne sinsi , yer altında yaşayan bir yırtıcı hayvanciktir. Nasıl da şirindir üstelik !!!
Öç ardından koşan bir kadıncik , yazgiyi bile dinlemez yıkar geçer.
Kadın erkekten ölçülmez derecede daha kötüdür , daha akıllıdır da . Bir çeşit yozlaşmadir kadında iyilik.
+Ecce homo +
Kadınının derin olduğu kabul edilir.
Neden ?
Çünkü asla inilemez onun temeline . Kadın sığ bile değildir henüz
+Putların batışı +
Gerçek bir erkekte , bir çocuk gizlidir :. Oynamak ister .
Hadi bakalım kadınlar , keşfedin erkekteki çocuğu !
Böyle buyurdu Zerdüşt
Nietzsche’nin Kurnazlığa ve akla daha çok başvuran , güçsüzlerdir; güçlülerse zaman içinde ihtiyaçları kalmadığı için akıldan bile vazgeçmişlerdir diye düşündüğünü yazılarından biliyoruz .
Kendini beğenmişlik işareti olarak merhamet istemek Öfkeye kapılıp öteki insanları incittiklerinde, ilk önce kusurlarına bakılmamasını, ikinci olarak da böyle şiddetli geçici nöbetlere kapıldıkları için kendilerine acınmasını isteyen insanlar vardır. İnsanın kendini beğenmişliği, buraya kadar varabilir.
Her gün çok eğleniyor, çok gülüyoruz. Yakın mıyız peki? Her şeye rağmen, hayır Ve varlığımızın gizli derinliklerinde, biz ayrı dünyalara aitiz.
Onun işi ‘az’larla, ‘istisna’larla ve kendi aklıyla düşünen, sorgulayan ‘sürü dışı’ bireyledir. Nietzsche, herkes için doğru olan reçeteler vermez çünkü o, herkes için doğru olan şeylere inanmaz. Bu ahlakın, dinin, devletin ve totaliter sistemlerin işidir. Nietzsche bu yüzden yol sormayı sevmez. Zerdüşt Yolları, yollara sormayı ve denemeyi sevdim hep! diye tavrını anlatır. Nietzsche kendisini can kulağıyla dinleyenlere bir tek esaslı nasihat verir: kendi doğrularınızı, kendi erdeminizi, kendi yaşamınızı yaratın; yani, kendiniz olun.
Peki bir yaşam filozofu olarak Nietzsche bize nasıl yaşamamız gerektiğini söyler mi ya da insanlara bir reçete verir mi? Cevap hayır. Nietzsche asla böyle bir şey yapmaz. Çünkü öncelikle Nietzsche herkese hitaben konuşmaz. Onun işi genelle, toplulukla, sürüyle değildir. O, insanlığı kurtarmak ve düzeltmek gibi şeylere de inanmaz çünkü ‘insanlık’ gibi soyut, tümel, açıkça ne olduğu belli olmayan şeylere inanmaz.
Ecce Homo’da zaten bunu açıkça ilan eder:
İnsanlığı düzeltmek herhalde benim vadedeceğim en sonuncu iş olurdu
Tıpkı Zerdüşt’te söylediği gibi İnsandaki her şeyi kavramak isteyen her şeye dokunmak zorundadır ilkesiyle davranan Nietzsche, insanın ve hayatın bu kadar derinine inip bu denli çok keşif yaptıktan sonra bunları paylaşabileceği insanları arar, onların özlemi içindedir. Zerdüşt’te, bunu itiraf da eder aslında:
Usandım bilgeliğimden, tıpkı fazla bal toplamış arılar gibi; uzanacak eller gerek bana.
1887 yılında dostu Overbeck’e bu kaygılarını anlattığı bir mektubunda aynen şöyle yazar:
Çok acı veriyor. Bu on beş yıl içinde tek bir insanın bile beni keşfetmemesi, bana ihtiyaç duymaması, beni sevmemesi.
Çünkü bir yaşam filozofu olan Nietzsche’nin eserleri, insan olmanın ne anlama geldiğine dair en önemli sorularla ilgilenir. Onun derdi kuru ve soyut sözlerle bir grup akademisyenin hep yapageldiği gibi felsefe yapmak değildir, Nietzsche, yaşama doğrudan dokunmak ister. O, Putların Batışı adlı kitabının alt başlığında sözünü ettiği şekilde çekiçle felsefe yapmak ister.
Kendisine ‘tehlikeli belki’nin filozofu diyen Nietzsche’ye kayıtsız kalmak imkânsızdır. O, öylesine güçlü bir sesle konuşur ki mutlaka kafanızı çevirip bakmak ihtiyacı duyarsınız. Heidegger’in de belirttiği gibi onun ya izinde, ya da karşısında olursunuz.
Christoper Middleton’ın Nietzscheden Seçilmiş Mektuplar kitabında dediği gibi bu mektuplar âdeta bir yeraltı labirentinin havadan fotoğrafı gibidir ve Nietzsche’nin bir bütün olarak anlaşılmasında çok önemlidir.
Nietzsche müziği çok sever ve virtüöz derecesinde piyano çalar. Özellikle piyano doğaçlamalarında mükemmeldir. Nietzsche entelektüel üretiminin en yoğun olduğu 1888 yılı başlarında arkadaşı Peter Gast’a şöyle yazar: Müziksiz bir hayat, bir hatadır, bir yorgunluk, bir sürgündür.
Kötü insanların şarkıları yoktur.
Yolları,yollara sormayı ve denemeyi sevdim hep!
Yanılmadaki incelik ,İnsan, hayranlarına zaman zaman eleştiri hakkı tanıyarak onların nefes almasını sağlamalıdır. Çünkü hiç kimse aralıksız parlayan ve kalıcı bir iyiliğe dayanamaz.

Bundan daha iyi tasvir yapılamazdı nietzsche’siz hayat bir hatadır mutlaka okumalısınız.

Zordur kendin olmak. Zaten bu yüzden herkes başkasıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir